Osman Başıbüyük, Sun Savunma Net, 9 Mayıs 2021
Büyük sıfırlama, komplo mu yoksa gerçek mi? Kaynak: PERIODICO DAILY
Önümüzdeki günlerin en popüler konusu “Büyük Sıfırlama” İngilizce tabiri ile “The Great Reset” olacak. Nedir bu büyük sıfırlama? Birçok tanımı yapılabilir. Büyük sıfırlamayı basitçe; uluslararası para sisteminin değişmesi olarak tanımlayabiliriz. Evet, doların dünya rezerv para birimi olduğu mevcut para sistemi çöküyor. Parayı kontrol edenler, çöken sistem yerine, yine kendi kontrollerinde yeni bir sistemi dayatıyorlar. Olacakları öngörebilmek için geçmişte neler olmuş bilmemiz gerekiyor.
1914 yılına kadar bütün dünyada ‘‘altın’’ para standardı kullanılıyordu. Her ülkenin kendi para biriminin belli bir altın karşılığı vardı. Bir ülkenin parasını altına çevirmek mümkündü. Ülkeler ticaret yapabilmek için hazinelerinde bastıkları para miktarı kadar altın bulundurmak zorundaydı.
Örneğin iki ülke arasında yapılan ticarette, birisi diğerine daha fazla mal sattığında dış ticaret açığı veren ülkedeki altınlar diğer ülkeye transfer oluyordu. Bu yüzden dış ticaret açığı veren ülkelerde sürekli para kıtlığı yaşanmaktaydı. Para kıtlığı fiyatların düşmesine sebep oluyordu. Diğer yandan dış ticaret fazlası veren ülkelerde ise piyasada çok fazla altın dolaştığı için fiyatlar yükseliyordu. Bu sefer aynı malı daha ucuza almak için tüccarlar ucuz ülkelere yöneliyordu. Böylece piyasada bir çeşit denge sağlanmış oluyordu.
Üretimi çok kısıtlı olan bir maden olan altının arzını kontrol etmek çok mümkün olmadığından piyasadaki para miktarını da kontrol etmek mümkün olmuyordu. Piyasadaki para miktarı çeşitli manipülasyonlarla azaltılıp veya artırılamadığından, salgın, savaş ve doğal afet gibi kriz durumlarında ekonomiyi dengede tutmak mümkün olmuyor, sürekli iflaslar yaşanıyordu.
O dönemde büyük bankerler merkez bankası vazifesi görüyor, devletlere borç veriyorlardı. Ancak yine de altına dayalı para sistemi, tamamen devletlerin kontrolündeydi. Büyük bankerlerin devletleri kontrol etmesi söz konusu değildi, ancak ellerindeki altın rezervi kadar dünya siyasetinde etkili olabiliyorlardı.
Savaş öncesi dünyanın büyük bankerlerinin bir kısmı Avrupa’dan Amerika’ya göç etmişti. Ancak ABD’nin dünya siyasetinde kayda değer bir etkisi yoktu. Çağ, imparatorluklar çağıydı. İngiltere, Almanya, Fransa, Avusturya-Macaristan, Çarlık Rusyası ve Osmanlı hepsi birer imparatorluktu. Hem siyasal hem dinsel hem de askeri gücü tekelinde bulunduran imparator, kral veya sultanları sadece sınırlı ekonomik güç ile yönlendirmek mümkün olmuyordu.
ABD’de bir kral yoktu. Kralın olmaması bu yeni dünyaya göç eden büyük bankerlere şunu öğretti: Kralları, sultanları satın almak mümkün değildi, ama demokrasilerde bir milletvekilini, bir bakanı hatta bir başbakanı satın almak mümkün olabiliyordu. Hele bunlar biraz paraya düşkün ve yolsuzluğa bulaşmışlarsa işler çok daha da kolay yürüyebilirdi. İktidardan düşme korkusu, bir sonraki seçimi kazanma mecburiyeti ve iktidar olmak için paraya duyulan ihtiyaç, seçimle gelen siyasetçileri kontrol edilebilir kılıyordu. Cumhuriyet rejimi ve demokrasi, küresel sermaye için daha elverişli bir yönetim sistemiydi. Artık imparatorluklara son verilmeli, milliyetçilik akımlarıyla parçalanan imparatorluklardan Cumhuriyet ile yönetilen küçük ülkeler oluşturulmalıydı. Tabi bütün bunlar yapılırken dünya para sistemi de değiştirilmeli küresel sermayenin daha etkin olduğu yeni bir para sistemi kurulmalıydı.
