Yakın Geleceğin Savaşlarında Ahlak Kuralları
Yazan: Ercan Caner, Sun Savunma.Net, 13 Temmuz 2016
ABD Ordusu tarafından yakınlarda yayımlanan ‘2050 Yılında Taktik Kara Savaşlarının Görünümü’ isimli rapor, geleceğin savaş senaryoları ile ilgili can sıkıcı ahlaki ikilemlerle karşılaşılacağını ortaya koymuştur. ABD Ordusu Araştırma laboratuvarı tarafından bir araya getirilen bir grup uzman tarafından ortaya koyulan bir çok taktik gelişmelerin arasında, yazarın öngörüsüne göre üç adedi, hem kabul edilebilir hem de ahlaki açıdan endişe verici özellikleri ile öne çıkmaktadırlar: artırılmış insanlar, yönlendirilmiş enerji silahları ve otonom katil robotlar.
İlk iki teknoloji insanları direkt olarak etkilemekte ve bu nedenle askeri ve tıbbi alanda uygulanmaları açısından ahlaki endişe ve sorunlar içermektedirler. Üçüncü gelişme olan robotların, geleceğin savaşlarında insanların yerini alabileceği ve hiç bir adalet duygusu olmaksızın savaş hukukunu uygulayacak olmaları cevaplanması zor soruların ortaya çıkmasına neden olmuştur.
Artırılmış insanlar. İlaç, beyin-makine arayüz, sinirsel protez ve genetik mühendisliği teknolojilerinin tamamı önümüzdeki bir kaç onyıl içerisinde askerlerin savaşma yeteneklerini artırmak, onları daima uyanık ve zinde tutmak, daha az besinle daha uzun süre hayatta kalmalarına yardım etmek, acı eşik seviyelerini yükseltmek ve onların bilişsel ve fiziksel kabiliyetlerini güçlendirmek ve keskinleştirmek maksatları ile kullanılabilecektir. Sözü edilen teknolojilerin tamamı ahlak ve bioetik açılarından ortaya çok ciddi problemlerin çıkmasına neden olmaktadır.
İlaçlar ve protezler tıbbi müdaheleler olarak olarak adlandırılabilirler. Asıl maksatları insan hayatını kurtarmak, çekilen acıları azaltmak ve yaşam kalitesini yükseltmektir. Bununla beraber insanları geliştirmek ve onları savaşa çok daha hazır ve dayanıklı hale getirmek için kullanıldıklarında artık tedavici edici özelliklerinden bahsedilmesi söz konusu değildir. Geliştirilmek için tasarlanan artırılmış askerlerin artık hasta olmala olasılıkları yoktur. Aksine komutanlar, askerlerinin savaşma yeteneklerini artırmaya çabalarken onların ruhsal ve bedensel risklerini azaltmayı hedeflemektedirler. Bu da cevaplanması gereken bazı soruların ortaya çıkmasına neden olmaktadır.
Cevaplandırılması gereken ilk soru tıp biliminin savaş alanında askeri sonuçlar almak maksadı ile kullanılıp kullanılmayacağıdır. Bu, yeni ortaya çıkan bir soru değildir, ilk kez ABD Ordusunun, kimyasal ve biyolojik silah geliştirmek için doktorları kullanmaya başladığı 2’nci Dünya Savaşı esnasında ortaya çıkmıştır. Doktorların bomba imaline yardım etmelerinin, askeri açıdan bakıldığında çok iyi nedenleri olabilir, fakat tıp çevreleri bunu kesin bir şekilde kabul etmeyerek red etmişlerdir. Doktorların hedefi insanları iyileştirmek olmalıdır, onları öldürmek değil; askerlerin savaşma ve öldürme yeteneklerini çeşitli tıbbi yöntemler kullanarak geliştirmek tıp çevrelerinde farklı tepkilere neden olmaktadır.
