savunmahavacılıkteknolojipolitikaanalizmevduatkriptosağlıkkoronavirüsenflasyonemeklilikötvdövizakpchpmhp
DOLAR
34,5424
EURO
36,0063
ALTIN
3.006,41
BIST
9.549,89
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Ankara
Karla Karışık Yağmurlu
2°C
Ankara
2°C
Karla Karışık Yağmurlu
Pazar Hafif Kar Yağışlı
1°C
Pazartesi Açık
1°C
Salı Parçalı Bulutlu
3°C
Çarşamba Çok Bulutlu
4°C

Otoriter Milliyetçiliğin Kıskacındaki Türkiye

Otoriter Milliyetçiliğin Kıskacındaki Türkiye

Müttefik Gibi Davranmayan Müttefik

Otoriter Milliyetçiliğin Kıskacındaki Türkiye

İsrail devletiyle bir sorunumuz yok ama İsrail’in uyguladığı mezalim devlet yerine örgüt gibi hareket etme tarzını asla tasvip etmedik etmeyeceğiz. Tüm batı Hamas’ı terör örgütü olarak görüyor. Ey İsrail, sen bir terör örgütü olarak görebilirsin çünkü bu batının sana borcu çok. Ama Türkiye’nin sana borcu yok. Hamas bir terör örgütü değil topraklarını ve vatandaşlarını koruma mücadelesi veren bir kurtuluş ve mücahitler grubudur. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan.

 

Ercan Caner, Sun Savunma Net, 05 Kasım 2023

 

Foto: Zekeriya ALBAYRAK – Ankara

Demokrasileri Koruma Vakfı (FDD – Foundation for Defense of Democrasies) sponsorluğunda; Moderatör Eric Edelman, Henri Barkey, Sinan Ciddi ve Sibel Oktay, 26 Ekim 2023 tarihinde bir araya gelmişler ve ‘‘TURKEY AT 100 – Under the Grip of Authoritarian Nationalism – 100. Yılında Otoriter Milliyetçiliğin Kıskacındaki Türkiye’’ temalı bir panel düzenlemişler.

Panelin açış konuşmasını, FDD Araştırmadan Sorumlu Başkan Yardımcısı Jonathan Schanzen yapmış. Aşağıda; FDD web sitesinde paylaşılan panelle ilgili bilgiler ve  Schanzen’in açış konuşmasının çevirisini okuyabilirsiniz.

100 yıl önce Kemal Atatürk tarafından tasarlanan Türkiye Cumhuriyeti’nin Batı ittifakının sadık bir üyesi olması amaçlanmıştır. Birleşmiş Milletler (BM) kurucu üyesi, NATO (North Atlantic Treaty Organization – Kuzey Atlantik  Antlaşması Örgütü) ittifakının ilk üyelerinden bir tanesi ve Avrupa Birliği’ne (AB) aday olan Türkiye, laik idare şekli ve hukukun üstünlüğü prensibine bağlı saygın ve güvenilir bir ABD müttefiki olmuştur. Türkiye yüzüncü kuruluş yılını tamamen farklı bir kisve altında kutlayacaktır. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 20 yıllık iktidarı, Türkiye’yi hem halk, hem de hükümet olarak Batı’dan uzak, otoriter milliyetçilikle tanımlanan bir dönüşüme uğratmıştır. Örneğin Hamas’ın İsrail’e yönelik son terörirst saldırılarının ardından Washington’daki politika yapıcılar, Türkiye’nin terör örgütüyle olan derin bağlarına artık çok daha dikkatle bakmaktadır.

Kuruluşundan 100 yıl sonra Batı’nın jeopolitik ve güvenlik ortağı olarak Türkiye’nin gidişatı ne olacak? ABD ve müttefiklerinin Türkiye’ye yönelik temel güvenlik kaygıları nelerdir ve Erdoğan’ın gidişatı değiştirmek için hangi adımları atabilir? Politika yapıcılar ABD-Türkiye ilişkilerinin önümğüzdeki yüzyılda daha müreffeh geçmesini nasıl destekleyebilirler? Ankara terör örgütlerine maddi destek sağlarken ne ölçüde Batı ittifakına üye olduğunu iddia edebilir.