Fotoğraflar: Osman Başıbüyük/Sun Savunma Net
1. Dünya Savaşı yaklaşırken dünyada ciddi bir ekonomik kriz yaşanıyordu. 1907 yılında Wall Street (Amerikan Borsası)’te yaşanan çalkalanma büyük bir panik yaratmış, herkes bankalara hücum ederek parasını çekmek istemişti. Bankaların hepsi özeldi, halktan topladıkları mevduatı yatırımcılara kredi olarak dağıtıyor veya devlete borç olarak veriyorlardı. Bankalar, “kaydi para” adı verilen sistemde, kendilerine yatırılan paradan çok daha fazlasını kredi olarak dağıtabiliyorlardı. Panikle insanlar paralarını aynı anda çekmek isteyince bankaların bu miktarı karşılaması mümkün olmadı. Çünkü paranın altın karşılığı vardı, fazladan para yaratmak mümkün değildi.
Fotoğraflar: Osman Başıbüyük/Sun Savunma Net
Finans devi J.P. Morgan, batan bankaları kurtarmak için elinden geleni yapmış, ama ekonomik gücü yeterli olmamıştı. Benzer krizleri tekrar yaşamamak için J.P. Morgan, uzun süredir düşündüğü merkez bankası fikrini Federal Hükümete dayattı. Sonunda Başkan Woodrow Wilson, 23 Aralık 1913 tarihinde Federal Rezerv Yasası’nı imzalayarak, 12 Federal Rezerv bankasına ekonomik istikrarı sağlamak için para basma yetkisini verdi. Artık esnek bir para politikası vardı. Yaşanacak bir krizde halk panikle bankalara hücum ettiğinde, vatandaşa yeşil kâğıt basılıp verilecek ve böylece büyük bankaların batması önlenecekti. Para babalarının serveti hep güvencede olmalıydı.
12 Federal Rezerve Bankasından en büyüğü olan New York Rezerv Bank kilit konumdaydı. Para politikasını ise bütün Federal Merkez Bankalarının tepesindeki Federal Rezerv Kurulu belirliyordu. Bütün bu sisteme Amerikan Merkez Bankası (Federal Rezerv – FED) adı verildi. FED, ilk defa 1914 yılında Federal Rezerv Notu adında yeni bir para birimi bastı. Böylece “dolar” doğmuş oldu. Bu yeşil kâğıdın bir altın karşılığı yoktu. Arkasında sadece devlet garantisi vardı. Kâğıdın üstünde yazan değeri Amerikan Devleti ödemeyi garanti ediyordu. FED’e para basma yetkisini Hükümet vermişti, ama bu kurum Hükümetin kontrolünde değildi. Böylece Merkez Bankası hisselerini elinde bulunduran sekiz aile parayı yaratma gücünü ellerine geçirmiş oldu.
Bu yeşil kâğıdın ilk basıldığı dönemde ABD dışında hiçbir değeri yoktu. O zamanlar ABD ekonomisi, dünyanın en büyük ekonomisi olarak Britanya ekonomisini geride bırakmıştı. Ancak İngiltere halen dünya ticaretinin merkeziydi. İngiliz sterlininin arkasında altın vardı ve birçok ülke ticaretini İngiliz sterlini ile yapıyordu. 1. Dünya Savaşı bu düzeni değiştirecekti. Savaş patlak verdiğinde birçok ülke askeri harcamalarını kâğıt parayla ödemek için altın standardını terk etmek zorunda kaldı. Savaş sonunda Avrupa ekonomileri çökmüş, imparatorluklar parçalanmış, cumhuriyetle yönetilen ulus devletler türemişti. Parada altın standardı mecburen terk edilmişti. Artık en güçlü para kendi topraklarında savaşı yaşamayan ABD’nin parası olan dolardı. Büyük bankerler istedikleri dünya düzenini nihayet kurmayı başarmıştı.
Fakat doların saltanatı uzun sürmedi. FED’in para arzını idare edememesi ve karşılıksız olarak basılan dolarlar “1929 Buhranı”na sebep oldu. Buhran bütün dünyayı vurmuştu. Özellikle sanayileşmiş şehirlerde sokaklar işsiz ve evsizler ordusuyla doluydu. Tarımsal üretim düşmüş, gıdaya ulaşım zorlaşmıştı. Mal ve hizmetlerin üretiminde dünya çapında %42’lik bir düşüş yaşanmış, dünya ticareti %65 oranında azalmıştı. Bu derin ekonomik krizden çıkışın tek yolu vardı; savaş. Savaş, otomatikman işsizliği ortadan kaldıracak, işsiz nüfusun bir kısmı ölecek, duran fabrikalar silah üretmek için yeniden çalışmaya başlayacaktı. Savaşın yarattığı yıkımdan yeni bir para sistemi ve yeni bir dünya düzeni inşa edilecek çıkılacaktı. Bu arada bankerler de çok para kazanmış olacaktı.
