savunmahavacılıkteknolojipolitikaanalizmevduatkriptosağlıkkoronavirüsenflasyonemeklilikötvdövizakpchpmhp
DOLAR
34,4707
EURO
36,6093
ALTIN
2.920,33
BIST
9.232,90
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Ankara
Parçalı Bulutlu
14°C
Ankara
14°C
Parçalı Bulutlu
Çarşamba Hafif Yağmurlu
15°C
Perşembe Hafif Yağmurlu
15°C
Cuma Hafif Yağmurlu
16°C
Cumartesi Az Bulutlu
4°C

KUMPASIN İLK ADIMLARI

KUMPASIN İLK ADIMLARI
A+
A-

KUMPASIN İLK ADIMLARI

Ben milletimin ve devletimin öz güvenine, tarih bilincine ve coğrafya şuuruna inanan bir kadronun başbakanı olarak huzurunuzdayım.

Ercan Caner, Sun Savunma Net, 29 Temmuz 2024

Dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan Kudüs’te dönemin İsrail Başbakanı Ariel Sharon tarafından “Yahudi milletinin ve İsrail’in başkenti Kudüs’e hoş geldiniz” sözleriyle karşılanır.

NATO Madde-4 Krizi

 Türkiye ABD’nin Irak işgalinin ülkeyi Saddam rejiminin hedefi haline getireceği kaygısını taşımaktadır ve Madde-4 uyarınca ittifakı toplantıya çağırarak AWACS uçakları ve Patriot hava savunma sistemleri talep eder.  Anlaşmanın dördüncü maddesine göre; üye ülkelerden herhangi biri, Taraflardan birinin toprak bütünlüğübağımsızlığı veya güvenliğinin tehlikede olduğu düşüncesinde olduğunda ‘‘danışma’’ maksatlı olarak bütün NATO üyesi ülkelerinin katılacağı bir toplantı çağrısında bulunabilir. Uygulamada bu madde nadir olarak kullanılmakta ve NATO’nun belirli bir sorunla ilgili kaygıları olduğu yönünde bütün dünyaya güçlü bir siyasi mesaj gönderilmektedir.

Türkiye ilk kez 2003 yılında, Irak Savaşı esnasında güvenliğini tehdit altında görerek NATO’dan Madde-4 kapsamında yardım talep eder ve NATO da Türkiye’nin Irak sınırı boyunca güvenlik tedbirlerini geliştirir.

Fakat bazı üye ülkeler ilk anda Irak’ta askeri faaliyetlere karşı çıktığından, NATO Watch Direktörü Ian Davis’e göre bu kararın alınması oldukça zor olmuştur. NATO bünyesinde neler yapılması gerektiği konusunda tartışmalar yaşanmış ve sonunda AWACS gözlem uçakları ve Patriot bataryalarının yerleştirilmesi kararı alınmış ve uygulanmıştır.

Fransa, Almanya ve Belçika Türkiye’ye AWACS uçakları ve Patriot bataryaları gönderilmesi teklifini veto etmişler ve ABD ile Irak arasındaki krizin barışçıl yöntemlerle çözülmesi yönünde ısrarcı olmuşlardır. ABD’nin yoğun baskıları sonucunda veto krizi aşılmış ve 19 Şubat 2003’te AWACS uçakları, Patriot bataryaları ve kimyasal/biyolojik silahlardan korunma amaçlı birliklerin Türkiye’ye gönderilmesine karar verilmiştir.

Mahalli İdareler Genel Seçimi – 28 Mart 2004

On yıl önce, 27 Mart 1994 tarihinde yapılan yerel seçimlerde İstanbul’daki 4.585.906 seçmenden 4.078.906’sı (%88.94) sandık başına giderek oy kullanmış ve büyükşehir belediye başkanlığını Refah Partisinden aday olan Recep Tayyip Erdoğan, her dört İstanbulludan sadece birinin oyunu alarak (%25.19) kazanmıştır. Anavatan Partisi adayı İlhan Kesici %22.14, Sosyal demokrat Halkçı Parti adayı Ömer Zülfü Livaneli %20.30, Doğru Yol Partisi adayı Bedrettin Dalan %15.46, Demokratik Sol Parti adayı Necdet Özkan ise %12.38 oranında oy almıştır. Beş yıl önce 18 Nisan 1999 tarihinde yapılan yerel seçimlerde İstanbul’daki 5.521.300 seçmenden 4.573.976’sı sandık başına giderek oy kullanmış ve büyükşehir belediye başkanlığını Fazilet Partisi’nden aday olan Ali Müfit Gürtuna oyların %27,5’ini alarak kazanmıştır. DSP-%20.21, CHP-%13.91 oranında oy alırken Anavatan Partisi-%22.38 oranında oy almıştır.

