Müyesser Yıldız, Sincan Kadın Kapalı Ceza İnfaz Kurumu G4 Blok, 22 Ekim 2020
Ankara, Libya’da “oyun kurucu” olduğumuzu ve sahada “dengeleri değiştirdiğimizi” açıkladı.
Ancak hem Ulusal Mutabakat Hükümeti Başbakanı Serrac ile darbeci General Hafter’i destekleyen Tobruk’taki Temsilciler Meclisi Başkanı Akile Salih’in aldığı ateşkes kararından, hem de Serrac’ın Ekim sonunda görevini bırakacağından sonradan haberi oldu.
Libya’da taraflar arasındaki müzakereler tüm hızıyla devam ediyor. Montrö’de, Fas’ta, son olarak da 11-13 Ekim’de Kahire’de masaya oturdular. Kasım başında da Tunus’ta bir araya gelecekler.
Bu arada BM ve Almanya’nın organizasyonuyla Ocak ayında Berlin’de yapılan, Türkiye’yi Erdoğan’ın temsil ettiği Libya Konferansı’nın devamı niteliğinde olan ve video konferans aracılığıyla gerçekleştirilen, 5 Ekim tarihli buluşmaya 19 ülke ve 4 uluslararası kuruluş katıldı. Bu toplantıda Türkiye’yi Dışişleri Bakan Yardımcısı Büyükelçi Sedat Önal temsil etti.
Konuşulanlara gelince; Libya’ya uygulanan silah ambargosu üzerinde duruldu. BM Genel Sekreteri Guterres, ambargoyu delen ülkeleri eleştirip, “Yabancı ülkelerden silah sevkiyatı ve diğer askeri desteklerin derhal son bulmasını” istedi. Almanya Dışişleri Bakanı Heiko Maas da, “Çatışan taraflara askeri destek devam ediyor. Daimi teçhizat, silah ve personel akışı olduğu sürece askeri çıkmazdan kaçış yok.” dedi.
Berlin’de bu toplantı yapılırken, NATO Genel Sekreteri Stoltenberg Ankara’daydı. Erdoğan-Stoltenberg görüşmesinde, Libya da ele alındı. Erdoğan’ın, “Türkiye’nin Libya’da dengenin tesisi için samimi çaba gösteren tek NATO müttefiki olduğunu, Türkiye’nin hem kendisinin hem de müttefiklerinin hak ve çıkarlarını gözettiğini, aynı hassasiyeti ittifak üyelerinden de beklediğini” dile getirdiği açıklandı.
Yine aynı gün, ABD’nin Trablus Büyükelçisi Richard Norland Mısır’daydı. Burada Hafter’in siyasi müttefiki Tobruk Meclisi Başkanı Akile Salih ile, “taraflar arasındaki siyasi diyalog” konusunu görüştü.
Serrac’ın görevden ayrılmasının, Türkiye-Libya arasında yapılan anlaşmaları etkilemeyeceğinden emin olan Ankara’nın şu andaki temel kırmızı çizgisi, “darbeci Hafter grubunun bir an önce tasfiye edilmesi, bunun sonucunda da BM tarafından tanınan Ulusal Mutabakat Hükümeti çerçevesinde tek Libya olarak yapılanmaya gidilmesi”.
27 Eylül’den itibaren gündem tamamen Ermenistan’ın Azerbaycan’a düzenlediği saldırı olunca pek dikkat çekmedi; o günlerde Libya’da şöyle bir gelişme yaşandı.
Libya Ulusal Petrol Kurumu (NOC) Başkanı Mustafa Sanallah’la görüşen, UMH’nin Dışişleri Bakanı Muhammed Siyale, “Libya’nın çıkarlarına zarar vermeyecek şekilde deniz sınırlarının belirlenmesini müzakere etmek üzere [Yunanistan ve Malta ile] iletişime geçeceklerini” duyurdu. Ulusal Petrol Kurumu’ndan yapılan açıklamada da , “gündemin ana maddesinin Yunanistan ve Malta ile deniz sınırlarını belirleme konusu olduğu, bu husustaki çekişmenin uluslararası kanunlara göre, Libya ve diğer devletlerin çıkarına hizmet edecek, dostane bir şekilde çözülmesinin yollarının tartışıldığı” bildirildi.