2. Dünya Savaşı, topraklarında savaş görmeyen ABD hariç savaşan bütün ülkeleri yıktı. Yeniden inşa ihtiyacı, ekonomilerin büyümesi demekti. Hem ekonomik büyümeyi hem dünyayı kontrol edecek bir sistem kurulmalıydı. Savaş sonrası galip devletler yeni dünya düzeni için pazarlık masasına oturmuştu. Hiroşima ve Nagazaki’ye birer atom bombası atarak dehşet verici bir güç gösterisiyle masaya oturan ABD, yeni dünya düzenini herkese dikte ettirdi. Masada devlet temsilcileri oturuyordu ama hepsinin arkasında Küresel Sermaye ya da bir başka deyişle “Vatansız Para” vardı. Birleşmiş Milletler, Dünya Bankası, Uluslararası Para Fonu ve Dünya Ticaret Örgütü’nün ilk nüvesi GATT kurulmuştu. ABD’nin New Hampshire eyaletinin küçük bir beldesi olan Bretton Woods’da toplanan BM para ve finans konferansında imzalanan anlaşma ile ABD doları dünya rezerv para birimi yapıldı. Dünyada ticaret artık Amerikan doları ile yapılacaktı. Doların altın karşılığı vardı. 35 dolara 1 ons altın (31,03 gr) alınabiliyordu. Dolar tekrar en güçlü para olmuştu. Dolayısıyla doları yaratma yetkisini elinde tutan aileler de yeniden tahtlarına oturmuştu.
Fakat bu düzen de uzun sürmedi. Savaşta yıkılmış Avrupa yavaş yavaş kendisini toparlayıp tekrar üretime başlamış ve pazar kavgasına yeniden katılmıştı. Tüm dünyaya mal satarak para kazanmaya başlayan Avrupa ülkeleri, bir süre sonra ABD’ye; “alın yeşil kâğıtlarınızı verin altınımızı” demeye başladı. FED’in Avrupalı ülkelerin altın talebini karşılayacak miktarda altın stoku yoktu. ABD Başkanı Richard M. Nixon, 1971’de doların altın karşılığı olmadığını dünyaya ilan etti. Bretton Woods anlaşması çökmüştü. Dolar hızla değer kaybetmeye başladı. Doların zayıflamasıyla birlikte doları yaratma gücünü ellerinde tutan Vatansız Para da (Küresel Sermaye) zayıflıyor, sekiz aile dünyanın kontrolünü ellerinden kaçırıyordu. Acilen batmakta olan dolar kurtarılmalıydı.
Fotoğraf: HTUMUN
Nükleer silahların yaygınlaştığı bu dönemde yeni bir savaş dünyanın sonu olabilirdi. Yeni para sistemini hayata geçirmek için daha küçük bir savaş gerekliydi. Çözüm yolunu ABD Dışişleri Bakanı Henry Kissinger buldu. 1973 yılında Yom Kippur savaşı cereyan etti. Araplar kutsal bayramında İsrail’e saldırmıştı. Perde arkasında tezgâhı kuran Arapları saldırıya teşvik eden ABD idi. Vatansız Para (Küresel Sermaye) her zaman olduğu gibi dindaşları olan Yahudileri yem olarak kullanmıştı. Savaş başlangıçta Arapların lehine gelişse de ABD olaya müdahil olunca İsrail’in galibiyetiyle sonuçlandı. Araplar utanç verici bir yenilgi almışlardı.
Bunun üzerine Suudi Arabistan liderliğindeki Petrol Üreten Ülkeler Birliği (OPEC), Batılı ülkelere petrol ambargosu uygulamaya başladı. Ambargoyla birlikte petrol fiyatı birdenbire %400 arttı. Bu arada ABD ile Suudi Arabistan perde arkasında gizli bir anlaşma imzalamıştı. Ortadoğu’da sömürgecilerin kurduğu krallıklar birer birer yıkılıyordu. ABD, Suudi Kraliyet ailesinin iktidarını garanti edecek onlarda bunun karşılığında petrolü sadece ve sadece dolar ile satacaklardı. Dünyanın birçok ülkesi petrol ithalatına muhtaçtı. İthalat için artık merkez bankalarında öncesine göre dört katı daha fazla dolar bulundurmak zorundaydılar. Petrolün dolarla satılması dolara olan ihtiyacı artırdı. Böylece petrol-dolar para sistemi doğmuş oldu.
