Osman Başıbüyük, Sun Savunma Net, 18 Nisan 2021
Kaynak: GSI Exchange
Türkiye’de ciddi bir döviz sıkıntısı var. Merkez Bankası’nın rezervlerinin eksi 63 milyar dolar olduğu söyleniyor. Bu söylentilerle birlikte muhalefetin “128 milyar dolar nerede?” kampanyası başladı. Hakikaten sormak lazım bu 128 milyar dolar nerede? Parayı kim çaldı?
Gelin sorunun cevabını hep birlikte bulmaya çalışalım. Soruyu cevaplayabilmemiz için öncelikle küresel finans sisteminin nasıl çalıştığını basitçe bilmemiz gerekiyor. Herkesin bildiği üzere dünyanın rezerv para birimi Amerikan dolarıdır. Uluslararası ticaret büyük ölçüde dolar ile yapılıyor. Dolar emisyonunu, yani piyasadaki dolar miktarını ayarlayan kurum ise Amerikan Merkez Bankasıdır (FED-Federal Reserve).
FED, Amerikan devletine ait olmayıp sekiz ünlü ailenin hisselerini paylaştığı özel bir kurum. Dolar basma yetkisi bu ailelerin tekelinde. ABD’nin 35’nci başkanı John F. Kennedy, para basma yetkisini hazineye devreden bir kanun çıkarması sonucu bir suikast ile öldürülmüştü. O ortadan kaldırıldıktan sonra yetki tekrar FED’e devredildi.
ABD Federal Hükümeti, paraya ihtiyaç duydukça FED’e belli bir faiz ödeme taahhüdü ile devlet tahvili veriyor. FED de bu borçlanma senedi karşılığında Federal Hükümetin ihtiyaç duyduğu doları basıp banknot olarak veya kredi olarak hazineye aktarıyor. Böylece dolar yoktan var edilmiş (out of thin air) oluyor. Bu oyunda, dolar karşılıksız basılmamış, Federal Hükümetin borcu karşılığı basılmış gibi oluyor. Buna borç ekonomisi deniliyor.
ABD Federal Hükümetinin 2008 yılında borcu yaklaşık olarak 10 trilyon dolardı. Şu anki borcu 28,2 trilyon dolar. FED, 13 yılda sadece ABD’nin borcu karşılığı 18,2 trilyon dolar para basmış. Parasal genişleme işlemi, 2008 yılında yaşanan emlak kriziyle birlikte büyük yatırım bankası Lehman Brothers’ın iflas etmesiyle başlamıştı. FED, batan finans kurumlarını ve şirketleri kurtarmak için sürekli para basmaya başladı. Koronavirüs salgınıyla birlikte bu parasal genişleme süreci artarak devam etti. En son Joe Biden, başkan seçildikten sonra ülkeyi yeniden inşa etmek ve koronavirüs ile mücadele maksadıyla 1,9 trilyon dolarlık bir ekonomik destek paketi daha açıkladı. Bu paketle birlikte ABD’nin borç tavanı 30,1 trilyon dolara yükselmiş olacak. Yani 2008 yılına göre sadece ABD’nin borçlanması karşılığı piyasaya sürülen dolar miktarı 20,1 trilyondur.
Normalde bu çapta para basılması devalüasyon etkisiyle paranın değerinin zayıflamasına ve doların dünya rezerv para birimi olma özelliğini kaybetmesine neden olabilirdi. Fakat olmadı. Dolar hâlâ dünyanın en güçlü parası. Neden?
Dünyanın ilk kripto parası Bitcoin, 03 Ocak 2009’da piyasaya çıktı. Satoshi Nakamoto mahlası kullanan; kim ve nereli olduğu bilinmeyen birisi veya birileri bu para sistemini icat etmişti. Arkasından başka kripto paralar türedi. Şu an piyasada 9 binin üzerinde kripto para var. Hemen hepsi de ABD’nin Massachusetts Teknoloji Enstitüsü (MIT) tarafından icat edilmiş durumda. En güçlü olanı Bitcoin ile devam edelim.
