savunmahavacılıkteknolojipolitikaanalizmevduatkriptosağlıkkoronavirüsenflasyonemeklilikötvdövizakpchpmhp
DOLAR
32,2733
EURO
35,1113
ALTIN
2.275,60
BIST
8.822,63
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Ankara
Az Bulutlu
22°C
Ankara
22°C
Az Bulutlu
Perşembe Az Bulutlu
20°C
Cuma Parçalı Bulutlu
22°C
Cumartesi Az Bulutlu
23°C
Pazar Açık
24°C

Kuzey Kore Amerikan Yüzyılını Sonlandırabilir

Kuzey Kore Amerikan Yüzyılını Sonlandırabilir

Kâhin Osman Başıbüyük’ten Yine Müthiş Bir Analiz

Kuzey Kore Amerikan Yüzyılını Sonlandırabilir

Kuzey Kore güç gösterisine devam ediyor

16 Eylül 2017

Kuzey Kore, 14 Eylül Cuma günü orta menzilli bir balistik füze denemesi daha yaptı. Kuzey Kore’nin batısından ateşlenen füze, Japonya’nın üzerinden uçarak 3.700 km kat ettikten sonra Pasifik Okyanusunda denize düştü. Füze denemesiyle birlikte Japonya’da alarm verilerek halk sığınaklara çağırıldı. Füzenin, Kuzey Kore’ye yaklaşık olarak 3.380 km mesafede olan ABD’nin Pasifik Okyanusundaki en önemli üssü olan Guam’a ulaşacak menzile sahip olmasının altını çizelim.[1]

Kuzey Kore krizi, dünyadaki stratejik dengeleri değiştirecek çok önemli bir potansiyele sahip ve kriz tırmanacak. Konuyu daha iyi anlayabilmek için tarihi süreci biraz bilmek gerekiyor.

İki Kore nasıl bölündü?

  1. Dünya Savaşı’nın sona ermesiyle Japonya, 35 yıldır işgal ettiği Kore’den çekildi. Kore, 38. Paralel baz alınarak aynı Almanya’da olduğu gibi savaşın galipleri, ABD ve Rusya tarafından ikiye bölündü.

Bu tarihten itibaren her iki taraf da Kore’yi kendi ideolojileri ekseninde birleştirmek için çaba gösterdi. Kore yarımadası, ABD’nin Asya’yı kontrol etmek için kullanacağı çok önemli bir atlama tahtasıydı. Washington, 1950 yılında bölünmüş Kore’yi kapitalist sistemde kendi kontrolünde birleştirmek maksadıyla General MacArthur komutasında saldırıya geçti. Bu savaşa Menderes Hükümeti de TBMM’nin onayını almaksızın 1 tugay göndererek katkıda bulundu. (O günkü Türkiye’nin tutumunun günümüzde Suriye’yi parçalamak için yapılan operasyona Türkiye’nin başlangıcında verdiği destekle çok benzer olduğunu belirtelim.)

1950-1953 yılları arasında devam eden savaşta ABD, Kuzey Kore’nin 78 şehrini ve binlerce köy ve kasabasını haritadan sildi, nüfusun yaklaşık 1/3’ünü (8-9 milyon) öldürdü.[2] Yıkımın boyutunu anlamak için Sinuiju şehrinde 12 bin binadan sadece binin, Konggye şehrindeki 8 bin binadan sadece 500’ünün ayakta kalmış olduğunu hatırlamak gerekir.[3] Bu acı tablo, Kuzey Korelilerin hiçbir zaman aklından çıkmadı. Savaşın ilerleyen döneminde Kuzey Kore’nin kaybedileceğini anlayan Çin, 250 bin kişilik ordusuyla savaşa müdahil olunca bu günkü şekliyle Kore ikiye bölünmüş oldu. Ateşkes anlaşması imzalandı ama hâlen barış anlaşması imzalanmadığı için kâğıt üzerinde savaş hâli devam ediyor.

ABD, Güney ve Kuzey Kore’nin birleşmesini ister mi?

1971 yılına gelindiğinde iki Kore birleşmek için bir çaba içine girdi. 2012 yılına kadar taraflar 600’ün üzerinde toplantı yaptı. Her iki tarafta da birleşmeden sorumlu Bakanlık var. Kuzey Kore’nin birleşmek için öne sürdüğü en önemli argüman kendisine geçmişte çok acılar çektiren Amerikan askerinin Güney’den çekilmesi.


