” Ateşkes nihai bir politik çözüm için yeterli olmayabilir, fakat çözüm için gerekli olduğu kaçınılmazdır.”
Yazarlar: James Dobbins, Philip Gordon ve Jeffrey Martini
Çeviren: Ercan Caner
Suriye’de sürmekte olan çatışmalar, bütün bir genç Müslüman jenerasyonunu radikalleştirmekte, yüzbinlerce masum insanın ölümüne ve yaralanmasına neden olmakta, milyonlarca Suriyeliyi evlerini terk etmeye zorlamakta, Avrupa’yı bir arada tutan bağları zayıflatmakta ve Amerika Birleşik Devletleri ile dünyanın her yerinde dinsel hoşgörüsüzlüğü giderek büyütmektedir. Suriye’de tesis edilecek herhangi bir barış yöntemi neredeyse savaştan çok daha iyi bir seçenek haline gelmiştir. Bu yazıda hedefimiz; okuyuculara savaşı sonlandırmak için en pratik yol olduğuna inandığımız önerileri sunmaktır.
Suriye’de sürmekte olan savaş, Beşşar Esad’ın zalim ve acımasız yönetimine karşı siyasi bir isyan olarak başlamıştır. Son dört yıl boyunca ise çatışma, rejim yanlılarının muhalifleri, Şiilerin Sünnileri, Arapların Kürtleri ve ılımlıların aşırılık yanlılarını hedef aldığı, yani herkesin birbiri ile çatıştığı Hobbesian[i] modeli bir savaşa dönüşmüş durumdadır. Sürmekte olan savaş; Avrupa, Kuzey Amerika ve Afrika’dan on binlerce yabancı savaşçının bölgeye gelmesine neden olmuş, Suudi Arabistan, İran, Rusya, ABD ve diğer ülkeler arasındaki politik rekabeti şiddetlendirmiş ve düzinelerce dış devletin silahlı kuvvetlerini bölgeye çekmiştir. Bir zamanlar Esad rejimini devirmenin sağlayacağı insani, stratejik, politik ve ekonomik faydalar tartışılmakta iken bugün o zamanlar artık çok geride kalmıştır. Şimdi gelinen noktada ise, Başkan Esad’ın yakın zamanda gitmesi veya kalması tamamen bir çıkar meselesidir ve ABD hangi seçenek savaşı daha çabuk sonuçlandıracak ise o yönde hareket etmek zorundadır.
Suriye’de sadece zamanlama açısından farklılıklar gösteren, barışa giden iki yol mevcuttur. İlk yol, Suriye’de savaşan taraflar ve onların dış destekçilerinin de katılımı ile devlet kurumlarının reformlarını, yeni bir hükümetin kurulmasını ve seçimler için planı da içerecek şekilde kapsamlı bir siyasal düzenleme üzerine odaklanmaktır. İkinci yol ise yeniden şekillendirilmiş ve yapılandırılmış bir Suriye devlet ve hükümeti için ilave görüşmelerin takip edeceği derhal bir ateşkesin tesis edilmesidir.
Hiç şüphe yok ki, anahtar konumundaki birçok dış aktör ve Suriye muhaliflerinin büyük çoğunluğunun mevcut hedefi olan ilk yaklaşım daha tercih edilebilir bir çözümdür. Fakat ne yazık ki birbirleri ile mücadele eden Suriyeli muhaliflerin, bırakın liderlik konusunda, yakın bir gelecekte, yeni bir Suriye devletinin kurulmasını öngören ayrıntılı düzenlemeler üzerinde anlaşabileceklerine dair hiç bir ümit yoktur. Ulaşılabilecek en iyi sonuç, derhal bir ateşkes ile birlikte nihai kurumsal reformları içeren genel bir formül olabilir. Bununla beraber, ateşkesin sürdürülmesini sağlayacak, üzerinde fikir birliğine varılmış bir anlaşma olmadan savaş yeniden başlayacak ve görüşmelerin sürmesi imkânsız hale gelecektir. Bu nedenle biz, taraflarca üzerinde anlaşılmış uluslararası yaptırımlar ile desteklenen derhal ateşkesi sağlayacak tedbirler üzerinde odaklanılmasını savunuyoruz. Bu, başarılması zor da olsa, çok daha gerçekçi bir yaklaşım olacak ve yıkıcı savaşın daha da şiddetlenmesi ve belirsiz bir süre devamını içeren diğer alternatife göre çok daha tercih edilebilir bir çözüm olacaktır. Nihai politik çözüm için ateşkesin sağlanması yeterli olmasa da en azından ateşkes, çözüm için gereken ilk adım olabilir.