RP’nin yerine kurulan Fazilet Partisi (FP), özellikle “Hanımlar Komisyonu” gibi oluşumlarla bir önceki seçimden itibaren seçim çalışmalarını hiç aksatmadan, ev sohbetleri, hasta ziyaretleri, düğün organizasyonları, seminerler, konferanslar gibi etkinliklerle yoğun bir çalışmayla sürdürdüğü için seçime avantajlı girmiştir. Dolayısıyla, İstanbul’da 1994 yılından itibaren yükselen “Millî Görüş Belediyeciliği” bu seçimlerde de yükselerek, devam edecektir. Ali Müfit Gürtuna, her ne kadar “Millî Görüş” geleneğinden gelmese de bu süreçte FP’den aday olarak söz konusu ivmeyi sürdürmüştür. Seçim afişlerinde kullandığı “vefalı ve dürüst” sloganı aslında Millî Görüş geleneğinden gelmediği hâlde şartların zorlamasıyla bu partiden aday olduğunun göstergesi olarak okumak mümkündü. Erdoğan, hapis cezasını çekmeye başlamadan önce, Gürtuna’ya kefil olduğunu belirtmiş ve halktan “Faziletli” adaylara sahip çıkmasını istemiştir.

28 Mart 2004 tarihinde mahalli idareler seçimi yapılır. İl Genel Meclisi sonuçlarına göre kayıtlı seçmen sayısı 43.552.931, toplam nüfus ise 68.010.215’tir. AKP geçerli 32.268.496 oyun 13.447.287’sini alarak (%41.67) seçimlerden birinci parti olarak çıkar.

Tarih tekerrür eder; İstanbul’daki 7.238.023 kayıtlı seçmenden 4.963.821’i sandık başına giderek oyunu kullanır. AKP-1.988.665, CHP-1.256.890 oy alırken, Saadet Partisi-360.957, SHP- 204.944, MHP-238.777, DYP- 186.295, ANAP-167.960 ve DSP – 82.731 oy alır.

Partilerin Kazandıkları İl Belediye Başkanlıkları

20 siyasi partinin katıldığı seçimlerde il belediyelerinden 58’ini Adalet ve Kalkınma Partisi, 8’ini Cumhuriyet Halk Partisi, 5’ini SHP, 4’ünü Milliyetçi Hareket Partisi, 3’ünü Demokratik Sol Parti kazanırken, Doğru Yol PartisiSaadet Partisi ve Bağımsızlar birer adet il belediyesi kazanır.

İl Genel Meclisi Üyeleri Seçim Sonuçları

 

Erdoğan’ın Yahudi Milleti ve İsrail Başkenti Kudüs Ziyareti İsrail Ziyareti ve ‘‘Courage to Care’’ Ödülü – 2005

Milenyumun başlamasıyla Türkiye ile İsrail arasındaki ilişkilerde köklü bir değişiklik meydana gelmiştir. Her iki ülkede de tutucu partiler iktidara gelmiştir. İlişkilerde belirgin bir duraklama sonrasında 2005 yılında Türk Başbakan Recep Tayyip Erdoğan İsrail’i ziyaret etmiş ve bu ziyareti esnasında, Orta Doğu barışı için arabuluculuk yapmaya ve İsrail ile ticari ve askeri bağları geliştirmeye hazır olduğunu beyan etmiştir.

Solda; İsrail basını tarafından kafayı Arap ülkelerinin İsrail ile ilişkilerini normalleştirmesine taktığı iddia edilen Recep Tayyip Erdoğan 2005 yılında gerçekleştirdiği ilk ve son İsrail ziyareti esnasında İsrail Başbakanı Ariel Sharon ile kameralara poz verirken görülmektedir. Sağda ise ADL (Anti-Defamation League – İftira ve İnkârla Mücadele Birliği) Ulusal Direktörü Abraham Foxman’dan ‘‘Courage to Care’’ ödülünü alırken görülmektedir. Erdoğan ödülü alırken yaptığı konuşmada Türk ulusunun yüzyıllardır Yahudi halkı ile birlikte yaşadığını ve gelecekte onlarla yakın ve dostane ilişkilerini sürdüreceğini ve ırkçılığa karşı birlikte kararlılıkla mücadele edeceğini dile getirmiştir. Kaynaklar: GPO ve HyeTert

Danimarka Karikatür Krizi – 30 Eylül 2005

30 Eylül 2005 tarihinde Jyllands-Posten isimli bir gazete 12 adet Muhammed karikatürü yayınlar. Dünyanın birçok yerinde protesto gösterileri düzenlenir, 200’den fazla insan hayatını kaybederken pek çok insan da yaralanır.