Hızla büyüyen Bitcoin’in toplam değeri 2013 yılında 1,2 milyar dolardı. Bu rakam 2020 ortalarında 183 milyar dolara ulaştı. Tesla’nın kurucusu Elon Musk, Ocak 2021’de 1,5 milyar dolarlık Bitcoin aldığını 08 Şubat’ta ABD Menkul Kıymetler ve Borsa Komisyonu’na açıkladıktan sonra Bitcoin birdenbire %14 değer kazanarak 43,968 Dolar oldu. Elon Musk bu operasyondan 1 milyar dolar para kazanmıştı. Şimdi 1 Bitcoin’in değeri 54,3 bin dolar civarında. Merkez bankasının Kripto paralarla ilgili yaptığı açıklamalar neticesinde Bitcoin birkaç gün içerisinde 64 bin dolar seviyesinden bu noktalara geriledi. Bitcoin ilk çıktığında, 10 bin Bitcoin ile ancak bir pizza alınabiliyordu şimdi ulaştığı değeri bir düşünün. Elon Musk gibi ünlü kişilerin yaptığı reklam ve heveslendirici hamleler, herkesi kripto para piyasasına yönlendirdi. Piyasanın çektiği para miktarı geometrik olarak artıyor. Belki de kripto para piyasası günümüzde trilyon dolarların üstüne çıkmış durumda.
FED’in sahibi aileler, ellerindeki finansal kurumları kullanarak bir emme basma tulumba gibi doları kredi olarak dünya piyasasına sürüp sonra borç olarak geri çekerek yaptıkları işlemlerden sürekli para kazanıyor ve aynı zamanda parayı hep geri çektikleri için doların değerini koruyabiliyorlardı. 2008 emlak krizinden sonra çöken, borca dayalı ekonomik sistemi kurtarmak için bastıkları anormal miktardaki doları mevcut araçlarla tekrar piyasadan geri çekmek mümkün olamazdı. Finansal balon şişmiş, patlamak üzereydi. Sistemin çöküşünü durdurmak ve yeni bir sisteme geçiş için zaman kazanmak gerekiyordu. Tam da bu sırada kripto para icat oldu. Ne ilginç öyle değil mi?
ABD Fed Binası. Kaynak: EERN-Euro Exchange Rate News
Kripto paralar, FED’in piyasaya sürdüğü doları, diğer araçlara göre çok daha fazla miktarda ve çok daha hızlı bir şekilde geri çekebiliyor. Üstelik bunu devletlerin kontrolü dışında yapabiliyor. Daha da önemlisi bu işin hiçbir riski yok. Çünkü kripto paralar bir çeşit saadet zinciri veya literatürde geçen ismiyle “ponzi oyunu”nun enstrümanlarıdır. Kripto paraların hiçbir karşılığı yoktur. Kripto paraların değerini piyasadaki arz ve talep koşulları belirler. Talep artınca fiyatı artar, düşünce fiyat azalır.
Ponzi Oyunu, yüksek kâr getiren bir üretim varmış gibi göstererek yatırımcıları sisteme katmayı amaçlayan ve ilk yatırım yapanlara ödemenin sisteme sonradan katılanların parasıyla yapıldığı bir dolandırıcılık yöntemidir. “Çiftlik Bank”ın kurucusu Tosuncuk (Mehmet Aydın) bu yöntemle on binlerce insanı tokatlamıştı. Perde arkasında kimlerin olduğunu bildiğimiz kripto para oyununda ise bu iş küresel çapta ve çok daha profesyonelce yapılıyor. Dünyada birçok ekonomi profesörü kripto paraların bir çeşit ponzi oyunu olduğunu ileri sürmüştü. Ancak 2014’te hem Dünya Bankası hem de İsviçre Federal Konseyi tarafından hazırlanan raporlar Bitcoin ve Ponzi Oyunu üzerine olan endişeleri inceledi ve Bitcoin’in Ponzi Oyunu olmadığı sonucuna vardı. Dünya Bankası ve İsviçre’deki bankalar hangi ailelerin kontrolünde dersiniz acaba?
Kripto paralar çok yüksek kâr getiren bir yatırım aracıymış gibi gösteriliyor. Bu sayede tüm dünyada birçok insanın tasarrufları bu kanala yönlendiriliyor. Böylece kripto para piyasası şiştikçe şişiyor. Ama bir gün ciddi sayıdaki yatırımcı Bitcoin’lerini satıp piyasadan çıkmak isterse Bitcoin’in değeri anında çöp olur. Bugün 1 Bitcoin 54,3 bin dolar değerindeyken ertesi gün değeri 1 dolara düşebilir. Birikiminizi, altına, dövize veya borsa gibi enstrümanlara yatırdığınızda bunların bir karşılığı vardır ve devlet kontrolünde belli regülasyonlara tabidir. Ama kripto paralar öyle değil. Bu sistem çökse karşınızda hesap soracak hiç kimseyi bulamayacaksınız.