Hatırlanacaktır; Erdoğan Mısır’la istihbarat birimleri arasında görüşmeler olduğunu söylemişti. O nedenle 11-13 Ekim’de Kahire’de yapılan Libya toplantısından da bir not aktarayım. BM öncülüğündeki bu toplantının açılış konuşmasını Mısır İstihbarat Genel Müdürü Abbas Kamil yaptı. Libyalı taraflara anlaşmazlıkları bir tarafa bırakma çağrısında bulunan Kamil, Mısır’ın Libya’da BM gözetiminde siyasi çözümden yana olduğunu ve halkın istikrar özlemini yerine getirmenin zamanının geldiğini vurguladı.
Bilmem farkında mısınız; ABD artık Ankara’yı bakanlarla değil de Büyükelçi veya Müsteşar Yardımcısı seviyesindeki yetkililerle muhatap ediyor. Suriye’de muhatabımız, “PKK Özel Temsilcisi” gibi çalışan Jeffrey, Libya’da da Trablus Büyükelçisi Richard Norland.
Norland, Ağustos başında önce Kahire’ye gitti. Ardından Ankara’ya gelip, Milli Savunma Bakan Yardımcısı Yunus Emre Karaosmanoğlu ile görüştü. MSB, “Libya’daki son gelişmeler ile ikili ve bölgesel konularda görüş alışverişinde bulunuldu” açıklamasını yapmakla yetinirken, ABD’nin Libya Büyükelçiliği, Trump ve Erdoğan’ın telefonla görüştüğünü, iki liderin, “Libya’nın merkezinde askerden arındırılmış bir bölge oluşturmak için atılacak adımların yanı sıra, yabancı güçlerin ve paralı askerlerin Libya’dan tamamen çekilmesinin yollarını” ele aldığını duyurdu. Norland’ın Ankara temasları hakkında da, “Büyükelçi, Türk yetkililerle Libya’nın egemenliğine ve toprak bütünlüğüne saygı göstererek, çatışmalara son vermeye ve BM’nin kolaylaştırdığı siyasi diyaloğa geri dönmek isteyen Libyalı tarafları desteklemeye yönelik acil ihtiyacı tartıştı.”bilgisini verdi.
İşte bu büyükelçi, Azerbaycan-Ermenistan çatışmasının da en yoğun olduğu süreçte, 8 Ekim’de Ankara’ya bir kez daha ve yine Mısır’dan sonra geldi. Ancak bu defa geldiğini de, ne görüştüğünü de duymadık. Sadece Anadolu Ajansı’nın yazılı sorularına cevap verdi. Takip edebildiğim kadarıyla AA’nın haberi de medyamızda hiç yer bulmadı.
Peki, “üst düzey Türk yetkililerle Libya konusundaki diplomatik çabaları görüşeceğini” belirten Büyükelçi Norland AA’ya neler söyledi, yani Ankara’dan neler istedi?
1- “Ankara ve Kahire’nin istişare etmesinin, gerilimin düşürülmesi konusunda çok verimli olabileceğini düşünüyoruz. Libyalı tarafları bir araya getirerek kalıcı bir ateşkes sağlaması yönündeki BM’nin arabuluculuk çabalarını destekliyoruz. Ancak yine de çatışmaların yeniden başlaması riski var.” dedi. Bilindiği gibi Mısır, Hafter’i destekliyor ve Sisi de 24 Eylül’de BM Genel Kurulu’na hitabında, “Sirte’nin kendileri için ‘kırmızı çizgi’ olduğunu, bu çizginin aşılması halinde harekete geçeceklerini” vurguladı.
2- “Libyalı tüm taraflara ve ilgili tüm yabancı aktörlere, Libya Ulusal Diyalog Görüşmelerini desteklemek amacıyla, Libya’nın istikrarını ve egemenliğini zedeleyecek adımlardan, mevcut fiili ateşkesi bozacak hamlelerden kaçınması” çağrısını yaptı.
3- “Libya’da artık paralı askerleri, yabancı askeri şirketleri, yabancı savaşçıları da kapsayan dış askeri müdahalenin azaltılmasına başlamanın zamanının geldiğine, çatışmanın iki tarafındaki aktörlerin Suriyeli savaşçıları, Afrika’dan paralı askerleri kullanmasının muazzam şekilde istikrarsızlaştırıcı olduğuna” dikkat çekti.
4- ABD’nin Hafter’i destekleyen bir tutum izlediği iddialarına, “ABD’nin politikası her zaman netti ve hala da öyle; askeri gerilimi tırmandıracak tüm eylemlere karşıyız ve Libyalıların kendi geleceklerini tayinini destekliyoruz.”karşılığını verdi.
