Geçtiğimiz yaz Türkiye’de gerçekleşen darbe girişiminin yıldönümü yaklaşırken, Recep Tayyip Erdoğan ve sıkı bir şekilde kontrol ettiği Türk medyası tarafından ileri sürülen, o gece gerçekleşen olayların anlatımında birçok problem hala varlığını koruyor. Cevaplandırılmayan en önemli sorular ise yarı askeri özel bir grup olan ve darbe gecesinde gölgelerin arasından çıkarak, görgü tanıklarının ifadelerine göre kalabalığın üzerine ateş açan ve Türk askeri yetkililerinin, Boğaziçi köprüsündeki keskin nişancı ölümlerinin en az bir kısmından sorumlu olduğundan şüphelendikleri SADAT’ın faaliyetleri etrafında yoğunlaşmış durumdadır.
Yazar: Michael Rubin, AEIdeas, 30 Mayıs 2017
Çeviren: Ercan Caner, Sun Savunma Net, 1 Eylül 2017
Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, TBMM’de bir toplantı esnasında iktidardaki AKP milletvekillerini selamlıyor. Ankara, Türkiye, 30 Mayıs 2017. REUTERS/Ümit Bektaş,
Eski bir general olan Adnan Tanrıverdi İslamcı eğilimleri nedeniyle 1997 darbesi sonrasında Türk Silahlı Kuvvetlerinden atılır ve 2012 yılında SADAT’ı kurar. Erdoğan, başarısız darbe sonrasında Tanrıverdi’yi baş askeri danışmanı olarak göreve getirir. Ordudan atılarak SADAT’a katılan birçok İslamcı eski asker de Erdoğan’ın direktifiyle yapılan bir kanun değişikliği sayesinde, sonradan döndükleri silahlı kuvvetlerde, erken ayrılmak zorunda kaldıkları için alamadıkları rütbelerini geri alırlar.
Tanrıverdi ve SADAT hakkında geçtiğimiz yıl içinde zaman zaman kaleme aldığım yazılar, halen görevde olan, emekli olan ve tasfiye edilen Türk ordusu subaylarının aralarında konuştuklarından; askeri darbe esnasında SADAT’ın sivillere ayrım gözetmeksizin ateş açtığını söyleyen görgü tanıklarından; Türkiye’de görevli olan NATO savunma ataşelerinden ve ilave olarak Brüksel’deki NATO karargahında görevli yetkililerin söylediklerinden aktardıklarımdır. Sonuç aynıdır: SADAT giderek Erdoğan’ın özel milisleri veya Türkçe karşılığı İslamcı Devrim Muhafızları Ordusu gibi hareket etmektedir.
Humeyni ve İslam Cumhuriyeti Devrim Muhafızlarını gösteren bir poster, 8 Şubat 2015, Frontpagemag.com
SADAT sizi şok etmelidir. Web sitesinde nizami, gayri nizami ve özel harp eğitimi verdiğini ve müşterilerine her türlü harp silah, araç, gereç, yedek parça, patlayıcı madde ve malzeme sağladıklarını ifade etmektedir, fakat yaptıklarının bunlardan çok daha fazla olduğu görülmektedir. Türkiye içinde dahi bu grup hakkındaki şüpheler oldukça derindir. Örneğin, Cumhuriyet Halk Partisi Milletvekili Ali Rıza Öztürk, İslami Devlet (ISIS, DAEŞ, ISIL, IŞİD) dahil SADAT’ın Suriye’deki aşırılık yanlıları ve terör örgütlerini eğitme ve donatmasıyla ilgili hükümete sorular yöneltmiştir. Öztürk hükümete ayrıca; Hatay’da bulunan bir kampın milletvekilleri tarafından denetlenmesi yönündeki talebin reddedilmesinin nedeninin SADAT’ın kampta olması ve silahlı eğitim faaliyetleri yürütmesi mi olduğunu da sormuştur. Hükümet bu soruya doyurucu bir yanıt vermemiş ve hatta Öztürk’ün yazılı soru önergesini kayıtlardan silmiştir.
Türk subayları ve anti terör uzmanları da SADAT’ın Orta Asya ve Avrupa’daki savaşçı toplama ve eğitim faaliyetleri hakkında endişelerini dile getirmektedirler. Rusya’nın Türkiye ile geçenlerdeki uzlaşması öncesinde Rusya Federasyonu, Erdoğan ve ailesinin Suriye’deki terör örgütlerine verdiği destek hakkında Birleşmiş Milletlere sunduğu bir rapora SADAT’ı da dahil etmiştir. Türk analizciler SADAT’ın, Çeçenistan, Tacikistan ve Kazakistan’dan Suriye’deki en radikal Sünni İslamcı gruplar için savaşçı toplama ve bunların Türkiye üzerinden Suriye’ye transferine yardım ettiğine de inanmaktadırlar. Gerçekten de 2015 yılında, Suriye ve Irak’ta savaşmak üzere yola çıkan yaklaşık 900 kişiyi soruşturan Rus yetkililer, bunların %25’nin SADAT ile bağlantısı olduğunu ortaya çıkarmıştır. Rusların incelemesine takılan sadece SADAT değildir. Rusya’ya geri dönmeye çalışırken Rus güvenlik kuvvetleri tarafından yakalanan savaşçıların anlattıklarına göre; Kafkaslardan SADAT tarafından İslami Devlet ve El Kaide bağlantılı Nusra Cephesine katılmak üzere eğitilen savaşçılara, Rusya’daki Türk konsoloslukları aleni bir şekilde Türk pasaportları sağlamaktadır.
