Seksen Milyon İnsanın Hayatıyla Kumar
Amerika’da yaşayan bir Türk (!) tıp insanı, Türklerin %60 kadarının virüsten etkilenmiş olabileceğini tahmin ediyor.
Yazar: Michael Rubin, THE NATIONAL INTERES, 16 Mart 2020
Çeviren: Levent Kağan, Sun Savunma Net, 31 Mart 2020
Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Avrupa Birliği Konseyi Başkanı Charles Michel ile yaptığı toplantı öncesinde kameralar önünde; virüsün yayılmasına karşı bir önlem olarak el sıkışma yerine, yeni selam yöntemiyle kameralara poz verirken. Brüksel, Belçika, 09 Mart 2020. Foto: REUTERS/Yves Herman
Yazıya, Sayın Taha Dağlı’nın 30 Haziran 2017 tarihinde kaleme alarak haber7com sitesinde paylaştığı; ‘‘Michael Rubin kimdir?’’ başlıklı yazısında Michael Rubin ile ilgili sözleriyle başlamak istiyorum. ‘‘Michael Rubin, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a Twitter hesabı üzerinden, günlük olarak, hakaretler ve tehditler yağdıran bir neo-con tetikçisidir. 15 Temmuz darbe girişimi sonrası küfür ve tehditlerini Türkçe olarak da paylaşmaya başlamıştır. Eski bir Pentagon görevlisidir. Birinci Irak işgali döneminde Pentagon adına Kuzey Irak’ta çalışmıştır. Bu dönem, PKK terör örgütünün Kuzey Irak’ta güç kazandığı süreçtir. Rubin 90’lı yılların Türkiye’sini arka bahçeleri gibi kullanan Amerikalılardan sadece birisidir. Bugün hala 90’ların Türkiye’sini geri getirme planları yapan Siyonist çetenin bir üyesidir.’’
Michael Rubin; ‘‘Ey, itiraf adı altında iftirada bulunan talihsizler, imtihanda kaybedenler, altın olma varken posa durumuna düşenler, iki üç günlük dünya hatırına ahiretini kaybedenler, bunu bu hale getirenlerin Allah belasını versin. Bunların böyle olduğunu gördüğü halde susan dilsiz şeytanların, bunlara yağcılık yapan teologların, Allah onların da belasını versin!’’ diye içindeki kini kusan ‘‘Bedduamatik İmam’’ Fethullah Gülen’in de sıkı bir hayranıdır.
“Allah onların evlerine ateşler salsın, yuvalarını yıksın, birliklerini bozsun, duygularını sinelerinde bıraksın, önlerini kessin, bir şey olmaya imkân vermesin” Bedduamatik FETÖ.
Bir ülkenin devlet başkanı hakkında böyle bir yazıyı kaleme alabilen ve Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a hayâsızca saldıran eski Pentagon görevlisi Michael Rubin’i şiddetle kınıyorum.
Aşağıda, azılı Türkiye ve Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan düşmanı Michael Rubin tarafından kaleme alınan ve 16 Mart 2020 tarihinde THE NATIONAL INTEREST haber sitesinde yayımlanan yazının çevirisini okuyabilirsiniz.
İftiralar ve saçmalıklarla dolu; ‘‘Gambling with 80 Million Lives: Why Erdoğan Lied about Coronavirus – 80 Milyonun Hayatıyla Kumar: Erdoğan Korona Virüs Hakkında Neden Yalan Söyledi’’ başlıklı yazının yanı sıra, geçmişte Rubin tarafından yazılan ve çevrilerek paylaşılan aşağıdaki yazılar da Michael Rubin’in ne kadar azılı bir Erdoğan düşmanı olduğu konusunda size ipuçları verebilir.