Diğer yandan 2 Kore’nin barışçıl bir şekilde birleşmesi nükleer silaha ve Samsung ve Hyundai gibi dünya markası üretebilen bir sanayine sahip bir devin doğması ihtimalini doğurur. Bunu ABD ister mi? Bu da ayrı bir sorudur.

Amerikan askerinin Güney Kore’den çekilmesi özellikle son yıllarda daha da önem kazanan Washington’un Çin ve Rusya’yı kuşatma stratejisinin çökmesi anlamına geliyor. Bu sebepten ABD, Kore’den çekilmek istemiyor. Kuzey Kore’deki komünist rejimin varlığı, Pentagon’un bölgeye tutunmaya devam etmesinin en büyük gerekçesidir.

11 Eylül saldırılarından sonra Başkan George W. Bush, otoriter rejime sahip olmaları, insan haklarına saygı duymamaları, terörü desteklemeleri ve kitle imha silahları elde etmek için çalışmalarını bahane göstererek Kuzey Kore, İran ve Irak’ı haydut devlet (Rogue State) olarak nitelendirdi. Bu kapsamda üç ülkeyi şeytan ekseni (Axis of Evil) olarak tanımladı.[4] Arkasından 2001 yılında Afganistan ve 2003 yılında Irak müdahalesi gelince, Kuzey Kore ve İran kendilerine de müdahale yapılacağı düşüncesiyle panikledi. Her iki ülke de kendilerini koruma adına kitle imha silahları elde etme programlarına hız verdi. Çünkü Saddam, ABD’nin kitle imha silahları üretme iddiasını çürütmek için bütün kapılarını açmasına rağmen kendine çizilen kaderden kurtulamamıştı. Bu çerçevede Kuzey Kore, ilk nükleer denemesini 2006 yılında gerçekleştirerek nükleer silaha sahip olduğunu dünyaya ilan etti ve nükleer silahı Amerika’ya taşıyacak balistik füze yapma çalışmalarına hız verdi.

Bu noktadan sonra ABD’nin Kuzey Kore tehdidini bahane göstererek Kore yarımadasında askeri varlık bulundurması ve Asya Pasifikte en önemli üç müttefiki Güney Kore, Japonya ve Avusturalya’yı kendine bağlı tutma stratejisi geri dönülmez bir şekilde değişmeye başladı.

ABD’nin füze kalkanı projesi neyi amaçlıyor?

ABD günümüzde konvansiyonel gücünü kullanmanın sınırına geldi. Çünkü kendisini toparlayan Rusya, nükleer silahlara sahip olmanın verdiği avantajla dünya siyaset sahnesine geri döndü. Moskova, güvenliği tehlikeye girdiğinde nükleer silah kullanabileceğini açıkça Askeri Doktrinine yazdı. ABD’nin dünya üzerindeki konvansiyonel operasyonlarına pervasızca devam edebilmesi için olası bir nükleer savaşta kendi topraklarını Rusya ve Çin’den gelebilecek nükleer başlıklı balistik füzelere karşı koruması gerekiyordu. Bu maksatla Washington, Füze Kalkanı projesi kapsamında karada konuşlu Bölge Yüksek İrtifa Hava Savunması sistemi – THAAD (Terminal High Altitude Area Defense) ve kısa ve orta menzilli balistik füzelere karşı gemilere yerleştirilen Aegis balistik füze savunma sistemlerini geliştirdi.

Bölge Yüksek İrtifa Hava Savunma (THAAD) sistemleri, önce Hawaii sonra Guam’a yerleştirildi. Aegis füze savunma sistemleriyle donatılmış 40 kadar gemi okyanuslarda dolaşmaya başladı. Bu füze savunma sistemlerine bilgi sağlayacak radarlar dünyanın dört bir yanına yerleştirildi. Bunlardan birisi de hali hazırda Malatya – Kürecik’te faaliyetine devam ediyor. Takiben Washington, bu füze savunma sistemlerini Güney Kore’ye yerleştirebilmek için Kuzey Kore’ye yönelik tehditlerini artırdı. Bir anlamda Kuzey Kore’yi nükleer ve balistik füze yapma konusunda teşvik etti. Kuzey Kore’nin arka arkaya gelen nükleer ve balistik füze denemelerinden sonra Güney Kore, Amerikan füze savunma sistemlerinin ülkesine konuşlandırılmasına izin vermek zorunda kaldı. Çin’in ve Rusya’nın doğudan kuşatılması ve nükleer başlık taşıyan balistik füzelerini Amerika’ya karşı etkili kullanmayacak olmaları anlamına gelen bu hamle, Moskova ve Pekin tarafından büyük tepkiyle karşılandı.

