Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN
T.C. Cumhurbaşkanı
Cumhurbaşkanlığı Külliyesi, Beştepe 06560 Çankaya / ANKARA
04.09.2021
Sayın Cumhurbaşkanımız;
28 Şubat kumpas davasında yargılanan ve önce Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesi, ardından Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21. Ceza Dairesi tarafından “beraat” kararı verilen, son olarak da Yargıtay 16. Ceza Dairesi tarafından da beraat kararı onanan “emekli askerlerden” biriyim.
Daha önce size – hepsi 28 Şubat soruşturması ve davası ile ilgili – dört mektup göndermiştim. Bu beşincisi… Hatırlayıp hatırlayamayacağınız bilemiyorum ama bundan önce 01.02.2018 tarihinde, yani 28 Şubat Davasının tam da karar arifesinde gönderdiğim ve ekleriyle beraber 16 sayfa tutan son mektupta:
(1) 28 Şubat 1997’de MGK’da alınan 406 sayılı kararlara,
(2) 13 Mart 1997 tarihli Bakanlar Kurulu Toplantısı tutanaklarına,
(3) 14 Mart 1997 tarihli Başbakan Erbakan imzalı “Hükûmet Direktifi”ne,
(4) REFAHYOL Hükûmeti’nin çeşitli bakanları tarafından çıkarılan ve bugün askerlere atfedilen bütün uygulamaların aslını oluşturan Bakanlık Genelgelerine,
(5) MİT ve Emniyet’in irticai tehdide ilişkin raporlarına,
(6) REFAHYOL Hükûmeti tarafından Başbakanlık Müsteşarı Başkanlığında kurulan ve önce Sürekli İzleme Merkezi (SİM), daha sonra Başbakanlık Uygulamayı Takip ve Koordinasyon Kurulu (BUTTK) adını alan kurulun kararlarına ve faaliyet raporlarına,
(7) Merhum Başbakan Erbakan’ın 18 Haziran 1997 tarihinde Cumhurbaşkanı Demirel’e sunduğu ve “RP ile DYP arasındaki koalisyon protokolü gereği istifa ettiği”ne dair dilekçesine,
(8) İstifa mektubundan birkaç gün sonra merhum Başbakan Erbakan’ın, Yardımcısı Tansu ÇİLLER ve BBP Genel Başkanı merhum Muhsin YAZICIOĞLU ile birlikte bütün kameraların önünde istifa gerekçesini detaylı biçimde açıkladığı basın toplantısına,
(9) Cumhurbaşkanı Demirel’in Meclis Darbeleri Araştırma Komisyonu’nda söylediği “28 Şubat’ın bir darbe olmadığına, o dönemde tüm faaliyetlerin Anayasa ve yasalar çerçevesinde yürütüldüğüne ve tüm sorumluluğun kendisine ait olduğuna” ilişkin beyanlarına,
(10) Dönemin RP’li Adalet Bakanı Şevket KAZAN’ın bizzat kendi yazdığı “ÖNCESİ VE SONRASI İLE 28 ŞUBAT” ve “REFAH GERÇEĞİ” adlı kitaplarda hükümetin istifasının tamamen iki parti arasındaki protokole dayalı bir ahde vefa ilişkisi olduğuna ilişkin açıklamalara,
(11) Türkiye Cumhuriyeti’ne yönelik iç ve dış tehditlerin belirlendiği ve başta TSK olmak üzere devlet çapında güvenlikten sorumlu bütün kurumlara düşen görevlerin yer aldığı, altında Başbakan ve Bakanlar Kurulu üyelerinin imzası bulunan – en önemli ve en temel kaynak – Milli Güvenlik Siyaset Belgesi (MGSB)’ne hiç değinilmediğini,
bütün bunların da hukuk ve yargı adına bir utanç olduğunu, savcılığın sanıklar aleyhinde açık bir kastına işaret ettiğini,
i. FETÖ’cü savcı Bilgili ve yardımcısı Kemal ÇETİN’in sırf suç ve suçlu yaratmak için resmî belgelerdeki cümleleri / ifadeleri bile ahlâksızca tahrif etmenin ötesinde, sorguya çağırdığı bazı kişileri sanıklar aleyhinde ifade vermeleri için korkutarak psikolojik baskı kurduğunu;
ve daha pek çok hususun altını çizerek (ki bu mektubu uzatmamak adına burada değinmiyorum), sizden “tam bir FETÖ kumpası olan bu davanın arkasında durmamanızı, aksi taktirde FETÖ’nün ekmeğine yağ sürülmüş olunacağını, eğer 28 Şubat bir suçsa Adalet Bakanlığı marifetiyle konuya ilişkin yeni bir iddianame hazırlanmasını ve hepimizin o iddianame ile yargılanmayı kabul edeceğimizi” istirham etmiş, nihayet “şahsınız veya Hükûmet üyeleri tarafından yapılan ve bu dava kapsamında yargı üzerinde apaçık bir baskı (ya da en azından ‘telkin’) – anlamına gelebilecek bazı konuşma ve uygulamaların hepimizi üzdüğünü” vurgulamıştım.
