Müyesser Yıldız, Sincan Kadın Kapalı Ceza İnfaz Kurumu G4 Blok, 20 Eylül 2020
Yunanistan Ağustos sonunda İyon Denizi’nde karasularını 12 mile çıkardı. Bu gelişmeyi Ankara, “Aynı şeyi Ege’de de yapabileceği iması” olarak algıladı.
Ne iması!?.. Adamların asırlık hayali ve son 45 senedir de fırsat kolluyorlar!..
Okumadıysanız, Uğur Dündar’ın Şükrü Elekdağ ile 2 Eylül’de Sözcü’de yayımlanan röportajını okumanızı öneririm. Özetleyeyim:
Yıl 1976. İktidarda merhum Süleyman Demirel’in Başbakanı olduğu 1. Milliyetçi Cephe Hükümeti var. Dönemin Dışişleri Bakanı İhsan Sabri Çağlayangil, Elekdağ da Dışişleri Genel Sekreteri.
Arkasına ABD’yi alan Yunanistan, Ege’deki karasularını 12 mile çıkarmaya yeltenir. Elekdağ’ın uyarısıyla Bakan Çağlayangil, ABD Dışişleri Bakanı Henry Kissinger’a öyle bir mektup gönderir ki, Yunanistan da ABD de kıpırdayamaz.
Yunanistan’ın ikinci teşebbüsü, 1995’te oldu: BM Deniz Hukuku Sözleşmesi’ni imzalayıp karasularını 12 mile çıkaracağını açıkladı. TBMM, “Bunu casus belli (savaş sebebi) sayarız.” cevabını verdi. Ayrıca 12 mil maddesi, ülkemizin dış politikasının çerçevesini çizen “Kırmızı Kitap”, yani Milli Güvenlik Siyaset Belgesi’ne de öncelikli tehdit olarak girdi.
En son 2 yıl önce Çipras döneminde, 12 mille ilgili Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi hazırlandı. Ancak Çipras, bunun kararname değil, Meclis’te kabul edilecek bir yasayla gerçekleştirilmesini isteyerek kararnameyi beklemeye aldı.
Yunanistan’daki bu hareketlenme üzerine Ankara Büyükelçisi Petros Movraidis, Dışişleri Bakanlığı’na çağrıldı ve kendisine TBMM’nin 1995’teki kararının geçerli olduğu bildirildi.
AKP Sözcüsü Ömer Çelik de, “Bu şekilde karasularının artırılmasına yönelik en ufak çabaya, en sert cevap verilecektir… Yunan tarafı 1995’teki Yüce Meclis’in ikazını unutmasın. Türkiye Cumhuriyeti gereğini yerine getirme konusunda tereddüt etmez.”dedi.
Peki Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Yunan Ta Nea gazetesine yaptığı açıklamada ne söyledi? Şunları:
“TBMM bu bildiriyi 8 Haziran 1995’te oybirliğiyle benimsedi. Bu, Yunan Parlamentosu’nun 1 Haziran 1995’te Yunan Hükümetine, gerekli gördüğünde Yunan karasularını 12 deniz miline genişletme yetkisini tanıması kararına karşı bir tepkiydi. Her etkiye karşı bir de tepki var. Bu, evrensel bir fizik kuralıdır. Bu bağlamda, TBMM’nin bildirisi önceden dile getirilen bir siyasi uyarıydı. Yunanistan’da kasten çarpıtıldığı gibi, bir savaş ilânı (casus belli) değildir. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin bildirisiyle, Ege’de karasularının genişliğiyle ilgili tezimizi ve aynı zamanda da Türkiye’nin Ege’deki yasal ve esaslı haklarını savunma yönündeki kararlılığımızı tamamen netleştirdik. Türkiye’nin tezinde değişiklik olmadı.”