5- Türkiye’nin sadece NATO müttefiki olduğu için değil, bunun dışında da kritik bir rol üstlendiğini belirtip, “Türkiye hâlihazırda, BM himayesinde Libyalı temsilciler arasında siyasi müzakerelerin oluşturulması için zemin hazırlanmasına katkı sağladı. Şimdi kritik bir dönemdeyiz… Türkiye’nin diğer ilgili bölgesel ortaklar ve Libyalı liderlerle, yeni bir güvenlik ortamı ışığında diyalog sürecinin ülkeyi seçimlere götürdüğü istikrarlı, refah içinde, çatışma korkusu olmayan yeni bir Libya için nasıl çalışmak istediğine Türk yetkililerle yapacağım görüşmeler ışık tutacak.” diye konuştu.
6- Hafter’in Libya’nın geleceğinde yeri olup olmadığı konusunda da, “Bu soruya Libyalılar barışçıl ve demokratik yollardan yanıt vermeli. Bizler yelpazedeki tüm aktörlerle temasımızda, Libyalıların seçim yoluyla kendini ifade edeceği BM liderliğindeki siyasi bir çözüme katılmalarını telkin ediyoruz. Libyalıların kendi görüşleri, katlandıkları zorluklar, ülkelerindeki liderlerinden beklentileri var. Libya’da Kovid-19 pandemisi ve yolsuzluğun içinde birçok kişinin feci elektrik kesintileri sıkıntısı, suya erişim, kendi banka hesaplarındaki birikimlerine ulaşma gibi sorunları var. Libyalılar, sorunlarını ele alacak liderleri seçme hakkına sahip.” ifadeleriyle yanıt verdi.
Özetle; ABD, Türkiye’nin Mısır’la anlaşmasını, UMH’den askeri desteğini çekmesini ve de Hafterli bir çözüme razı olmasını istiyor.
Bu pakete Ankara’nın tepkisine gelince; Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın’ın Norland’ın ziyaretinden 1 hafta sonra, 14 Ekim’de bir televizyon programında, “Doğu Akdeniz’de Mısır gibi bölgesel aktörlerle daha önceki gerilime rağmen Türkiye’nin bir yakınlaşması söz konusu olur mu?”şeklindeki soruya verdiği cevabı saymazsak, sessizlik hâkim. Kalın neler mi söyledi? Şunları:
“Mısır, bölgenin, Arap dünyasının önemli ülkelerinden birisi. Tabii ki Sisi’nin oraya iktidara gelme şekli, orada yapılan darbe, öldürülen insanlar, Rabia Meydanı’nda yaşananlar, daha sonraki siyasi tutuklamalar, Mursi’nin hayatını kaybetmesini yok saymamız mümkün değil. Buna rağmen Mısır, bölgesel konularda pozitif bir gündemle hareket etme iradesi ortaya koyarsa Türkiye bunu karşılıksız bırakmaz. Libya, Filistin, Doğu Akdeniz konusunda ve başka meselelerde birlikte hareket etme zemini oluşursa Türkiye buna ancak olumlu bakar, buna olumlu katkı sağlar.”
Hafter’i destekleyen Rusya cephesine de bakalım. 5 Ekim’de, “Amerikalılar (Suriye’nin kuzeyinde) yarı devlet işlevlerine sahip olacak bir Kürt özerkliği kurmaya çalışıyorlar. Türkleri de itiraz etmeyecek şekilde ikna etmeye çalıştıklarını biliyoruz. Bu durumda mesele sadece Suriye’yle ilgili değil, Kürt sorunu ile ilgilidir, Kürt sorunu bugünleri arattıracak kadar ciddi bir patlak verebilir.” diyen Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, 14 Ekim’de de şöyle konuştu:
“ABD, Libya’da son derece aktif ve bu çatışmayı kendi çıkarına olacak şekilde yönetmeye, Türkiye ile Rusya’yı zayıflatmaya çalışıyor. Bu açık şekilde dile getiriliyor.”
Ankara’nın gündemi şimdilerde Anayasa Mahkemesi’nin “ışıkları” ve meslek odalarının haliyken Libya’da son durum bu.
Putin’in 12 Ekim’de Rossiya 1 televizyonuna yaptığı bir açıklama ile bitirelim:
“Büyük politikada dost diye bir şey yoktur. Olmamalı. Büyük politikada, siyasi görevini yürüten herhangi birinin temsil ettiği devlet ve halkın çıkarları vardır. Bir ülkeyi temsil eden kişinin öncelikle o ülkenin çıkarlarını düşünmesi gerekir.”
Bu mesajın sebebi neydi ve de muhatabı kimdi acaba?
Sincan’dan açık cezaevindeki tüm dostlara kucak dolusu sevgiler…