Yazan: V. Murat TULGA
Evet, yazı dizimizin sonuna gelirken yazımızı bazı güncel siyasi gerçekleri vurgulayarak sonlandırmak ve kısa bir ders çıkartmak iyi olur diye düşünüyorum.
Bu sene 27 Mayıs’ın 60. yılı… Tam 60 yıl önce olanlar bugün yarım yamalak, siyasi rant çerçevesinde bir oraya bir buraya çekiliyor. Doğru irdelenmiyor hâl böyle olunca. Konuya tek taraftan bakmak yeni sorunlar yaratır, kutuplaşmayı arttırır. Bugün yapılan ne yazık ki budur.
Esas olan bundan tam 60 yıl önce ne oldu? Konunun, olayların, yaşanılan zaman aralığı ve çevresi ile objektif olarak ele alınması ve analiz edilmesi ders çıkarmak açısından çok önemlidir. İnanın bugün gençler ve öğrenciler, birçok vatandaşımız 60 yıl önce neler olduğundan habersizdirler. Onların kafalarını hurafelerle, yarım yamalak hikâyelerle ve acılarla şekillendirmek ise çok kolaydır.
27 Mayıs 1960 İhtilal midir? Yoksa bir darbe midir? Yoksa her ikisi midir?
Şevket Süreyya AYDEMİR bu olayın bir ihtilal olduğunu çok detaylı bir şekilde kitabında inceliyor[1]. Keza, Abdi İPEKÇİ ve Ömer Sami COŞAR’da konuyu bu bağlamda incelemiş[2].
Bunun yanında, TBMM Meclis Araştırması Komisyonu Raporunda bu dönem “27 Mayıs Darbesi” olarak betimleniyor[3].
Bu konu görüldüğü üzere tartışmalı. Bu diziyi kaleme alırken incelemelerimde, 27 Mayıs konusunda yazarların ve akademisyenlerin değişik bakış açılarında olduğunu gördüm. Böyle olması da çok doğal…
Sonuç konuya hangi ideolojik bakış açısı ile yaklaştığınız ile ilgilidir.
Konuya nereden baktığınıza bağlıdır.
Bu bağlamda, ben bu tartışmaya girmeyeceğim. Çünkü dediğim gibi bu başlı başına ayrı bir yazı serisi olur. Yine konuyu tüm yazı dizisinde götürdüğümüz gibi yazarların nasıl sonuçlandırdıklarını dikkate alarak sonlandıracağım.
İngiliz Yazar, William HALE; 27 Mayıs 1960’ın belki de en önemli sonucunu şu şekilde bağlamaktadır, ben de aynen katılıyorum.[4]
“Milli Birlik Komitesi, MENDERES ile karşıtları arasındaki çatışmaya son vermek amacının tersini başardı. Ürünlerini gelecek yıllarda verecek nefret tohumları ekti…”
BU BİRİNCİ VE EN ÖNEMLİ SONUÇTUR… SORUNU ŞEKİLLENDİRİYOR.
SORUN: 27 MAYIS İLE İLİNTİLENDİRİLEN İDAMLAR BİR TOPLUMSAL TRAVMA YARATMIŞTIR. İDAMLARLA NEFRET TOHUMLARI EKİLMİŞTİR VE GÜNÜMÜZDE BU TOHUMLAR ORMANA DÖNÜŞMEKTEDİR…
Evet, nefret tohumları, öyle bir körlükle saçılmıştır ki 2020 Türkiye’sinde dahi bu konudan siyaseten ekmek yiyen, bu nefret tohumlarını gencecik beyinlere Uzaktan Eğitim diyerek animasyonlarla enjekte etmeye çalışan bir siyasi iklim vardır. Yapılan hatalar 60 yıl sonra başka bir biçimde filizlendirilmektedir.
Oysa bu yaklaşım nefret tohumlarını daha da yaymaktan, kutuplaşmayı arttırmaktan, sağduyuyu kaybetmekten başka bir işe yaramaz.
Altan ÖYMEN, Örsan ÖYMEN’in kitabının önsözünde;
“İhtilalcilik, darbecilik gibi eğilimleri önlemeye çalışmanın çaresi eskiden çok denenmiş tutuklamalı soruşturmalardan ibaret değildir. Hele o soruşturmalar yanlış veya abartmalı iddialara dayanırsa, amacının tam tersine sonuçlar verir.
Darbeci eğilimleri önlemek herkesi darbeciliğin hiçbir soruna çare olmadığına ikna etmekle mümkündür. İkna etmenin yolu da o yöndeki eski deneyimlerin hayal kırıcı sonuçlarını örnekleriyle anlatmaktır[5].” demektedir. Bu analizin altına da imza atmamak olanaksız…
İKİNCİ ÖNEMLİ SONUÇ… BİZE METODU VERİYOR.
METOD: TARAFLARI İKNA ETMEK, KONUYA HER YÖNÜYLE OBJEKTİF OLARAK BAKABİLMEKTİR.
Türkiye’nin darbe geçmişi ile mücadele demokratikleşme ile olur, devri sabık yaratılarak değil.
Yoksa yeni mağdurlar yaratılır, kamuoyu vicdanında derin yaralar açılır.
Şevket Süreyya Aydemir, kitabını şu şekilde sonlandırıyor;1 Kalemine sağlık büyük üstat, nur içerisinde uyu…
“…Bugüne gelince? Bugün reformcu bir parlamentarizmin güven verici hükümranlığı elbette ki tam yerleşmiş sayılamaz. Zararlı işleyen, gayelerini birbirlerini kötülemekte bulan, hepsi de aynı cinsten bir Partiler manzumesi, maalesef demagojik çağını yaşamaktadır. Ama bu havanın da memleketçi bir reformculuğa er geç ayak uydurması çoğunluğun ümididir…
Ama Cumhuriyetimizin bu yaşlarında bu netice, her şeyden önce sanıyorum ki Atatürk’ün ruhunu üzecektir, incitecektir. Onun bu ıstırabı ve hayal kırıklığı ise, kurduğu Cumhuriyetin artık çok şeyler kaybetmiş olması ve biraz da kaos, boşluk ve ümitsizlik demektir. Bu ise çok hazin bir sonuç olur…”
ÜÇÜNCÜ ÖNEMLİ SONUÇ; BİZİ ÇÖZÜME ULAŞTIRIYOR.
ÇÖZÜM: ASKERİ DARBELERİ TARİHE GÖMEREK DAHA FAZLA DEMOKRASİ İÇİN ÇALIŞMAK VE ATATÜRK’E SARILMAKTIR.
HELE CUMHURİYETİN 100’ÜNCÜ YILINA GELİRKEN…
-SON-
[1] İhtilalın Mantığı, Şevket Süreyya AYDEMİR
[2] İhtilalın İçyüzü, Abdi İPEKÇİ – Ömer Sami COŞAR
[3] TBMM Ülkemizde Demokrasiye müdahale eden Tüm Darbe ve Muhtıralar ile Demokrasiyi İşlevsiz Kılan Diğer bütün Girişim ve Süreçlerin tüm boyutları ile araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Raporu, Cilt 1, Kasım 2012
[4] 1789’dan Günümüze Türkiye’de Ordu Ve Siyaset, William Hale
[5] Bir İhtilal Daha Var, Örsan ÖYMEN,