Demokrasileri Savunma Vakfı (FDD – Foundation for Defense of Democracies) tarafından düzenlenen ‘‘100. Yılında Otoriter Milliyetçiliğin Kıskacındaki Türkiye’’ konulu panelde bir konuşma yapan FDD Başkan Yardımcısı Jonathan Schanzer’in ifadeleri aşağıdadır.

Demokrasileri Koruma Vakfı (FDD) Araştırmadan Sorumlu Başkan Yardımcısı Jonathan Schanzer

Schanzer Jonathan Konuşuyor

Hoş geldiniz ve Demokrasileri Koruma Vakfı ev sahipliğinde düzenlenen bu etkinlikte bize katıldığınız için teşekkür ederim. Günlerden Perşembe, 26 Ekim 2023 ve bugünkü panelde, Türkiye Cumhuriyeti devletinin 100’üncü kuruluş yıldönümünde gidişatı ile jeopolitik ve güvenlik ortağı olarak varlığını sürdürebilirliği üzerinde konuşacağız.

Ben FDD’nin Araştırmadan Sorumlu Kıdemli Başkan Yardımcısı Jonathan Schanzer. Bazılarınızın şahsen, bazılarınızın canlı ve bazılarınızın da en sevdiğiniz podcast (sayısal ses dosyası) platformunu dinleyerek bu panele katılmanızdan, bizimle bir arada olmanızdan memnuniyet duyuyoruz.

Öncelikle Türkiye halkını bu önemli dönüm noktasından dolayı tebrik ettiğimizi ifade etmek istiyorum. Bununla birlikte, çoğunuzun bildiği gibi FDD’nin, Türkiye’de son on veya yirmi yılda gözlemlediğimiz çok tehlikeli bir dönüşüm geçirdiği bir sicil kaydı bulunmaktadır. Bu yanlış dönüş birçok şekilde açıklanabilir ve bugün burada bunlardan bazılarını anlatacağım.

Türkiye’nin Gazze Şeridi merkezli terör örgütü Hamas’ı tam anlamıyla kucakladığını 2011’den bu yana kaydettik. İstanbul’da faaliyet gösteren bir genel merkez bulunmaktadır. Ülkede dolaşan askeri ajanlar var. Bağış kampanyaları var. Siyasi ajanlar var.

Her çeşit Hamas üyesi, yaptırımlara ve grubun şiddet geçmişine rağmen Türkiye’de serbestçe dolaşmaya devam etmektedir. Ve bazı nedenlerden dolayı Ankara’daki hükümet politikasını değiştirmeyi bugüne kadar reddetmiştir. Ama burada da bitmiyor.

Demokrasileri Koruma Vakfı, bir süredir Türkiye üzerinden akan yasa dışı finansmanın takibiyle ilgilenmektedir. Ve 2012 ile 2015 yılları arasında FDD, ‘‘Altın Karşılığı Petrol’’ olarak bilinen entrikanın araştırılmasında ön saflarında yer almıştır. Bu, İran’ın 20 milyar dolarlık yaptırımlardan kaçınmasına yardımcı olmak amacıyla Türk hükümeti tarafından kolaylaştırılan bir plandır.

Ve unutmayın, F-35 programı Türkiye için çok tatlı bir anlaşmaydı. Başka hiçbir ülke aynı anlaşmayı yapmadı. Türkiye, F-35’lerin gövdesi dâhil bir kısmını inşa edecekti. Türkiye, bazı Doğu Avrupa ülkelerindeki tüm F-35’lerin bakım veya onarımının yapılacağı yer olacaktı. Teknoloji transferleri ve bunun gibi şeylerin eklenmesi Türk ekonomisi için büyük bir nimetti. Henri Barkey

Bu, modern tarihin en büyük yaptırımlardan kaçınma entrikasıydı ve tam da ABD ile İslam Cumhuriyeti arasındaki tartışmaların en hassas olduğu dönemde İslam Cumhuriyeti’nin yaptırımlardan kaçmasına yardımcı olmak için tasarlanmıştı. Baskının uygulanması gereken yerde Türkiye vanayı açtı ve büyük miktarda fonun akışına izin verdi. Ve henüz Türk devletinin bir bedel ödediğini görmedik. Burada da bitmiyor.