Halen elde tutulan topraklar esas alınarak derhal durdurulan çatışma, Suriye’nin kabaca dört bölgeye bölünmesine neden olacaktır; hükümet tarafından kontrol edilen bölge, Kürtler tarafından kontrol edilen bölge, çeşitli Sünni muhalif gruplar tarafından kontrol edilen bölge ve büyük oranda ISIS[1] (Islamic State of Iraq and Syria) Irak ve Suriye İslam Devleti tarafından kontrol edilen bölge. ISIS, hiç dış destekçi ve sponsora sahip olmadığından dış etkilerden bağımsızdır ve herhangi bir ateşkes teklifini kabul etmeyeceği kesindir. Suriye, tarafların savaşmayı durdurmayı kararlaştırdığı üç emniyetli bölge ile bütün tarafların ISIS’e karşı savaşmayı sürdüreceği bölge olarak aslında dört farklı bölgeye bölünebilir.
Ateşkes nihai bir politik çözüm için yeterli olmayabilir, fakat çözüm için gerekli olduğu kaçınılmazdır.
Suriye’ye istikrar getirme yönündeki her öneri, 7 milyonu ülke içinde yerlerinden edilen yaklaşık olarak 16,6 milyon Suriye vatandaşına[2] güvenlik sağlanması hedefi ile başlamalıdır. Bizim teklifimiz de; üç önemli ve zor gerçeği de göz önünde bulundurarak bu hedefi ön plana çıkarmaktadır. Birinci gerçek, 4 yıldır süren savaş ve 250 binden fazla ölü sayısının, Suriye’yi kesin bir şekilde mezhepsel ve etnik köken olarak ayrıştırdığı gerçeğidir. Uzun vadede bu ayrışmaları ortadan kaldırmanın hedeflenmesi, fakat kısa vadede bu ayrışmanın varlığının kabullenilmesi gerekmektedir. İkinci gerçek, ABD ve ortakları tarafından son dört yıldır yürütülen temel yaklaşım olan, muhalif unsurlar tarafından oluşturulan askeri gücün, mevcut iktidarı devirmesi fikrinin başarıya ulaşma şansının olmadığıdır. Rusya ve İran’ın mevcut rejimi korumaya yönelik taahhütleri öylesine nettir ki, çatışmaların şiddetlenmesi Esad’ın devrilmesinden ziyade savaşın daha da şiddetlenmesine, ölümlere, mülteci statüsündeki insanların sayısının artmasına ve de muhaliflerin daha da radikalleşmesine neden olmuştur[3]. Üçüncü gerçek, mevcut muharebe hatlarının ideal olarak zor da olsa, ateşkesin tesis edilmesi için temel dayanak olmasıdır. Sınırlı arazi değişimleri, savaşan tarafların birbirlerinden ayırımını ve ateşkesin uygulanmasını kolaylaştırmak için gerekli olabilir.
Sözü edilen gerçekler göz önüne alındığında, Suriye’de süregelen kan dökmeyi durdurmak için en ümit verici çözüm; etnik ve mezhepsel ayırımlar ile mevcut muharebe hatlarına dayanan arazi bölünmelerinin kabul edilmesi ve mahalli topluluklara önemli ölçüde güç ve yetki verilmesidir. Orta Doğuda yer alan birçok ülkede olduğu gibi Suriye’deki etnik ve mezhepsel ayırımlar açık ve net değildir. Suriye’de yaşayan toplumlar tarihsel olarak birbirlerine karışmış durumda olduklarından tek bir topluluğun üzerinde yaşadığı sınırları net bir şekilde ayrılmış bölgeler bulunmamaktadır. İlave olarak, Sünni Araplar, toplam ülke nüfusunun % 60’dan fazlasını oluşturmaktadırlar. Ülkenin her yanına dağılmışlardır ve rejimin kontrolünde olan bölgelerde dahi çoğunluğu oluşturmaktadırlar ve Esad’a sadıktırlar.[4]
Şekil-1: Suriye’de Savaş Öncesi Mezhepsel Bölünme
Kaynak: M. Izady. ‘’Gulf/2000 Project’’ web page, 2003.
Not: Harita, ana yerleşim birimlerindeki karmaşık etnik göstermemektedir. RAND PE 182-1
Bu önemli tespitlere ilave olarak, Suriye’de uzun süredir değişmeyen etnik köken ve mezhep ayrım haritası, ülke içi yer değiştirmeler ile iyice belirginleşen bölgesel gruplaşmaları ihtiva etmemektedir. Suriye’nin Alevi ve Hristiyan nüfusu çoğunlukla ülkenin batısında, Lübnan’ın Akdeniz kesimi kuzeyine komşu olan bölgelerde yerleşmişlerdir. Suriye Kürtleri ülkenin kuzeyine, Türkiye ile sınır olan bölgelere hâkimdir, Dürziler güneyde küçük bölgelerde yaşamakta ve Sünni Araplar, ülkenin ana omurgası olan güneyde Dera’dan başlayarak Şam, Humus, Hama ve kuzeyde Halep’e kadar uzanan Suriye’nin geri kalan bölgelerinde nüfusun büyük çoğunluğunu oluşturmakta ve hâkimiyetlerini sürdürmektedirler. Bu Sünni Arap can damarı, ISIS’in kalesinin de bulunduğu Fırat Nehri vadisini de kapsamaktadır. (Ülkenin savaş öncesindeki daha ayrıntılı kompozisyonu için Şekil-1’e bakınız.)