Bir diğer ahlaki zorluk da insanlar üzerinde yapılan geliştirmelerin dönüştürücü etkileridir. Bir çok ilacın kullanımının kişilik değişikliklerine neden olduğu yönünde haklı olarak ciddi endişeler mevcuttur. Örneğin, askerlerin endişelerini azaltarak korkularını yoketmek suretiyle cesaretlerini artıran ilaçları kullanmaları, kendilerini çok güçlü, yenilmez ve muhteşem savaşçılar olarak hissetmelerine neden olabilmektedir. Bunun yanı sıra bazı ilaçlar, askerlerin muharebe sahasında edindiği korku ve pişmanlık gibi geçmiş deneyimlerini hatırlamalarını engelleyebilirler. Hafıza kaybolduğunda pişmanlık duygusu da ortadan kalkar ve pişmanlık duygusu yok olduğunda askerler adalet duygularını tamamen kaybederler ve onlar için artık öldürmekte hiç bir sınır yoktur.
Son olarak, geliştirilmek için belirlenen askerlerin haklarından da bahsetmek gerekmektedir. Askerlerin vazifenin başarılması için onları daima hazır muhafaza eden tıbbi tedavilere itiraz etme ve karşı gelme hakları kesinlikle yoktur. Fakat askerlerin geliştirilmeyi kabul etme veya etmeme hakları var mıdır? Askerler zaten sağlıklı ve vazifenin yerine getirilmesi için uygun ruhsal ve bedensel özelliklerie sahiptirler. Geliştirilme programına dahil olmaları onları sadece daha çok göreve uygun duruma getirecektir. Sonuç olarak, geliştirilme programına dahil edilen askerler bilgilendirilerek rızaları alınmalı ve güvenlik ve emniyetleri için onlara tıbbi danışmanlık hizmeti sağlanmalıdır. Ve, tıbbi geliştirmelerin uzun vadedeki etkileri henüz tam olarak bilinmediğinden, askeri otoriteler, tıbbi müdahaleler ile geliştirilmiş askerler kullanmak yerine, birliklerinin performanslarını artırmak maksadı ile vücut zırhı, zırhlı personel taşıma araçları ve gelişmiş silahlar gibi tıbbi olmayan yöntemlerden yararlanmak için her türlü gayreti sarf etmelidirler.
Yukarıda belirtilen koşulları yerine getirmek, askeri hiyerarşi ve emir-komuta zinciri içerisinde pek mümkün görülmemektedir. Emir emirdir ve bir askerin geliştirilme programı için bilgilendirilmesi ve rızasının alınması askeri hiyerarşide kolaylıkla ve etkinlikle uygulanacak bir yöntem kesinlikle değildir. Diğer bir açıdan bakıldığında, bazı geliştirmeler için kullanılan ilaçların tıbbi etkilerinin askerler tarafından bilinmesine de gerek yoktur. Askerler, tıbbi ahlak kurallarının gereği olarak rızalarının alınması için bilgilendirildikleri durumlar hakkında aslında yeterli bilgiye de sahip olmayabilirler. Subaylar da emir komutaları altındaki personele tedavici edici olmayan tıbbi uygulamalar için emir veremezler. Askerlerin geliştirilmesi değerlendirilirken bu şartlar göz önüne alınmak zorundadırlar. Askeri etkinliği artıran ve askerleri koruyan herhangi bir teknoloji sonunda üstün gelecektir. Askeri liderler çok dikkatli olmak zorundadırlar, fakat emir komutaları altındaki personelin sahip oldukları yetenekleri kötüye kullanmalarını ve insan haklarını ihlal etmelerini de engellemelidirler.
