Ülke ekonomisi “Nebati hayata” girmiş, milletin çok büyük bölümünün gözlerinin feri sönmüşken çiçeği burnundaki Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati’nin “gözlerindeki ışıltıyı” konuşuyoruz.
Oysa Bakan olarak atanmasıyla birlikte hatırlanan, ama o hengamede pek de sorgulanamayan bir Nebati görüntüsü daha vardı.
Her ne kadar biraz mahcup, biraz şaşkın olsa da Fetullah Gülen’in hemen sağındaki pozundan söz ediyoruz.
Mart 2013’e ait olduğu belirtilen fotoğrafı geçtiğimiz yıllarda Akit Gazetesi’nde yayımlayan eski cemaatçi Nurettin Veren’e, “Keşke FETÖ seni öldürseydi. 4 sene değil de 40 sene hapis yatsaydın.” diye tepki gösteren Nebati, Bakan olmasının ardından bu konuda hafızaların tazelenmesi karşısında sessiz kaldı. Pensilvanya’ya ne zaman gitti, niye gitti, Gülen’le ne konuştular; öğrenme imkânımız olmadı.
O sustu, ama fotoğraftaki bir başka isim, 2018’e kadar AKP’den milletvekili seçilen Ekrem Erdem konuştu; “Bizi Pensilvanya’ya yaka paça götürdüler” deyip şunları söyledi:
“Geçin bunları. İnsanları bir fotoğraftan dolayı mahkûm etmenin anlamı yok. İşe bakalım. Türkiye’ye hizmet edelim… Bunlara takılmanın anlamı yok. Ömrümüz FETÖ’yle, FETÖ gibi yapılarla mücadeleyle geçti. Bunun kimse üzerinde durmuyor. Bir fotoğraf! Bunu da servis eden FETÖ’dür… Nureddin Bey çekirdekten siyasetçi bir arkadaşımız. Çalışkandır, gayretlidir. İsabetli bir atama olmuştur.”
“O Fotoğraflar Çekilirken FETÖ Yoktu”
Ekrem Erdem’in ardından, uzun yıllar “Fetullah Gülen’in sözcüsü” diye bilinen bir isim de o fotoğrafın hatırlatılmasına, “İtibar suikastçıları devreye girdi”, “‘Ajans’ dört bir koldan algı operasyonu başlattı.” sözleriyle tepki gösterdi, bunun Erdoğan ve Cumhur İttifakı’nın FETÖ ile mücadelesini itibarsızlaştırmak için başvurulan bir strateji olduğunu öne sürdü. Dikkat çekici olan şu ifadeleriydi:
“O fotoğraflar çekilirken FETÖ ortada yoktu. Önce PYD (Paralel Devlet Yapılanması), sonra FETÖ denilen yapı, 17/25 Aralık 2013 öncesi bu isimlerle anılmıyordu. 2014 öncesinde ‘Gülen Cemaati olarak bilinen yapıya; dine, ahlâka, diyaloga, eğitime, iç barışa hizmet ediyorlar kanaati ile milyonlarca insan destek verdi. Cumhurbaşkanları, Başbakanlar, bakanlar, milletvekilleri, belediye başkanları, aydınlar, sanatçılar, iş insanları da destek verenler arasındaydı… Mesele; geçmişteki fotoğraflar değil, bugün FETÖ ile utanmadan sıkılmadan kol kola yürünmesinde.”
O Telefon Aranırken De FETÖ Yoktu
Elbette bir fotoğraftan dolayı Nureddin Nebati’yi “mahkûm etme” niyetinde değiliz.
“FETÖ FETÖ değilken” binlerce insanın kendilerinin veya yakınlarının Bank Asya’da hesap açtırdığını, okullarında okuduğu/çalıştığını, dershanelerine gittiği için yargılandığını, cezalandırıldığını, KHK’lı olduğunu; buna karşılık akrabalık bağı hiç dikkate alınmadan kimlerin Bakan, Büyükelçi, Genel Müdür, Komisyon Başkanı yapıldığını da hatırlatmayacağız.
Sadece ve sadece yakın zamanda açılan çok çarpıcı bir davayı anlatmak istiyoruz.
Duymuşsunuzdur; yapılan bir dizi operasyonda, geçmişte askeri lise ve harp okulunda okuyan çok sayıda genç gözaltına alındı. Suçlama, “örgütün mahrem imamlarınca ankesörlü telefondan arandıkları” idi.
Askeri liselere kız öğrenci alınmadığı bilinmediğinden olsa gerek, gözaltına alınanlar arasında kızlar da vardı.
İşte onlardan birisinden söz edeceğiz. Gözaltından sonra karakola imza verme ve yurtdışı çıkış yasağı şartı ile serbest bırakıldı, sonrasında hakkında iddianame düzenlendi ve dava açıldı.
İddianameye göre, Mayıs 2012 ile Temmuz 2015 arasında 10-15 kez ankesörlü telefondan aranmıştı.
2012’de kaç yaşında? Henüz 15’inde. Telefon da kendisinin değil, babasının adına kayıtlı.
Davanın ilk celsesinde, askeri lisede değil anadolu lisesinde okuduğunu, 2015’te mezun olduktan sonra Harp Okulu sınavlarını kazandığını, ancak 15 Temmuz’un ardından okul kapatılıp kendisi atılınca başka bir üniversiteye gittiğini anlattı.