Suriye’nin etnik ve mezhepsel coğrafyasının mevcut savaş hatlarını göstermesi tesadüfi değildir. Temel istisnalar, Alevi hâkimiyetindeki rejimin hala Şam’ı kontrol altında tutması ve çoğunluğu hala rejimi destekleyen Sünni çoğunluğun yaşadığı bölgelerde kontrolü elinde bulundurmasıdır. Rejim tarafından kontrol edilmeyen Sünni Arap bölgeleri, ABD tarafından desteklenmekte olan ılımlı gruplardan El Kaide’ye bağlı El-Nusra Cephesi ve ISIS gibi ideolojik spektrumun iki ucu arasında yer alan çeşitli muhalif gruplar arasında bölünmüştür. Karmaşıklığı daha da artıracak şekilde, ılımlı olarak adlandırılan Sünni Arap muhalif gruplar, genellikle El-Nusra Cephesi’nin hâkimiyetindeki alana bitişik ve yakın olan bölgelerde yerleşmişlerdir. (Ayrıntılı arazi kontrol bölgeleri için Şekil-2’ye bakınız.)
Şekil-2: Silahlı Aktörlerin Kontrol Bölgeleri, 2015
Kaynak: Institute for the Study of War, Control of Terrain in Syria: September 14, 2015
Önerimiz, Suriye’de birisi bütünleşik, diğer ikisi ayrı olan üzerinde fikir birliğine varılmış üç bölgenin oluşturulmasını içermektedir. İlk bölge Şekil-3’de kahverengi ile gösterilmiştir, bölge rejim hâkimiyetinde, bütünlük arz eden, güneyde Şam’ın banliyölerinden Humus, Tartus, Baniyas ve Lazkiye’den Türkiye sınırlarına ve Akdeniz kıyısına kadar uzanan yerleşim birimlerini içine almaktadır. İkinci bölge mor renkli olarak gösterilmiştir ve bütünlük arz etmeyen, Halep’in doğusundaki kuzey hattından Haseke ve Kamışlı’ya kadar olan bölge ve halen Kürt kontrolünde olan ülkenin üst kuzeybatısını kapsamaktadır. Üçüncü bölge yeşil renkle gösterilmiştir ve bir tanesi ülkenin güneyinde yer alan ve genel olarak muhalif unsurlar tarafından kontrol edilen Dera çevresindeki bölge, diğeri ise İdlip merkezli bütünlük arz etmeyen iki adet bölgedir. Halep ve Hama kent merkezleri, rejim ve muhalifler tarafından kontrol edilen bölgelere ayrılabilir ve rejime, Halep için bir ikmal koridoru verilebilir. Sarı renk ile gösterilen ve halen ISIS kontrolü altında olan çoğunluğu dağınık yerleşim birimleri ile kaplı, ana nüfus merkezleri Fırat Nehri vadisinde yer alan Deyrizor ve Rakka ile ülkenin merkezinde yer alan Palmira olan dördüncü bölge ülkenin geri kalan kısmını kapsayabilir.
Şekil 3 Suriye’de Önerilen Bölgeler
RAND PE 182-3
Dördüncü bölge, İslami Irak ve Suriye Devleti (ISIS), uluslararası ISIS karşıtı koalisyon tarafından sürekli olarak bölgeden çıkmaya zorlandığından, uluslararası bir yönetim altında olabilir. Diğer üç bölge ise ateşkesin ilan edildiği anda bölgeyi kontrol eden güçler tarafından yönetilebilir. Ateşkese bağlı kalınması halen bölgede belirli grupları destekleyen dış güçlerin garantisi altında olabilir. Böylece, Rusya ve İran rejimin, ABD Kürtlerin ve Türkiye ile Ürdün de Sünnilerin ateşkese bağlı kalmalarını garanti edebilir. Bütün dış güçler ISIS’in bölgeden çıkarılması için işbirliği yapabilirler.
Üç adet güvenli bölgenin oluşturulması, belirgin ateşkes hatlarının tesis edilmesi maksadıyla bazı arazilerin gruplar arasında el değiştirmesini gerektirebilir. Esat rejimi tarafından verilecek en zor taviz, Hama ve Halep kent merkezlerinin bir kısmını ılımlı Sünni Arap muhaliflere bırakmak olacaktır. Bu taviz, ılımlı muhaliflerin kontrolleri altında tuttukları bazı küçük arazi parçalarından çekilmesi veya en azından rejimin kontrolünü kabul etmesi ve Şam varoşlarında bulunan tugaylarını geri çekerek, rejimin başkenti emniyete almasını ve ateş serbest bölgelerindeki aşırılık yanlılarını izole etmesine imkân sağlaması ile dengelenebilir.
