Anayasa Mahkemesi, Merkez Bankası ve büyük teknoloji şirketleri giderek hayatımıza daha fazla hükmederken, çok daha az sorumlu olmaktadır.
Yazar: Robert Reich, Substack, 08 Ekim 2021
Çeviren: Ercan Caner, Sun Savunma Net, 25 Kasım 2021
Demokrasinin Karakteristikleri. Kaynak: Guardian
ABD Yüksek Mahkemesi
Yüksek Mahkeme ile başlayalım. Bu seçilmemiş ve yaşam boyu atanan dokuz kişiden oluşan şahıs, Amerikalıların çoğunun istemediği şekilde Amerikan yaşam tarzını değiştirmek üzeredir. Bu mahkeme, 1973 yılında kürtajı yasal hale getiren Roe v. Wade kararını bozmaya hazırlanmakta, ateşli silah taşımaya karşı 108 yıllık bir New York yasasını anayasaya aykırı ilan etmeye ve Çevre Koruma dairesi (Environmental Protection Agency) gibi federal kurumların özel işletmeleri düzenleme yetkisinden elinden almaya hazırlanmaktadır. Ve çok daha fazlası da yoldadır.
ABD Yüksek Mahkemesi’nin kararlarını tarafsız ve nesnel kriterlere dayandırdığına kesinlikle inanmayın. Bu yargıçların ülke için neyin iyi olduğu konusunda belirli ve farklı fikirleri bulunmaktadır. Bu yüzden kim oldukları ve o makama nasıl geldikleri önemlidir.
Mevcut yargıçlardan beş tanesinin, ilk seçimlerinde halk oylamasını kaybeden başkanlar tarafından göreve getirildiklerini hatırlatmama izin verin. Halkın sadece %40’ı Yüksek Mahkeme’nin performansını onaylamaktadır. Bu yeni bir en düşük onaylanma rekorudur. Ancak Yüksek mahkeme yargıçları ömür boyu bu göreve atandıklarından, kararları ne kadar rağbet görmüyor olsa da denetimdin bağımsızdır ve karşılarında bir dengeleyici güç bulunmamaktadır.
ABD Merkez Bankası
ABD Merkez Bankası da neredeyse Yüksek mahkeme kadar sorumsuzdur. ABD başkanları dört yıllık bir dönem için Merkez bankası başkanlarını atamakta, ancak istikrar ve büyük kârlar elde etmek isteyen Wall Street’i sarsma korkusuyla çok uzun süreler atadıkları başkanları görevde tutma eğilimindedirler. Reagan tarafından atanan Alan Greenspan, Bush ve Bill Clinton dönemlerinde de görevini korumuş ve neredeyse 20 yıl başkanlık görevini sürdürmüştür. Örneğin Başkan Biden de mevcut FED Başkanı Jerome Powell’i yeniden atamıştır.
İçinizden bazıları ABD Merkez Bankası’nın ne haltlar karıştırdığını merak edebilir. Enflasyonu dizginlemek için harekete geçip geçmeyeceğine dair ortalıkta dolaşan hikayelerin arkasında, kısa vadeli faiz oranlarını belirleme ve finans sektörünü düzenleme gücünün neredeyse sınırsız ve kontrolsüz olduğu gerçeği yatmaktadır.
ABD Merkez Bankası, faiz oranlarını belirlemesi ve finansı düzenlemesi nedeniyle; ekonomiyi tam istihdama yakın tutabilir ya da milyonlarca insanı işsiz bırakabilir. Powell, COVID-19 salgının tahribatını hâlâ yaşayan bir ekonomi için uygun şekilde hareket ederek faiz oranlarını sıfıra yakın tutmuştur.
Bazıları ABD Merkez Bankası’nın ilk önceliğinin enflasyonla mücadele etmek olduğunu düşünürken, diğerleri tam aksini, tam istihdam olması gerektiğini savunmaktadır. Tıpkı ABD Yüksek Mahkemesi gibi Merkez Bankasını da kimin yönettiği önemlidir.
Ama aynı Powell, Amerika’nın en büyük şirketlerini, sonradan kendi CEO’ları ve büyük yatırımcılarının yararına kendi hisse senetlerini geri satın almakta kullandıkları borçlarını üstlenerek kurtarmıştır. Ve yine aynı Powell, Wall Street’in riskli işlemler yapmaya geri dönmesine izin vermiştir. Senatör Elizabeth Warren’in konuyla ilgili açıklaması aşağıdadır:
Senin sicilin beni çok endişelendirmektedir. Defalarca bankacılık sistemimizi daha az güvenli hale getirmek için hamleler yaptın ve bu da seni Merkez Bankası’nın başına geçmek için tehlikeli bir adam haline getirmektedir.
Büyük Teknoloji Şirketleri
Son olarak, Amazon, Google, Apple ve Facebook şirketlerinin tamamı hayatlarımız üzerinde inanılmaz büyüklükte bir etkisi bulunmaktadır ve bu şirketler de asla halkın yararına hesap vermez ve sorumlu tutulmazlar. Bu şirketler, uzay ve siber güvenlik alanlarına el atarak, bir zamanlar sadece hükümete ait olan rolleri üstlenmektedirler.
Ve bu şirketlerin hangi demagogların halkla iletişim kurmalarına ve hangi yalanları kusmalarına yönelik verdikleri kararların, demokrasinin mi yoksa otoriterliğin mi hâkim olacağı konusunda çok derin sonuçlar doğurmaktadır.
En kötüsü ise insanlığa nefret ve bölünme tohumları eklemeleridir. Eski bir Facebook veri bilimcisi olan Frances Haugen’in de açıkladığı gibi Facebook algoritması kullanıcıları kızdıracak içerik seçmek için tasarlanmıştır. Neden mi? İnsanlar arasında en fazla etkileşimi öfke sağlamakta ve kullanıcıların katılımı da reklamlardan kazanılan milyonlarca dolar anlamına gelmektedir. Bu kural; Google, Amazon ve Apple tarafından kullanılmakta olan algoritmalar için de geçerlidir.
Yine de bu şirketler tarafından alınan kararlar halka değil, sadece hissedarlarına karşı sorumludur. Lütfen dikkat ediniz. Demokrasi hesap sorabilmeye ve sorumluların da hesap vermesine bağlıdır. Gücün istismar edilmesi karşı koyulamaz bir hale gelmesi durumunda, gücü elinde bulunduranlar bu güçlerini koruma ve sağlamlaştırmaya devam edeceklerdir. Bu döngü ne yazık ki demokrasiye olan inancı zayıflatan ve bencilliği besleyen kısır bir döngüdür.
Peki, bu kısır döngü nasıl kırılabilir ve bu güç merkezleri yaptıklarından nasıl sorumlu tutulabilir?
Dürüst olacağım. Bu çözümlerin yürürlüğe girebilmesi için büyük miktarda kamuoyu baskısı ve örgütlenme gerekmektedir. Tek seçeneğimiz, bu baskıyı artırmak ve demokrasi için mücadeleyi sürdürmektir.
https://robertreich.substack.com/p/the-three-biggest-and-least-accountable