Mart ayı başında 28 Şubat davasıyla ilgili sessiz sedasız önemli bir gelişme daha yaşandı: 05 Mart’ta medyaya yansıyan bir habere göre, halen Yargıtay aşamasında olan dava dosyası üzerinde incelemelerini tamamlayan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, davaya bakacak olan Yargıtay 16. Ceza Dairesi Başkanlığına “Tebliğname”sini sundu.
Yani davaya ilişkin görüşlerini bildirdi.
Buna göre Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı da yerel mahkeme ile istinaf mahkemesinin verdiği kararların neredeyse aynısını talep etti. Çok küçük bir – iki değişiklik şunlar: Müebbet hapisle cezalandırılması istenen 18 kişinin 16’ya düşürülmesi (ki o iki kişiden biri olan Prof.Dr. Kemal GÜRÜZ’ün “darbecilik”ten değil de “aslî faillere yardımcı olmaktan” cezalandırılması istenirken, diğeri (E) Korg. Erdoğan ÖZNAL hakkında beraat kararı verilmesi talep ediliyor); ayrıca zamanaşımından davası düşen 10 kişiden 4’ü için de kararın bozulması ve haklarında “darbecilerle gizli ittifak” suçundan yargılanmaları talebinde bulunuluyor.(*)
İnanamadım, doğru değildir diye düşündüm. Ama ne yazık ki doğru çıktı.
Şimdi niye inanamadım, bu tebliğname ne anlama geliyor, gelin buna bakalım.
Tabii bunun için de önce dava sürecini ve o süreçte neler olduğunu kısaca hatırlayalım.
28 Şubat Davasında Neler olmuştu:
1. 2011’de Erbakan’ın vefatıyla FETÖ’cü Savcı Mustafa BİLGİLİ tarafından 28 Şubat soruşturmasının düğmesine basıldı.
2. 12 Nisan 2012’de ilk gözaltı ve tutuklamalarla birlikte kovuşturma süreci başladı. 76’sı tutuklu 102’si asker ve 1’i sivil (Prof.Dr.Kemal GÜRÜZ) toplam 103 kişi davanın sanığı yapıldı.
3. FETÖ’cü Savcı 1309 sayfa ve 355 klasörden oluşan bir iddianame hazırladı.
4. 02 Eylül 2013 tarihinde başlayan ilk duruşma, yaklaşık 4,5 yıl (106 celse) sürerek 13 Nisan 2018’de sona erdi. Bu sürede 3 kez hâkim ve savcı değiştirildi.
5. Bu arada 28 Şubat Davası’nın iddianamesini hazırlayan Savcı Mustafa BİLGİLİ ve o süreçte sanıklar hakkında tutuklama kararı veren hâkimlerin bir kısmının FETÖ ile bağlantıları ortaya çıktı; bunlar 15 Temmuz’dan sonra “FETÖ üyeliği ve devlet güvenliğine ilişkin bilgileri temin etme” suçlamasıyla 17 yılı aşan ağır cezalara çarptırıldılar ve haklarındaki kararlar Yargıtay’ca onandı.
6. Yine bu arada savcı Bilgili’nin iddianameyi hazırlarken en yakın dirsek temasında olduğu kişilerden Genelkurmay Adlî Müşaviri eski Albay Muharrem KÖSE 15 Temmuz’un aslî planlayıcılarından biri çıktı ve ağırlaştırılmış müebbet cezasına çarptırıldı, cezası onandı.
7. Yine bu arada iddianameye giren dijital belgelerin “gerçek” olduğu, delil sayılabileceği konusunda bilirkişi raporu hazırlayan TÜBİTAK’çılar FETÖ’cü çıktı ve bazısı firar etti.
8. Savunmalar sırasında bütün bu durumlar ve mahkeme sürecine ilişkin hukuksuzluklar, usulsüzlükler ve hatta iddianamede yer alan sahtekârlıklar mahkeme heyetine defalarca anlatılmasına rağmen, 106 celsenin sadece 19’una katılan Hâkim Mustafa YİĞİTSOY başkanlığındaki Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesi 21 sanık hakkında “müebbet”, 10 sanık hakkında “zamanaşımından düşme”, 68 sanık hakkında da “beraat” kararı verdi.
Başka bir deyişle mahkeme bu davanın tipik bir “siyasî dava” olduğunu kanıtlarcasına, gerçeklere gözünü kapadı, kulaklarını tıkadı.
9. Mahkeme heyeti hâkimlerinden biri karardan 1 hafta sonra, Mahkeme Başkanı ise 3 ay sonra Yargıtay’a “terfi etti”.
10. Yerel mahkemenin kararından sonra dosya İstinaf Mahkemesine (Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21. Ceza Dairesi’ne) gönderildi; orası da yaklaşık 2 yıllık bir incelemeden (!) sonra, 22 Haziran 2020’de, Ankara 5.ACM’nin verdiği kararı “aynen” kabul ederek dosyayı Yargıtay’a havale etti. (Yani onlar da gerçekleri görmezden geldi.)
