Yazar: Atilla Aşçı, Sun Savunma Net, 30 Haziran 2019
Kendi ülkelerinde siyasi cinayetlere pek alışık olmayan Almanlar, ülkelerinde üst düzeyde bir siyasetçinin öldürülmesinin şokunu yaşıyor.
Cumartesiyi pazara bağlayan 02 Haziran gecesi saat 00.30 a doğru, Hessen Eyaleti Kassel İl Meclis Başkanı Walter Lübcke, Kassel yakınlarındaki Wolfhagen-Istha’daki evinin terasında, yakın mesafeden başına ateş edilerek öldürüldü.
65 yaşındaki Walter Lübcke, Hessen Eyaleti Hristiyan Demokrat Partisi’nin (CDU-Christlich Demokratische Union) aktif bir üyesi idi ve ülkede yaşayan göçmenler ve siyasi mülteci konularında insancıl yaklaşımı dolayısıyla sağ ve ırkçı kesimler tarafından sürekli tehditler alıyordu. Daha cinayetin işlendiği ilk anlardan itibaren, katilin ya da katillerin ırkçı/sağcı olabileceği konusunda kamuoyunun neredeyse tümü hemfikirdi. Diğer yandan ise, cinayetin hemen üzerinden, sosyal medyada ırkçı grupların Lübcke’ye karşı söylemleri ayyuka çıktı.
Polis yaptığı araştırmalar sonucunda 45 yaşındaki ırkçı bir faşist olan Stephan E. isimli bir Neonazi’yi sanık olarak tutukladı. Şahsın, Neonazi gruplarında aktif olduğu, geçmişinin ırkçı saldırı-şiddet olayları ile bezendiği ve 1993 yılında bir göçmenlerin kalmakta olduğu bir yurda boru bomba attığı polis tarafından bilinmekteydi.
Komşuları tarafından sakin bir aile babası olarak tanınan, fakat ırkçı söylem ve faaliyetleri hayli kabarık olan Stephan E. Nin polis tarafından ‘‘Combat 18’’ adlı terör grubu ile ilişkisinin olup olmadığı araştırılmaktadır.
Nedir bu Combat 18?… Combat kelimesi Fransızca ve İngilizce dillerinde savaş, mücadele anlamına gelmektedir. 18 sayısı ise, Alman alfabesindeki birinci harf olan ‘‘A’’ ile sekizinci harf olan ‘‘H’’ harfleri, yani Adolf Hitler anlamına gelmektedir. Örgüt, 1992 yılında İngiltere’de, British National Party (BNP) üyeleri tarafından kurulur ve çeşitli Avrupa ülkelerinde hemen taraftarlar bulur. Örgüt 2002yılında Almanya’da yasaklanır ve faaliyetlerini bir süre gizlice yeraltında sürdürür. Örgütün tekrar faal hale geçmesi ise, 2012 yılında ırkçı müzik gruplarının koordinatörlüğü görevini üstlenen Blood & Honour (Kan ve Onur) internet bilişim örgütünün İsveç’te çeşitli ülkelerden gelen ırkçı müzik gruplarının ortaklaşa düzenlediği bir konser sonrası gerçekleşmiştir.
Blood & Honour, ‘‘Rock Against Communism’’ (Komünizme Karşı Rock) adlı bir müzik grubunun şarkıcısı Ian Stuart Donaldson tarafından kurulmuş ve kısa zamanda çok büyük konserler düzenleyecek hale gelmiştir. ‘’Reunion 28’’ (Tekrar Birleşme 28) mottosu altında uluslararası bir yapıya sahip hale gelen C18, şu anda 25 ülkede faaliyet göstermektedir. C18 Almanya kendisini orijinal C18 olarak görmekte ve Blood & Honour bünyesinde silahlı kol olarak görülmeyi istemektedir. C18 içindeki gruplar kendi aralarında C18/28 ve 318/28 kodlarını kullanmaktadırlar.
2013 yılından itibaren de, Kuzey Ren Westfalya, Thüringen, Bavyera, Baden-Württemberg, Rheinland-Pfalz ve Aşağı Saksonya eyaletlerinde bir bilişim bilgi ağı kurarak örgüt çalışmalarını aktifleştirmişlerdir. Kendi iç paylaşımlarında bomba yapımı ve karşıt görüşlü siyasetçi ve diğer şahısların isim ve adreslerini yayınlarlar. Silah eğitimlerini, diğer gruplarla birlikte Almanya dışında da sürdürdükleri, 2017 yılının eylül ayında Çek Cumhuriyet’inden dönerken suçüstü yakalanan 12 Neonazi’nin arabalarında çıkan silah ve cephaneden anlaşılmıştı.
