Yazar: Alican Türk, Sun Savunma Net, 19 Kasım 2017
Sinema tarihine geçmiş “12 Öfkeli Adam” (12 Angry Men) adlı filmi hatırlar mısınız?
Babasını öldürdüğü iddia edilen 18 yaşındaki bir delikanlının davasının işlendiği 1957 yapımı bir Amerikan filmiydi…
Filmin neredeyse tamamı bir odada (jüri odası) geçer. Odada toplanan 12 kişilik heyet çocuğun katil olup olmadığına karar verecektir. Eğer suçluluğu oybirliği ile kabul edilirse çocuk elektrikli sandalyeyi boylayacak…
Heyetin 11’i çocuğun suçlu olduğuna tereddütsüz inanmaktadır, ama bir kişi (Henry Fonda’nın canlandırdığı 8 No’lu jüri üyesi) kafasında bazı soru işaretleri olduğunu söyler; hemen pat diye karar vermektense – ucunda ölüm olan – bu karar üzerinde biraz olsun tartışılması, konuşulması gerektiğini savunur.
Oysa diğer üyeler sabırsızdır, onlara göre olayın tartışılacak bir yanı yoktur, çocuk bal gibi suçludur işte!..
Bütün grup 8 No’lu üyenin kararını değiştirmesinde çok ısrar etseler de, o, cinayetle ilgili bazı noktaların henüz aydınlanmadığını, devletin atadığı avukatın görevini savsakladığını, tanık olarak ifade veren yaşlı adam ve kadının da yanılmış olabileceklerini ileri sürer. Aralarında kavgaya ramak kalan ateşli tartışmalar yaşanır.
Nihayet filmin sonunda tam tersi olur; çocuğu tereddütsüz suçlu ilan eden 11 jüri üyesi, çocuğun suçsuzluğuna inanan 8 No’lu üyenin dediğine gelirler ve suçsuz olduğu kanaatine varırlar.
Beni çok etkilemiş bir filmdi bu… Sahip olunan yanlış bilgiler ve önyargıların gerçeği nasıl görünmez kıldığını, gerçek bilgiler ortaya çıktıkça görüşlerin birer birer nasıl değiştiğini çok güzel anlatıyordu.
12 Angry Men: The Power of Seek First to Understand (12 Kızgın Adam: Anlamak için önce araştırmanın gücü) filminden bir sahne.
Geçtiğimiz günlerde, bütün Türkiye’nin yakından tanıdığı, siyasetçi kimliği ön planda olan bir siyaset bilimcisi profesörle yaptığım kısa sohbette konu 28 Şubat’a geldi. Değerlendirmesi şuydu değerli Hocamın:
– Bakın Albayım, 28 Şubat’a takılmayın! 28 Şubat zaten kamuoyunun nazarında mahkûm olmuştur.
Bütün Türkiye’nin yakından tanıdığı hocamın bu değerlendirmesi beni hem şaşırttı hem de üzdü doğrusu… Olaya sığ bir bakış açısıyla, kahve köşelerindeki dedikodularla yaklaşıldığını gördüm. İtiraz ettim:
– Hocam, tek yönlü yoğun propagandalar ve enjekte edilen yanlış bilgilerle toplumda genel anlamda bu yönde bir algı oluştu(ruldu)ğu doğrudur, ama ben bu algının değiştirilmesi için sonuna kadar uğraşacağım.
Belki komik gelecek ama o anda aklıma 12 Öfkeli Adam filmi geldi ve kendimi 8 No’lu jüri üyesi gibi hissettim.
Ve şimdi, üzerinde yıllardır doğru dürüst tartışılmayan, hatta bir tür “mahalle baskısıyla” detaylı tartışmaktan “kaçırılan”, yüzeysel ve tek yanlı propagandalarla toplumun geniş kesimlerinde bir önyargı oluşturarak “mahkûm edilen” 28 Şubat hakkında ben de işte şu önermeleri savunuyorum:
Ve bu önermelere dayanarak iddia ediyorum ki, bundan tam 20 yıl önce MGK’da alınan ve hükümetçe de aynen benimsenip kabul edilen o kararlar eğer istismar edilmeseydi, sulandırılmasaydı ve sonradan gelen hükûmetlerce (siyasilerce) gereği gibi uygulanıp takip edilseydi bugün kesinlikle 15 Temmuz ihaneti de, FETÖ belası da yaşanmazdı.
Buyurun, haydi gelin üzerinde tartışalım! Önyargılarımızla değil, belgelerle…
Hodri meydan!