İnternet üzerinden kripto para alışverişine izin veren yüzlerce site var. Örneğin bunlardan bir tanesi Coinbase’in 43 milyon kullanıcısı var. İnsanlar bu aracı kurumlar vasıtasıyla tasarruflarını kripto paralara yatırıyorlar. FED’in olduğu gibi kripto paraların da sahibi olan bazı aileler, anormal miktarda basılan Amerikan dolarını bu yöntemle piyasadan geri çekerken, topladıkları paralarla, altın, toprak veya şirketler satın alarak veya SpaceX gibi yeni şirketler kurarak reel sektöre yatırım yapıyorlar. Paranızı geri istediğinizde ise size 1 dolar olarak geri iade edecekler.
İşin kötüsü bu oyun orta ve küçük ölçekli devletlerin ekonomilerini çökertiyor. İnsanlar tasarruflarını kendi ülkelerinde bankaya yatırarak, borsalardan hisse senedi veya devlet tahvili satın alarak değerlendirse, para o ülkenin ekonomisinde kalacak ve tasarruflar diğer yatırımcılara kredi olarak verilerek ekonominin çarkları dönecektir. Oysa kripto paralara yapılan yatırım, ülke içerisinden dolara çevrilerek, Coinbase ve Binance gibi aracı kurumlar vasıtasıyla yurt dışına aktarılmakta, bazı ailelerin kasasına bedava kredi olarak girmektedir.
Türkiye, dünyada kripto parayı en çok kullanan ülkeler sıralamasında Nijerya, Vietnam ve Filipinler’in arkasından dördüncü sırada geliyor. Gelişmiş ülkeler belirsizlikten uzak dururken, üçüncü dünya ülkeleri bu tuzağa gözü kapalı dalmış durumda. Geçmişte Arjantin’de yüksek enflasyondan korunmak ve hükümetin bankadaki tasarruflara el koyabileceği korkusuyla insanlar tasarruflarını kripto paralara aktarmıştı. 2012-2013 yıllarında Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nde yaşanan finansal kriz sırasında da insanlar aynı endişelerle kripto paralara yönelmişti. Benzer bir durum son birkaç yıldır Türkiye’de de yaşanıyor.
Türkiye’deki kripto paralara hücumun bir başka nedeni ise kısa yoldan zengin olma hayali. Bu uğurda işini bırakan gençler var. Bir bilgisayar alıp evde kripto para madenciliği ve kısa süre sonra 20 katına çıkacak bir kripto para yakalayıp zengin olma hayaliyle tüm vakitlerini boşa harcıyorlar. Kripto para madenciliği için gereken en önemli şey bilgisayar ve iyi bir ekran kartına sahip olmak. Bütün dünyada olduğu gibi Türkiye’de de şu an stoklar tükenmiş durumda, ekran kartı sıkıntısı ciddi boyutlara ulaşmış.
Kaynak: Detay Kıbrıs
128 milyar dolar nerede sorusunun cevabı burada yatıyor. Kripto paralara hücum, Türkiye’den hızla dolar çekilmesine sebep oldu. Bir ülke ekonomisinden yurt dışına para kaçışı ciddi ekonomik sıkıntılar yaratır. Türkiye sürekli dış ticaret açığı veriyor. Sattığımız malların değeri ithal ettiklerimizi karşılamıyor. Bu yüzden sürekli borçlanıyoruz. Dış ticaret açığının en önemli kalemini doğalgaz ve petrol ithalatı oluşturuyor. Doğalgaz ve petrol ithal edip dolar veriyoruz bununla birlikte ithal ettiğimiz yakıt bir işe yarıyor; arabalarımızın, fabrikalarımızın çalışmasını sağlıyor. Fakat yurtdışından ithal ettiğimiz Bitcoin gibi kripto paraların ekonomiye hiçbir katsısı yok. Tam tersine ülkeden karşılıksız döviz çıkışına neden oldukları için yıkıcı bir etki yaratıyorlar. Son yıllarda Türkiye bu mekanizma yüzünden döviz darboğazı yaşıyor.
Dövizi de bir mal gibi düşünün. Fiyatı piyasadaki arz talep dengesine göre değişir. Talep arttıkça fiyat artar. Doların çok yükselmesi halkın alım gücünü azaltacağı için hükümetlere siyasi fatura olarak geri döner. Hükümetler de bu siyasi faturayı ödememek, bir sonraki seçimi kazanmak adına sürekli dövizin değerini kontrol etmek isterler. Bunun çaresi ise Merkez Bankasından döviz satarak piyasadaki açlığı gidererek dövizin fiyatını düşük tutmaktır. İşe bu süreçte Türkiye Merkez Bankası, döviz satarak kaynaklarını tüketmiştir. Hükümetin kaynağı kurutacak kadar bu işleme devam etmesi büyük hatadır.