Bunun üzerine Mahkeme, sanığın adını verdiği liseden mezun olup olmadığının Milli Eğitim Bakanlığı’na sorulmasını kararlaştırıp imza yükümlülüğünün kaldırılması, ama yurtdışı yasağının devamıyla duruşmayı erteledi.
Bakanlıktan gelen cevap, sanığın o okuldan mezun olduğu şeklindeydi.
Peki duruşmada ne oldu? Önce Avukatı konuştu ve şunları söyledi:
“Mayıs 2012’de aramalar başlamış, 2015’in 7’nci ayında bitmiş. İnsan bir nüfus kaydına bakar, etkin bir soruşturma yapar, değil mi? Müvekkilim o tarihte 15 yaşında. Eğer bunlardan dolayı suçlanacaksa, 18 yaşından küçük olduğu için dosyanın çocuk mahkemesine gönderilmesini talep ediyoruz. Neden 18 yaşını bitirmesi bekleniyor, ne amaçlanıyor, ne yapılmaya çalışılıyor; hâlâ anlayabilmiş değiliz.”
“Bakan Nureddin Nebati’nin 2013 yılına ait o fotoğrafının yayımlanmasından rahatsız olanlar acaba değil 2012, daha önceki yıllara ait ankesör aramalarından işlem yapıldığını biliyorlar mı? Biliyorlarsa; Anayasa ve yasaların açık hükümlerine rağmen 10-15 yıl öncesine ait kayıtların nasıl çıkarıldığını ve bunları kimlerin niye sakladığını hiç merak ediyorlar mı?” diye sormakla yetinip davaya dönelim.
Söz sırası sanığa geldiğinde, Mahkeme Başkanı ile aralarında şu diyaloglar yaşandı:
Başkan: Sen 2012’yle 2015 arasında hangi telefonu kullandın?
Sanık: O dönemde ben liseye gidiyordum, telefon kullanmıyordum. Çok mecbur kaldığımda, annemin babamın hangisi evdeyse onların telefonunu alıyordum.
Başkan: Liseye giden öğrenciye annen baban sana bir telefon alıp vermedi mi?
Sanık: Yani ben lisedeyken yasaktı; hatta telefon arama yapılırdı, götürmek yasaktı. Okulun sekreterliği vardı, önemli bir şey olduğunda evi oradan arıyorduk; ama sonrasında 12’de falan dershaneye gittiğim oluyordu, telefon gerekiyordu. O dönemlerde de babam iş yerine götürmüyordu kendi telefonunu. Bunu kullandığım olmuştur.
Başkan: … … .. .. numaralı telefon hattını bahsettiğin tarihler itibariyle kim kullanıyordu?’
Sanık: Bu babamın ikinci, kendine ait olan bir hat. Genelde evde dururdu; mecbur kaldığımda almışımdır, belki kullanmışımdır. Babamın hattını da kullanırdım, annemin telefonunu da kullanırdım. Yani sabit olarak kullandığım bir hat değildi bu benim.
Başkan: Sen askeri liseye girdin mi, kara harp okuluna gittin mi?’
Sanık: Yok askeri lise, kara harp okuluna gittim…
Başkan: Tamam, niye bahsetmiyorsun; bir bahset bakalım ne zaman kazandın hangi yıllar arasında hangi sınıf?..
Sanık: 2015’te liseden mezun oldum. Normal mülakatlara girdim. Harp Okulu’na geçtim. Sadece birinci sınıfta…
Başkan: Liseden mezun olup direkt mülakata mı girdin?
Sanık: Ya işte sınavdan sonra mülakatları oldu.
Başkan: Ne sınavı vardı?
Sanık: YGS, LYS, üniversite sınavı vardı, ona da girdim.
Başkan: Tamam, Harp Okulu YGS-LYS sonucuna göre mi alıyordu?
Sanık: Evet öyleydi, hem sınav sonucuna bakılıyordu hem de mülakatlar oluyordu. Sıralama oluyordu, asil-yedek. Ben o zaman direkt asilden kazanmıştım. Birinci sınıfı okudum. Sonra zaten 15 Temmuz oldu. Sonrasında devam etmedim.
Başkan: Yani 2015…
Sanık: 2016’da ayrıldım. Sadece 1 yıl, birinci sınıfı okudum orada, yani sınıfım vs. daha belli değildi.
Başkan: Sonuç olarak?
Sanık: Sonuç olarak, yani suçlamaları kabul etmiyorum, yani hiç alakam yok. Bütün okullarım devlet okulu. Herhangi bir kolejlerine, dershanelerine gitmedim. Bir alâkâm yok FETÖ örgütüyle.
Yurtdışı Yasağıyla Neyi Kaybetti?
Sadede gelirsek;
Hayır; ülkeyi yönetenler, örgüte “ne istedilerse” verdikten sonra “kandırılma” hakkından yararlanırken 15 yaşındaki bir çocuğun “kandırılma” hakkı olup olmadığını da sorgulamayacak, şuna dikkat çekeceğiz:
Bu genç kız, gözaltına alınmadan önce yurtdışında burslu okuma hakkı kazanmıştı… İşte yurtdışı yasağı konunca gidemedi ve hakkı yandı!..
8 yıl önce o fotoğraf çekilirken 49 yaşında olan Nureddin Nebati bugün bakanlık koltuğunda otururken 9 yıl önce, 18 yaşından küçükken ankesörden arandığı iddiasıyla bir gencin geleceğinin elinden alınması nasıl bir adalettir?!
Müyesser YILDIZ, 25 Aralık 2021