Petro-dolar para sistemi küresel sermaye açısından uzun süre düzgün yürüdü. Federal Hükümet, paraya ihtiyaç duyduğunda borç senedini FED’e veriyor, o da ihtiyaç duyulan parayı basıp ABD Başkanının cebine koyuyordu. Bu yöntemle ABD’nin borcu 2008 yılında 10 trilyon dolara ulaşmıştı. Ancak karşılıksız basılan dolar sorun yaratmıyordu. Çünkü yabancı yatırımcılar güvenli liman olarak düşündükleri ABD Hazine bonolarını satın alıyorlar ve dolayısıyla piyasaya sürülen dolarlar bu yöntemle emilerek tekrar ABD’ye döndürülüyor, böylece doların değeri korunabiliyordu. Ancak 2008 yılında yaşanan emlak kriziyle birlikte en büyük yatırım bankası Lehman Brothers’ın iflas etmesi, 1907 yılında yaşanan krizin bir benzerini tetikledi.
Fotoğraf: OUTLOOKINDIA
Batan finans kurumlarını kurtarmak için içlerine para koyulması gerekiyordu. FED sürekli para basmaya başladı. Fakat bu parasal genişlemenin bir sonu yoktu. Vatansız Para, piyasaya sürdüğü karşılıksız dolarları geri çekebilmek maksadıyla yeni bir yöntem bulmalıydı. 2009 yılında Satoshi Nakamoto mahlasını kullanan birileri blokzincir (blockchain) teknolojisi ile üretilmiş yeni bir yatırım aracı olan Bitcoin’i icat ediverdi. Başlangıçta Bitcoin piyasadan kayda değer miktarda para çekemedi. 2013 yılından sonra değeri artmaya başlan Bitcoin’in yanına yeni kripto paralar da eklenmeye başlandı.
Fakat yine de istenilen sonuç elde edilemiyor, piyasadan yeterli miktarda dolar geri çekilemiyordu. AB ülkeleri ve Rusya başta olmak üzere birçok ülke, dolar dışında kendi para birimleriyle ticaret yapmanın yolunu ararken, Çin altına dayalı Yuan’a geçmek için planlar yapmaya başlamıştı. Bu gelişmeler Vatansız Para’yı panikletti ve yeni bir sistem kurmaya teşvik etti.
Olanlar üzerinden olacakları tahmin edebiliriz. Dünya Ekonomik Forumu, 18 Ekim 2019 tarihinde, Bill-Melinda Gates Vakfı ve Johns Hopkins Sağlık Güvenliği Merkezi ile ortaklaşa olarak New York’ta “Event 1” isimli bir pandemi tatbikatı düzenlemişti. Tatbikatta dünya çapında bir salgının ekonomik ve toplumsal sonuçlarının neler olabileceği tartışıldı. Tatbikattan kısa süre sonra Dünya Covid-19 virüsüyle tanıştı. Virüsün insan yapısı olduğuna dair çok güçlü iddialar var. Dünya Sağlık Örgütü, 11 Mart 2020’de küresel salgın ilan etti. Hatırlayın, yeni bir para sistemine geçebilmek için bir savaş olması gerektiğini yukarıda anlatmıştık. Savaş, ölüme ve ekonomik çöküntüye sebep olur. Her şey yıkılmalı ki yenisi kurulsun. Covid-19 da aynı şeyleri yapmıyor mu?
Kaynak: Business Wire
İnsanlar ölüyor. Salgının yayılmasını önlemek maksadıyla ülkeler kapanıyor. İnsanlar evde hapis. Birçok sektörde üretim durdu. Dükkânlar kapalı, gıda hariç alışveriş yapılmıyor. Günlük kazanç ile yaşayan insanlar çok zor durumda. Devletlerin vergi geliri ciddi ölçüde azaldı. Ancak bir yanda da devlet vatandaşına yardım etmek zorunda. Parayı nereden bulacak? Devletler borçlanıyor. Nereden? Tabi Küresel Sermaye’den. Para için varlıklarını yok pahasına satıyorlar. Kime? Tabi ki Küresel Sermaye’ye. Bu da yetmiyor. Para basıyorlar. Parasal genişleme milli paraların değer kaybetmesine sebep oluyor. Birikimlerini korumak isteyen insanlar şaşkın ve ne yapacaklarını bilmiyorlar. Milli paralara hiç güven yok. Artık dolar da güvenli bir liman değil. Bankalar aracılığı ile altın veya gümüş almak da riskli. Bankalara ne olacağı belli olmaz. Fiziki altın veya gümüş alınsa saklamak çok zor. İşte yaratılan bu panik noktasında insanların önüne başka bir şey konuluyor: Kripto para.