Korona virüs COVID-19 Türkiye sınırları boyunca yayılırken Cumhurbaşkanı Erdoğan ve bakanları inkâr etmeyi seçtiler. Hemen geçtiğimiz hafta içinde; Türkiye’nin sağlık bakanı, Türkiye’ye seyahat edenlerin virüsü orada kaptıklarına yönelik kanıtlanmış iddialara rağmen, ülkede herhangi bir korona virüs vakası olduğunu inkâr etmiştir. Pittsburg Tıp Fakültesinde pediatrik göğüs ve kalp damar operatörü olarak çalışan Ergin Koçyıldırım, Türk hükümetinin etkili bir test kiti geliştirdikleri yönündeki iddiasını ve bu iddiaların sahteliğini açıklayan muhteşem bir makale yazmıştır.
Pittsburg Tıp Fakültesinde pediatrik göğüs ve kalp damar operatörü olarak çalışan Yardımcı Doçent Ergin Koçyıldırım tarafından kaleme alınan ve Türkiye ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan düşmanı Michael Rubin’e yazısında İLHAM VEREN ve MUHTEŞEM olarak nitelendirilen ve yine NATIONAL INTEREST haber sitesinde 11 Mart 2020 tarihinde yayımlanan; ‘‘Only 1 Case? Turkey’s Coronavirus Coverup Is A Disaster Waiting To Happen – Sadece Bir vaka mı? Türkiye’nin Korona Virus Olayını Örtbas Etmesi Bir Felaket Habercisi’’ başlıklı makale aşağıdadır.
Korona virüs küresel olarak 119 ülkeyi etkisi altına alırken, Türkiye 50 milyonun üzerindeki nüfusu ile diğer ülkeler arasında bu kadar uzun süre virüs salgınından etkilenmeyen tek ülke olarak kalmıştır. Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, dün geceye kadar Türkiye’nin ölümcül virüsü kontrol altına almak için aldığı muhteşem tedbirlerden bahsetmektedir. Çarşamba gecesi yerel saatle 01.00 sularında yaptığı açıklamayla Bakan Koca, ülkede ilk coronavirus hastasının tespit edildiğini duyurmuştur. Bakan Koca, özellikle nerede olduğu başta olmak üzere; hastanın mahremiyet haklarını ihlal edeceğini öne sürerek hasta hakkındaki basın mensuplarının sorularına yanıt vermemiştir. Türkiye, virüsün yayılmasını engellemek maksadıyla: havaalanlarında termal tarama kullanma, İran ile sınırlarını kapatma ve Çin, İran, İtalya ve Güney Kore’ye havayolu seyahatlerini durdurma gibi bazı erken ciddi tedbirler almıştır.
Türkiye, 8.000’den fazla coronavirus vakası ve yaklaşık 300 ölüm olayının yaşandığı İran ile sınır komşusudur. Türkiye ayrıca dünyanın en rağbet gören turizm merkezlerinden bir tanesidir ve İstanbul Havaalanı da bölgedeki en yoğun hava limanları arasındadır. Coronavirus yayılmasının gerçekleşmemesi ve vaka tespit edilmemesi Türk vatandaşları arasında bazı şüphelere neden olmuştur.
Bugüne kadar Türkiye kendi geliştirdiği virüs tespit (Gerçek Zamanlı PCR) kitlerini kullanmıştır. Bu kitler, Türkiye’de hükümet tarafından sağlanan hibelerle fonlanan özel bir şirket tarafından geliştirilmiş ve imal edilmiştir. Ulusal Viroloji Laboratuvarı da sonuçların 90 dakika kadar kısa bir süre içinde alınabildiği hızlı reaksiyon gösteren kitlerin geliştirilmesine katkı sağlamıştır. Mevcut PCR test kitlerinin sonuçları ancak 24 saat içinde alınmaktadır.