Jyllands Posten gazetesinin 15 çizerden istediği “Hz. Muhammed’i nasıl biliyorsunuz?” sorusuna cevap olarak 12 çizerin hazırladığı karikatürler 30 Eylül 2005’te gazete tarafından yayımlanır.

Hz. Muhammed’e hakaret içerikli karikatürlerin yayımlanmasının ardından Danimarka’da yaşayan Müslümanların kurduğu bazı dernekler, gazeteden karikatürleri geri çekmesini istemiş ancak bu talep gazete tarafından reddedilir.

Dönemin Başbakanı Anders Fogh Rasmussen de karikatürlerin yayımlanmasına tepki gösteren ve kendisiyle konuyu görüşmek isteyen Türkiye dâhil 11 İslam ülkesinin büyükelçisinin görüşme taleplerini geri çevirir.

İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT), Danimarka hükümetinden Jyllands Posten gazetesine yönelik adım atmasını ister ama bu istek de hükümet tarafından kabul edilmez.

Olayın krize dönüşmesi üzerine dünya genelinde Müslümanlar tarafından Danimarka’ya yönelik protesto gösteriler düzenlenir, Danimarka ürünleri de bazı İslam ülkeleri tarafından boykot edilir.

Konunun Türkiye ile Danimarka arasında bir sorun haline dönüşmesinin nedeni, Rasmussen’in 2006 yılında başbakan Tayyip Erdoğan’ın “Müslüman ülkelerin büyükelçileriyle görüşün” teklifine olumsuz cevap vermesi ve özür dilemeyi reddetmesidir.

Krizin derinleşmesine sebep olan bir başka olay da Türkiye’nin PKK’nın yayın organı olarak tanımladığı Roj Tv’nin Danimarka’da yayınlarını sürdürmesidir. Erdoğan Rasmussen ile Danimarka’da gerçekleştirdiği görüşmede iki konuyu da gündeme getirmiş ancak Rasmussen hem Roj TV meselesini hem de karikatür krizini basın özgürlüğü çerçevesinde değerlendirdiklerini belirtmişti

Danimarka ülkesinde başbakanlık görevini Anders Fogh Rasmussen yürütmektedir, bu Rasmussen 2009 yılında NATO genel sekreterliği görevine aday olacak, Türkiye önce şiddetle itiraz edecek, ancak son anda ikna edilerek veto hakkından vazgeçecektir. Rasmussen de 2009-2014 yılları arasında NATO 12’nci genel sekreteri olarak görev yapacaktır.

Türkiye’de başbakanlık görevini Erdoğan yürütmektedir ve Erdoğan Rasmussen’in 2005 yılındaki İslam dini peygamberin karikatür krizini iyi yönetememekle suçlar. Araya ABD Başkanı Obama girer ve Erdoğan’a sözde bazı sözler verir ve konu her zamanki gibi tatlıya bağlanır.

Ne de olsa NATO ittifakında ABD ne derse o olmaktadır ve yıllar önce Yunanistan’ın ittifakın askerî kanadına dönüşünde de aynı süreç yaşanmış, 12 Eylül Darbesi ile iktidara gelen ‘‘BİZİM OĞLANLAR’’ın başındaki darbeci eski General Kenan Evren yine ABD tarafından ikna edilmiştir.

Türkiye aslında ‘‘VETOMATİK’’ gibidir, sürekli veto hakkını kullanmakta ve kendisiyle ilgili olumsuz ve güvenilmez bir üye algısına neden olmaktadır.

Türkiye’nin Vetoları

  • Rasmussen’in NATO genel sekreterliği dinsel değerlere saygı göstermediği (!) ve İslam dini peygamberiyle ilgili karikatür krizini iyi yönetemediği için,
  • İsrail’in NATO’nun 60. Kuruluş yılının kutlandığı Chicago zirvesine katılımı, Gazze Ablukası, Erdoğan’ın Hamas terör örgütünü siyasi bir aktör olarak kabul etmesi, 2009 yılında Davos Zirvesi’nde yaşanan ‘‘van minüt’’ krizi, Erdoğan’ın sonradan’’ yardım götürmek için dönemin başbakanından (kendisi) izin mi aldınız’’ diye soracağı Mavi Marmara saldırısı gibi sorunlar nedeniyle,
  • Mısır vetosu, Erdoğan’ın sevgili dostu Mohammed Morsi’nin darbeci general Sisi tarafından 03 Temmuz 2013 tarihinde tutuklanması nedeniyle,
  • Avusturya’nın NATO ortaklığı, iki ülke arasındaki çeşitli siyasi anlaşmazlıklar nedeniyle,
  • Baltık ülkeleri ve Polonya’nın savunulması planı başta ABD olmak üzere NATO’nun, İslami Devlet terör örgütüne karşı yürütülen mücadelede PYD-YPG kuvvetlerine desteği nedeniyle,
  • İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyelikleri iki ülkenin de YPG’ye siyasi ve askerî destek vermesi, terör bağlantıları nedeniyle iadelerini istediği kişileri vermemeleri ve Türkiye’ye silah ambargosu uygulamalarıdır.