Ne yazık ki önce 13.04.2018 tarihinde Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesi, ardından 22.06.2020 tarihinde İstinaf Mahkemesi (Ankara BAM 21. Ceza Dairesi) ve son olarak da 30.06.2021 tarihinde de Yargıtay 16. Ceza Dairesi bütün bu hukuksuzlukları, usulsüzlükleri, sahte belgelerle hazırlanmış iddianameleri vs. göz ardı etti ve Türk Hukuk Tarihi’ne kara yazı ile yazılacak olan 28 Şubat Davasında 14 komutanımıza ceza verdi.
Bu bir kara mizahtır.
Bu karar bir hukuk katliamıdır.
Bu karar bir cinayettir.
Şunun için öyledir:
Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesi’nin verdiği mahkûmiyet kararından sonra biz sanıklar olarak Yargıtay’a iletilmek üzere İstinaf Mahkemesi’ne 1734 sayfalık bir Genel (Ortak) Savunma – Temyiz Dilekçesi verdik. 08 Temmuz 2020 tarihinde teslim edilen söz konusu dilekçede, FETÖ’cü savcı tarafından hazırlanan İddianame’deki bütün hukuksuzlukları, yalanları, çarpıtmaları, tahrifatları, üretilmiş belgeleri tek tek somut halleriyle ortaya koyduk; örneğin Çevik BİR’in, Çetin DOĞAN’ın imzalarıyla nasıl sahte belge oluşturulduğunu, o tarihte kullanılmayan evrak güvenlik numaralı belgelerin nasıl sahte olduklarını, dershanelerde hazırlandığı bariz olan matematik dersiyle ilgili kâğıtlara bile nasıl “GİZLİ – KİŞİYE ÖZEL” damgası vurularak dosyaya konduğunu, suç unsuru olarak gösterilen ancak sahte olduğu ve hukuken bir delil niteliği taşımadığı, üzerinde tahrifatlar yapıldığı mahkemenin atadığı bilirkişilerce de kabul edilen CD’lerle insanların nasıl suçlu gösterildiği vb. konuları en ayrıntılı biçimde Yargıtay’a ilettik.
Kısacası 28 Şubat davasının da yakın geçmişimizde yaşadığımız bir dizi FETÖ kumpasıyla tıpa tıp aynı olduğunu, hepsinde aynı tip uygulamaların görüldüğünü somut kanıtlarıyla ortaya koyduk.
Oysa Yargıtay’ın, kendisine sunulan Temyiz Dilekçesine dokunmadığı, sanıkların hiçbir itirazını dikkate almadığı anlaşılmaktadır.
Böyle hukuk, böyle adalet olamaz! Tek görevi adaleti sağlamak olan mahkemeler böyle işleyemez! Yargıtay gibi devletin en üst yargı organlarından biri böyle bir dosyaya bakarak bu kararları veremez, yüz binin üzerinde sayfası olan bir dosyayı 3 ay bile dolmadan okumuş gözükerek insanların hayatıyla oynayamaz!
Eğer bilerek yapılıyorsa bu bir cinayettir ve hâkimler hakkında işlem yapılması gerekir. Nitekim bir FETÖ kumpası olduğu bu kadar bariz bir davada yerel mahkemenin başkanı ve üyeleri de, İstinaf Mahkemesinin başkanı ve üyeleri de ve nihayet Yargıtay 16. Ceza Dairesi Başkanı ve üyeleri de bu anlamda suç işlemişlerdir. İşte, örneğin son olarak Yargıtay’ın karar metni öylesine maddî hatalarla doludur ki, davada yargılananlardan 31 kişinin adı ilamda yer dahi almamaktadır. (İlamdaki bilgi hatalarına değinmiyorum bile…)
Sayın Cumhurbaşkanımız, ben emekli de olsa bir askerim. Biz askerler kurallara, nizamlara uymak üzere eğitilmiş kitleyiz.