Ateşkesin hemen ertesinde, daha önce yapmamış ise Birleşmiş Milletler, ateşkesi kabul eden Suriye’deki bütün grupların temsilcilerini, birleşmiş bir Suriye inşa etmenin esaslarını belirlemek üzere toplantıya çağırabilir. Birleşmiş bir Suriye’nin yeniden inşa edilmesi gerçekleştirilse de zaman alacak gibi görünmektedir. Ortaya çıkacak yeni devlet, federasyon veya konfederasyon yapısında olabilir. Yerel otoritelere, mahalli güvenlik gibi alanlarda geniş yetkiler verilebilir. Lübnan’da yaşanan uzun süreli sivil savaş sonrasında olduğu gibi, bazı mezhepsel güç paylaşımları yapılabilir. Her bölgede yaşayan azınlıklar ve ülke genelindeki bütün azınlıklar için belirli garantiler ve korunma sağlanabilir. Yapılacak düzenlemeler, Esad’ın kazanamayacağı bir seçim ve gücün ulusal kurumlar arasında yeniden dağılımını sağlayacak önemli anayasal reformları kapsayabilir. Son olarak, Şam esaslı rejimin bölgelere belirli hizmetleri ve kolaylıkları sağladığı, mahalli yönetimlerin de yerel idare ve güvenlik sorumluluklarını yüklendiği pratik düzenlemeleri içerebilir. Bütün bunlar, Suriyelilerin Birleşmiş Milletler gözetimi ve himayesi altında ve dış güçlerin destekleri ile çözmesi gereken meselelerdir. Bu sorunları çözmek çok ama çok güç olacaktır fakat ölümlerin sürmesinden çok daha kolay olduğu apaçık ortadadır.
Ateşkesin uluslararası gözetimi ve politik süreçlerin yerine getirilmesi için destek sorumluluğu, Bosna Modelinde olduğu gibi yukarıda sıralanan ülkeler ve önemli ölçüde katkıda bulunmaya hazır diğer ülkeler tarafından oluşturulmuş bir Barış Uygulama Konseyi tarafından yerine getirilmelidir. Bu konseyin ateşkesin sağlanmasını garanti altına alabilmesi için görev tanımı ve yetkilendirilmesi Birleşmiş Milletler tarafından yapılmalıdır. Birleşmiş Milletler veya Barış Uygulama Konseyi tarafından, ISIS’ten kurtarılan bölgelerde geçici yönetimin tesis edilmesi maksadıyla uluslararası bir idareci görevlendirmelidir.
ISIS bir yana bırakıldığında, birçokları tarafından terörist olarak tanımlanan diğer grupların ateşkese katılımları ile ilgili sorular ortaya atılacaktır. En azından, örneğin, Hizbullah’ın ateşkese sadık kalması ateşkesin sürdürülebilmesi açısından çok önemlidir. Ateşkese katılma şartı; Suriye’de şiddeti durdurmak maksadı ile inandırıcı bir taahhüt ve Suriye’den harici hedeflere karşı yapılan şiddet tahriklerine son vermektir. ISIS kesinlikle böyle bir taahhütte bulunmayı kabul etmeyecektir. Aynı yaklaşımı büyük bir olasılıkla El Kaide bağlantılı El-Nusra Cephesi de sergileyecektir. Dış sponsorların bu anlaşmaya kimlerin katılıp katılmayacağını belirlemek üzere yapacakları uzun tartışmalar yerine, dış güçler ve mümkün olan azami sayıdaki grupların katılımı ile ateşkesin şartları belirlemek ve aşırılık yanlılarının inandırıcı taahhüt vermeyi ret ederek kendi kendilerini anlaşma dışında bırakmalarına fırsat vermek daha iyi olacaktır. Bütün gruplar şunu bilmelidirler ki, ateşkesi ihlal edenlere dış destek ve yardımlar kesilecektir.
Belirli büyüklükte uluslararası askeri bir gücün ateşkesi izleme ve sürdürme maksadıyla bölgede bulunması gerekebilecektir.
Belirli büyüklükte uluslararası askeri bir gücün ateşkesi izleme ve sürdürme maksadıyla bölgede bulunması gerekebilecektir. Dış güçler, kendilerine dost olan bölgelerde görev yapabilirler. Rus kuvvetleri hükümet bölgesi için en aşikâr çözümdür. ABD birlikleri, Ankara’nın Güvenli Bölgenin zaman içerisinde yavaş yavaş Kürt saldırıları için bir üs oluşturacağı veya Kürt Devletine temel olacağı yönündeki endişelerini yatıştırmak için ABD en uygun konumda olduğundan Kürt kontrolündeki bölge için ABD kuvvetleri mantıklı görünmektedir. Son olarak, Sünni devletlerden oluşturulan kuvvetler, belki de bölgenin kuzey segmentinde Türk birlikleri, güney segmentinde de Ürdün kuvvetleri olmak üzere, Sünni Arap muhalifleri bölgesi için mantıklı bir yaklaşımla dış garantör görevini yürütebilirler. Sünni muhalif bölgesinin kuzeyi, aşırılık yanlıları ve daha ılımlı muhalif grupların iç içe geçtiği bir bölge olması nedeni ile en problemli bölge olmaya adaydır.