Yönlendirilmiş enerji silahları. ABD Ordusu tarafından hazırlanan raporda, 2050 yılına kadar bir çok farklı tipte ve modelde yönlendirilmiş enerji silahlarının kullanılmaya başlanacağı öngörülmektedir. Burada ayrıntılı olarak incelemeye ve silahların spesifikasyonlarına girmeye gerek yoktur, fakat bu kategorideki silahlara örnek vermek gerekirse: körlüğe neden olan lazer silahları, elektromanyetik radyasyon ve manyetik uyarım silahları sayılabilir ve bu silahları yapabilecek teknolojiler günümüzde mevcuttur. Hiç birisi öldürmek amaçlı tasarlanmamışlardır. Kör edici lazer silahları, yönlendirilmiş enerji dalgalarını darbeler halinde yayarak geçici veya daimi körlüğe neden olarak düşman personelini etkisiz hale getirirler. Günümüzde uluslararası yasalar, daimi körlüğe neden olan lazerlerin kullanılmasını yasaklamaktadır, bununla beraber lazer göz kamaştırıcıları, düşman unsurların sadece geçici körlüğüne neden olarak dost kuvvetler tarafından silahlarından arındırılmalarına ve esir alınmalarına imkan sağlamaktadırlar. Yönlendirilmiş enerji silahlarına bir diğer örnek, ABD silahlı kuvvetlerine ait Aktif Püskürtme Sistemi (ADS – Active Denial System)’dir. Bu silah 95 gigahertz şiddetinde bir enerji ışını yaymaktadır, deriye nüfuz eden ışın, hücre dokusuna zarar vermeden yoğun bir yanma hissi oluşturmaktadır. Kör edici lazerler ve aktif püskürtme sistemleri muharebe sahası şartlarında, orduların özellikle üniforma giymeyen gerilla, siviller ve teröristler gibi karmaşık unsurlar ile karşı karşıya geldikleri durumlarda çok yardımcı olabilirler. İki teknolojiyi de kullanarak askerler, karşı tarafın muharebeye direkt olarak katılan ve katılmayan unsurlarını etkisiz hale getirebilirler, silahlarından arındırabilirler ve düşman unsurlarını esir alırken muharip olmayan unsurları serbest bırakabilirler.
Transmanyetik uyarım (TMS) da kalabalıklar üzerinde etkili olabilir, bu sistemde insanları etkisiz hale getirmekten ziyade, yönlendirilen yoğun bir manyetik alan ile beyin faaliyetlerini manipüle etmek hedeftir. Günümüzde psikiyatrik hastaların tedavisinde kullanılan transmanyetik uyarım, gelecekte bir insanın düşmanca ve nefret dolu ruh halini tamamen güven ve işbirliğine hazır hale döndürebilir. Mevcut cihazlar küçüktür ve bir operatörün bobini hastanın başı etrafına yerleştirmesi gereklidir, fakat gelecekteki uygulamalar uzun mesafelerde de kullanılmasına imkan sağlayabilir. Transmanyetik uyarım silahlarına sahip bir ordu, düşman unsurları acısız bir şekilde ve öldürmeden etkisiz hale getirebilir ve muharebe sahasındaki ruh hallerini ve davranışlarını tamamen dost kuvvetlere fayda sağlayacak yönde değiştirebilir.
İlk bakışta bahsedilen bütün teknolojiler olumsuz bir tepkiye neden olmaktadırlar. Fakat temel olarak esas problem nedir? İlk olarak, geleneksel rolü dışına çıkan tıp bilimi, asıl işi olan insanları tedavi etmek ve onların yaşam kalitelerini yükseltmek yerine, insanlara acı veren silahlar geliştirmektedir. Bu acı, her ne kadar geçici de olsa insanların sonuçta acı çekmesine neden olmaktadır. İkinci olarak tıbbi silahlar insan vücudunu özel ve sinsi bir şekilde etkilemektedirler. Bir çok silah, künt travma ve kan kaybına neden olarak insanları öldürmek ve yaralamak maksadı ile tasarlanmıştır, fakat kör edici lazerler, aktif püskürtme sistemi ve transmanyetik uyarım silahları, basitçe insan vücudunu travmatize etmek yerine, onların spesifik psikolojik sistemlerini manipüle etmektedirler. Bu tür silahlar, insanlarda tıbbi tedaviye cevap vermeyen yaralanmalara maruz kalma ve bu tür teknolojilerin gelecekte insanları tanınmayacak ölçüde değiştirebilecekleri korkusuna neden olmaktadırlar. Modern silahların bu garip ve tuhaf özellikleri, Uluslararası Kızılhaç Örgütünü, özel olarak hastalığa neden olacak veya kör olmak veya yanmak gibi anormal psikolojik durumlara neden olan silah sistemlerinin, yaralamak ve öldürmek maksadı ile kullanılmasının yasaklamansını tavsiye etmesine neden olmuştur. İnsan vücudunu direkt olarak kaplayan silah sistemlerinin geliştirildiği göz önüne alındığında bu tür silahların geliştirilme ve kullanılmasında çok dikkatli olmanın iyi nedenlerinin olduğu ortadadır.