Kriz tırmanıyor

Bu süreçte kendisine yönelik tehdidin arttığını düşünen Kuzey Kore, büyük ihtimalle Çin’in de destek vermesiyle hidrojen bombasını yapmayı ve balistik füze menzilini Guam’a kadar uzatmayı başardı. Büyük ihtimalle Kuzey Kore’nin füzeleri şu anda Amerika kıtasına ulaşabilecek menzile sahip veya bunu başarmaya çok yakınlar.

Kuzey Kore’nin 3 Eylül’de hidrojen bombası denemesinden sonra ABD Başkanı Trump, Japonya Başbakanını arayarak, Amerika’nın kendi ve müttefiklerinin topraklarını elindeki diplomatik, konvansiyonel ve nükleer kabiliyetlerin tamamını kullanarak koruyacağı açıklamasını yaptı.[5] Eş zamanlı olarak ABD Savunma Bakanı James Mattis düzenlediği basın toplantısında, “Kuzey Kore’nin ABD’ye yönelttiği tehdit çok büyük bir askeri karşılık bulacaktır” dedi ve Kuzey Kore’yi toptan imha etmek istemediklerini ama çok sayıda seçenekleri olduğunu sözlerine ilave etti.[6]

Bu sözlerden sonra ABD, bir uçak gemisi görev grubunu Kore açıklarına gönderdi ve sürekli olarak Güney Kore ve Japonya’nın katılımıyla on binlerce asker ile müşterek tatbikatlar yapmaya başladı. Arkasından Trump, Kongre’den Pentagon’un bütçesine 54 milyon dolar ilave yapmasını istedi.

Şimdi ABD’nin, Kuzey Kore’ye yönelik bu kadar büyük bir tehditte bulunmasından sonra ne gibi seçenekler uygulayabileceğini akıl yürüterek tahmin etmeye çalışalım.

Önce bir bilgi vererek konuya girelim. Kuzey Kore Büyükelçisi, ülkesinin ilk nükleer denemesinden sonra 2006 yılında Birleşmiş Milletler (BM)’de yaptığı bir konuşmada, “Kuzey Kore’nin, ABD’nin kendisine yönelik tehditleri olmasa tek bir nükleer silaha bile sahip olmak istemeyeceğini çok açık bir dille söylemiştir.[7] Bu niyet beyanından şunu anlamak gerekir: Washington, Kuzey Kore’ye yönelik bir müdahalede bulunmadıkça Pyongyang, ABD ve müttefiklerine karşı silah kullanmayacaktır. Zaten bu çapta bir ülkenin, askeri bir dev olan ABD’ye karşı ilk silahı kullanan olması düşünülmemelidir. Peki, ABD, Kuzey Kore’ye bir askeri müdahalede bulunur mu?

Kuzey Kore müdahalesi küreselleşmeyi sonlandırarak yeni bir bloklaşma yaratır

Kuzey Kore’nin nükleer silahları ve bunları taşıyabilecek balistik füzeleri olduğu için olası bir müdahalenin bu silahları yok edecek şekilde olması gerekir. Yer altında saklı olan bu silahlar ancak ve ancak nükleer silah kullanılarak yok edilebilir. ABD, bu görevi yapabilecek bir B61-12 bombasını 8 Ağustos tarihinde Nevada çölünde test etti.[8] Bu silahlardan 50 kadarı da İncirlik üssünde bulunuyor. ABD, Kore açıklarında nükleer taarruz tatbikatlarına devam ediyor ve 1961 Küba Krizinden bu yana ilk defa ABD’nin bütün harekât merkezleri ve yedek komuta merkezleri operasyonel hale geldi.[9] Kuzey Kore’de bu gelişmeler karşısında kararlılığını göstermek için sürekli balistik füze denemelerinde bulunuyor.

Olası ABD müdahalesinin başarılı olması için B61-12 bombalarından onlarcasının kullanılması gerekir. Bu silahların dünyaya vereceği ekolojik zararları bir kenara bırakalım. Bu kadar nükleer silah kullanılmasına rağmen Kuzey Kore’nin nükleer kapasitesi tamamen yok edilemeyebilir. Kuzey Kore’nin, karşılık verme imkânı bulması durumunda, vuracağı hedefler ABD’nin Guam, Japonya ve Güney Kore’deki üsleri olacaktır.

