Yazan: Alican TÜRK
10 Ağustos’ta SÖZCÜ gazetesinde, ardından 21 Ağustos’ta da AYDINLIK’ta aynı başlıkla bir haber yayınlandı: “ÖLMEDEN ÖNCE AKLANMAK İSTİYORUM!”
Bu haykırışın sahibi 28 Şubat kumpas davasından yargılanarak “ağırlaştırılmış müebbet” hapse çarptırılan, ama mahkemedeki “iyi hali” nedeniyle cezası “müebbet”e dönüştürülen ve fakat “yaş durumları” nedeniyle “adli kontrol tedbirleriyle serbest” bırakılan 21 sanıktan (E) Org. İsmail Hakkı KARADAYI’ya ait…
TSK’nın 22’nci Genelkurmay Başkanı olan Karadayı Paşa avukatı Erol ARAS aracılığıyla Ankara Bölge Adliye Mahkemesi’ne başvurarak, özetle, “Bana ve 20 arkadaşıma verilen ceza aklın, hukukun, vicdanın dışındadır. Bu haksız suçlama çok ağırıma gidiyor. 28 Şubat’ta hiçbir şekilde darbe olmamıştır, hukukun dışına çıkılmamıştır. Bu haksızlığın giderildiğini ve üzerimize atılmaya çalışılan bu lekenin silindiğini ölmeden önce görmek istiyorum” diyor.
Avukat Erol ARAS, müvekkilinin 88 yaşında ve kanser hastası olduğunu, yürüyemediğini, sağlık koşullarının giderek bozulduğunu ileri sürerek dosyalarının ivedilikle incelenip müvekkilinin beraatına karar verilmek üzere önceki kararının bozulmasını talep ediyor.
Karadayı Paşa ile aynı davada yargılandık… Kısaca o günleri hatırlatmak isterim:
Karadayı Paşa’nın en yakın yardımcısı Çevik BİR Paşa başta olmak üzere dönemin bütün Kuvvet Komutanları, Genelkurmay karargâhındaki korgeneral seviyesindeki “J Başkanları”, tümgeneral – tuğgeneral rütbesindeki “Daire Başkanları”, albay seviyesindeki “Şube Müdürleri” ve bizler gibi o tarihte üsteğmen, yüzbaşı, binbaşı rütbesindeki “proje subayları” Sincan 1 No’lu F Tipi ile Mamak Askerî Cezaevinde 8’nci ayımızı doldurmuştuk. Bu kadar uzun bir süre geçmesine rağmen hepimizin komutanı olan Genelkurmay Başkanı Karadayı Paşa’nın hâlâ ifadesine bile başvurulmaması bize ilginç gelmişti. Soruşturmanın savcısı Mustafa BİLGİLİ denilen “FETÖ’nün kulu”[1], ilk tutuklamaların ardından 8 ay geçmesine rağmen bir türlü Karadayı Paşa’yı çağırmıyor, bilgisine başvurmuyordu. Bu durum hepimiz için şaşırtıcı idi. Görünen o ki Savcı Bilgili Karadayı’yı bu davaya bulaştırmak istemiyor, 28 Şubat olayını Karadayı’dan bağımsız – başını Çevik BİR’in çektiği ve Batı Çalışma Grubu (BÇG) olarak bilinen bir ‘cunta yapılanması’ (?!) tarafından yürütüldüğü imajını uyandırmaya çalışıyordu.
8 ay içinde artık Karadayı Paşa’nın savcılıkça çağrılmayacağı anlaşılınca, Çevik Paşa sırf onun bilgisine de başvurulması için Karadayı Paşa aleyhinde “suç duyurusu”nda bulunmak zorunda kaldı. 9’uncu ayda savcının karşısına çıkan Karadayı, 28 Şubat’ın bir darbe olmadığını ve yasadışı bir iş yapılmadığını vurgularken, BÇG hakkındaki soruları ise “bilmiyorum, duymadım, görmedim – evrakların altında benim imzam yok” şeklindeki yanıtlarla geçiştirmişti. Böylece – neredeyse bütün maiyeti (emri altındakiler) tutuklu iken Karadayı Paşa serbest bırakıldı.