Üye aidatı ayda 15 Euro olan C18, her eyalette bir lider başkanlığında toplanmaktadır. Üç ayda bir ise ülke çapında büyük bir toplantı düzenlenmektedir. Herkesin siyah üniforma giymesi zorunludur ve bu kuralı uygulamayanlara ceza verilmektedir. Grup dâhili konuları hiçbir zaman üye olmayanlarla tartışmamaktadır. Sponsorlar hemen kabul edilmekte; üye olmak isteyenler ise altı ay beklemek zorundadırlar. Antifaşist Bilişim Ağı EXIF’e göre, C18’in Almanya ayağındaki çekirdek grubu 50 kişiden oluşmaktadır.
NSU Kurbanları: Sol üstten itibaren Enver Şimşek, Abdürrahim Özüdoğru, Süleyman Taşköprü, Habil Kılıç, Michele Kiesewetter, Mehmet Turgut, İsmail Yaşar, Theodoros Boulgarides, Mehmet Kubaşık ve Halit Yozgat. Foto: DPA/AP
EXIF, C18’in bu kadar rahat hareket edebilmesini, Alman Anayasayı Koruma Örgütü’nün (BfV) uzun süre bu örgüt hakkında az bilgi toplamasına bağlamaktadır. BfV, örgüt hakkında ya kendisini bihaber göstermekte, ya da durumun vahametini kavrayamamaktadır. Tam tersine; Almanya Anayasayı Koruma Örgütü BfV, C18’in çökertilmesini engellemek istemektedir. BfV, raporlarında Lübcke suikastına kadar olan dönemde bu örgütün faaliyetlerini ‘‘tehlikesi olmayan faaliyetler’’ arasında göstermiştir. C18 Almanya’nın şefi durumundaki Thorsten Heise’nin iki oğlu, iki gazeteciyi feci şekilde dövmelerine, kameralarını ellerinden almalarına rağmen, Thüringen polisi tarafından tevkif dahi edilmemişlerdir.
EXIF, Almanya Anayasayı Koruma Örgütü BfV’nin, C18 bünyesindeki en aktif kademelere kadar kendi ajanlarını soktuğu iddiasındadır. BfV’nin planı, C18’i aktifleştirerek, örgütü bir ‘‘bal çanağı’’ haline getirmek, diğer militan üyeleri ortaya çıkartarak, düzenlenecek aktiviteleri arzu edilen raya sokmaktır. Bu plan sonucu ne yazık ki, Nasyonal Sosyalist Yeraltı (NSU) örgütünün, aralarında sekiz Türk’ün de bulunduğu 10 kişinin katledildiği cinayetler serisinde tam tersi bir sonuca ulaşılmıştır.
Combat 18’in, 2001 ile 2006 yılları arasında sekiz Türk, bir Yunanlı ve bir polisi öldüren Nationalsozialistischer Untergrund NSU (Nasyonal Sosyalist Yeraltı) örgütü ile nasıl bir ilişki içinde olduğu araştırılmalı ve bütün ayrıntıları ile açığa çıkarılmalıdır. Lübcke suikastı ve yukarıda belirtilen cinayetlerin, ABD’de 1978 yılında basılan bir kitabın baz alınarak işlendiği düşüncesi gerçeklik kazanınca; ‘‘Turner’in Günlükleri’’ adlı bu kitap 2006 yılında Almanya’da yasaklanmıştır. Andrew McDonald takma adıyla bu kitabı yazan William L. Pierce, kitabında kişilere ve kurumlara yöneltilecek sabotajları işlemiştir. Birleşik Devletlerdeki White Supremacy (Beyaz Irkın Üstünlüğü) hareketine bağlı örgütlerin başyapıtı olan bu kitabın ana fikri; şiddet yoluyla devleti ele geçirmektir. Irkçı örgütlerin başlattığı kanlı çatışmalarda kimlerin lider olarak rol almaları(leaderless resistance), bu pratikte hiç önemlidir. Kullanılacak elemanların (tetikçi/bombacı) da herhangi bir şekilde fazla teorik bilgilere sahip olmasına gerek bulunmamaktadır.