Dış garantör eşleştirmelerine uymayan tek istisna, halen ISIS tarafından kontrol edilen bölgedir. Bu bölgede ateşkesi kabul eden tarafların yeniden çatışmalarını önlemek maksadı ile ISIS tarafından kontrol edilen bölge, geniş katılımlı bir Suriye hükümeti kurulana kadar uluslararası bir idareye bırakılabilir. ISIS’den kurtarılan bölgelerdeki güvenliğin de uluslararası bir kuvvet tarafından, belki de Uluslararası Uygulama Konseyi’ne katılım sağlayan ülkelerin askeri kuvvetlerinden, belki de çok daha geniş bir katılım ile sağlanması gerekebilir. Tarafsız gözlemcilerden oluşan, Birleşmiş Milletler himayesindeki küçük bir kuvvetin bölgede görevlendirilmesi de gerekebilir. Bu kuvvetin görevi ateşkesi zorlamak ve uygulatmaktan ziyade sadece gözetim olabilir. Ateşkesin uygulatılması bölgede yer alan esas güç unsurlarının işbirliği içinde oldukları taraflara baskı uygulaması ile yapılabilir.
Sadece mevcut durumun neden olduğu kayıpların fazlalığı ile erişilmesi imkânsız ve mükemmeli arayan çözümlerin zorluğu savaşı durdurmak maksadı ile tarafları bir araya getirebilir.
Mevcut muharebe hatları ile bir anlaşmanın sağlanmasının zorluğu apaçık ortada olsa da, hâlihazırdaki durumun neden olduğu kayıplar ve kapsamlı bir siyasi anlaşmanın başarılmasının zorlukları göz önüne alındığında, acil bir çözüm olarak üzerine gidilmelidir. İran ve Suudi Arabistan dâhil, anahtar rol oynayan bütün dış güçlerin dış işleri bakanlarını bir araya getirecek Uluslararası Suriye Destek Grubu (USDG)’nun (International Syria Support Group – ISSG) oluşturulması atılacak faydalı bir ilk adımdır. Anahtar oyuncular Esad’ın gidip gitmeyeceği, nasıl ve ne zaman gideceği meselelerinde derin görüş ayrılıkları içerisinde olmalarına rağmen, en azından yeni bir anayasanın oluşturulması ve seçimlere götürecek muhtemel bir ateşkes ve politik süreci tartışmayı kabul etmişlerdir. Sadece mevcut durumun neden olduğu kayıpların fazlalığı ile erişilmesi imkânsız ve mükemmeli arayan çözümlerin zorluğu savaşı durdurmak maksadı ile tarafları bir araya getirebilir.
Bununla beraber Uluslararası Suriye Destek Grubu’nun oluşturulması yeterli değildir. Masanın etrafındaki yirmiden fazla katılımcının ayrıntılı bir anlaşma üzerinde mutabık kalmasının zorluğu göz önüne alındığında Birleşmiş Milletler ‘in de, Rusya ve ABD’nin anahtar konumundaki ortakları olan Suudi Arabistan ve Türkiye de dâhil olmak üzere taraflar arasındaki özel ikili görüşmeleri başlatması gerekmektedir. Suriye’deki artan askeri gücü ile şimdi çok daha merkezi bir oyuncu konumundaki Rusya ile yapılacak görüşmelerde hedef; Moskova’ya, rejim ve muhalifler arasında sağlanacak bir ateşkes ve ISIS’ e karşı yürütülecek müşterek bir operasyon karşılığında, Rusya’nın temel çıkarı olan Esad rejiminin çökmeyeceği hususunda Rusya’yı ikna edecek bir tavizin bulunmasıdır. Rusya rejimi desteklemeyi sürdürmeyi ısrar eder ve ayırım gözetmeden bütün muhalifleri bombalamaya devam ederse, ABD ve diğerleri muhaliflere yardıma devam edecek ve savaş sürüp gidecek, Rusya’nın Sünni dünyası ile arası açılacak ve Rusya, 31 Ekim 2015 tarihinde Sina Yarımadası üzerinde net bir şekilde görüldüğü gibi giderek artan oranda teröristlerin hedefi haline gelecektir. Aslında, Rusya tarafından desteklenen rejim kuvvetlerine direnebilmeleri maksadıyla, Sünni muhalif gruplara yapılan artan ABD desteği, Rusya’nın destek ve işbirliğinin sağlanması yönünde atılan adımların bir habercisi olabilir. Fakat Rusya, ateşkesin desteklenmesi ve bu yazıda belirtilen bölgelerde, muhaliflere otonomluk verme yönündeki politika değişiklikleri için Şam rejimine baskı yapmayı kabul eder ise orta vadede diplomatik bir anlaşma yapılabilir. Böyle bir sonuç, belirsiz ve Esad’ın uzaklaştırılması için Rusya’nın rızasını kazanma ümidi ile muhaliflerin pazarlık güçlerini artırmak maksadı ile gösterilecek oldukça maliyetli çabalara nazaran tercih edilebilir ve başarılabilir bir çözüm olacaktır. Bu esaslar ile yapılacak bir ABD-Rusya antlaşması diğer ülkeleri de antlaşmaya dâhil etme yolunda sağlam bir temel olabilecektir.