Şu an en güvenli yatırım aracı olarak gösterilen kripto paralar, yaratılan algıyla geleceğin para birimi olarak dünya kamuoyuna sunuluyor. Bir taraftan dolar basarak doları zayıflatanlar diğer taraftan kripto parayı dayatıyorlar. Vatansız Para’nın kripto paraları geleceğin parası yapıp yapmak istemediğinden tam emin değilim. Onlar isteseler de kripto para büyük ihtimalle geleceğin uluslararası ticaret parası olmayacak. Nedenini açıklayacağım. Vatansız Para’nın yapmaya çalıştığı şey, dolar imparatorluğu çökerken son bir vurgun yapmak ve bu vurgunla yeni düzeni kurmak.
Kripto parayı o kadar pompaladılar ki mesela 10 bin Bitcoin ile bir pizza alınırken şimdi 1 Bitcoin 58 bin dolar ediyor. Kripto paralara hücum inanılmaz bir sermaye birikimi yarattı. Bütün dünyada milyonlarca insan birikimlerini kripto paralara yatırıyor. Piyasanın üç trilyon dolar olduğu söyleniyor. Birçok ülkede kripto paralarla doğrudan alışveriş yapamıyorsunuz. Dolayısıyla kripto paraların karşılığı şimdilik dolar. Yani insanlar kripto paralara yatırım yaptıkça bir yerlerde dolar birikiyor. Biriken bu dolarlarla Trakya’dan, Arjantin’e bütün dünyada milyonlarca dönüm verimli toprak satın alınıyor. Külçe altınlar depolara istifleniyor. FED’in bastığı paralar içine koyularak batmaktan kurtarılan bankalar ve şirketler Amerikan devletinin değil FED’in hissedarı olan ailelerin malı oluyor. Dünyayı yöneten bankerlerin elindeki sermaye katlanarak büyümeye devam ediyor.
Solda Bill Gates, sağda ise NTV’de yayımlanan ‘‘Bill Gates arazi aldı fırsatçılığı: Amaç emlak piyasasını canlandırmak başlıklı haberde paylaşılan fotoğraf. Kaynak: NTV
Anlaşıldığı kadarıyla Covid-19’un yarattığı savaş etkisi, Vatansız Para’nın yeni dünya düzenini kurması için yeterli olmamış. Arzu edilen sonucu almaları için salgının daha yıllarca devam etmesi gerekebilir. Süreci hızlandırmak için başka bir şeyler daha yapmak gerek, öyle gözüküyor. Çözüm, gerçek bir savaş olabilirdi. Fakat bu savaş, Yom Kippur gibi küçük ve bölgesel olmalı, ancak sonuçları bütün dünyayı derinden etkilemeliydi. Geçtiğimiz ay, Ukrayna ile Rusya’nın savaşın eşiğinden dönmesi muhtemel bu yüzdendi. Avrupa’ya doğal gaz sağlayan Rus boru hatlarının önemli bir kısmı Ukrayna üzerinden geçmekteydi. Olası savaş, doğalgaz boru hatlarının imhasına sebep olabilirdi. Doğalgaz fiyatlarındaki yükselme Covid- 19’un savaş etkisini daha da güçlendirebilirdi. Fakat Rusya’nın askeri açıdan çok güçlü olması, savaş olasılığını şimdilik önledi. O zaman başka bir şey bulunmalıydı.
Dünya Ekonomik Forumu’nun kurucusu ve başkanı, Almanya doğumlu ama İsviçre vatandaşı “hayırsever iş adamı” Klaus Martin Schwab, geçen sene bas bas bağırdı: “Hepimiz biliyoruz ama yeterli önemi vermiyoruz; kapsamlı bir siber saldırı, elektrik üretimi ve dağıtımından, ulaşım sistemine ve hastanelere kadar toplumu ilgilendiren her şeyi kilitleyip tamamen çalışmaz hale getirebilir. Bu açıdan, Covid-19 krizi, büyük bir siber saldırıya kıyasla küçük bir rahatsızlık olarak görülebilir.” dedi.
Ne ilginç, küresel salgın tatbikatında olduğu gibi yine Dünya Ekonomik Forumu’nun başını çektiği bir grup, bu sefer 9 Temmuz’da “Cyber Polygon” aldı altında bir tatbikatta, kapsamlı bir siber saldırının, artık her şeyin bilgisayarlarla birbirine bağlı olduğu dünyamızda, iş hayatını, tedarik zincirini ve finans sistemini nasıl etkileyeceğini tartışacak. Küresel pandemi simülasyonundan sonra nasıl Covid-19 ortaya çıktıysa, küresel siber saldırı simülasyonundan sonra da dünya siber saldırılarla karşılaşacaktır. Bundan emin olabilirsiniz. Sorumlusu da mutlaka ya Rusya ya da Çin olur!