Türkiye kendi geliştirdiği kitlerin, dünyanın en hızlı ve en doğru test kiti olduğunu iddia etmektedir. Sağlık Bakanı Koca ayrıca birkaç kez de bu test kitlerinin Birleşik Devletler dâhil birkaç ülkeye satıldığından da bahsetmiştir. Bildiğim kadarıyla Birleşik Devletlerde Türkiye tarafından geliştirildiği iddia edilen bu test kitlerini kullanan tek bir laboratuvar veya kurum bulunmamaktadır. Ayrıca, bugüne kadar bu testlerin tamamı, merkezi bir test tesisinde gerçekleştirilmiştir. Testleri yapan bütün hastaneler, aldığı örnekleri ülkenin başkentine göndermektedir. Bugüne kadar Türkiye yaklaşık olarak 2,500 test gerçekleştirmiştir. Test sonucunun negatif çıkması durumunda, sonucun pozitif olabileceğini ispatlayabilecek başka hiçbir yöntem olmadığından, bugüne kadar tespit edilen herhangi bir vakanın olmaması şüphe uyandırmaktadır.
Türkiye halen sürmekte olan bir ekonomik kriz içindedir ve turizm gelirlerine bel bağlamış durumdadır. Eğer turistler Türkiye’ye gitmeyi durdurur ise bu yıl Türk ekonomisi çökebilir. Bu da bu kadar uzun bir süre pozitif vaka tespiti olmamasının nedenlerinden bir tanesi olabilir.
Türkiye’nin medya yapısı vatandaşların coronavirus hakkında doğru bilgiler almasını engellemektedir. Dünyanın en büyük profesyonel gazeteci zindancısı olan Türk hükümeti sosyal medyayı sansürleme çabalarını da sürdürmektedir. Twitter tarafından yayımlanan 2019 Yılı Şeffaflık Raporuna göre; 2019 yılı ikinci yarısında en fazla içerik silinme talebi Türkiye’den yapılmış ve en fazla yayından kaldırma bu ülkeden gerçekleşmiştir. Bu bilgiler ışığında hükümet; coronavirus vakalarını belirleme yaklaşımını eleştiren sosyal medya kullanıcıları ve gazeteciler hakkında yasal işlem başlatılacağını açıklamıştır.
Uluslararası Para Fonu (IMF – International Monetary Fund), coronavirus salgınından etkilenen ülkelere 50 milyar ABD doları yardımında bulunacağını açıklamıştır. Ülkedeki ilk coronavirus vakasının tespiti ile IMF’nin sadece etkilenen ülkelere destek açıklaması arasındaki tesadüfi zamanlama bazı sosyal medya kullanıcılarının dikkatlerinden kaçmamış ve alay konusu olmuştur.
Türk Tabipler Birliği (TTB), hekimlerin haklarını korumayı, hekimlik mesleğini temsil etmeyi ve ahlakını korumayı, tıp eğitimine katkıda bulunmayı ve Türkiye’de halk sağlığını korumayı ve katkı sağlamayı amaç edinen profesyonel bağımsız bir tıbbi ve sağlık organizasyonudur. TTB ile hükümet arasındaki ilişkiler her zaman gergin olmuştur. Geçenlerde bir mahkeme 11 TTB merkez konsey üyesini, geçen yıl Suriye’de başlatılan askeri operasyon sonrası, savaş karşıtı yaptıkları ‘‘Savaş Bir Halk Sağlığı Sorunudur’’ başlıklı açıklamaları nedeniyle hapis cezasına çarptırmıştır. TTB, coronavirus salgının patlaması esnasında işbirliği gayretlerine rağmen bugüne kadar hükümetten herhangi bir yanıt alamadıklarını ifade etmektedir.
Devlet kurumlarının adil ve etkili bir şekilde çalışabilmesi için halkın hükümete güven duyması zorunludur. Güvenin oluşması zaman alan bir süreçtir ve çok hızlı bir şekilde kaybedilebilir. Bu, özellikle halka verilen tavsiyeler ve önemli bilgilerin yayılmasında hükümete duyulan güvenin çok önemli olduğu kriz zamanlarında geçerli olan bir kuraldır. Türk vatandaşları coronavirus kriziyle boğuşurken bir de bu problemlerle uğraşmak zorunda kalacaklar.