Transmanyetik uyarım silahları ele alındığında, özellikle endişe edilmesi gereken bir çok neden bulunmaktadır. İnsan beynine yönlendirilen transmanyetik uyarımlar bilişsel yetenekleri bozmakta ve geçici süreler için insan karakteristiklerini değiştirmektedir. Askeri teknolojinin gitmesi gereken yön bu mudur? Savaşı medikalize etmelerinin yanı sıra, nörolojik müdahaleler insanlarda, insanlıklarından çıkma riskini doğurmakta ve insanın öncelikle kendisini düşünmesini sağlayan bilişsel özgürlüğünü ortadan kaldırma, harici sınırlamalar ve beyin kontrolüne maruz kalma risklerine neden olmaktadırlar. İnsanın dokunulmazlık ve kişisellik hakları ile ilintili olarak bilişsel özgürlük duygusu, tamamen öz savunma saiki ile, diğer insanların onun beyin fonksiyonlarını bozmasını ve içindekileri ortaya çıkarmak maksadı ile beyin okumaya maruz kalmasını önleyebilmelidir.
Düşman unsurların bilişsel özgürlüğünün dokunulmazlığı veya askeri gereksinimler nedeni ile müdahale edilebilirliği halen tartışılan bir husustur. Bir insanın kişisel özgürlüğünün elinden alınması için hukuki usüllerin uygulanması gerekmektedir, bir insanın bilişsel özgürlüğünün kısıtlanması için çok daha sıkı usüllerin uygulanması yönünde inandırıcı iddialar ileri sürülebilir. Savaşta sonuca ulaşmak maksadı ile her türlü kuvvetin kullanılmasına müsaade edilemez. Bu, uluslararası insancıl hukuğun temel ve değişmez esaslarından bir tanesidir. Öldürücü olmasalar da, insan beyninin ruh halini değiştiren silahlar kabul edilemezler. Sonuç olarak, askeri ve siyasi otoritelerin, etkileri henüz tam olarak bilinmediğinden bu tür silah sistemlerinin kullanılmalarını çok sıkı bir şekilde takip ve kontrol etmeleri gerekmektedir.
Otonom katil robotlar. ABD Ordusu tarafından hazırlanan rapora göre, muharebe sahasında kullanılmak üzere tasarlanan robotlar tam otonomluk ve insan kontrolü arasında değişen bir kontrol edilebilme özelliğine sahip olacaklardır. Tam otonom kontrol modu göz önüne alındığında, muharebe sahasına sevk edilen katil robotlar bireysel ve kollektif olarak hareket edebilirler. Silahlı çatışma kurallarına ve uluslararası insancıl hukuk kurallarına uyarak, önceden programlanan taktik ve teknikler uygulayarak düşman unsurlarını etkisiz hale getirebilirler.