Peki, birkaç ülkede aynı anda elektriklerin kesildiğini düşünelim. Bankacılık sistemi ve borsalar nasıl etkilenir dersiniz? Üç gün, bir hafta veya 10 gün sonra elektrik şebekesi tekrar çalışır hale getirildikten sonra, acaba finans sisteminde elektronik olarak kayıtlı olan paralara, senet ve tahvillere tekrar erişmek mümkün olur mu yoksa veri kaybı sebebiyle bir miktarına ulaşılamaz mı veya bunlara kaç ay sonra ulaşılabilir? Sistemin bir hafta dahi çalışmaması nasıl bir kaosa sebep olur? Bir düşünün!
Mesela, banka ve borsalar batabilir. Hatta birer aracı olan Binance gibi dev kripto varlık borsaları da batabilir. Ancak yatırımlarını kripto paralara yapıp bu varlıkları “soğuk cüzdan”larda tutanlar bir süre sonra paralarına ulaşacaktır. Çünkü blokzincir teknolojisiyle üretilen kripto paralar on binlerce bilgisayarda kopyalandığı için kaybolmayacaktır. Zaten blokzincir teknolojisini üretenler, artık merkezi yapılara güvenilemeyeceğini, merkezi olmayan dağıtık defter sistemine geçilmesi gerektiğini savunmuyorlar mı? Yani onalara göre banka ve borsalar tek noktada verilerini depolamaktadır. Bu veriler de devletin kontrolüne tabidir. Blokzincir teknolojisinde bütün veriler on binlerce bilgisayarda kopyalanmaktadır. Dolayısıyla kaybolmaları imkânsızdır. İşte bu bilgiler ışığında yeni bir dünya düzeni kurmak isteyenlerin, önümüzdeki aylarda sizleri toplu elektrik kesintileri ve siber saldırılarla karşı karşıya bırakacaklarını söyleyebiliriz.
Bir metanın, mesela kripto paranın, para olarak kabul edilebilmesi için temelde iki hususun gerçekleşmesi gerekir: 1) Devletler kripto paralar ile maaş ödemeli ve vergi toplamalıdır. 2) Kripto paralarla alışveriş yapılabilmelidir. Bu alışverişe izin verecek olan ise yine devletlerdir. Anlaşılacağı üzere paraya devletler hâkimdir. Blokzincir teknolojisinin esas amacı ise nihayetinde devleti ortadan kaldırmaktır. Hal böyle olunca; önümüzdeki yıllarda blokzincir teknolojisini dayatan Vatansız Para ile devlet arasında ciddi bir çatışma yaşanacağı anlaşılmaktadır. Bu konuyu biraz açalım çünkü çok önemli.
Blokzincir teknolojisi ile üretilen kripto paraların merkeziyetsiz olduğu ve bu merkeziyetsiz paraların, merkezi sistem olan ve para basarak halkı soyan merkez bankalarını devreden çıkarmak için tasarlanmış bir özgürlük hareketi olduğu iddia ediliyor. Acaba öyle mi? Şu an Birleşmiş Milletlere (BM) kayıtlı 193 ülke var. Dünyada kullanılan para çeşidi de neredeyse ülke sayısı kadardır. Yani mevcut durumda para sisteminde merkeziyetsiz çok kutuplu bir yapı var. Ancak bütün dünyada geçerli bir kripto para yaratılırsa işte o zaman tek noktadan kontrol edilen merkezi bir yapıya geçilmiş olacak.
Yüzlerce devletin para bastığı mevcut para sisteminde Vatansız Para’nın dünya ekonomisini kontrol etmesi oldukça zordu. Kontrolü dolar üzerinden sağlıyorlardı. Ancak o da şu an çökmek üzere. Vatansız Para, bütün dünyada geçerli olan bir kripto para yaratmayı başarırsa işte o zaman bütün insanlığı denetim altına almış olacak. Bu durumda gücünü para basmaktan alan devletler yok olmasalar dahi birçok işlevini yitirecekler. 1. Dünya Savaşı ile imparatorlukları yıkarak mutlak monarşiyi ortadan kaldıran Vatansız Para, bugün devletleri yıkarak tek noktadan yönetilen bir finans sistemiyle, tek merkezden yönetilen bir dünya devletine doğru gitmek istiyor. Çabaların bu yönde olduğunu görüyoruz. Bunun da blokzincir teknolojisi ve kripto paralarla yapılmak istendiği aşikâr. Çünkü blokzincir ve kripto paralar iddia edilenin aksine kontrol edilemez değil, tam tersine tek noktadan kontrol edilebilen tasarımlardır. İnsan tarafından yaratılan bir kripto sisteminin, yine insan tarafından kırılabileceği gerçeğini bir kenara bırakalım, gerçekte ne oluyor ona bakalım.