Size gönderdiğim ve yukarıda zikrettiğim mektupta şunu da vurgulamıştım: 2012 – 2013 dönemindeki 14 aylık cezaevi süreci de dahil olmak üzere – 28 Şubat kumpas davasına bulaştırıldığım ve haksızlıklara uğradığım süreçte susup kenara çekilmeyi hiç düşünmedim. Normalde uysal, halim selim bir kişiliğim olsa da haksızlıklar karşısında boyun büküp kabullenen biri değilim. Gerçekleri öğrendikçe bu davanın bir kumpas dava olduğunu topluma duyurmaya çalıştım. Dahası, oturup 28 Şubat üzerine kitaplar yazdım. (Oysa “yazarlık” gibi bir düşüncem yoktu, görüyor musunuz koşullar insanı nelere zorluyor?!) Cezaevi beni hiç korkutmadı, korkutmuyor, hiçbir zaman da korkutmayacak! Buna karşılık hukuk ve adalet adına derin bir keder duyuyorum. Geçmişte bizi içeri atan ve içeride tutan hâkim ve savcılar ile o süreçte “emeği geçenlere” hep “Sizin yerinizde olmaktansa ömür boyu içeride kalmayı tercih ederim!” diye söylemiştim. Evet, hep böyle düşündüm, hâlâ öyle düşünüyorum; çünkü ben gerçekten Allah’tan korkarım! Kendi çıkarlarım, ikbalim için birilerinin yaşamıyla oynayamam, kul hakkını çiğneyemem. Beraat etmiş olmak benim için hiçbir anlam taşımıyor. Ben zaten suçsuzdum, neyin beraatı? Ne diye sevinecekmişim?
Sayın Cumhurbaşkanımız;
Şu anda da yine yargı eliyle birilerinin yaşamıyla oynanıyor. Yaş ortalaması 80’in üzerinde olan insanlar kumpaslarla cezalandırılarak cezaevinde ölüme terk edilmiş durumdalar. Bu durum kamuoyu vicdanını derinden yaralıyor. Şahsen beni dehşete düşürüyor.
Yukarıda sıraladığım gerekçeler çerçevesinde; Yargıtay’a sunduğumuz ama hâkimlerin görmezden geldiği Temyiz Dilekçesinin bir örneğini EK’te gönderiyorum. Davadaki bütün rezaleti orada kanıtlarıyla, belgeleriyle, detaylarıyla göreceksiniz. Lütfen bir hukuk komisyonu oluşturulup Temyiz Dilekçesi’nde ileri sürülen gerekçelerin doğru ve haklı olup olmadığı araştırılsın! Dilekçedeki somut kanıtları Yargıtay görmedi, ama devletin en üst noktasında bulunan ve ülkedeki haksızlıkları, hukuksuzlukları da gözetmek ve adil bir sosyal düzen oluşturmakla yükümlü olan zat-ı âlinizin bu durumu görmek ve cinayetleri önlemek durumunda olduğunu düşünüyorum. Bunu en temel görevlerinizden biri sayıyorum.
Bu vesileyle, söz konusu davadan beraat etmiş bir vatandaş olarak “kapınızı bir kez daha çalıyor” ve yıllardır süren ve “bir siyasî dava” hüviyetine bürünen bu kumpas davaya son verilmesini, Anayasa Mahkemesi’nin bir an önce işe koşularak / görev üstlenerek hukuk adına gereğini yapmasını; ayrıca sahtelikleri kanıtlanmış belgeleri gerçekmiş gibi kabul ederek hukuku çiğneyen ve açıkça suç işleyen bütün yargıçlar hakkında da gereken incelemenin başlatılmasını arz ederim.
Alican TÜRK
28 Şubat kumpas davasının
“Beraat eden” sanıklarından
E K İ :
28 ŞUBAT Davası sanıkları adına
YARGITAY 16. CEZA DAİRESİ BAŞKANLIĞI’na gönderilen
GENEL (ORTAK) SAVUNMA / TEMYİZ DİLEKÇESİ (4 Cilt)
Orijinal mektuptaki son paragraf ve imza
C.Bşk.Erdoğan’a mektup ekinde gönderilen Temyiz Dilekçesi
Mektup ve Temyiz Dilekçesi’nin bulunduğu kargo paketi
(*) Daha önce Başbakanlığı döneminde Recep Tayyip ERDOĞAN’a ikisi 28 Şubat biri de Balyoz davası ile olmak üzere üç adet mektup göndermiştim. Ancak söz konusu mektuplar kendisine BİLGİ mahiyetinde gönderilmişti. Yani o mektupların asıl muhatapları başka kişilerdi. Erdoğan Cumhurbaşkanı olduktan sonra GEREĞİ babından doğrudan kendisine gönderilen dördüncü mektup aşağıdaki linkten okunabilir. (Alican TÜRK)
https://www.sunsavunma.net/sayin-cumhurbaskanina-gonderilen-28-subat-davasi-mektubu/