Kazananlar yargılanmazlar. Kimse onların yalan söyleyip söylemediklerini kontrol etmez. Adolf Hitler
Demokrasiyle işbaşına geldi.
“Millet iradesi”, “Millet ne istiyorsa o olacak” sözlerini dilinden hiç düşürmedi.
Bıkmadan usanmadan geçmiş iktidarları eleştirdi.
İktidara geldiğinde bile durmadan şikâyet etti. Hep o iyiydi, başkaları kötü!
Seçildiğinde ilk icraatı, yüksek yargıçlarla kavga etmek oldu… Sonra askere bağırıp çağırdı; kendisine biat etmeyenleri ya eften püften nedenlerle tutuklattı, ya da meslekten ihraç etti.
Bir sonraki adımı medya oldu. Beyimizi eleştiren gazeteci, köşe yazarı; kodesi boyladı. Bazıları da faili meçhul cinayetlere kurban gitti.
Her fırsatta seçim ya da referandum yapıyordu. Yaptığı her seçimde de “usulsüzlük iddiaları” ayyuka çıkıyordu. Amacı gücünü test etmek değil, demokrasiyi seçimler yoluyla bizzat halka katlettirmekti.
Kendi özel sektörünü yarattı. Partisine sempatiyle bakan işadamlarını ihya etti. Biat etmeyenlere inanılmaz vergi cezaları kestirerek, yola gelmelerini sağladı.
İş dünyasını partisi için haraca bağladı.
Binlerce kilometre yol yaptı; inşaat sektörü, onun döneminde tarihinin en parlak günlerini yaşadı.
Sendikaları, dernekleri bitirdi.
Özerk üniversiteleri adım adım ele geçirdi. Özerkliği ve özgürlüğü yok etti; yerine bağımlı bir akademik dünya kurdu.
Tüm bunları yaparken bir yandan da yüz binlerce polisten oluşan “ikinci bir ordu” yarattı. Bu ordunun her neferini, kendisine bağlılık, hatta bağımlılık sınavından geçirdi.
Kendisini eleştiren ya da günün birinde eleştirme potansiyeli bulunan herkesi izletti, fişletti.
İktidardaki ilk yıllarında özellikle liberallerle ve sosyalistlerle uyum içinde çalışır gibi görünse de zamanla onları da yok etmeye başladı.
Meclis’in yasama yetkisine el koydu; ülkeyi yıllarca Kanun Hükmünde Kararnamelerle yönetti.
Güçler ayrılığı ilkesini ayaklar altına aldı. Ülkedeki her şeyin “tek yöneticisi” haline geldi. Dernek başkanlarını da o atadı, spor kulübü yöneticilerini de… Bu arada; en önemli maddeyi unuttuk: Tüm bu süreçte aklın almayacağı büyüklükte bir “örtülü ödenek” kullandı. Devlet mekanizmasının her kademesine kendisine bağlı özel ajanlar yerleştirdi.
Tüm kontrolü ele aldı; hayaline ulaşıp “tek adam” oldu… Ancak bu kez de bir gün gelip hesap vermek zorunda kalmaktan korkmaya başladı.
Bu yüzden yönetim sistemini değiştirdi; başbakanlık ve cumhurbaşkanlığı makamlarının birleştirilmesi için referanduma gitti.
Bunu yaparken, “Sistem zaten değişti, bari çok başlılığı ortadan kaldıralım” kozunu kullandı.
Referandumda “Hayır” oyu verecekleri “vatan haini” ilan etti.
Referandumun yüksek oranda bir “Evet” oyu ile sonuçlanması için, bütün sandık başlarına kendisine tapan adamlardan oluşan özel polis kuvvetini dikti.
Bazı yerlerde oy kullanma kabinlerini kaldırttı. Kaldırtmadıklarının önüne, “Yalnızca hainler buraya girer” yazan afişler astırdı. Böylece gizli oy kullanılmasını önledi.
Buna ek olarak, birçok oy pusulası “Evet” oyuyla önceden işaretlendi ve bir şekilde sayıma dâhil edildi.
Geçersiz oy pusulaları “Evet” oyu olarak sayıldı.
Söz konusu referandumun tarihi 19 Ağustos 1934… Yapıldığı ülkenin adı Almanya… Bu garip siyasetçinin adı ise Adolf Hitler’di…
***
Sahi; siz ne sanmıştınız?
“MUSTAFA MUTLU”