Büyük Devlet Güçlü Millet – Çözüm Süresinin İlk Adımları – 12 Ağustos 2005

Her ülkede geçmişte hatalar yapılmıştır. Her ülke geçmişinde zor günler yaşamıştır. Türkiye gibi büyük bir devlet ve güçlü ülkede pekçok zorluğun harmanından geçerek bugünlere geldik. O nedenle geçmişte yapılan hataları yok saymak büyük devletlere asla yakışmaz. Büyük devlet, güçlü millet kendisi ile yüzleşerek, hatalarını ve günahlarını masaya yatırarak geleceğe yürüme güvenine sahip millet ve devlettir. İktidarımız bu bilinçle ülkede hizmete soyunmuştur. Ben milletimin ve devletimin öz güvenine, tarih bilincine ve coğrafya şuuruna inanan bir kadronun Başbakanı olarak huzurunuzdayım.

Şuna inanıyorum geçmişle yüzleşerek geleceğe yürürken geçmişin davaları ile geleceği ipotek altına almamak mümkündür. Çünkü gelecek aydınlık yarınlarla doludur. Ben bir şiir okudum diye cezaevinde yattığım günlerde milletime şu mesajı göndermiştim, ‘Asla ve asla devletime kızgın ve küskün değilim. Bu devlet, bu bayrak, bu vatan hepimizindir’ demiştim. ‘Bir gün gelir bu hatalar düzelir’… Evet, bu mesajı cezaevinden göndermiştim sizlere. O nedenle bayrağımızın dalgalandığı her yerde herkesin birinci sınıf vatandaş olması, ülkemizde özgürlüklerin tam hâkim olması, hukuk devletinin bu coğrafyada misafir değil, mülk sahibi olması ve çocuklarımızın geleceğe umutla bakması benim ve arkadaşlarımın aşkı, sevdası ve rüyasıdır.”

Şemdinli İddianamesi – 09 Ekim 2005

Hakkâri’nin Şemdinli ilçesinde 9 Ekim 2005’te iki kişinin hayatını kaybetmesiyle sonuçlanan Umut Kitabevi’nin bombalanması olayına ilişkin “Şemdinli iddianamesi” dönemin savcısı Ferhat Sarıkaya tarafından hazırlanır.

“Türk Silahlı Kuvvetlerine yapılan ilk tertip” kabul edilen iddianamede, dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt, “Diyarbakır 7. Kolordu Komutanı olduğu dönemde suç işlemek amacıyla çete kurmak” ile suçlanır.

İddianamede Büyükanıt’ın adının geçmesi Türkiye gündeminde tartışılırken, 7 Mart 2006’da Büyükanıt hakkında, ”Suç işlemek için örgüt kurmak, görevi kötüye kullanmak ve sahte belge düzenlemek” ile ”Adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs” suçlarından hazırlanan soruşturma evrakı, Genelkurmay Başkanlığı Askeri Savcılığına gönderilmek üzere iddianameden ayrılır.

İddianame Sonuç Bölümü

Bu değerlendirmeler ışığında Şemdinli’de ortaya çıkan olayda terör eylemi kullanılmıştır. Yani terör örgütlerinin yapmış olduğu eylemlerin bir benzeri kamu görevlileri tarafından yapılmış ve sonuçta Hakkâri, Yüksekova, Şemdinli, Van, Muş, İstanbul gibi yerlerde bu olayları protesto etmek için birçok gösteri yapılmış, ölümler ve yaralanmalar meydana gelmiş, bina, araç ve gereç hasarları oluşmuştur. Şüpheliler Ali KAYA ve Özcan İLDENİZ Hakkâri İl Jandarma Komutanlığı İstihbarat Şube Müdürlüğü (JİT) görevlileridir. Her ne kadar görüntü itibariyle bu şüpheliler PKK terör örgütü ile ilişkisi ve irtibatı olduğunu değerlendirdikleri Seferi YILMAZ isimli şahsa bir şekilde zarar vermek suretiyle PKK terör örgütü ile mücadele etme şeklindeki eylemleri yasal değildir. Güvenlik kuvvetlerimizin hangi şartlarda silâh ve şiddet kullanacağı yasalarımızda ve yönetmeliklerimizde detayı ile açıklanmıştır. PKK veya her hangi bir terör örgütü ile mücadele hukukî yollarla ve gerektiğinde silâh ve şiddet kullanarak yapılacaktır. Terör örgütleri ile hukukî olmayan bir yöntem ile mücadelede halkın devlete olan güveni zamanla sarsılabilir. Bu şekilde mücadele yöntemini benimseyen bir takım oluşumlar zamanla devlet kademesinde yer bulmakta ve yasaların kendilerine tanımadığı yetki ve görevlerle keyfî bir takım eylem ve işlem gerçekleştirmek suretiyle kamuoyunun devlete karşı olan güvenini ve inancını yitirmesine de neden olabilecektir. Sonuçta devlete karşı güvenini ve inancını yitiren halkın görev ve yetkinin yasadışı olarak kullanılması sonucu meydana gelen ihlalleri fiilî olarak protesto ederek sokaklarda gösteriler yapılacak ve kamu düzeni bu şekilde bozulacaktır. Devleti oluşturan unsurlar halk ve bireydir. Kamu düzeninin bu şekilde bozulması şeklen terörle mücadele eder gibi görünen yasadışı bu oluşumların eylemleri sonucu gerçekleşecektir. Kamu görevlilerinin yasaya aykırı olarak yaptığı şiddet ve silâh (bomba) kullanma eylemi açıkladığımız gibi devletin birliğini sağlamaya yönelik bir eylem olmayıp kamu düzeninin bozulmasına, karmaşaya, güvensizliğe neden olarak devletin birliğini bozmaya yönelik bir eylemdir.