Dr. Ergin Koçyıldırım ayrıca Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’ya da bir mektup göndermiştir. Aşağıda Koçyıldırım’ın Gazete Duvar’da paylaşılan mektubun metnini okuyabilirsiniz.
Sayın Bakan,
Korona virüsü salgınının ülkemizi ve tüm dünyayı olumsuz etkilediği bu günlerde size bu mektubu, hem bir meslektaşım, hem de geçmişte ortak projeler sebebiyle beni tanımış olmanızın verdiği güç ile yazıyorum.
Kriz yönetimi zor. Bazen bir yakınınızı kaybediyorsunuz, ülkenin, belki de dünyanın dört bir yanındaki ailesine, sevenlerine haber vermek, bir çatı altında toplanabilmek günler alabiliyor. Hele global bir pandemi esnasında sağlıklı bilgi paylaşımı, paylaşılan bilginin kesin, doğru ve güvenilir olmasını sağlamak oldukça zor iş, ama imkansız da değil. Sizin, Bilim Kurulu’nun, Sağlık Bakanlığı’nın bürokratlarının ve tüm sağlık personelinin, günlerdir gece gündüz demeden hangi şartlarda çalıştığınızın farkındayım. Ancak süreçle ilgili olarak bazı eksiklikleri, beklentileri ve bunlarla ilgili önerilerimi yazmak hem yemin ederek başladığım mesleğimin bir sorumluluğu; hem de meslektaşlarınızın, bilim insanlarının ve vatandaşlarımızın akıllarında kalan soru işaretlerini yok edebilmek adına boynumun bir borcu. Lütfen bunlardan başka hiçbir amacım olmadığını biliniz.
Günlerdir, insanımız okuyarak, dinleyerek, izleyerek korona virüsü ile bilinmesi gereken temel her şeyi bilir oldu. Ne mutlu ki, bu farkındalılık hali, aynı toplumun, süreci sorgulayabilmesine sebep oluyor. Halkımız artık virüsten korunmak için kelle paça içilmesini öneren, faşizmin derin ve soğuk bodrumlarından çıkamamış dimağların ürünü olabilecek milli gen varlığını savunan, benim “mesleğimiz içindeki şarlatanlar” olarak nitelendirdiğim bu tür insanları, kendi branşları ve eğitimleri dışında ahkâm kesmeye çalışan ve çoğu zaman yanlış bilgiler veren; saygıdeğer İonanna Kuçuradi’nin de çok iyi tanımladığı gibi “ezberden konuşan”ları, bilimsel temeli olmayan bilgileri verenleri artık ayırt edebiliyor.
Ben de şu anda Amerika Birleşik Devletleri’nde yaşayan bir hekim ve bilim insanı olarak, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde yaptığınız en son konuşma esnasında, Amerika’ya gönderdiğinizi söylediğiniz yerli üretim test kitleri konusunu merak ettim. Amerikan Haber Alma Özgürlüğü Yasa’sından faydalanarak, bu konuda en yetkili kurumlar olan CDC (Center for Disease Control-Amerikan Hastalık Kontrol Merkezi) ve FDA’ya (Food and Drug Administration – Amerikan Gıda ve İlaç Kurumu) konuyu danıştım. Buradan aldığım bilgilere göre şu anda Amerika Birleşik Devletleri’nde Covid-19 tanısı için test amaçlı kullanılan kitler arasında Türkiye’den gelen bir kit olmadığını, kaldı ki sadece FDA onayı olan kitlerin kullanılabildiğini öğrendim. FDA tarafından onay verilen kitler arasında da Türkiye’den gelen hiçbir kitin yer almadığını gördüm. Bu listede, CDC de dâhil, yani Amerikan devletinin kendi test kitini de içeren, toplam 13 test kitinin adı ve bunları üreten kurum ve şirketlerin bilgileri var. Amerika rüyalar ülkesi. Fırsatlar cenneti. Her milletten sayısız girişimci, sayısız aklı farklı çalışan insan var Amerika’da. Birisi bu kitlerde bir gelecek görüp, bunu belki de ileride internetten satabilmek için almış olabilir. Bu iş için 500 bin, iyi bir stok rakamı. Ya da bir laboratuvar bu kitleri birtakım araştırma deneylerinde kullanmak için almış olabilir. Bu iş için de 500 bin, çok büyük rakam. Kimin bu kitleri, ne amaçla aldığını ancak siz biliyorsunuz. Bizlerin bunu bilmesi mümkün değil. Benim asıl kaygılandığım konu, dün açıkladığınız gibi, hem de parasını ödeyerek, neden Çin’den, Vietnam’dan çok hızlı sonuç veren yüzbinlerce kit alınırken; envanterden 500 bin test kiti satıldı? Bunu bir hekim olarak anlamak mümkün değil.