Japonya ve Güney Kore’de nükleer silahların patlaması demek, her iki ülkenin Toyota ve Samsung gibi dünya markalarının büyük darbe alması anlamına gelir. Böylesine bir darbe, küresel ekonomik mücadelede geri kalan ABD’nin işine gelecektir. Ayrıca bu ihtimalde söz konusu iki ülke, çok uzun süre daha ABD’ye göbeğinden bağımlı kalmaya devam edecektir. Bu çerçevede ABD’nin, Kuzey Kore’ye sınırlı bir müdahale gerçekleştirerek, nükleer karşılık vermesine müsaade edebileceği dahi düşünülebilir.

Çin ve Rusya’nın dâhil olabileceği bir nükleer savaşı başlatma riskine sahip böylesi bir müdahale, küreselleşmeyi sonlandırarak yeni bir bloklaşma yaratacaktır. Çünkü özellikle Çin doğrudan askeri karşılık vermese bile ABD’ye karşı ekonomik tedbirler uygulamak zorunda kalacaktır. Bu durumda küresel sermaye büyük darbe alır. Çin’den yaptığı ithalata göbekten bağlı olan ABD de büyük ekonomik kayba uğrayacaktır. Ancak Amerikan sermayesini ülkeye geri getirmeye çalışarak, toplumsal çözülme yaşayan Amerikan halkına iş bulmayı amaçlayan Trump, böylesine bir hamleyi düşünebilir. Fakat bu senaryoda, daha önce Amerikan Başkanlarına yapıldığı gibi küresel sermayenin Trump’a da bir suikast yapma ihtimali gündeme gelecektir. Zaten Amerika’da Trump’ı öldürelim diyen sesler niyetlerini korkusuzca dile getirmeye başlamıştır.

Kontrol edilemeyecek, sonu belli olmayan bir savaşın başlaması anlamına gelen bu senaryonun hayata geçmesi çok muhtemel gözükmemektedir. Fakat ABD, bu kadar tehdit savurduktan sonra Kuzey Kore’ye karşı hiçbir şey yapamazsa, bu sefer de kredibilitesi yerle bir olacaktır. Ancak daha da önemlisi, bu durum birçok ülkede, “nükleer silahlara sahip olmak bir anlamda dokunulmazlık sağlıyor” düşüncesini doğuracaktır.

Nükleer silahlanma yarışı başlayacak

Nükleer Barış teorisi, birçok ülkenin nükleer silahlara sahip olması durumunda, ülkelerin savaş halinde birbirlerine çok büyük zarar verme potansiyelini bildiklerinden savaşmayı tercih etmeyecekleri, bu sayede nükleer silahların yayılmasının dünyaya barış getireceğini iddia etmektedir. Kuzey Kore’nin dokunulmaz olması, bir anlamda bu teoriye güç katarak, diğer ülkeleri nükleer silahlanmaya yönlendirecektir.

Bu teori çerçevesinde nükleer çalışmalarına tekrar başlayacak ilk ülke İran olacaktır. İran’ın da dokunulmazlık kazanması, bu istikametteki gelişmeleri hızlandırarak, ABD’nin konvansiyonel askeri gücünü kullanamaz hale getirir. Bu durum aynı zamanda Amerikan Yüzyılı’nın sonu ve ABD’nin hızlı bir çöküş sürecine girmesi anlamına gelmektedir.

Kuzey Kore krizi, İran’a müdahale ile sonuçlanacak

Bu çerçevede eğer ABD, Kuzey Kore’ye müdahale edemezse, yukarıda bahsi geçen süreci durdurmak veya yavaşlatmak adına mutlaka İran’a dönecektir. Kuzey Kore’nin meydan okuyuşuna karşı hiçbir şey yapamayan Washington’un kredibilitesini korumak için bir güç gösterisi yapma mecburiyeti doğmuştur. Muhtemelen Pentagon, İran nükleer güce sahip olmadan, güç gösterisini bu ülke üzerinde denemek isteyecektir.

Kazakistan’ın başkenti Astana’da altıncısı düzenlenen Suriye zirvesinde, Türkiye, Rusya ve İran, İdlib şehri çevresinde çatışmasızlık bölgeleri oluşturmak için uzlaşmaya varmıştır. Bu uzlaşma üç ülke arasındaki stratejik işbirliğinin bir göstergesidir.

Ayrıca stratejik işbirliğinin diğer bir göstergesi de Katar krizinde Türkiye ve İran’ın, Katar’ı destekleyerek rejimin ayakta kalmasını sağlamalarıdır. Türkiye, Rusya ve İran’ın müttefik haline gelmesi, Washington’u Ortadoğu’da istediği gibi at oynatamaz hale getirir. ABD’nin en büyük isteği, bu stratejik ittifakın bozulmasıdır.