Bu bombalama eylemi ile Şemdinli halkını provoke eden bölücü örgüt yandaşlarının halkı yönlendirdiği, özellikle Bayrağımıza ve Atatürk Büstü’ne saldırıların da gerçekleştiği, gerek ilçede gerekse ülke genelinde tansiyonu yükseltmeyi amaçlayan terör örgütü ve yandaşlarının pek çok yerde toplumsal çatışma yaratmayı hedefledikleri, devamında güvenlik birimlerini tahrik etmek suretiyle özellikle son dönemde insan hakları ve kişisel özgürlüklerin geliştirilmeye çalışıldığı ve güvenlik güçlerimizin bu konularda gerekli hassasiyeti göstermek için çaba harcadığı, bu ortamı bozdurmak ve devletimizi bazı uluslararası platformlarda sıkıntıya sokmak eyleminde oldukları, bu şekilde terör örgütü PKK.ya adeta fırsat ve imkân tanınarak prim verilmiş ve bir takım eylemlerin yapılmasına zemin hazırlanmıştır. Bu bombalama olayına ilgili kurum ve kuruluşların müdahale etmesi ve gereğinin yapılmasına fırsat tanınmadan, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kurum ve kuruluşlarını hedef alan, mevzuata göre açıkça suç teşkil eden toplumsal eylemlerin ardı ardına işlendiği, bunları yönlendiren ve büyük ihtimalle terör örgütü PKK.nın uzantısı konumundaki  kişilere müdahale edilememesi, bu konudaki zafiyeti gösterir şekilde yerel bazı kişilerle irtibata girilerek yardım istenilmesi, belli bir alanın tamamen boşaltılması ve burayı bombalama olayından sonra göstericilerin işgal etmesi, söz vermelere ve iyi niyetlere bağlı olarak resmî işlemlerin yapılması gibi bir sürece girilmesi, aslında güvenlik güçlerinin alması gereken bazı tedbirleri vatandaşların veya Belediye Başkanına bağlı olduğu söylenen bazı kişilerin alması ve bunlardan yarar umulması terör örgütünün bölgedeki yeni stratejisine yardımcı olmasına katkıda bulunacak bir anlayıştır. Bu olaylar göstermiştir ki bölgedeki halkın kışkırtılması ve galeyana getirilmesi halinde müdahale etmesi gereken devlet kuruluşları değil yöredeki politikacıların ve örgütün milis güçlerinin sözleri ve talimatları etkili olacaktır.

Bu açıdan açıkladığımız gerekçelerle 09.11.2005 tarihindeki patlama olayı ve sonrasında gelişen toplumsal olaylar sonucu ülkenin kamu düzeni ve istikrarı bozulmuştur. Bu gerekçelerle 09.11.2005 günü Şemdinli’de gerçekleştirilen bomba eylemi devletin birliğini bozmaya yönelik bir eylemdir. Bu bombalama olayı ve akabinde yaşanan olaylar bir arada değerlendirildiğinde terör örgütü PKK.nın halk üzerindeki etkinliğinin artmasına, örgütün kısa sürede olayları protesto etmek için binlerce insanı bir araya toplayabilme gücüne kavuşmuş olması gibi imkânlara zemin hazırlanarak terör örgütünün lehine ve istediği sonuçları elde etmesine yönelik bir ortam meydana getirilmiştir.