Geceleri neden geç saatte açıklama yaptığınızı biliyoruz. Bunu anlıyoruz. Ama verilerin neden kapsamlı bir internet sitesinden paylaşılmadığını, bunun yerine Twitter üzerinden 280 karaktere sığdırılmaya çalışıldığını anlamıyoruz. Hepimiz âdeta birer dedektif gibi, kısa ve sınırlı açıklamalarınız arkasında yatan bilgileri bulmaya çalışıyor, birçok sayının arasından açıklamadığınız verileri tahmin etmeye çalışıyoruz. Dünkü açıklamanızda, kısa bir süre sonra paylaşmaya başlayacağınızı söylediğiniz verileri ve en çok merak edilen günlük test sayısının yanında yapılmış toplam test sayısını, kaç kişinin hastanede, karantina ya da izolasyon altında olduğunu, kaçının iyileştiğini, hadi şehirleri paniğe sebep olmasın diye geçtik, en azından hangi coğrafi bölgede kaç hasta olduğunu, hastaların yaş dağılımını, neden ilk günden beri paylaşmadığınızı anlamamız çok zor.
Kriz dönemleri istihdam sağlamak için uygun dönemler değildir. Sağlık çalışanlarının kendi deneyimleri için bir öğrenme eğrisi var. 32 bin yeni çalışana, bu kriz devam ederken, nasıl hizmet içi eğitim vereceksiniz de, onları sağlık ordusunun birer neferi olarak yetiştireceksiniz. Siz de çok iyi bilirsiniz ki sağlık hizmeti hata götürmez. Bu kadar kontrolsüz bir pandemi döneminde, bu boyutta bir istihdam kanımca bir intihar olur. Halkın sağlığını her şeyden üstün tutacağınızı, gerektiği durumlarda her türlü baskıya karşı çıkabileceğinizi biliyorum. Bu sebeple eğer sağlık personeli istihdam edilecek ise, bunun uzun süre zarfında küçük gruplar halinde yapılmasının, hem yeni personelin eğitimine, hem de hizmet kalitesi ve kriz yönetimine pozitif katkı sağlayacağını düşünüyorum.
Siz de bir hekim olarak çok iyi biliyorsunuz ki, Türk Tabipleri Birliği (TTB), Türkiye’deki 164 bin hekimin en büyük meslek örgütüdür. Bu salgının kontrolü sürecinde, TTB’nin dışarıda bırakılması çok talihsiz bir durumdur. Ülkemizin hekimlerin yüzde 80’inin üyesi olduğu ve çok deneyimli kurulları olan TTB’nin derhal sürece dâhil edilmesi hastalığın kontrolünü hızlandıracak, hem hekimlere hem de onların örgütlü çalışmalarına duyulan bir saygının da göstergesi olarak algılanacaktır.