Rusların sahte haber uydurma alışkanlıkları göz önüne alınarak Rus kaynaklı bu soruşturmaların geçersiz oldukları öne sürülebilir, fakat bu olayda Rusların ulaştığı sonuçlar, Avrupalı anti terör uzmanlarının ulaştığı sonuçlar ile tamamen örtüşmektedir. Avrupa’da birçok politikacı, Avrupalı gençlerin radikalleşmesi ve İslami Devlet için savaşmak üzere gönüllü olmasında, İnternet sitelerinin çok etkili ve temel kaynak olduğuna inanmaktadır, fakat giderek artan bir oranda SADAT’ın çok daha düşük bir teknolojik yaklaşım kullandığı görülmektedir. Erdoğan yanlısı bir lobi grubu olan Avrupalı Türk Demokratlar Birliği (UTED – Union of European Turkish Democrats)’nin yardımları ile SADAT’ın, İslami Devlet ve Nusra Cephesi terör örgütleri için Avrupalı yabancı savaşçı devşirdiği bildirilmektedir. Yine Türk hükümetinin, SADAT’ın Almanya, Avusturya, Belçika, Fransa ve İsveç vatandaşlarından terör örgütlerinde savaşmak için topladığı elemanlara geçerli Türk pasaportu sağladığı görülmektedir.
22 Mart 2017 günü Erdoğan ‘‘Türkiye’ye karşı tutumlarını değiştirmezler ise dünyanın hiçbir yerinde hiçbir Avrupalı, güvenle, huzurla sokağa adım atamaz’’ sözlerini sarf etmiştir. Aynı gün İngiliz Parlamento binası önünde yayaların arasına dalan bir terörist birkaç turisti öldürmüştür. Bu terör saldırısı muhtemelen bir tesadüftür, fakat Türk muhaliflerin Malezya’da kaçırılması, Avrupa’daki Türk casusluk şebekesi, muhalifler ve rakipler hakkında ispiyonculuk yapan ve kendilerini Türk sivil toplum örgütü olarak tanımlayan Birleşik Devletlerdeki organizasyonlar, Washington’da cumhurbaşkanını protesto edenlere yapılan saldırı gibi kesin bir şekilde giderek artan bütün olaylar, Erdoğan ve ona bağlı organizasyonlar ile militanlarının nelerle meşgul olduğunun açık bir kanıtıdır.
SADAT’ın, bir devlet kuruluşunun sınırlamalarına tabi olmadan Erdoğan’ın ajandasını takip ettiği ve uyguladığı açıktır.
SADAT’ın, bir devlet kuruluşunun sınırlamalarına tabi olmadan Erdoğan’ın ajandasını takip ettiği ve uyguladığı açıktır. Böyle bir sonuç, sadece ikincil kanıtlardan ziyade, Erdoğan’ın SADAT’ın kurucusu ve lideri olan Emekli Tuğgeneral Adnan Tanrıverdi’yi, Türk Genelkurmay Başkanı kadar etkili olmasa da üst düzey yardımcılarından biri yaptığı göz önüne alındığında anlam kazanmaktadır. Hiç şüphe yok ki bütün bunlar darbenin hazırlanması ve uygulanması esnasında SADAT’ın faaliyetleri hakkında sorulara neden olmaktadır, fakat Türkiye’nin giderek artan, teröre destek sağlayan ülke konumuna gelmesinde SADAT’ın rolü hakkında da sorular sorulmalıdır. Erdoğan’ın SADAT’ı, İran İslam Cumhuriyeti dini liderinin İslami Devrim Muhafızları Ordusunu; yurt içinde siyasi sadakati garanti altına alan ve ülke dışında terör faaliyetleri yürütürken, hesap vermekten kurtulan ve gerektiğinde suçu haydut elemanlar üzerine yıkan bir grup olarak tasavvur ettiği görülmektedir.
Erdoğan’ın küstah ve gösterişli söylemlerine rağmen Türkiye zayıf bir ülkedir. Erdoğan, yeniden canlanan büyük Osmanlı devletine başkanlık etmekten ziyade Türkiye’nin çöküşünü riske atmaktadır. Bu bağlamda Erdoğan, ideolojik hedeflerini gerçekleştirmek için terörizmi kullandığı ve daha fazla güç veya servet edinme hedefine engel olanları cezalandırdığı bir ‘‘Zayıf Stratejisi’’ uygulamaktadır. NATO yetkililerinin Türk ordusu hakkında konuşurken, onlarca yıllık geçmişin hatırına diplomatik incelik göstermeleri iyi ve güzeldir, fakat Türk gücü bugün artık Türk ordusundan ziyade giderek SADAT’a dayanmaktadır.