Türk Ceza Kanunu’nun 302. maddesinde tanımlanan Devletin Birliğini Bozmaya Yönelik eylem ile tanımlanan Devletin Birliğini ve Ülke Bütünlüğünü Bozmak şeklindeki suçun oluşabilmesi için belli amaca yönelik fiillerin işlenmesi gerekmektedir. Bu fiiller şunlardır;

1 – Devletin Topraklarının Tamamını Veya Bir Kısmını Yabancı Bir Devletin Egemenliği Altına Koymak,

2 – Devletin Birliğini Bozmak,

3 – Devletin Egemenliği Altında Bulunan Topraklardan Bir Kısmın Devlet İdaresinden Ayırmak,

4 – Devletin Bağımsızlığını Zayıflatmak.

Bu suç serbest hareketli bir suçtur. Bu eylemlerden her hangi birinin gerçekleşmesi hâlinde müsnet suç oluşur. Suçun oluşabilmesi için maddede yazılı hedeflerin gerçekleşmiş bulunmasına ihtiyaç yoktur. Belirtilen amaçlara yönelik fiillerin işlenmiş bulunması yeterlidir. Bu fiillerin cebrî nitelikte olması gerekir. Ayrıca bu suçun işlenmesi sırasında kişiler öldürülmüş veya yaralanmış ise bu suçlardan da cezaya hükmolunacaktır.

Somut olayımızda Mehmet Zahir KORKMAZ isimli kişi ölmüş, Seferi YILMAZ ve Metin KORKMAZ isimli kişiler ise öldürülmeye teşebbüs edilmiştir. Her ne kadar şüphelilerin hedefi Seferi YILMAZ ise de olay anında ölen Mehmet Zahir KORKMAZ ve yaralı Metin KORKMAZ’da Seferi YILMAZ ile birliktedirler.

Türk Ceza Kanunu’nun 316. maddesinde; Devletin ülkesine, egemenliğine, birliğine ve Anayasa düzenine karşı suçlardan herhangi birini işlemek üzere gerçekleştirilecek birleşmeleri önlemek maksadıyla caydırıcı bir tehlike suçunu meydana getirmiş bulunmaktadır. Bu maddede yer alan suç, sadece bir anlaşmanın gerçekleştirilmesiyle oluşmaktadır.

Anlaşmadan maksat, iki veya daha fazla kişinin madde metninde gösterildiği üzere, maddî olgularla belirlenen bir biçimde, bir irade birleşmesine varmış olmalarıdır. Suçun işlenmesinde kullanılacak vasıtalar hakkında da anlaşmanın gerçekleşmesi gereklidir. Şüpheliler suçun işlenmesinde patlayıcı madde olan bomba kullanma üzerinde anlaşmaya varmışlardır.

Şüpheliler, eski PKK.lı Seferi YILMAZ’ı öldürmek veya ona zarar vermek amacıyla, yani suç işlemek için aralarında anlaşma sağlamışlardır. Seferi YILMAZ’ın öldürülmesi veya ona zarar verilmesi eylemi, yukarıda belirttiğimiz gibi terör yöntemleri uygulanarak meydana getirilmiştir. Şüphelilerin, Seferi YILMAZ’ı öldürmeye çalışmak şeklinde ortaya çıkan görüntünün ötesindeki asıl amaçları ise; bu tür provoke terör eylemleri gerçekleştirmek suretiyle ülkede karışıklık yaratmak, kamu düzenini bozmak ve nihayetinde Devletin birliğini bozmaktır. Çünkü bölgede yıllardan beri terör süregelmiştir. Halk uzun yıllar terörle iç içe yaşamaktadır. Bu bölgelerimizde her an terör örgütüne müzahir olan kişilerin provakatif eylemlerine rastlamak olasıdır. Böyle bir durum ise ülkemizde her an karmaşa ve karışıklık yaşanabileceği sonucunu doğurmaktadır. Bu karmaşa ve karışıklık ile Devletin birliği de bozulmak istenmektedir. Böylece şüpheliler suç işlemek için anlaşmışlar ve terör yöntemlerini kullanarak söz konusu eylemi gerçekleştirmişler ve bu eylem yukarıda açıkladığımız gerekçelerle devletin birliğini bozmak için gerçekleştirilen bir eylem olma özelliğine dönüşmüştür.