Daha önce de belirttiğim gibi, bazı meslektaşlarımız çıktıkları TV programlarında o kadar yanlış ve temelsiz bilgiler veriyorlar ki, hatta daha da ileri giderek, insan hayatı ve olası senaryolar için halkımızın gözleri önünde iddiaya bile giriyorlar. Bu tür ortamlara ve hararetli tartışmalara belki de reyting kaygıları yüzünden, moderatörler de müsaade ederek tam bir bilgi kirliliği ve halkın yanlış bilgilendirilmesine sebep oluyorlar. TV programlarına çıkacak kişilerin verdikleri yanlış bilgileri engellemek ve bilgi kirliliğini sonlandırmak adına, bakanlığınızın süratle kafalarda oluşan her türlü soruyu (örneğin pazardan alınan sebze meyvenin nasıl yıkayacağından, dışarıda giyilen kıyafetleri nasıl yıkayacağına; evdeki küçük çocuklara durumu nasıl izah etmesi gerektiğinden, karantina ve izolasyon bilgilerine kadar) cevaplayan, günlük güncellenen görsel ve yazılı materyallerle, akıllardaki soruları tek tek cevaplayan yayınlara süratle başlaması lazım.
Şundan kesinlikle eminim ki, benim gibi yurtdışında yaşayan ve görev yapan birçok hekim ve bilim insanı, bu süreçte ülkemiz için kaygılanıyor. Kaygılarımız, tüm bu sorularımız ve önerilerimiz sadece ve sadece ülke sevgimizden kaynaklanıyor. Bu süreçte bizim gibi yurtdışında yaşayan, kalbi ülkesi için çarpan herkesin, gerektiği takdirde elini taşın altına koyacağından, yardımını esirgemeyeceğinden asla şüpheniz olmasın. Bu zor günlerin en yakın zamanda son bulacağına inanıyor, ülkemizin güzel günlere bir an evvel ulaşmasını diliyorum.
Saygılarımla,
Dr. Ergin Koçyıldırım.
Rubin efendinin yazısına kaldığımız yerden devam edelim.
Korona virüs tehlikesinin Türkiye’yi pas geçtiği konusunda hem yerel hem de uluslararası bir güvensizlikle karşı karşıya kalan Türk yetkililer ikili bir yaklaşım sergilemiştir. Çin’de olduğu gibi gerçekte neler olup bittiğini anlatanları tutuklamıştır. Devlet kontrolündeki Türk medyasında panellere katılan analizciler Türk genlerinin Türklerin çoğunluğuna virüse karşı bağışıklık sağladığını iddia ederken basit bir baskısının çok daha ötesine geçmişlerdir. Erdoğan dâhil birçok Türk İslami ve Türk üstünlüğü kavramlarına sarılıyor olabilirler, fakat Erdoğan’ın bilimi temelden reddetmesi Türkleri bir kez daha Darwin’in haklı olduğunu kanıtlamaya mahkûm etmiş olabilir.
Erdoğan’ı korona virüs hakkında yalan söylemeye ve 80 milyon Türk vatandaşının hayatıyla kumar oynamaya iten neden ne olabilir?
Bunun nedeni kısmen Erdoğan’ın kibir ve cehaletinin tehlikeli kombinasyonu olabilir. Türk liderin kendini beğenmişliği, eleştiriye karşı gösterdiği alınganlıkta açıkça görülmektedir. Türkiye Adalet Bakanlığına göre; 2014-2017 yılları arasında Türk polisi her yıl ortalama 4,500 insanı Türk lideri eleştirirken veya yolsuzlarını dile getirirken hakaret ettiği gerekçeleriyle suçlamıştır (Ben de onlardan biriyim). 2018 yılında Erdoğan rejimi 26,000 yeni dava açmıştır.