Doğrusu Karadayı Paşa’dan böyle bir tutumu hiçbirimiz beklemiyorduk. Çok şaşırdık. O zamana kadar Karadayı Paşa aleyhinde tek bir kelime bile etmeyen, onu hep saygıyla anan Çevik Paşa öfkelenmişti. Tahmin ettiğimiz gibi FETÖ’cü savcı 28 Şubat olayını BÇG üzerinden Çevik BİR – Çetin DOĞAN – Erol ÖZKASNAK gibi komutanlara yıkmaya, böylece TSK’da emir komuta zinciri dışında sanki bir cunta yapılanması varmış gibi göstermeye çalışıyordu.
28 Şubat soruşturma süreci devam ederken TBMM’de AKP Mv.Nimet BAŞ başkanlığında Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu kuruldu. Tabii onlar da mecburen Karadayı Paşa’yı Komisyon’a davet edip bilgisine başvurdular. Lakin Karadayı Paşa orada da 28 Şubat’ı sahiplenirken BÇG hakkında çok muğlak yanıtlar verdi. Tabii yine hepimizin canı çok sıkıldı. Ben de cezaevinde oturup “Karadayı Paşa’ya Açık Mektup” başlığıyla bir yazı kaleme aldım, “O tarihte bir yüzbaşı olarak benim bildiğim BÇG’yi Genelkurmay Başkanı olarak siz mi bilmiyorsunuz?” diye ağır bir eleştiri yazısı yazdım. (Yazı pek çok gazetede haber oldu; başta Sn.Mine KIRIKKANAT, Can ATAKLI, Saygı ÖZTÜRK gibi pek çok değerli köşe yazarı köşelerinde yayınladılar.)[2]
Ne var ki Karadayı Paşa’nın “bilmiyorum, duymadım, görmedim” şeklindeki savunması onu kurtarmaya yetmedi. Çünkü 28 Şubat’ta emir komuta zinciri dışında hiçbir iş yapılmadığını ve BÇG’yi bildiğini gösterir o kadar çok belge vardı ki…
Davanın iddianamesi çıkınca 1 No’lu sanık ister istemez Karadayı Paşa oldu.
Karadayı Paşa mahkemedeki duruşmalarda ilk savunmasında da yasa dışı hiçbir iş yapılmadığını söylüyordu, ama BÇG konusunda verdiği yanıtlar BÇG’nin uzağında kalıyor, kafalarda soru işaretlerinin giderilmesi bir yana, derinleşmesine yol açıyordu. Bu durum elbette ki biz sanıkları büsbütün çileden çıkarıyordu.
İlk savunmasından yaklaşık 5 yıl sonra, 16 Şubat 2018 tarihli 102’nci celsede “son savunmasını” yapmak üzere tekrar sanık kürsüsüne çıktı. O zaman da rahatsızdı, hatta ifadesini oturduğu yerden vermek durumunda kalmıştı. Bu kez tutumu eskisine göre biraz daha farklıydı; 28 Şubat davası konusunda “Bugün yapılanlar TSK’ya düşmanlıktır ve vatana ihanettir. Bu gibi yersiz davalar ordunun moralini bozmaya matuf davalardır. O süreçte yasadışı bir eylem olmamıştır, karargâhımdaki hiçbir arkadaşımın da benden habersiz yasa dışı bir iş yaptığını düşünmüyorum” şeklinde konuşurken, BÇG konusunda ise ” BÇG’yi tam olarak bilmiyorum” demesi yine herkesin canını sıktı. Ancak yaklaşık 1 ay kadar sonra avukatı Erol ARAS aracılığıyla mahkemeye gönderdiği ek savunmasında “BÇG, Karargâhın amiri olan 2’nci Başkan tarafından kurulmuş yasal bir çalışma grubudur” diye açıklama yapan Karadayı, mealen de “BÇG’yi bilmiyorum derken yeri neresidir, kaç kişiden oluşmuştur, orada kimler görev almıştır, vs. onu bilmiyorum anlamında söylediği ve üzerinden 15-16 yıl geçmiş bir konunun detaylarını hatırlamamasının doğal olduğu” belirtilmişti.