“BIRAKIN MAKAMIMIZI, KOLTUĞUMUZU, CANIMIZA DAHİ MAL OLSA BU YOLDAN, BU KUTLU YOLDAN DÖNMEK, VAZGEÇMEK BİZİM İÇİN SÖZ KONUSU DEĞİLDİR. ZATEN ŞER ODAKLARI DA BU KARARLILIĞIMIZDAN ÇEKİNİYOR. ÇÜNKÜ BİLİYORLAR Kİ AK PARTİ ZAYIFLADIĞINDA TERÖR ODAKLARI GÜÇLENECEK YA DA ÇÖZÜM SÜRECİ ZAYIFLAYACAK. ÇÜNKÜ BİLİYORLAR Kİ AK PARTİ İKTİDARDAN İNDİRİLİRSE YA BU TERÖR ÇETELERİ DOLAŞACAK YA DA ESKİDEN OLDUĞU GİBİ ‘BEYAZ TOROSLAR’ DOLAŞACAK. BİZ BU MEMLEKETİ TERÖR ÇETELERİNE, FAİLİ MEÇHULLERE BİR DAHA BIRAKMAYACAĞIZ. HİÇ MERAK ETMEYİN; 80’Lİ, 90’LI YILLARA BU ÜLKEYİ DÖNDÜRMEK İSTEYENLER BAŞARILI OLAMAYACAK. BİZ ÇÖZÜM İÇİN HER ZAMAN OLDUĞU GİBİ DİMDİK AYAKTA DURACAĞIZ.” BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU, 20 EKİM 2015

Hakkâri Merkez, Yüksekova ve Şemdinli ilçelerinde 15 Temmuz – 10 Kasım 2005 tarihleri arasında 18 bombalama olayı yaşandığı, ilk günlerden itibaren medyanın da yansıttığı gibi gittikçe tırmanan olayların yörede büyük huzursuzluğa, halk üzerinde endişe ve korkuya yol açtığı, kamuoyu vicdanını rahatsız ettiği anlaşılmıştır.

Yukarıda da açıkladığımız üzere şüpheliler Ali KAYA ve Özcan İLDENİZ’in savunmalarının kabul edilmesi halinde söz konusu bombalama olayını terör örgütü PKK gerçekleştirdiği varsayımından hareket ettiğimizde; terör örgütünün aynı tipte Alman yapımı dört adet el bombasını temin ettikten sonra iki tanesini kitapevine attırması gerektiği, diğer iki tanesini de Jandarma’ya ait aracın ilçeye geleceğini, araçta MKE yapımı el bombası bulunabileceğini varsayarak bunları değiştirmek amacıyla muhafaza etmesi gerekeceği ve patlamanın gerçekleşmesine müteakip şüpheli Ali KAYA’nın savunduğu şekilde MKE yapımı el bombalarının araç içerisinden karmaşa ve karışıklık ortamında terör örgütü mensupları veya yandaşlarınca değiştirmeleri gerekeceği, bu varsayımın ise dosyadaki delil kapsamına göre gerçekleşmesinin mümkün olmadığı,

Böylece yapılan soruşturma sonunda toplanan delillerden yukarıda açık kimlik bilgileri yazılı şüphelilerin üzerlerine atılı suçları işledikleri anlaşılmakla;

Şüphelilerin yargılamalarının CMK.nun 250. ve devamı maddeleri gereğince mahkemenizce yapılarak eylemlerine uyan yukarıda gösterilen sevk maddeleri gereğince CEZALANDIRILMALARINA,

Adlî Emanetimizin 2005/236 Sırasına kayıtlı ;

1 – Kalashnikov marka silâhlara ait 11 adet şarjör ve 361 adet merminin şüpheliler Ali KAYA ve Özcan İLDENİZ’in görev yaptıkları Hakkâri İl Jandarma Alay Komutanlığı’na İADESİNE ,

2 – 2 adet not defteri ve ortadan kırılmış vaziyette olan bir adet plakanın (30 AK 933) DOSYADA DELİL OLARAK SAKLANMASINA,

3 – Şüpheli Veysel ATEŞ’e ait bir adet Nokia marka 3310 model 351534/00/39716/0 imei numaralı cep telefonunun suçun işlenmesinde iletişim aracı olarak kullanıldığı anlaşıldığından TCK.nun 54/1. Maddesi Gereğince MÜSADERESİNE,

4 – Bir adet cep telefonu kulaklığının şüpheli Veysel ATEŞ’e İADESİNE,

5 – Şüpheli Veysel ATEŞ’e ait bir adet montun DOSYADA DELİL OLARAK SAKLANMASINA,

6 – Hakkâri İl Jandarma Komutanlığının 18.11.2005 tarih ve 9582 sayılı yazıları ile ekindeki 6 adet görüşme kayıt CD’sinin, 15 adet tutanak ile dinleme kararının tasdikli fotokopisinin ve Hakkâri İl Emniyet Müdürlüğünün 20.11.2005 tarih 329 sayılı yazıları ile ekindeki zarf içerisindeki Ali KAYA’ya ait Görüşme Kayıt TAPE.lerinin DOSYADA DELİL OLARAK SAKLANMASINA,