Bütün bu gelişmeler değerlendirildiğinde ABD’nin, en fazla bir sene içerisinde İran’ı hedef tahtasına koyması beklenmelidir. Washington, Asya-Pasifik bölgesinde kaybettiği dengeyi Körfez’i yakarak tekrar kurmayı deneyecektir.

20 Mayıs’ta Suudi Arabistan’ı ziyaret ederek kılıç dansı yaptıktan sonra Katar-Suudi Arabistan krizini tetikleyen Trump bu krizden bir şey çıkmayacağın görünce, bu sefer de 31 Ağustos’ta Kral Salman’ı arayarak Katar krizine diplomatik çözüm bulunması çağrısında bulunmuştur. ABD’nin, Katar ve Suudi Arabistan’a, krizi çözme yolundaki baskılarının devam etmesi, yaklaşan İran operasyonunun bir işareti olarak değerlendirilmelidir. Çünkü yaklaşan savaşta çok önemli doğal gaz rezervlerine sahip olan Katar’ın da İran’ı karşısına alarak yanması gerekmektedir.

Galiba Amerikan Yüzyılı’nın sonuna geldik

Ekonomik ve diplomatik açıdan zayıflayan ABD, sadece askeri gücüyle ayakta kalabilmektedir. Her krizde askeri gücünü kullanmak istemesi, ekonomisini sadece askeri gücünü kullanmaya dayandırması, Washington’u dünya barışını tehdit eden büyük bir tehlike haline getirmiştir. Müttefikleri dâhil birçok ülke, yavaş yavaş ABD güdümünden çıkmaya çalışacaktır. Örneğin Japonya ve Güney Kore, ABD’nin Pasifikteki saldırgan tutumu nedeniyle hedef haline gelmiştir. Bu ülkeler güvenliklerini sadece ABD’nin nükleer caydırıcılığına bağlamak istemeyecek, kendi caydırıcılık yeteneklerini geliştirmek isteyecektir. Bu yöndeki emareler çok açıktır.  Trump, Twitter hesabından yaptığı açıklama ile “Japonya ve Güney Kore’nin, ABD’den önemli miktarda ileri teknoloji ürünü askeri ekipman almalarına izin veriyorum” diyerek, her iki ülkeye uyguladığı, füzelerin faydalı yük taşıma kapasiteleri üzerindeki kısıtlamaları kaldırmıştır. Bu hamle, Japonya ve Güney Kore’nin kendi nükleer kabiliyetlerini geliştirmesini önlemek adına atılmış bir adımdır. Ancak yeterli olmayacaktır.

ABD, Güney Kore ve Japonya’nın sırtına yük olmaya başlamış, sanayilerini ve dünya markalarını (Toyota, Sony, Hyundai, Samsung…) tehdit eder hale gelmiştir. Japonya, kısa süre sonra Washington’un boyunduruğundan kurtulma çabalarına girecektir. Ancak aynı şeyi Güney Kore için söylemek mümkün değildir. Güney Kore’nin Gladyosu Moon tarikatı veya bir başka deyişle FETÖ’sü ülke siyasetinde operasyon yapmaya devam ettikçe iki Kore’nin birleşmesi mümkün olmayacaktır.

Son söz olarak; eğer ABD, Kuzey Kore ve/veya İran’a müdahale edemezse, Amerikan yüzyılının sonuna gelinmiş demektir.

Herkesin deli gözüyle baktığı Kim Jong-un, ABD’yi bitirecek gibi gözüküyor.

 

Osman Başıbüyük

[1] http://edition.cnn.com/2017/09/14/asia/north-korea-missile-launch/index.html

[2] https://www.globalresearch.ca/north-korea-and-the-axis-of-evil/5329800

[3] https://www.globalresearch.ca/facts-of-the-korean-war-united-nations-security-council-blatantly-biased-against-north-korea/5606825

[4] https://en.wikipedia.org/wiki/Rogue_state

[5] https://www.davidicke.com/article/425699/us-ready-use-nuclear-capabilities-defend-allies-north-korea-trump

[6] http://www.globalresearch.ca/north-korea-annihilation-massive-military-response-or-economic-warfare/5607281

[7] Facts of the Korean War: UN Security Council, Instrument of US led Wars, Blatantly Biased Against North Korea

[8] https://sputniknews.com/us/201708301056912247-us-nuclear-bomb-test-b61/

[9] https://www.infowars.com/buchanan-should-japan-and-south-korea-go-nuclear/

BU ALANA REKLAM VEREBİLİRSİNİZ
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.