2012 ile yaklaşık 2017 yılları arasında Suriye’de İslam Devleti’ne katılan, Türkiye sınırlarından geçen büyük bir savaşçı akınına tanık olduk. Bir zamanlar FDD’deki meslektaşlarımdan bazılarıyla birlikte, bölgeyi yakın zamanda terk etmiş bir ABD’li yetkiliyle görüştük. Kendisine bu konuyu Türk yetkililerle görüşüp görüşmediğini sorduk ve o da bana açıkça, MİT’in yani Türk istihbaratının, bu savaşçı akınından elbette haberdar olduğunu, Türk yetkililerin de ancak Esad rejimi düştükten sonra bu sorunla ilgilenebileceklerini söylediklerini ifade etti.

Türkiye’nin felaket politikaları sonucunda neler yaşandığını elbette biliyoruz. İslam Devleti’nin yükselişini ve şiddetinin bölgeyi sarstığını gördük. Ve pek çok açıdan henüz toparlanmadığını düşünüyorum. Bu arada, İslam Devleti’nin bütün bu süreç boyunca yasadışı finans transferinde Türkiye’yi kullandığını da kesin olarak söyleyebiliriz.

Ve Patriot hava savunma sistemlerini satmak istemediğimizi iddia ediyor ki bu doğru değil. Ve Patriot satışında teknoloji transferi yapılmayacağını – ABD’nin vermek istemediğini – söyledi. Ne, tüm bu teknoloji transferini F-35’le yapıyoruz, sen neden bahsediyorsun? Sanki Ruslar S-400’lerle ona her türlü teknolojiyi verecekmiş gibi. Henri Barkey

Bununla da bitmiyor. 2019 yılında Türklerin Rusya’dan S-400 sistemini aldığına tanıklık ettik. Bu Amerikan politikasına aykırıydı. Bu büyük bir sorun olmaya devam ediyor ve bence bu, doğuda İslamcı aşırılığa karşı bir siper olarak Türkiye’ye ve aynı zamanda Ruslara karşı da bir siper olarak ihtiyacımız olduğu iddiasını gerçekten baltalıyor.

Son on beş yılda gördüğümüz her şey bu iddiayı defalarca baltalamıştır. Şimdi de 10/7 katliamının ardından düpedüz karşı çıkan bir Türk hükümeti görüyoruz. Bazıları bunu bir katliam olarak adlandırıyor: İsrail’in güneyinde 1.400 kişi öldürülürken Hamas İstanbul’da faaliyetlerini sürdürmeye devam ediyor. Ve Türkiye hükümeti eylemlerini savunmaya devam ediyor. Bizzat Erdoğan, gruptan meşru bir direniş hareketi olarak bahsetmeyi sürdürüyor. Bunun Amerika’nın bir müttefikinden gelmesi inanılmaz.

Peki, şimdi ne olacak? ABD hükümetinin Türkiye’de faaliyet gösteren kuruluşlara yönelik yaptırımlar uygulayacağını düşünüyorum. ABD hükümetinin bu konuda tam bir seferberliği var ama işin burada biteceğini düşünmüyorum. Hamas’ın İstanbul’daki ofisinin kaldırılması konusunda ciddi tartışmaların yapılması gerekecek. Denizyolu kaçakçılığıyla ilgili tartışmaların da yapılması gerekecek.

Temmuz 2023 ayında Gazze Şeridi’ne gitmekte olan bir gemide, füze yakıtı imalinde de kullanılan 16 ton amonyum klorür bulunmuş ve İsrailli yetkililer tarafından sevkiyatın Türkiye’den yapıldığı 14 Eylül 2023 tarihinde iddia edilmiştir. Fotoğraf: İsrail Vergi ve Gümrük Otoritesi

Aslında Ortadoğu’da savaş patlak vermeden sadece birkaç hafta önce, Türkiye’den Hamas’a ya da Gazze Şeridi’ne, sözde inşaat malzemesi sevkiyatı yapıldığını ortaya koyan bir haberden hepimiz haberdar olmuştuk. Bu inşaat malzemeleri sevkiyatının içinde aslında tonlarca patlayıcı madde vardı. Şimdi, Türkiye’nin olacakları önceden bilip bilmediği ve bunun Hamas’ın yapmak isteyeceği roketlere hazırlık olup olmadığı konusunda sorular var.