Katil robotlar görevlerini yerine getirirken, asgari gereksinim olarak çatışma kurallarını anlayabilmeli ve uygulayabilmelidirler. Silahlı çatışma hukukunun çok belirgin bir ahlaki bileşeni bulunmaktadır. 19’uncu asırdan günümüze kadar geçen süreçte uluslararası hukukçular, her olası durumu kapsayacak bir hukuk sistemi olmadığını çok iyi öğrenmişlerdir. Bu husus, karar verme işleminde daima bir ikileme neden olmaktadır: askeri gereklilik veya daha yüksek standartta ahlaki bir yaklaşım barındıran bir davranış. Açık emir ve talimatlar olmadığında bir subay görevini yerine getirmede başarısızlığa mı uğramalı yoksa ahlaki değerlere mi başvurmalıdır? Bu sorunun cevabı günümüzde, 1899 yılında güç kullanımı ve barışçı yöntemlerle çatışma kurallarını düzenleyen Lahey Sözleşmesinde delegeler tarafından ilan edilen aşağıdaki metnin kaleme alındığı zamana nazaran çok daha açık ve nettir:
‘Anlaşmayı imzalayan taraflar, bu anlaşma metninde geçmeyen durumlar ile ilgili olarak, işgali altındaki insan toplulukları ve hasım tarafların, modern uluslar arasındaki uygulamalar, insancıl hukuk kuralları ve kamu vicdanından kaynaklanan uluslararası insancıl hukuk kurallarının koruması altında olduğunu ilan etmektedirler.’
Bir robotu adaletli bir şekilde davranması için programlamak onu uluslararası anlaşma metinleri ile yüklemekten çok daha zordur. Birileri adalet duygusunu aşımalıdır. Bu mümkün olabilir mi? Çözüm, basit temel kurallar oluşturmak ve bazı gözlem araçları tesis etmek olabilir, fakat ikisinin de uygulanması hiç de kolay değildir. Örneğin, orantılılık kuralı, bir subayın askeri bir hedefe saldırmadan önce düşmana yapacağı etkiyi ve sivillere vereceği zararı göz önüne almasını gerektirmektedir. Bu ikilem, denklemin unsurları olan askeri avantaj ve sivillere zararın birbirleri ile kıyaslanmasının imkansız olduğu göz önüne alındığında cevaplandırılması çok zor bir karardır. Sivillere verilen zarar ölü ve yaralıların sayısı ile ölçülebilir, fakat elde edilecek askeri avantajın ölçülmesi nasıl yapılabilir? Silah arkadaşları ve vatandaşlarının hayatlarını kurtarmak, düşman kaynaklarının etkisiz hale getirilmesi, caydırıcılığın tekrar ele geçirilmesi veya bu faktörlerin bir kombinasyonu. İnsan komutanların bu kararları verebilmeleri zaten yeterince zordur. Katil robotlar bu tür değerlendirmeleri daha iyi yapabilir ve daha iyi kararlar verebilirler mi?
Katil robotlar değerlendirme ve karar verme işlevlerini yapabilseler de yine de göz önüne alınması gereken siyasi hassasiyetler mevcuttur. Örneğin ‘sivil’ nasıl tanımlanır? Veya birinin sivil olduğuna karar vermek için belirleyici kriterler nelerdir? İsrail ve Filistin kuvvetleri arasında 2008-2009 yıllarında yapılan Gazze Savaşı’ndan sonra her iki taraf da yaklaşık olarak 1,200 Filistinlinin hayatını kaybettiğini bildirmişlerdir. Fakat İsrail, ölen Filistinlilerin % 75’nin muharip unsurlar olduğunu iddia ederken Filistin tarafı ölenlerin % 75’inin masum siviller olduğunu iddia etmiştir. Farklılık, Hamas Örgütü politik kanadı için çalışan siviller ve Gazze polis kuvvetlerinin tartışmalı statülerinden kaynaklanmıştır. Bir katil robot ne yapacaktır? Teknik olarak, Hamas örgütü politik kanat temsilcileri ve Gazze polislerinin fotoğraflarını bir robota yüklemek mümkündür. Fakat, normal insan askerlere bu fotoğraflar verildiğinde (genellikle oyun kartları büyüklüğündeki fotoğraflar) onların karşı tarafın unsurları arasında tutuklama, öldürme ve hatta şüpheli olarak algılamama hususlarında ayırım yapmaları beklenir. Katil robotlardan aynı ayırımı yapmalarını beklemek mümkün değildir ve arzu da edilmez. İnsanlık yasaları, insanlar içindir, robotlar için değil. Yasalara ve ahlaki kurallara karşı gelen insanları tutuklayıp yargılayabildiğimiz gibi, robotları yöneten insanları da tutuklayıp yargılamak mümkün olmalıdır. Robotlara tam otonom özellikler vermek ideal bir çözüm olmanın çok uzağındadır. Savaş ve ahlak kurallarının uygulanmasında bütün sorumluluk insanlarda kalmak zorundadır.
