Bu güne kadar üç adet kabile gördüm. Ancak bu bölgede 16 adet kabile var. Bunların tamamını göremeyeceğim, ama üç adet daha kabile görmeyi planladım. Şu ana kadar Omo Vadisi’nde gördüklerim şaşırtıcılığın ötesinde şok edici idi. Bunu söylerken yalnızca kabilelerden söz etmiyorum. Evet kabileler bu resmin içerisindeki en çarpıcı görüntü, ama resmin yalnızca bir parçası. Resmin tamamında kıvrıla kıvrıla giden toprak yollar, yolların iki tarafında dizilmiş baraka ya da sazlardan yapılmış kulübeler, kerpiç evler, el sallayan insanlar, dikkatle bakıldığında görülen günlük yaşantıları, dağlar, göller, nehirler, yürüyen, durmadan yürüyen insanlar, büyük ve küçük baş hayvan sürüleri, bu hayvan sürüleri süren geleneksel giysileri içerisinde ve ellerinde ünlü sopaları ile çobanlar ile çırılçıplak çobanlar. Evet yanlış okumadınız; çırılçıplaklar ve hiç de yadırgamıyorlar.
Nehirlerdeki insanlar ise, başlı başına ayrı bir görüntü veriyor. Sanki festival alanı. Kadınlı erkekli renkli kıyafetleri içerisinde, kimse kimseyi umursamadan günlük faaliyetlerini sürdürüyorlar. Kimileri soyunmuş yıkanıyor, kimileri hayvanlarını suluyor ve yıkıyor, kimileri çamaşır ve bulaşık yıkıyor, bazıları da evlerinin su ihtiyacını karşılamak maksadıyla bidonlarını dolduruyorlar. Bidonlarını doldurup renkli kıyafetleri içerisinde bir sıra halinde yürüyerek bidonları başlarında ya da sırtlarında taşıyan kadınlar, bu muhteşem tablodaki Etiyopya’nın imzası.
Okuldan çıkıp evlerine doğru yayan giden çocuklar, bunların arasında sık olmasa da bisiklete binenler de var. Bunlar herhalde ekonomik durumu daha iyi olanlar. Etiyopya’nın geleceği bunlar, ama bunlar şanslı olanlar. Okul ve okumak fırsatı bulanlar. Ülkenin genel durumunu görünce büyük bir çoğunluğun bu fırsatı bulamadığını anlamak hiç de zor değil.
Değişen doğa, insan ve mekanlar benim bu güne kadar gördüklerimden farklı. Aracın pencere camının çerçevesine giren her görüntü devamlı değişen bir yağlıboya tablo.
Yolculuk ne kadar uzun, yollar ne kadar bozuk olursa olsun; umurumda değil. Umurumda olan, burada inşa edilmekte olan büyük bir baraj.
Bu muhteşem topraklar, burada üç milyon yıl önce yaşamış atalarımızın ana vatanı olup başlangıç noktasıdır. Barajın inşası ile buradaki her şeyin değişeceği ve asla eskisi gibi olamayacağı kaçınılmaz bir gerçektir.
Ayak sesleri gök gürültüsü şeklinde duyulan bu değişim, günümüze kadar bir birliktelik içerisinde yaşamış doğa ve insanın dünyadaki belki en çarpıcı örneğine vurulacak tehlikeli bir darbedir. Daha da önemlisi bu bölge atalarımızın tüm dünya insanlarına bıraktığı kutsal bir mirastır. Bu kutsal emaneti yok etmek yerine onu korumak, tüm insanlara düşen kutsal bir görevdir.
Bu gün güneybatı Etiyopya bulunan ve bir pazar kasabı olan Turmi’deyim. Bu bölgedeki kabileleri ziyaret edeceğim. İlk ziyaret edeceğim kabile, Dassanech Kabilesi.
İlk ziyaret edeceğim kabile Kenya sınırına 28 km. uzaklıkta olan Dassanech kabilesi. Kendi dillerinde Dassanech, “Delta Halkı” anlamına geliyor. Köye gitmek için Omo nehrine geldik burada ağaçların gövdeleri tek parça oyularak yapılmış teknelere binip karşı kıyıya geçtik. Tekneleri bir kişi, elindeki uzun bir değnekle sevk ediyor.
Karşı kıyıya geldiğimizde; bizim geldiğimiz kıyıya gidecek yerli halk, tekneleri bekliyordu. Demek ki bunlar, iki kıyı arasında devamlı yolcu taşıyan tekneler. Köye karadan da ulaşılıyor. Dönerken o yoldan döndük, ama daha çok zaman alıyor.
Dassanech Kabilesi’nin bulunduğu bölge, Kenya sınırına sadece 28 km. uzaklıkta, Kenya dağları çıplak gözle de görülebiliyor.