Hamas’ın Türkiye’ye girip çıkarken kullandığı bildirilen diplomatik pasaportlardan bahsetmemiz gerekecek. Ve sanırım son olarak, müttefik gibi davranmayan NATO müttefiklerinin ittifaktan çıkarılmasına yönelik bir mekanizmanın oluşturulması konusunda da bir tartışma yapılması gerekecek.

Bunların hepsi zor sorular, bunlar ABD politikasının ele alması kolay şeyler değil, ancak çok yakında bir politika değerlendirmesinin olacağını düşünüyorum. Bunlar şu anda masaya koyabileceğimiz birkaç fikir, ama şunu söyleyebilirim ki, Ankara’nın yürüttüğü tüm bu habis faaliyetlere göz yuman ABD politikası bu şekilde devam edemez.

ABD ile Türkiye arasındaki dostluk, Birleşik Devletler’in Osmanlı İmparatorluğu ile diplomatik ilişkileri tesis ettiği 1831 yılına kadar uzanmaktadır. Aslında iki ülke arasındaki ilk resmi temas, 07 Mayıs 1830 tarihli Ticaret ve Seyrüsefer Anlaşması ile gerçekleşmiştir. Birleşik Devletler, Birinci Dünya Savaşı ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasının ardından 1927 yılında Türkiye ile diplomatik ilişkileri başlatmıştır. İki ülke arasında Ekonomik ve Teknik İşbirliği antlaşması 12 Temmuz 1947 tarihinde imzalanmış ve ilişkilerin daha da derinleşmesine neden olmuştur.

Sen, Afganistan’da bütün bombaların anasını (MOAB – Mother of All Bombs) kullan, sözde 9/11 saldırıları nedeniyle düzenlediğin hava saldırılarında binlerce sivili öldür,  ABD halkı, ülkede sürmekte olan sistematik ırkçılık, ayaklanma, yağma ve kundakçılık, polis şiddeti, din istismarı, özgür ve adil seçim problemi ve cinsel taciz vakaları nedeniyle tarifsiz acılar içinde kıvranmaya devam etsin, sonra sözde Demokrasileri Koruma Vakfı çıkıp bu lafları etsin.

‘‘Lütfen nefes alamıyorum’’ diye yalvaran George Floyd’a uygulanan polis şiddeti hâlâ hafızalarımızda kayıtlı. ABD yönetimi ve yardakçılarına başka ülkelerle uğraşmak yerine, önce aynaya bakmalarını sonra da, beyinlerinin limbik sistemi yerine ön loblarını kullanarak karar vermeleri ve uygulamaları konusunda Amerikan polisine gerekli hizmet içi eğitimleri vermelerini tavsiye ediyorum.

Sözde insan hakları, demokrasi ve hukukun üstünlüğünün savunucusu olduğunu iddia eden ve demokrasi götürme maskesi altında gittiği her yere ölüm götüren stratejik müttefikimiz Birleşik Devletlerin, Guantánamo Körfezindeki bir deniz üssü içinde bulunan cehennemde yaptıklarını, Sun Savunma Net sitesinde 15 Nisan 2019 tarihinde yayınlanan  ‘‘Guantánamo’nun En Karanlık Sırrı’’ başlıklı uzun ama ilginç yazıda okuyabilirsiniz.

ABD yönetiminden ayrıca; Pennsylvania’da, onlarca yıldır 1000’den fazla çocuğa cinsel tacizde bulunan ve tamamı Roma Katolik Kilisesi liderleri tarafından korunan yüzlerce ‘‘Avcı Papaz’’ hakkında soruşturma yapmalarını ve bu soruşturmanın sonucunun da açıklanmasını talep ediyorum.

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.