Buna rağmen davanın tek sivil sanığı olan eski YÖK başkanı Kemal GÜRÜZ Hoca ve 20 kişi ile birlikte ceza aldılar.[3]
Yukarıda da arz ettiğim gibi adli kontrol tedbirleriyle serbest bırakıldılar.
Aslında ağırlaştırılmış müebbet ceza alıp da serbest bırakılmanın ne anlama geldiğinin yorumunu okuyucuya bırakıyorum. Sadece şu kadarını söyleyeyim ki, mahkeme heyeti bile kendi verdikleri cezadan kendilerinin rahatsız oldukları kolaylıkla anlaşılmaktadır.
Karar 13 Nisan 2018 tarihinde verilmişti. O tarihten sonra mahkemenin son savcısı karara itiraz etmiş, istinafa taşımıştı. Mart 2019’da da (yani karardan yaklaşık 1 yıl sonra) davanın Ankara 21. Ceza Dairesi’ne iletildiğini öğrendik.
İşte Karadayı Paşa’yla ilgili Ağustos ayı içinde iki gazetede çıkan yazıdaki olayın özü bu… Yani 7 yıldan fazla bir süredir devam eden bu davanın bir an önce bitirilmesi ve ölmeden beraat kararını görmek için avukatı Erol ARAS aracılığıyla mahkemeye başvuruda bulunuyor.
Ağır hasta olan bir sanık için çok doğal ve yerinde bir talep…
Davanın halen “beraat etmiş” gözüken bir sanığı olarak benim de şahsi talebim bu yöndedir.
Şimdi buraya bir değerlendirme eklemek istiyorum:
28 Şubat davası tıpkı Atabeyler, Şemdinli, Ergenekon, Balyoz, Poyrazköy, Askeri Casusluk, Zirve, Oda Tv, Fenerbahçe vb. kumpasları gibi tamamen FETÖ’cü savcı – hâkim – polis – bilirkişi ve Genelkurmay uzantılarınca organize edilmiş tam bir kumpas davadır. FETÖ’cü olmak ve Kozmik Oda’daki bilgileri aşırmak suçlamasıyla halen 17 yıl hapis cezası alan savcı Mustafa BİLGİLİ’nin hazırladığı 28 Şubat iddianamesi – tıpkı diğer kumpas iddianamelerde olduğu gibi – sırf sanıkları suçlu göstermek için baştan aşağı çarpıtılmış, tahrif edilmiş, üzerinde oynanmış belgelerle her türlü dolap çevrilerek hazırlanmış bir iddianamedir. Sanıklara duyulan kin, nefret ve husumet çok açıktır; MGK Kararları dahil sanıklar lehine olabilecek tek bir belge dahi dosyalara girmemiş, sanıkların dinlenmesini istediği ve karara doğrudan etki edebilecek tanıklar dinlenmemiş, gerekçeli kararda değinilen hiçbir belgenin geçerlilikleri üzerinde durulmamıştır. İddianameye baktığınızda aslında bu davanın bir “darbe davası” değil, “Fethullah Gülen cemaatiyle niye mücadele ettiniz” davası olduğu çok açıktır. Bu durum, sanıklara ceza veren mahkeme heyetine defalarca anlatılmasına rağmen heyet bu uyarılara kulağını tıkamış ve göreve başladıktan 19 duruşma sonra karara imza atmıştır. (Kararı veren son heyet, 106 celse süren duruşmaların sadece son 19 celsesine girmiştir.)