Türk ekonomisi çökmeye başladığında, Erdoğan artan eleştirileri susturmak için her türlü gayreti sarf etmiştir. Türk liderin bilgisizliği de özgür basın ezilirken, ayakta kalabilen medyanın sadece Erdoğan ve üst düzey yardımcılarının inandıkları; Yahudilerin onları telekinezi ile hedef aldığı veya göçmen kuşlar üzerindeki bantların İsrail casusluk şebekesinin işi olduğu gibi komplo teorilerini artırdığı herkes tarafından bilinen bir gerçektir. Korona virüs salgınına sürgünde yaşayan din bilimci Fethullah Gülen’in takipçilerinin neden olduğu şeklinde bir Türk suçlaması muhtemelen çok yakındır.
Daha büyük bir neden ise korku olabilir. Türkiye’nin demografik yapısı Erdoğan’ın lehine olarak Anadolu kültürünün merkezindeki muhafazakâr ailelerin sayısı İstanbul ve Akdeniz kıyılarındaki Avrupalılaşmış Türklere oranla artarken ekonomi sendelemektedir. 2010 yılında Erdoğan, Türkiye Cumhuriyetinin yüzüncü kuruluş yılı olan 1923’e kadar Türkiye’nin dünyanın en iyi on ekonomisi içinde olacağı sözünü vermiştir. Korona virüs salgını öncesinde dahi Türkiye’nin; yolsuzluk, adam kayırma, iş dünyasına politik müdahaleler ve yaygın kötü yönetimin birleşerek Türk ekonomisine duyulan güveni yerle bir ettiği bir ortamda ilk yirmi içinde kalması şans olurdu.
Türk ekonomisi sendelerken felaketten kaçınmak için imkânlar giderek daralmaktadır. Kıbrıs doğal gazını talan etmek stratejilerden bir tanesiydi, fakat Türk arama gemileri zengin yataklar bulsa dahi bu doğal gazı pazara getirmek yıllar sürebilir. Erdoğan’ın gerçekten korktuğu ise Türkiye’nin turizm endüstrisinin çökmesidir. 2018 yılında Türk turizm endüstrisi ülkeye yaklaşık 30 milyar gelir kazandırmıştır. Sadece bir yıl önce Erdoğan, bu rakamı en az %20 oranında artırarak Türkiye’nin 50 milyon turiste ev sahipliği yapacağını vaat etmiştir. Buna Türkiye’nin, dünyanın en büyüğü olması beklenen ve Erdoğan ve aile yakınlarının büyük paralar yatırdığı söylenen yeni İstanbul havaalanına yaptığı 12 milyar dolarlık yatırımı da ekleyin.
Turist dolarlarının akmasını teşvik etmek maksadıyla, Erdoğan’ın coronavirus hakkındaki raporları küçümsemiş gibi görünmektedir. Böyle yaparak Ruslar, Avrupalılar ve Amerikalıları kandırmakla kalmamış, onların hayatlarını tehlikeye de sokmuştur. Maalesef Türkiye, virüsün bir sonraki büyük merkezi haline gelme tehdidi altındayken en büyük bedeli ödeyecek olan yine Türkler olacaktır. Bir Türk doktor, Türklerin %60 kadarının virüsten etkilenmiş olabileceğini ve Erdoğan’ın felaketin boyutlarının açığa çıkmasını engellemek için testlerin yapılmasını geciktirdiğini ileri sürmektedir. Ölümler kaçınılmazdı, fakat Erdoğan’ın yalanı muhtemelen, virüse yakalandığı söylenen, fakat resmi olarak açıklanmayan düzinelerce insana ilave olarak ülkede binlerce ölüme neden olacaktır.
Çevirenin Notları: Yazının başında da belirttiğim gibi ifade edilen düşünceler ve ileri sürülen iddialar; FETO aşığı, azılı bir Türk ve Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan düşmanı olan Michael Rubin efendiye aittir. Hadi başımıza aniden VİRÜS UZMANI kesilen Rubin efendiyi anladık da uzmanlık alanı dışında geçmişte de yaptığı gibi siyasi değerlendirmelerde de bulunan Türk doktora ne demeli?
Rubin efendi tarafından kaleme alınan yazının orijinal metnine aşağıdaki link üzerinden erişebilirsiniz.