Antlaşmaya dâhil edilmesi en zor olan ülke Suudi Arabistan olacaktır. Riyad kesin olarak, Suudi Arabistan’ın, Esad’ın İran’daki destekçileri ile şiddetlenen rekabeti nedeniyle artan bir kararlılıkla Esad’ın iktidardan uzaklaştırılmasını talep etmektedir. Mevcut durumda Suudiler, kısa dönemde Esad’ın iktidardan uzaklaştırılmasını içermeyen somut her türlü anlaşmaya şiddetle karşı çıkmaktadırlar. Suudi temsilcileri kabul edilebilir bir siyasi çözüm alternatifinin, örneğin Esad’ı iktidardan indiren ve İran’ın etkilerini elimine eden bir ‘askeri çözüm’ olduğunu ısrar etmektedirler. Genel olarak mülteci krizinden etkilenmeyen ve muhalifleri desteklemeye devam edecek kadar zengin olan Suudiler, İran’ın kanını emene ve onu oyun dışı bırakana kadar savaşa devam etmeye hazırlıklı ve kararlı görünmektedirler. ABD’nin Riyad yönetimini, bu çözümün, bölge genelinde ve ötesinde gittikçe yaygınlaşan aşırılık da göz önüne alındığında çok maliyetli bir bataklıktan kurtulma reçetesi olduğu yönünde ikna etmesi gerekecektir. Washington bu yöndeki çabalarında, savaşı durdurmaya ve Sünni nüfusu korumaya odaklanmış, Ürdün, Mısır ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi diğer Sünni Arap devletlerin desteğini sağlayabilir. Washington Riyad yönetimine, ölümleri durdurmak, Sünnileri korumak, ISIS’e karşı savaşmak ve İran’ı frenlemek maksadı ile durmaksızın çalışacağını, fakat elde edilecek bütün diğer faydaları Esad’ı iktidardan uzaklaştırmak ve Suriye üzerindeki İran etkisini ortadan kaldırmak pahasına geçmişi onlarca yıllık nedenlere dayanan bir mücadeleye hizmet etmek uğruna askeri bir krizin parçası olmayacağını açık bir şekilde anlatmalıdır.
Bu önerileri eleştirenlerin dayanakları birkaç tanedir. Bunlardan ilki, Suriye’yi üzerinde mutabık kalınan bölgelere ayırmanın bu bölgelerde yaşayan azınlıkların etnik ve mezhepsel temizliğini çok daha kötüleştireceğidir. Bu raporun yazarları, bu planın uygulanması öncesi ve sonrasında yaşanabilecek toplumlar arasındaki savaş olasılığını hafife almamaktadırlar. Bununla beraber toplumlar arasındaki savaş olasılığı, halen yaşanmakta olan ve ne zaman sona ereceği belli olmayan, yıkıcı siyasi ve jeopolitik sonuçlar doğuracak mevcut katliam ile karşılaştırılmalıdır. Bunun da ötesinde, bu plan, ölümleri azaltmak üzere daha büyük bir caydırıcı güç olarak görev yapacak güçlü dış garantörleri, ateşkesi izlemek ve gerektiğinde zorlamak maksadıyla devreye sokabilir. Halen sürmekte olan savaşın Suriye’nin kalıcı olarak bölünmesini engelleme olasılığı kesinlikle yoktur, aksine daha çok bölünmeye ve daha fazla etnik temizliğe neden olma olasılığı çok daha fazladır. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi ve Barış Uygulama Komisyonu üyelerinin bu ayırımları kalıcı olarak kabul etmemeleri ve yeni bir Suriye devletinin tasarlanmasında Suriye’deki taraflar üzerindeki etkilerini kullanmaları önemli bir etken olacaktır.
Halen sürmekte olan savaşın Suriye’nin kalıcı olarak bölünmesini engelleme olasılığı kesinlikle yoktur, aksine daha çok bölünme ve etnik temizliğe neden olma olasılığı çok daha fazladır.