Beş sene içinde on kişiyi katleden, birçok bankayı soyan ve bombalama suçlarını işleyen Uwe Mundlos, Uwe Böhnhardt ve suç ortakları Beate Zschaepe’nin sadece suç makinası olarak kullanıldıkları aşikârdır. Sekiz Türk’ün öldürülmesi sürecini adeta eli kolu bağlı seyreden emniyet güçleri, hedef şaşırtmak ve ırkçı örgütleri koruyarak güven kazanma yoluna gitmek amacıyla, bu cinayetleri Dönerci Cinayetleri ve Boğaziçi Seri Cinayetleri olarak tanımlayarak kamuoyunu çok uzun bir süre yanıltmıştır. Ayrıca, cinayetleri işleyen iki Alman gencinin bir karavanda intihar etmeleri ve o karavanın da yanması/yakılması sonucu tüm delillerin ortadan kalkması da hayli şüphe yaratan, hatta artıran bir konudur. Diğer kadın suçlunun yıllarca ağzını açıp ifade vermemesi de, gerçeklerin gizlenmek istendiğinin diğer bir göstergesidir.
EXIF yaptığı araştırmalarda, BfV’nin 4/2017 sayılı Sonbahar 2017 bülteninde, C18’in gizli servis tarafından zararsız gösterildiği, egolarını tatmin için ağzını doldura doldura konuşanlardan oluştuğunu, bir kişinin yaptıklarının tüm örgüte mal edilmemesi gerektiğini, ne yapılmışsa hemen bir sağcı/ırkçı bir terör olayı olarak görülmemesi gerektiğini ve son olarak da gizli servisin her şeyi kontrol altına almasının olanaksız olduğunu yazdığını tespit etmiştir.
C18’in üyeleri, hem Almanya Nasyonal Demokratik Partisi NPD’nin, hem de Sağ Partinin bünyesinde faaliyet göstermektedir. 2013 yılında kurulan ve hükümetin göçmen politikasını protesto eden sağ görüşlü seçmenlerin bir anda ilgisini çeken ve şu anda eyalet parlamentolarında 227 milletvekili bulunduran Almanya için Alternatif Partisi AfD, her türlü terörü şiddetle kınadıklarını belirttikleri halde, ırkçı örgütler ile ilişkilerinin hangi seviyede olduğu bilinmemektedir; ama belirli bir yakınlığı olduğu kanısı oldukça yaygındır.
Bütün bunlar tartışılırken, bu sabahki (20.06.2019) Birinci Alman Kanalı ARD sabah haberleri programında, Lübcke suikastının hemen ardından ırkçı örgütlerce siyasetçilere ölüm tehditleri gönderildiği haberi verilmiştir. Daha önce, her ikisi de bıçaklı bir saldırıya uğrayan Köln Büyükşehir Başkanı Bayan Henriette Reker ve küçük bir kasaba olan Altena’nın belediye başkanı olan Bay Hollstein’in defalarca ölüm tehditleri aldıkları Köln polisi tarafından da teyit edilmiştir.
Siyasetçilerin yabancı ve göçmen düzenlemeleri ile mültecilere yakın duruşlarından hoşnut olmayan sağcı/ırkçı grupların bu siyasetçilere yönelik suç sayısı 2016 yılında 808’dir ve 15 kez de şiddete dayalı suçtur. 2017 yılında rakamlar 654 suç ve 20 şiddete dayalı eyleme ulaşmıştır. 2018 yılında ise 517 adet suç ve 5 kez de şiddete dayalı eylem gerçekleşmiştir.
Almanya, bu konuda titiz bir şekilde çalışarak kamuoyunu tatmin edici bilgileri paylaşmalı ve dürüstçe adı geçen ırkçı örgütlerle ne derece iç içe olduğunu açıklamalıdır. Ama anlaşılan şudur ki, her ülkenin, en az bir ya da iki derin devleti bulunmaktadır.
Kaynaklar: www.berliner-zeitung.de/politik/rechte.szene, https://exif-rechersche.org/?p.4399, www.spiegel.de/…/combat.18-neonazi-gruppe-in-Deutschland, ARD Tagesschau.20.06.2019, www.spiegel.de/…was-wir-ueber-den-mordfall-wissen
Harika bir makaLe kLemine sağlık