Yunanistan’ın İyon Denizi’yle ilgili kararından sonra Ankara’nın değerlendirmelerine gelirsek;
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay şunları söyledi:
“Hadi çıkarın nasıl çıkarıyorsunuz? 12 mile çıkardığınızda …. Meclis’imizin çıkardığı bir yetki var, savaş sebebidir. Bugün de arkasında durduğumuz ve bugün de o yetkinin hala geçerli olduğu bir yapıdır. 12 mile çıkması ne demek… Şuradan aşağısına Türkiye inemeyecek. Ege’den aşağıya senin gemilerin, turistsen teknelerin, balıkçıysan balıkçı teknelerin, ticaret yapıyorsan buradan Karadeniz’den geçen, Marmara’dan geçen gemilerin açık denizlere inemeyecek demek. Bunu kabul etmemizi mi bekliyorsunuz? Bu savaş sebebi olmayacak da ne olacak? Cumhurbaşkanımız da bunu söylüyor zaten.”
Ya sadece 2 yıl önce, TBMM’nin kararının “Yunanistan’da kasten çarpıtıldığı gibi bir savaş ilanı değil” diyen, “siyasi bir uyarı” olduğunu anlatan Bakan Çavuşoğlu bu defa nasıl konuştu? Şöyle:
“Yunanistan, kendi hakları olan yerde istediği gibi çalışır. Bizim bir alakamız yok. Ancak Ege’de tutumumuz son derece net. Ege’de karasuları sınırını 12 mile çıkartamazlar. Bu bir savaş nedenidir. Meclis’imizin yıllar önce aldığı karar hala geçerlidir.”
Cumhur İttifakı’nın ortağı MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin de, “Yunanistan’ın 12 deniz mili dayatması bir savaş sebebidir.” dediğini kaydedelim.
12 mil meselesinde bugün itibariyle Ankara’daki son durum bu. Peki AKP geçmiş yıllarda nasıl bir politika izledi, bunu da hatırlatalım.
3 Kasım 2002 seçimlerinde iktidara gelir gelmez Erdoğan, henüz Başbakan değilken ilk yurtdışı gezisini Yunanistan’a yaptı. Bu gezide Yunan Dışişleri Bakanı Papandreu, TBMM’nin aldığı “casus belli” kararının kaldırılmasını istedi. Erdoğan konuyu TBMM Başkanı’na ileteceğini söyledi.
Erdoğan 2004’te Başbakan olarak bu ülkeye gittiğinde ise bir Yunan gazeteci, “12 milin savaş sebebi sayılmasına ilişkin kararın, AKP’nin Meclis’teki çoğunluğuyla kaldırılıp kaldırılmayacağını” sordu. Erdoğan’ın cevabı şu oldu:
“Konu ile ilgili tarafların çalışmaları sürüyor. Geçmişten bugüne taşınan sorunlar var. Bu sorunlar ortadan kalkmış değil. Ama bize düşen bu sorunları ortadan kaldırmaktır. Bu yolda kararlıyız, inançlıyız, temennimiz odur ki; bu sorunları tamamen ortadan kaldıracağız.”
Yıl 2005; gazetecilere verdiği bir yemekte, dönemin TBMM Başkanı, şimdinin Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu üyesi Bülent Arınç, iki komşu ülke arasında savaş deklarasyonu bulunmasının yakışıksız olduğunu, “casus belli” kararını değiştirmenin zamanının geldiğini savunup, “Konuyu araştırdım. Aslında Meclis Genel Kurulu’nda alınmış bir karar yok. Yalnızca dönemin Grup Başkanvekilleri’nin açıklamaları ve Meclis’te yayınlanan deklarasyon var. Yani bağlayıcılık taşıyan bir karar yok ortada.” dedi.
Arınç, muhalefetin tepkileri üzerine bu düşüncelerini özel bir yemekte dile getirdiğini belirttikten sonra, “Türkiye’nin birikmiş dış politika sorunlarıyla karşı karşıya olduğunu, bu sorunların sloganlarla, statik davranarak çözülemeyeceğini, şartlar değişirse, pek çok olayda yeni bazı jestlerin, olayların gündeme gelebileceğini” açıkladı.