Diğer bir eleştiri de, Suriye halkına karşı gerçekleştirdiği acımasız saldırılar göz önüne alındığında, Esad’ın derhal iktidardan uzaklaştırılmasını kapsamayan bir önerinin ahlaki olmadığıdır. Esad, adaletle hesaplaşması gereken acımasız bir diktatördür. Esad’ı iktidardan uzaklaştırmanın pratik bir yöntemi ve onun ayrılmasından sonra Suriye’yi iyi ve bütün grupları kapsayıcı şekilde yönetmek mümkün olsaydı, bu onun kaderini belirlemeyen bir ateşkes anlaşmasını kabullenmekten çok daha tercih edilen bir çözüm olurdu. Bununla beraber bu seçenek gerçeklerin dünyasında mümkün değildir. Dört yıldır tedrici olarak artan askeri gerilim ve Suriye’nin izolasyonu, Rusya ve İran’ın Esad’ı uzaklaştırma çabalarına katılma yerine ona olan desteklerini iki katına çıkarmalarına neden olmuştur. Daha gelişmiş silahlar, uçuşa yasak bölgeler ve hatta direkt askeri saldırılar gibi muhalif gruplara yapılacak küçük çaplı askeri desteklerin durumu değiştireceğine yönelik çok az ümit vardır ve bu tür adımların da başka maliyetleri ve sonuçlarının olması kaçınılmazdır.
Sorulması gereken asıl soru ateşkesin önerilen hatlarda başarılıp başarılamayacağıdır. Hiç kimse bu işin çok kolay olacağı yönünde hayallere kapılmamalıdır. Rusya ve İran tarafından güçlü bir şekilde desteklenen Esad, kendi açısından zamanının olduğunu ve ona muhalif edenleri ezene kadar cinayetlerini durdurmaya gerek olmadığını düşünürken, ona muhalif eden gruplar ve bu grupları destekleyenlerin çoğunluğu da rejimin tamamen imhasını sağlayacak olan hedeflerini elde edinceye kadar savaşmaya devamda kararlı olabilirler.
Bununla birlikte, bu hatlarda tesis edilecek ciddi bir ateşkes önerisi savaşan tarafların önüne getirilmemiştir. Rejimin Şam kentini ve Suriye’nin batısındaki kent merkezlerini yönetmeye devamı yönünde verilecek bir garanti, Esad’ı ve onu destekleyenleri, bu acımasız ve sonu belli olmayan savaşı sürdürmek yerine kendi çıkarlarına da uygun olarak durdurmaya ikna edebilir. Her hâlükârda, Esad’ın iktidardan tamamen vazgeçmesini savunmak yerine, tarafımızca sunulan öneriyi, Esad’ın gerçek bir yetki devrine asla yanaşmayacağını öne sürerek eleştirmek mantıklı temellere dayanmamaktadır.
Muhalifler ve onları destekleyenlere gelince, onlara da günümüze kadar böyle bir teklif sunulmamıştır: varil bombaları da dâhil olmak üzere, Esad’ın saldırılarını sonunda durduran bir ateşkes anlaşması, uluslararası toplum tarafından desteklenen ve rejim tarafından da kabul edilen hâlihazırda kontrolleri altındaki bölgelere verilen mahalli özerklik, kuşatılmış durumdaki nüfusa acilen ihtiyaç duydukları insani yardımların dağıtılması, tutukluların serbest bırakılması ve taraflarca mutabık kalınan, yolun sonunda Esad ‘sız bir Suriye’yi de öngören yeni bir politik yapılanma.
Üçüncü eleştiri ise, güvenli bölgelerde garantör olarak görevlendirilecek anahtar konumundaki dış tarafların, bu görevi yerine getirme yönündeki siyasi isteksizlikleridir. Bu öneri nihayetinde, Kürt bölgelerinde görev yapan ABD kuvvetlerinin, Türk ve Ürdün kuvvetleri ile birlikte hareket ederek Sünni Arap muhaliflerin Şam ve Humus üzerine yaptıkları saldırıları yenilememelerini sağlamasını ve Rusya ile İran’ın rejim kuvvetlerini Halep, Dera ve Sünni Arap kontrolü altındaki diğer nüfus merkezlerini yeniden ele geçirme fikrinden vazgeçirmesini içermektedir. Dış hükümetler arasında bu işbirliğinin sağlanması hiç de kolay olmayacaktır fakat destekledikleri taraflar arasında işbirliğinin sağlanmasından çok daha uygulanabilir bir yaklaşımdır. Bütün dış taraflar arasında işbirliğini sağlamada anahtar faktör, onları bu düzenlemelerin en az kötü seçenek olduğu ve diğer seçeneğin bütün olumsuz sonuçları da kapsayacak şekilde savaşın genişlemesi olduğuna ikna etmektir.
Yöneltilebilecek son eleştiri de, savunduğumuz sürecin tasarımının, çatışmaların çözümü ve istikrarlaştırma için yapılabilecek en iyi uygulamalar olmadığı yönünde olabilir. Özellikle bütünlük içerisindeki bölünmelerin dağınık bölgelere nazaran daha iyi olduğu veya sürdürülebilir bir ateşkes için, öncesinde politik bir çözümün gerekli olduğu tartışılabilir. Elde edilecek sonuçlar gerçekten de tercih edilebilirler fakat bunları yakın bir zamanda başarmak mümkün değildir. Biz, yakın vadeli seçeneklerin, bu yazıda sunduğumuz karmaşık ve kırılgan barış önerisi veya savaşın uzun bir süre daha devam edeceği olduğuna inanmaktayız. Bu yaklaşımı uygulanamaz olarak değerlendirenler, tercih ettikleri sonucun nasıl daha kolay başarılabileceğini açıklamak zorundadırlar, itiraz edenler ise savaşın devam etmesinin neden daha iyi bir seçenek olduğunu ortaya koymak zorundadırlar.