Teknoloji neyi çözemez? Artırılmış insanlar, yönlendirilmiş enerji silahları ve katil robotların tamamı muharip ve muharip olmayan unsurların hayatlarını kurtarmak maksadı ile geliştirilmektedirler. Bu hedefe ulaşılmasında başarı, sivil ve asker operatörlerin birkaç sıkıntılı ve problemli durumu gelecekte nasıl aşacağına bağlıdır.
İlk olarak liderler kaygan zeminin farkında olmak zorundadırlar. Askerleri geliştirerek artırılmış asker haline getirmek polis kuvvetlerinin geliştirilmesine veya suçluların imkan ve kabiliyetlerinin azaltılmasına yol açabilir. Benzer şekilde operatörler, yönlendirilmiş enerji silahlarını hedeflerini etkisiz hale getirmek yerine işkence maksatlı olarak kullanabilirler. Her iki teknoloji de sivil özgürlüklerin kısıtlanması maksadı ile kullanılabilir.
İkinci olarak, operatörler ve silah tasarımcıları kuvvet artırma maksadı ile yürütülen çaba ve faaliyetlerde görünmez tuzakların da bilincinde olmalıdırlar. Bu husus, özellikle asimetrik savaş için oldukça geçerli bir kuraldır. İnsanların yaralanma ve öldürülmelerini azaltmak için tasarlanan silah sistemleri, aksine onlara verilen zararı çok daha yoğun hale getirebilirler. Artırılmış askerler, yönlendirilmiş enerji silahları ve katil robotlara sahip bir devlet direnişçiler ile nasıl mücadele edecektir? Mevcut imkan ve kabiliyetlerini gerillaları etkisiz hale getirmek, bastırmak veya tutuklamak için mi kullanacaktır veya silahlarından arındırdığı gerillaları basitçe öldürecek midir? Rus kuvvetlerinin 2012 yılında, Moskova’da bir tiyatroyu ele geçiren teröristlere karşı yaptıkları tam olarak budur, ilk olarak kimyasal bir gaz kullanarak Çeçen militanları etkisiz hale getirmişler ve sonrasında da hepsini öldürmüşlerdir.
Bu sorulara cevap ararken teknolojiye çok fazla güvenme hususunda dikkatli olmak zorundayız. Çağdaş silahlı çatışmalar, göreceli olarak zayıf gerilla, direnişçi ve terörist unsurların, intihar eylemleri, el yapımı patlayıcı düzenekler, insan kalkanları, rehin alma ve propaganda gibi düşük teknoloji ürünü silah ve taktikler kullanarak ileri teknolojileri nasıl yenilgiye uğrattığının sayısız örnekleri ile doludur. Hiç şüphe yok ki bu taktikler, bir çok devlet, insan hakları ve kamu vicdanına uygun davrandıkları ve demokratik devletler çoğunlukla bir elleri arkalarında bağlı olarak savaşmayı tercih ettikleri için gittikçe değer kazanmaktadırlar. Geleceğin savaşlarında ortaya çıkacak yeni teknolojiler, özellikle asimetrik savaş yoğunlaştıkça bu ikilemi keskinleştirmekten başka bir işe yaramayacak ve gelecekte bazıları, kaçınılmaz olarak adalet duygusundan yoksun katil robotların o kadar da kötü olup olmadıklarını sorgulayacaktır.
Yazar: MICHAEL L. GROSS
Michael L. Gross Hayfa Üniversitesi/İsrail’de Siyasal Bilimler Okulu bölüm başkanlığı görevini yürütmektedir. Bioethics and Armed Conflict (2006), Moral Dilemmas of Modern War (2010), ve The Ethics of Insurgency (2015) kitaplarının yazarıdır