Yıl 2016; 15 Temmuz darbe teşebbüsünden kısa bir süre önce dönemin Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu başkanlığındaki heyetin yürüttüğü, Yunanistan’la peş peşe yapılan istikşafi görüşmelerde, 10-12 mil konusunda anlaşmaya varıldığı öne sürüldü.
Son olarak; Erdoğan, Aralık 2017’deki Atina ziyareti öncesinde Yunan Skai televizyonuna yaptığı açıklamada, kıta sahanlığı ve “casus belli” ile ilgili özetle şunları söyledi:
“Türk gemilerinin adeta Ege’de seyahat etmesi imkansız hale getiriliyor. Bu katlanılabilir bir şey değil… Biz, Türkiye olarak bir birçok şeye hazırız ama dediğim gibi burada bizim ön kabulleri bir kenara atmalıyız… Medyasıyla vesaire halkını tahrik eden bir yapıdan kurtulmamız lazım. Kıta sahanlığı tabii ki işimizi zorlaştırır. ‘Casus belli’ de bunlardan bir tanesi. Bunları tahrik etmememiz lazım. Bırakalım teknik kadrolarımız bunları en iyi şekilde çalışsınlar. Bunları da aşalım.”
Özetle; Yunan tarafı başından beri hangi iktidar olursa olsun “kararlı” ve Milli Güvenlik Siyaset Belgesi doğrultusunda bir politika izlerken, Ankara’da böylesine zik-zaklı bir süreç yaşandı!..
Hani, “Yunanistan AB’ye güvenip şımarıklık yapıyor.” deniyor ya, sadece “şımarma” değil, böylesine “cüretlenmesinin” bir sebebi de bu tablo olmasın?!..
TBMM’nin “casus belli” kararı ile ilgili bu çelişkili değerlendirmeleri bir tarafa bırakalım.
12 milin Milli Güvenlik Siyaset Belgesi, yani “Kırmızı Kitap”ta yer aldığını vurguladık.
2010 yılında hazırlanan “Kırmızı Kitap”ta, 12 milin “öncelikli tehdit” sayılmasından vazgeçildiği bildirildi.
Dönemin Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’na bunun doğru olup olmadığı soruldu. Davutoğlu şu karşılığı verdi:
“Ege Denizi’nin Türkiye ile Yunanistan arasında bir dostluk ve işbirliği denizi haline gelmesi ana hareket noktamızdır. Ege sorunlarına, ulusal çıkarlarımızdan ödün vermeden, Uluslar arası hukuka uygun biçimde ülkemizin meşru hakları ve hayati çıkarları doğrultusunda kalıcı ve adil çözümler bulunması tarafımızdan arzulanmaktadır. Bu amaçla Yunanistan ile 2002 yılından itibaren başlatılan istikşafi görüşmeler halen devam etmektedir. Bugüne kadar 48 tur görüşme yapılmıştır. Bu görüşmelerdeki hedefimiz, tüm Ege sorunlarına kapsamlı ve kalıcı çözüm yolları bulunmasıdır. Bilindiği gibi bu görüşmelerin başlangıcında varılan mutabakat uyarınca görüşmelerin içeriği gizli tutulmaktadır.”
Yunanistan’ın Ege ve Doğu Akdeniz’deki son meydan okumaları malum. 15 yıllık “dostluk” masallarından sonra gelinen nokta itibariyle şunu sormak istiyorum:
Halen bir “Kırmızı Kitap”ımız var ise; Yunanistan’ın gasp politikaları, özellikle de 12 mil meselesi burada yer alıyor ve “öncelikli tehdit” sayılıyor mu?
Sincan’dan açık cezaevindeki tüm dostlara kucak dolusu sevgiler…