11. Dosya Yargıtay’a yola çıktığında, sanıklarca, yargılamalardaki bütün usulsüzlükleri, hukuksuzlukları, belgelerdeki sahtekârlıkları, tahrifatları tek tek belgeleriyle anlatan 1734 sayfalık çok ayrıntılı bir Ortak Savunma – Temyiz Dilekçesi hazırlanarak 08 Temmuz 2020’de Yargıtay’a teslim edildi. Anılan temyiz dilekçesinde; 28 Şubat davasındaki bütün kumpaslar, hukuksuzluklar, üretilmiş sahte belgeler, tahrif edilmiş yazılar tek tek ve itiraz edilmesi mümkün olmayacak en somut kanıtlarıyla ortaya kondu. Öyle ki, örneğin Çevik BİR’in, Çetin DOĞAN’ın ya da bir kısım üst düzey komutanın imzalarının kes-yapıştır usulü ile alınarak nasıl sahte belgeler üretildiği, TSK’da 2002’den sonra kullanılmaya başlanan yazışma usulleriyle nasıl belgeler hazırlanarak 1997’de hazırlanmış gibi gösterildiği, dava üzerindeki FETÖ bağlantıları, olayların nasıl çarpıtıldığı vs. tüm detaylarıyla ve fotoğraflı olarak yer alıyordu.
12. İşte bütün bunlara rağmen Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, yaklaşık 8 ay sonra, 03 Mart 2021 tarihinde hazırladığı “Tebliğname”de yerel mahkemenin ve İstinaf’ın verdiği kararı yukarıda değindiğimiz bir-iki küçük değişiklikle onanmasını talep etti ve Yargıtay 16. Ceza Dairesi Başkanlığına sundu.
Şimdi niye şaşırdığımı, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın Tebliğnamesine neden inanamadığımı anlatabildim mi?
İhbarcısından savcısına ve bir kısım hâkimine, Genelkurmay’daki bağlantısından TÜBİTAK’çılarına ve bir kısım polisine varıncaya kadar bütün aktörleri FETÖ’cü çıkan ve baştan aşağı bir FETÖ kumpası olan bu davanın nasıl buralara kadar geldiği bile yargı adına utanç meselesi iken, bu dosyayı eline alan bir hukukçunun “kaldırın bu saçma sapan şeyi, gözüm görmesin”demesi gerekirken nasıl olur da hâlâ böylesine bir kumpas dosya üzerinden insanlara ceza verilmesi talep ediliyor, anlamak gerçekten mümkün değildir. Olamaz böyle bir şey! Hukuk – hem de hukukçular eliyle – bu kadar katledilemez.
Anlaşılan – müştekileri arasında Recep Tayyip ERDOĞAN Bey’in olay tarihinde (1997’de) 12 ve 14 yaşında olan kızlarının da bulunduğu – bu davada “kurt kuzuyu yemeye” çoktan karar vermiş… Dava sırasında ortaya çıkan bütün gerçeklere, usulsüzlüklere, hukuksuzluklara, sahte evraklara gözlerin kapatılıp, ne yapıp edip o dönemin bir kısım generaline ceza kesileceği anlaşılıyor. Dolayısıyla maksadın adalet falan değil, 28 Şubat’ın bir “darbe” olarak tescil edilmesi olduğu çok açık görülüyor. Böylece “bacılarımızın başörtüsüne uzanan elleri nasıl kırdık, o kudretli generalleri nasıl cezalandırdık” diye caka satıp oy devşirmek hedefleniyor. Yani “bitmeyen bir sömürü” ile yine 28 Şubat’tan nemalanmaya devam edilmesi planlanıyor.
Ve bence en önemlisi bu davadan bir ceza çıkararak lâik çevrelerin bütün kolunun kanadının kırılması hedefleniyor.
Şunu da belirtelim: Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın bu Tebliğnamesi doğrudan “erken seçim” emarelerinden biri olarak görülebilir.
Şimdi buradan bütün Türk Milleti’ne bir çağrı yapalım:
Yargıtay’a gönderilen ve içinde 28 Şubat davasıyla ilgili bütün hukuksuzlukların, sahtekârlıkların tek tek ortaya konduğu “Temyiz Dilekçesi” gizli saklı değildir. Tüm vatandaşlarımızın bilgisine sunulmuştur. İsteyen herkes “www.28subatgercekler.com” adlı internet sitesine girerek bu önemli dokümanı okuyabilir ve nasıl bilgi – belge üretildiğini, bilgilerin nasıl çarpıtıldığını vs. tüm çıplaklığıyla görebilir.
Ondan sonra eminim herkes benim gibi “Bu nasıl dava yahu? Bu davadan nasıl ceza çıkabilir?” diye soracaktır.
Alican TÜRK
Kaynak: OdavTv
(*) Bu konuda daha geniş bilgi için gazeteci Müyesser YILDIZ’ın 05.03.2021 tarihinde Oda Tv’de yayımlanan “28 Şubat Davası’nda Flaş Gelişme” ve 10.03.2021 tarihinde yayımlanan “Yargıtay’dan 28 Şubat Reddi” başlıklı haberleri okunabilir.