7 – Şüpheliler Ali KAYA ve Özcan İLDENİZ’in istihbarat çalışmalarında kullandıkları evrakların (harita, krokiler, isim listeleri, Seferi YILMAZ’a ait Biyografik Bilgi Formu, İfade Tutanağı, çeşitli resimler, Seferi YILMAZ’a ait bilgi notu vs.) DOSYADA DELİL OLARAK SAKLANMASINA,

Adlî Emanetimizin 2005/239 Sırasında kayıtlı:

1 – İki adet ateşleme tertibatı sökülmüş el bombasının suçta kullanılmak üzere şüphelilerin yanında bulunduğu anlaşıldığından TCK.nun 54/1. maddesi gereğince MÜSADERESİNE,

2 – İki adet patlamış el bombası maşası, patlamış el bombası metal parçaları, Mehmet Zahir KORKMAZ’ın otopsisinde çıkarılan metal parçaları ve olay yerinden elde edilen ufalanmış beton parçalarının DOSYADA DELİL OLARAK SAKLANMASINA,

Adlî Emanetimizin 2005/241 Sırasında Kayıtlı;

Üç (3) adet; 7,62 mm çapında 56-1 27148588 Seri Numaralı, 7,62 mm çapında 78 GH 0235  Seri Numaralı ve 7,62 mm çapında 68 K 7843  Seri Numaralı kaleşnikov marka tüfeğin Ankara Polis Kriminal laboratuvarı kayıtlarında her hangi bir faili meçhul olaylarda kullanıldığı yönünde bir bilgi olmadığı ancak bu tüfeklerden elde edilen mukayeseye elverişli fişeklerin Türkiye genelinde Polis ve Jandarma Kriminal laboratuvarlarına gönderildiği ancak raporların henüz dosyamıza gelmediği, ayrıca söz konusu tüfeklerin namlularının orijinal namlu olup olmadığı veya sonradan değiştirilip değiştirilmediği hususunda Ankara Polis Kriminal Laboratuvarına yazılan yazı cevabının da henüz gelmediği,

Soruşturmanın tutuklu iş olduğu ve raporlarının dönmesinin uzun zaman alabileceği nazara alınarak Türkiye genelindeki Polis ve Jandarma Kriminal Laboratuvarından gelecek ekspertiz raporlarına göre emanetimize kayıtlı 3 adet kalashnikov marka tüfek hakkında GEREĞİNİN DEĞERLENDİRİLMESİNE,

Adlî Emanetimizin 2005/249 Sırasında Kayıtlı,

Olay yeri görüntülerini içeren 2 adet CD ve bir adet disketin DOSYADA DELİL OLARAK SAKLANMASINA,

Adlî Emanetimizin 2005/258 Sırasında Kayıtlı;

Patlama olayı ile ilgili olay yeri fotoğrafları (32 adet) ile olay yeri görüntülerini içeren bir adet VHS video kasetinin DOSYADA DELİL OLARAK SAKLANMASINA,

Adlî Emanetimizin 2005/273 Sırasında Kayıtlı;

09.11.2005 günü Şemdinli İlçesinde meydana gelen patlama olayı görüntülerini içerir üç (3) Adet CD.nin DOSYADA DELİL OLARAK SAKLANMASINA,

Adlî Emanetimizin 2006/8 Sırasında Kayıtlı;

0532 276 83 73, 0532 564 28 98 ve 505 235 63 98 numaralı telefonlar ait ses kayıtlarının bulunduğu üç adet CD.nin ve bir adet 250 GB’lik WCAL73573903S/N’lu WESTREN DIGITAL marka bilgisayar diski içinde bulunan 7 bilgisayara ait 185 GB’lık image (birebir  kopya) bilgisayar diskinin DOSYADA DELİL OLARAK SAKLANMASINA,

Adlî Emanetimizin 2006/11 Sırasında Kayıtlı;

Görüntü ve ses kayıtları içerir yedi (7) adet  CD.nin DOSYADA DELİL OLARAK SAKLANMASINA karar verilmesi;

Adlî Emanetimizin 2006/48 Sırasında Kayıtlı;

Üzerinde Anadolu Finans yazılı haki yeşil renkli ajanda ve ajandanın içerisindeki İran ülkesine ait olabileceği düşünülen Farsça yazılı kimlik ile iki adet boş zarf ve kargo gönderi poşetinin DOSYADA DELİL OLARAK SAKLANMASINA karar verilmesi;

Kamu adına talep ve iddia olunur. 03.03.2006

Ferhat SARIKAYA

Van Cumhuriyet Savcısı

Yorumlar
  1. Turgay dedi ki:

    Yazı devam edip 15 Temmuz 2016 ya gelecek mı?

    1. Levent Kağan dedi ki:

      Farklı bir açıdan bakarsak 2024 e kadar gelmeli. Bir gün…