Diğer yandan şurası da bir gerçektir; hükümetin piyasaya yapacağı müdahaleleri içeriden haber alan yandaşlar, önceden pozisyon alarak haksız kazanç elde etmişlerdir. Ancak bunların tokatladıkları para, eriyen 128 milyar doların yanında devede kulak kalır. Elbette haksız kazancın hesabı sonuna kadar sorulmalıdır. Ama Hazinenin Kripto paralar ile yapılan ödemelere getirdiği kısıtlamaları eleştirerek, “Kripto kararını kime danıştın ey iktidar” diye sormak, kendisine “sol” diyen bir muhalefetin yapabileceği en büyük hatadır. Devlet, kripto paralar konusunda en sert tedbirleri almak zorundadır. Ama iktidarın bu tür kararları alabilmesi için muhalefetin destek olması gerekir. Muhalefetin asli görevi 128 milyar doları kimin çaldığını ortaya koymaktır. Yoksa sloganlarla yapılan siyasi mücadele iktidar getirmez.
Şimdi geldik zurnanın zırt dediği yere. 128 milyar doları kim çaldı? YouTube’u açın, arama motoruna “para” yazın. O programlarda yan yana menemen testisi gibi dizilmiş adamlara iyi bakın. Çoğu birer etki ajanıdır. Nedense bu etki ajanları da hep “Beyaz Türklerden” çıkar. Toplumun her kesimine hitap eden bir etki ajanı vardır. Kimi İslamcıdır, ara sıra Kur’an’dan ayetler okur. Kimi astrologdur, yıldızlara bakarak ekonomik analizler yapar. Kimi profesördür, elektrik-elektronik mühendisliği okumuştur ama finans ile ilgili bir merkezin başkanlığını yapar, aman kripto parayı öldürecek düzeyde sert tedbirler almayın diye devlete akıl verir.
Yanyana dizilmiş İzmir-Menemen Testileri. Kaynak: DOCPLAYER
Bu etki ajanlarına göre; “blokzincir (blockchain) teknolojisi ve kripto paralar bir özgürlük hareketiymiş! 2008 ekonomik krizine tepki olarak doğmuş! Merkez bankaları, devletler kim oluyormuş! Karşılıksız para basıp milleti soyuyorlarmış! Bu güç onların elinden alınıp kripto para ile vatandaşa veriliyormuş!”
Sanki “nakitsiz toplum hareketi”nin arkasında Rothschild ve Rockefeller gibi ailelerin olduğunu bilmiyorlar! FED’in sahibi kimse, kripto paraların da sahibi aynı aileler. Bu etki ajanları, sanki küresel baronlara karşıymış gibi, yaptıkları YouTube programlarında blokzincir teknolojisi ve kripto paraların kaçınılmaz bir son olduğunu söyleyerek sürekli sübliminal mesaj veriyorlar. Bu mesajlar toplum üzerinde o kadar etkili oldu ki, Çorum’da Bitcoin ile ödeme kabul eden çay ocağı çıktı piyasaya.
Herkesi bu trene bindirip parasını çalan işte bu etki ajanlarıdır. Osmanlı döneminde de bu etki ajanları vardı. O zaman borsa yeni çıkmıştı, “Hava Oyunları” olarak adlandırılıyordu. Bu ajanlar, sıradan vatandaştan, vezirlere, hatta Padişah II. Abdülhamid’e kadar herkese “Hava Oyunları” oynatarak devleti batırdılar.
Bugün dünyada, başta ABD olmak üzere bütün devletler, şirketler, kurumlar, şahıslar kısacası herkes borçlu. Herkesin borcu; parayı yaratma tekelini eline geçirmiş birkaç aileye. Bu aileler borç boyunduruğu ile dünyayı yönetebiliyorlardı. Fakat İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra kurulan parasal sistem çökmek üzere. Yeni bir parasal sistem kuramazlarsa bu düzen yıkılacak. Devletler borcunu ödememeye karar verdiğinde veya dolar çöktüğünde bu ailelerin servetinin de büyük kısmı yok olacak, sadece ellerinde biriktirdikleri altınlar, satın aldıkları topraklar ve şirketler kalacak. İşte bu ailelerin dünya yönetimini ellerinden kaçırmamak için tasarladıkları yeni düzen blokzincir teknolojisi ve kripto paralara dayanıyor. Bu yöntemle artık devletleri de aradan çıkararak insanlara doğrudan hükmetmeyi planlıyorlar. “Büyük Sıfırlama-The Great Reset” dedikleri işte budur.
Niçin para zincirlerinin kölesi olalım?
Bizim inancımızda “kula kulluk” yoktur.