Kısacası “beraat etmiş bir sanık olarak” diyorum ki verilen karar baştan aşağı her haliyle sakat bir karardır ve üst mahkemelerce her halükârda bozulacaktır. Bundan zerre kadar dahi şüphem yoktur. Türk yargısı bu kadar lime lime dökülen ve her yönüyle usulsüz olan bu kararı onaylayıp alnına kara bir leke sürmeyi göze alamaz. Velev ki her şeyi göze alıp iç hukukta siyaseten bu davadaki kararlar onaylansa bile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesindeki yargıçlar dosyayı görür görmez daha içeriğine bile bakmadan “bu ne ya?” diye geri göndereceklerdir. Bunun kaçarı yoktur… Böyle bir dava da, böyle bir iddianame de, böyle bir yargılama da, böyle bir karar da olmaz.
Hal böyleyken, şimdi bir başka düşünce ve kaygımı paylaşmak istiyorum:
28 Şubat kumpas davası siyasi bir davadır. Karar, siyasi iradenin beklentileri çerçevesinde kotarılarak verilmiştir. O nedenle de bu iktidar devam ettiği sürece bu davanın bitmesi istenmeyecek, yok istinaftı – yok Yargıtay’dı vs. denilerek sürekli uzatılacaktır. Sonuçta sanıklar tek tek yaşamını yitireceklerdir.
Evet, doğrusu bu davada çoğu 80 yaşın üzerinde olan sanıkların ölmesinin beklendiği kanaatindeyim.
Lakin bu iktidar da elbette ilânihaye sürmeyecektir. Hatta bu iktidarın ömrünün de çok uzun olacağını sanmıyorum… Ne var ki 28 Şubat davasında nihaî kararın mutlaka bu iktidar zamanında çıkması gerektiğini düşünüyorum. Zira velev ki bu iktidar gidip yerine başka bir iktidar gelirse ve bozma kararı yeni iktidar işbaşına geldiğinde verilecek olursa, o zaman “bak gördünüz mü, AKP iktidarı gittiği için 28 Şubat davasının kararları bozuldu” diye bütün kafalarda bir istifham oluşacak, yeni şaibeler ortaya çıkacak, 28 Şubat ile ilgili kuşkular hep sürecektir.
Yani tepeden tırnağa hukuksuz bir dava olduğu için kararın bozulduğuna insanları inandırmak mümkün olmayacaktır.
İşte bu durumun önüne geçmek için kararın AKP iktidarı döneminde verilmesini çok önemsiyorum.
Bu anlamda da Karadayı Paşa’nın çığlığına sonuna kadar hak veriyor, kendisine acil şifalar diliyor ve bugüne kadar 7 sanığın yaşamını yitirdiği bu davada daha başka sanıklar yaşamını yitirmeden bir an önce bütün sanıkların beraatı ve davanın düşürülmesi yönünde kararın verilmesini bekliyorum.
Alican TÜRK
[1] 28 Şubat soruşturmasını yürüten ve davanın iddianamesini yazan Savcı Mustafa BİLGİLİ aynı zamanda Kozmik Oda kumpasının da tezgâhlayıcısıdır. O davada FETÖ üyeliği ve devletin gizli kalması gereken bilgilerini temin suçuyla 17 yıl hapis cezası almış olup halen cezaevindedir. Yani FETÖ üyeliği tescillidir. Bu savcının yazdığı iddianameyle 28 Şubat davası devam etmiş ve sonuçta 21 sanık ceza almıştır.
[2] Çevik Paşa’nın Karadayı Paşa hakkındaki suç duyurusuna ilişkin başka hiçbir yerde bulamayacağınız tüm ayrıntıları 28 ŞUBAT – SİNCAN’DAN TARİHE NOTLAR adlı iki ciltlik kitabımızda bulabilirsiniz.
[3] Ceza alan sanıklardan (E) Hv.Tümg. Çetin DİZDAR da karardan 3 ay sonra yaşamını yitirdi, böylece ceza alan sanık sayısı 20’ye düştü.