Chicago’da bir Bitcoin ATM’si önünden bir anı. Fotoğraf: Osman Başıbüyük, Sun savunma Net.
Yukarıda yazmıştık, Vatansız Para’nın elinde korkunç bir servet birikti. Örneğin Elon Musk’ın, 1,5 milyar dolarlık Bitcoin aldım açıklamasıyla Bitcoin anında %14 değer kazanmıştı. Demek istediğim Vatansız Para, elindeki bu korkunç büyüklükteki serveti kullanarak kripto para piyasasında şahısları, şirketleri ve devletleri tabiri caiz ise “keriz gibi silkeler”. Zaten şu an olan da budur.
Değeri arz talep dengesine göre değişen para sistemi, serveti tekelinde bulunduran Vatansız Para’nın en çok tercih edeceği şeydir. Kripto paralara hücum, giderek şişen büyük bir balon yaratıyor. Bir noktada bu balon patlayıp milyonlarca insan birikimlerini kaybettiğinde, “bu sistem merkezi değildi”, “hiç kimse sistemi kontrol etmiyordu” diyerek işin içinden sıyrılacaklar. Bu olay olduğunda mevcut kripto paraların hepsi çöp olacak. Çöp olanların yerini devletlerin de onayıyla yeni bir veya birkaç kripto para alacak, fakat bu paralar büyük ihtimalle piyasa dalgalanmalarına kapalı, fiyatını koruyan ve belki de altın standardına bağlı olacak.
Devletleri, kendilerini yok edecek bu sisteme razı etmek için Covid-19 ve siber saldırıların yanında daha güçlü bir baskı aracına daha ihtiyaç vardır: Açlık.
Elektrik şebekesi ve bankacılık sistemine yapılan saldırılar, tedarik zincirinin kırılmasına sebep olacaktır. Büyük şehirlerde, marketlerdeki gıda stoku üç günde tükenir. Belki ülkede gıda olacak, ancak en basit örneği ile kamyona mazot koyacak pompa dahi çalışmadığından mallar ihtiyaç noktalarına ulaştırılamayacaktır. İşte bu kargaşa ortamı halkı sokağa döker ve ülkeleri rejim değişikliğine zorlar. Halkın önüne koyacakları havuç da “evrensel temel gelir” vaadi olacaktır. Yeni kurulacak sistem, herkese ister çalışsın ister çalışmasın insanca yaşayabileceği asgari geliri vermeyi vaat edecek. Böylece Vatansız Para, halkı kendi devletine saldırtarak arzu ettiği düzeni kurmaya çalışacak.
İsviçre Parlamentosundan bir görünüm. Kaynak: Keystone/Anthony Anex
Yeni dünya düzeninde “tık demokrasisi”nin hâkim olmasını istiyorlar. Milletvekillerinin çalıştığı meclisler yerine her şeyi vatandaşa soracaklar. Blokzincir üzerinden anında referandum yapmak mümkün olacak. Buna özgürlük diyecekler. Artık halk doğrudan yönetimde diyecekler. 1. Dünya Savaşı ile kralları ortadan kaldırmışlardı. Şimdi ise meclisleri ortadan kaldırmayı planlıyorlar. Çünkü onlar açısından halkı doğrudan kontrol etmek daha kolay. Sosyal medya onların kontrolünde. ABD Eski Başkanı Trump’ı dahi sosyal medyadan sildiler. Kanaat önderleri ve liderler olmadan halk doğruyu bulamaz, kendilerine gösterilenin doğru olduğunu zannedebilir. Küresel Sermaye artık karşısında devletler değil, bireyler olmasını istiyor. Yalnızlaştırılmış bireyler, korkunç miktardaki paraya hükmeden bu insanlarla nasıl mücadele edecek? Varılacak nokta köleliktir.
Peki, bu plan işler mi? Bu planın işleyebilmesi için bütün dünyada, insanların bu fikre hazırlanması gerekir. Osmanlı’dan bir örnekle konuyu açalım. Osmanlı’ya gelip yıllarca İstanbul’da yaşayıp en önemli gazetelerde yazan, önemli devlet adamlarıyla ahbap olup onları etkileyen, Osmanlı’nın yararına çalıştığı zannedilen, Arminius Vambery, Alexander Israel Helphand (Parvus Efendi) ve Baron Rudolf Freiherr von Sebottendorf gibi bir sürü etki ajanı vardı. Yıllar sonra bunların bazılarının İngiliz, Alman veya Fransız ajanı oldukları ortaya çıktı, ama hâlâ iyi anlaşılamamış bir nokta var. Evet, bu insanlar vatandaşı oldukları ülkelere casusluk yapıyorlardı ama hepsi aynı zamanda çift taraflı casustular; asıl hizmet ettikleri merkez Vatansız Para idi. Hepsi bir çeşit tarikat bağı ile Vatansız Para’ya göbeğinden bağlıydı.