Hiç kimse, Suriye’de ciddi kayıplar ve riskler içermeyen bir yol haritası varmış gibi hareket etmemelidir. Fakat Başkan Barack Obama’nın geçenlerde not ettiği gibi henüz olgunlaşmamış fikirleri çözümmüş gibi sunmak veya Suriye’deki mevcut zorlukları küçümsemek bir işe yaramamaktadır. Bunun yerine o, eleştirmenleri ‘özellikle’ ve ‘tam olarak’ neleri ve nasıl yapabileceklerini söylemek üzere davet etmiştir.[5]
Bu önerimiz işte tam da bu amaca hizmet etmektedir. Zorluklar, olumsuzluklar ve risklerin olması kaçınılmazdır fakat biz inanıyoruz ki, bizim önerimiz hâlihazırda sürmekte olan durumdan çok daha iyi ve elde mevcut alternatif önerilerden daha uygulanabilir bir çözümdür.
Bu deneme, çatışma sonrasında ortaya çıkacak olan Suriye devletinin tabiatı üzerine odaklanma yerine, Suriye’de savaşan tarafları, yeni yönetim düzenlemeleri üzerinde anlaşmaya götürebilecek uzun süreli bir ateşkesin sağlanması ve sürdürülmesi için atılması gereken adımlar üzerinde durmaktadır. Bu denemede ulaşılan sonuç: Suriye’deki mevcut çatışmada bir tarafı veya diğer tarafı destekleyen dış güçlerin böyle bir ateşkesi garanti etmek ve sürdürebilmek için bir araya gelmek zorunda olduklarıdır.
Yazarlar, bu dokümanı büyük bir dikkatle gözden geçirme görevini üstlenen Linda Robinson ve Ben Connable’a teşekkür ederler.
Çeviren, bu dokümanı büyük bir titizlik ve dikkatle gözden geçirme görevini üstlenen Sayın İnci Koçyiğit Doğanay’a teşekkür eder.
Bu çalışmanın fonu RAND destekçilerinin hayırsever katkıları ve operasyonlardan elde edilen gelirlerden karşılanmıştır.
Yazarlar Hakkında
James Dobbins: RAND Corporation Güvenlik ve Diplomasi bölümünde seçkin üye ve eski Dış İşleri Bakan Yardımcısı.
Philip Gordon: Dış İlişkiler Komisyonu üyesi. 2013-2015 yılları arasında Orta Doğu, Kuzey Afrika ve Körfez Bölgesi Beyaz Saray koordinatörü ve Avrupa ve Avrasya Dış İşleri Bakan Yardımcısı (200-2013).
Jeffrey Martini: RAND Corporation’da Orta Doğu analizcisi, 2014 yılı Çatışma ve İstikrarlaştırma Operasyonları Büro çalışanı.
[1] Organizasyonun ismi Arapça al-Dawlah al-Islamiyah fi al- ‘Iraq wa al-Sham (Kısaltması Da’ish veya DAESH) ‘den gelmektedir. Batıda yaygın olarak İslami Irak ve Levant (Toros Dağlarının güneyindeki Orta Doğuda geniş alan, sınırları kesin olarak belli değildir) Devleti, İslami Irak ve Suriye Devleti ve Şam (her ikisi de ISIS olarak kısaltılır), veya basitçe İslami Devlet (IS-Islamic State) olarak kullanılmaktadır.
[2] ‘’Syria’s Drained Population-Suriye’nin Tükenmiş Nüfusu’’ The Economist, September 30, 2015.
[3] Philip Gordon, ‘’It’s Time to Rethink Syria- Suriye’yi Yeniden Düşünme Zamanı,’’ Politico, September 25, 2015.
[4] Fabrice Balanche, Ethnic Cleansing Threathens Syria’s Unity, The Washington Intitute for Near East Policy, PolicyWatch 2528, December 3, 2015
[5] Office of Press Secretary, ‘Press Conference by the President,’ Washington D.C.: The White House, October 2, 2015. As of December 10, 2015: https://www.whitehouse.gov/the-press-office/2015/10/02/press-conference-president
[i] Çevirenin Notu: Hobezyen Modeli Savaş herkesin birbiri ile çatıştığı savaş halidir. Latince ‘Bellum omnium contra omnes – herkesin herkese karşı olduğu savaş’. Tanım Thomas Hobbes tarafından her insanın her insanla savaşı olarak ifade edilmektedir.