Çevirenin Notları: Yazı aslına sadık kalınarak çevrilmiştir ve Michael Rubin’in görüşlerini yansıtmaktadır. Yazının çevrilmesi Sun Savunma Net ve çevirenin yazar ile aynı görüşleri paylaştığı anlamına gelmemektedir. Yazıyı bir kez de Sayın Taha Dağlı’nın 1 Temmuz 2017 tarihli ‘‘Michael Rubin kimdir?’’ başlıklı haber7com sitesinde yayımlanan yazısından alıntılanan aşağıdaki metni okuduktan sonra incelemenizi öneririm.
‘‘Öncelikle Michael Rubin, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a twitter hesabı üzerinden, günlük olarak, hakaretler ve tehditler yağdıran bir neo-con tetikçisidir. 15 Temmuz darbe girişimi sonrası küfür ve tehditlerini Türkçe olarak da paylaşmaya başlamıştır. Eski bir Pentagon görevlisidir. Birinci Irak işgali döneminde Pentagon adına Kuzey Irak’ta çalışmıştır. Bu dönem, PKK terör örgütünün Kuzey Irak’ta güç kazandığı süreçtir. Rubin 90’lı yılların Türkiye’sini arka bahçeleri gibi kullanan Amerikalılardan sadece birisidir. Bugün hala 90’ların Türkiye’sini geri getirme planları yapan Siyonist çetenin bir üyesidir.’’
Michael Rubin’in hayran olduğu ‘‘Bedduamatik İmam’’ Fethullah Gülen. ‘‘Ey, itiraf adı altında iftirada bulunan talihsizler, imtihanda kaybedenler, altın olma varken posa durumuna düşenler, iki üç günlük dünya hatırına ahiretini kaybedenler, bunu bu hale getirenlerin Allah belasını versin. Bunların böyle olduğunu gördüğü halde susan dilsiz şeytanların, bunlara yağcılık yapan teologların, Allah onların da belasını versin!’’ (ÇN: Köpeklerin duası kabul olsaydı gökten kemik yağardı. Türk Atasözü.)
‘‘Ergenekon döneminde FETÖ elebaşını da hedef alan açıklamalar yapardı. Hatta elebaşını gladyo düşmanı bir figürmüş gibi gösterirdi. Ama bu fazla uzun sürmedi. 17 Aralık sürecinde sıkı bir FETÖ hayranı olduğunu gizlemedi. FETÖ yayın organı Zaman gazetesinden alıntılarla Erdoğan düşmanı yazılar yazdı. O dönemde Zaman gazetesi Cumhurbaşkanı Erdoğan için hangi yalanları manşet yaptıysa bu adam onların hepsini İngilizce olarak Amerikalılara servis etti. 10 Şubat 2014 yani 17 Aralık saldırılarının en şiddetli geldiği günlerde Obama yönetimine ‘‘Türkiye ile diplomatik ilişkileri kesin’’ çağrısı yaptı. 6 gün sonrasında 16 Şubat 2014’te bu kez Türkiye’ye karşı neden diplomatik ambargo konulması gerektiğinin sebeplerini sıraladı ve gerekçeler arasında Türkiye’nin Hamas’a destek vermesini de örnek gösterdi. Aslında Rubin’in bundan 3,5 yıl önce Türkiye’ye yönelik saldırılarda kullandığı Hamas meselesi bugün için hiç de yabancı bir argüman olarak durmuyor. Rubin ve ABD’nin öncülük ettiği Katar krizinde de başrolde Hamas var. Bugün yaşananların 17 Aralık sürecinin devamı olduğu da bu detayda saklı. 7 Haziran 2015 seçiminde Ak Parti tek başına iktidar olamıyor ve Erdoğan’ın başkanlık hayali sona eriyor diye sevinenlerin başında geliyordu.’’
‘‘1 Kasım’da tekrarlanan seçimin ardından ise ‘‘Erdoğan kazandı, yas tutmalıyız’’ dedi. 1 Kasım’dan birkaç gün sonra ise yine FETÖ’cülerden aldığı yalan bilgilerle seçimin hileli olduğu iftiraları attı. Gelelim Michael Rubin’in 15 Temmuz’daki parmağına. Rubin 21 Mart 2016’daki yazısında Türkiye için 3 Temmuz Mısır darbesi benzeri bir darbe müjdesi verdi, ‘‘yakında Türk ordusu, Sisi’nin Mısır’da yaptığının bir benzerini yapabilir’’ dedi. Rubin’in saldırıları bitmek bilmedi. 16 Nisan referandumunda Türkçe hayır propagandası yaptı. İşte bu süreçte Cumhurbaşkanı Erdoğan’a hakaret ve tehditlerini de iyice arttırdı.’’
Yazının orijinaline aşağıdaki link üzerinden erişebilirsiniz.
http://www.aei.org/publication/has-sadat-become-erdogans-revolutionary-guards/