Bugün de benzer etki ajanları tüm ülkelerde aktifler, harıl harıl yeni dünya düzeni için çalışıyorlar. Ama artık bunlar yabancı değil o ülkenin öz insanı kılığında geziyorlar. Kimisi akademisyen, kimisi araştırmacı, kimisi siyasetçi, kimisi sanatçı kimliğinde üzerlerine düşen vazifeyi yapıyor. Bu ajanların halkla etkileşim içinde olduğu en önemli mecra ise sosyal medyadır. Özellikle YouTube ve Twitter bu ajanların vurucu silahı.
Yeni Dünya Düzeni nasıl olacak? Kaynak: World Economic Forum
Bu ajanları nasıl anlayacağınız konusunda bazı ipuçları vererek bu uzun makaleyi sonlandıralım:
1) Bu ajanlar, Vatansız Para’ya, FED’e, Merkez Bankalarına ve büyük ailelere küfrederler. Ama çaktırmadan sürekli blokzincir teknolojisi ve kripto paraların kaçınılmaz olarak dünyaya hâkim olacağı mesajını verirler. Vatansız Para’ya çakmalarının sebebi yeni kurulacak sistemin yine onlar tarafından kurulduğunu gizlemektir.
2) Etki ajanları korona virüsüne inanmaz, salgının bir uydurmaca olduğunu iddia ederler. Bazıları; “pandemi yalanına inanmayan kaç kişiyiz” diye tweet atar. Bazıları; “beni maskesiz, mesafesiz koronalı hastaların olduğu yoğun bakım ünitesine koyun” diye bas bas bağırır. Bunlar, vatandaşlara maske takmamayı, birbirleriyle kucaklaşmalarını tavsiye ederler. Bill Gates’e küfür ederler, ama onun gibilerin yarattığı yapay virüslerin üzerine halkı sürmeye çalışırlar. Amaçları; virüsün yayılarak, savaş etkisini daha da artırması ve ülke ekonomilerini çökertmesidir. Evet, biz de kapanmaya karşıyız, kapanma ülke ekonomisine virüsten belki daha çok zarar veriyor. Ama nasıl normal nezleli bir insana sarılmak dahi aptalcaysa, koronalı bir insana sarılmayı tavsiye etmek ne anlama gelmektedir? İstanbul’da yoğun bakım ünitelerinde boş yatak kalmadığı için devlet tam kapanmaya mecbur kalmadı mı? Bu sene de turist gelmezse dövizi nereden bulacağız? Bu haince sarılma tavsiyeleri sebebiyle devlet ekonomik kayba uğramakta ve bu yüzden AKP Hükümeti, Vatansız Para’nın kuklası Biden’e kuyruk sallamak zorunda kalmaktadır.
3) Bu etki ajanları, YouTube, televizyon ve radyo gibi her türlü mecraya çıkarılarak daha çok kitleye ulaşmaları sağlanır. Ve şunu unutmayın, Vatansız Para’nın etki ajanları, senden, benden, herkesten daha milliyetçi daha vatanseverdir. Çünkü bu algıyı yaratmadan halkı kandırmak mümkün olmaz.
Fotoğraf: Sedat Suna/AFP
Devlet bu tipleri takip etmelidir. Tabi maaşlarını kripto para ile aldıkları için paradan yola çıkılarak ilişkilerinin deşifre etmek pek mümkün olmaz. Ama illa bir yöntem bulunacaktır.
Son söz: Covid-19 ve kripto paralara hücum, Vatansız Para’nın elindeki servetin korkunç boyutlara ulaşmasını sağlıyor. Dünya kripto para birimine geçmiş veya altın standardına geri dönülmüş ne değişir? Bu servet onların elinde olduğu müddetçe Dünyayı yine bu büyük aileler yönetecek. Ya da bu sefer onlar değil insanlık bir “sıfırlama” yapıp kölelikten kurtulacak.
Hür doğdum hür yaşarım, hangi çılgın bana zincir vuracakmış şaşarım…
#Birgünbudevletibizyöneteceğiz
Su an 2024 yılı temmuz ayı Sabah saat 5 ve makaleyi heyecanla okuyup bitirdim. Son paragrafa kadar harika gidiyordu, lakin son kısımdaki 2.maddede tokezledi… 7 den 77 ye binlerce insan yediği 3 doz sivi sonrası kalp krizi, beyin pihtisindan vb yan etkilerden hayatını kaybederken, maske bile takmayip birbirine sarılan milyonlara birsey olmamasi hakkında Yazar acaba simdi ne düşünüyor?