Tekneden inip köye doğru yürümeye başladığımızda bize doğru gülerek neşe dolu hareketlerle gelen çeşitli yaşlarda, belden yukarısı çıplak genç kadınlar ve kızlar görüyorum. Bizdeki deyimle takmış takıştırmışlar, sürmüş sürüştürmüşler, bir de yüzlerine gülücük kondurmuşlar. Sanki Dassanech Kabilesi’nin yeni açan gül goncaları. Çok ama çok şekerler. Gençlik ve güzelliklerinin etrafa verdiği olumlu enerjinin onlar da farkındalar. Bu enerjiye ve içten gelen samimiyetin cazibesine kapılmamak mümkün değil. Hemen gelenlere doğru rehberi de peşime takarak ilerliyorum. Rehber aracılığı ile konuşmalarımızda karşı kıyıya geçmek için teknelere gidiyorlarmış. Kimisi çalışmak ve kimi de alışveriş için. Uzaklardan gelmiş bizleri görmekten son derece mutlular, ama bizimle beraber olamayacaklarından bir o kadar da üzüntüler. İlerledikçe birkaç gruba daha rastlıyorum.
Köye doğru yaklaştıkça köyün etrafını çeviren çalılardan yapılmış çitle karşılaşıyorum. Önümde beliren girişten geçerek köye ilk adımımı atıyorum. Gördüğüm manzara sonunda ilk edindiğim izlenim, bu köyün diğer gördüğüm köylerden çok farklı olduğu ve köy halkının da daha fakir olduğu idi. Bu fakirliği görünce kendimi hızla duvara çarpmış gibi hissediyorum. Bu hızlı ve sert çarpmanın yarattığı sersemlik geçene kadar bekliyorum.
Kendime gelir gelmez karşımda etrafı çalıdan yapılmış çitle çevrili onlarca kulübe. Bu kulübeler kardan yapılmış iglolara benziyorlar. Ancak son derece derme çatma. Çevredeki çalıların kalın olan gövdelerini eğip bükerek yaptıkları kulübenin iskeleti ile bu iskeleti örtmek için üzerine atılmış hayvan kürkleri, naylon ve saç örtüler. Yani ne buldularsa onunla örtmüşler ki kendilerini doğa olaylarından koruyabilsinler diye.
Bu kulübeler, normal boyda yetişkin bir insanın içerisinde ayakta duramayacağı kadar alçak, içerisinde ateş yakılamayacak kadar küçük ve zeminine de otlar serpiştirilmiş.
Bu çadırların etrafına hiç drenaj yapmamışlar. Yağan yağmurun, hem alttan ve hem de üstten bu çadıra girmemesine imkan yok. Şiddetli yağan bir yağmuru aklıma getirmek dahi istemiyorum.
Eğer çadırın üzerindeki malzeme hayvan derisi kaplı ise; bu, sahibinin çok hayvanı ve daha paralı olduğunu gösteriyor. Birçok kabilede olduğu gibi bu kabilede de çok eşlilik geçerli olduğundan; bu da, çadırın sahibinin çok eşli olduğunun bir işareti.
Aklıma gelmişken ilave edeyim, bu kabileye Dassanech Kabilesi isminin yanında Galep ya da Geleb isimleriyle de hitap edilmektedir.
Köyün çevresi, son derece kıraç bir bölge. Zaman zaman yaşanan kuraklıklarda göç ediyorlarmış. Hayvancılık en önemli gelirleri. Yaşanan kuraklıklar da, hayvancılığa önemli darbe vuruyor. Balık ve timsah avlayarak alternatif bir gelir elde etme yolu bulmuşlar. Ayrıca Etiyopya’ya gelen turistlerin özellikle tercih ettikleri bir kabile olduğundan yeni bir kaynak yaratma imkanı doğmuş.
Kabile insanları, uzun bacakları, ince yapıları ile oldukça gösterişli bir görünüme sahipler. Kadınların vücutlarının üst kısmı çıplak dolaşıyorlar. Belden aşağısını kapatmak için peştamala benzer bir giysiyi bel çevresine düğümleyerek giyiyorlar. Tüm kabile çıplak ayak dolaşıyor. Tüm çocuklar çırılçıplak.
Benim kabilelerde gördüğüm ortak nokta kadın ve erkeklerin taktıkları aksesuarlar ve bunlara verdikleri önem. Boyunlarında, kollarında, bileklerinde taktıkları rengarenk boncuklardan yapılmış kolyeler, bilezikler, yine metal ve plastik malzemeden yapılmış kolyeler ve bunlara ilave edilmiş boynuzlar, daha neler neler. Hem erkek hem de kadınlar kulak memelerini delip renkli küpeler takıyorlar.
Geleneksel olarak kızlar da erkekler gibi sünnet oluyor ve sünnet edilmeyen kızlar asla evlenemiyorlar.
Kızının gelecekteki evlilik ve doğurganlığını kutsamak için yapılan “dimi” törenlerini Dassanech erkekleri, son derece önemsiyorlar. Tören için düzenlenen ziyafette büyük ve küçük baş hayvanlar kesilerek misafirlere ikram ediliyor. Tören sırasında kabile personeli, hayvan dışkısı ile hazırladıkları karışımı vücutlarına sürerek dans ediyorlar.
Köyün genç kızlarının ziyaretçiler için yaptıkları geleneksel dans gösterisini izledikten sonra karmaşık duygular içerisinde köyden ayrıldım.
Artık Omo vadisindeki gezimin sonlarına doğru yaklaşıyorum. Daha görülecek kabileler var onları da yarın görmeyi planladım. Geziye devam.
Bir başka kabilede buluşmak üzere hoşça kalınız.
https://olaysalcan.blogspot.com/
FOTOĞRAF GALERİSİ