Yazar: Anton Mardasov, AL-MONITOR, 24 Ocak 2018
Çeviren: Ercan Caner, Sun Savunma Net, 30 Ocak 2018
Suriye iç savaşı bitmekten çok uzak ve bu acımasız savaşın tarafları halen sürmekte olan mücadelede ‘‘Kısasa Kısas Prensibini’’ uygulamaktan hiç de utanç duymuyorlar.
2016 yılında Türkiye’nin, doğu Aleppo’yu Suriye Devlet Başkanı Bashar al-Assad birliklerine devretmesi karşılığında, Suriye’nin kuzey Aleppo eyaletini ve al-Bab kentini kontrol altına almasına müsaade edilmiştir. O zamanlar takas bu kadar pervasızca açık değildir. Fakat sadece birkaç gün önce, 20 Ocak 2018 tarihinde, Türk Genelkurmayı resmi olarak, Afrin’de Zeytin Dalı Operasyonunun başladığını ilan etmiş; aynı gün geç saatlerde ise, Suriye hükümet güçleri de İdlib kentinde bulunan ve kuzey Suriye’deki en büyük havaalanlarından bir tanesi ve önemli bir askeri üs olan Abu al-Duhur hava üssünü kolayca ele geçirmişlerdir.
Muhalif unsurların hava üssünü neredeyse tek bir mermi dahi atmadan teslim etmeleri gerçeği ve Türk ordusunun hava kuvvetleri ile birlikte çok namlulu ve uzun menzilli hassas vuruş kabiliyetine sahip toplarını kullanmasına Rusların hiç itiraz etmemesi bir anlaşma yapıldığını ve bu ana kadar atılan adımların koordine edildiğini ispatlamaktadır. Türkiye’nin Afrin operasyonundan saatler önce Rus Savunma Bakanlığı, askeri polisini ve savaşan taraflar uzlaştırma merkezini, potansiyel kışkırtmaların önüne geçmek ve Rus askerlerin hayatlarına bir zarar gelmesini engellemek maksadıyla; Tel Rifaat çatışmasızlık bölgesi sınırları içindeki Tell Adjar’a taşımıştır.
Türkiye’nin bombaladığı Menagh hava üssünden Rus askerlerin 2 kilometre uzaklaşabildiği göz önüne alındığında, Ankara’nın Moskova’yı hedefler hakkında önceden bilgilendirdiği görülmektedir.
Bunun da ötesinde, Türkiye’nin belirli garantiler almadan, önemli sayıda muhalif güçleri yanına çekerek Afrin’de büyük bir askeri operasyon başlatması oldukça riskli olurdu.
Zeytin Dalı Operasyonunun ilk günleri Türk ordusu ve müttefiki muhalif güçlerin, Türkiye, İdlib ve Azaz bölgelerinden birkaç yönden ilerleyerek, Afrin kantonunun etrafında yer alan bazı bölgeleri ele geçirmeye çalıştıklarını göstermiştir. Türk ordusu ve muhalif güçler bir cephe taarruzundan kaçınmayı ve ileri harekâtını kolaylaştıran ve ana taarruz istikametlerini gizlemelerine imkân veren köprübaşları tesis etmeyi hedeflemektedir.
Ankara ve Moskova, 2017 yılı yaz aylarında Afrin kantonuna yapacakları müdahalenin olası senaryoları üzerinde oldukça kafa yormuştur. Afrin müdahalesi bütünüyle, anlaşma maddeleri altı tur süren Astana-Kazakistan barış görüşmelerinde sınırları belirlenen İdlib çatışmasızlık bölgesine dayanmaktadır. Garantör devletler esas itibarıyla bölgeyi, bir çatışmasızlık alanı olmak üzere planlanan, bir tanesi de Abu al-Duhur hava üssünün doğusunda kalan yer olmak üzere birkaç kısma bölmüşlerdir. Bununla birlikte Hayat Tahrir al-Sham ve İslami Devlet militanlarının hala bu bölgelerde faaliyette oldukları göz önüne alındığında, bunlar muhtemelen zaman içinde bölgeden temizleneceklerdir.
Kürtleri mümkün olabilecek en büyük oranda zayıflatmak isteyen Türkiye’nin, Afrin’deki faaliyetlerinin arkasında yatan gerçekler apaçık ortadayken, Rusya’nın pozisyonu ise çok daha karmaşıktır. Assad’ı destekleyen Moskova, Suriye’nin bütünlüğüne yönelik verdiği sözleri tutmalı ve aleni bir şekilde Türkiye’ye operasyonu durdurması için baskı yapmalıdır. Moskova alenen Zeytin Dalı Operasyonunun neredeyse Soçi’deki Suriye Ulusal Diyalog Kongresinin hemen öncesinde başladığını dile getirmiştir. Rusya Devleti Duma Savunma Komitesi Başkanı Vladimir Shamanov yaptığı açıklamada, böylesine arzu edilmeyen bir emsalin 29-30 Ocak 2018 tarihlerinde yapılacak olan kongreyi etkileyebileceğini dile getirmiştir.
Kendi itibarına olası riskleri göz önüne alan Rusya, Türk operasyonu için suçu Birleşik Devletler üzerine atarak her zaman işe yarayan stratejisine sarılmıştır. Rusya Savunma Bakanı, kuzey Suriye’deki operasyonu, Pentagon’un omuzdan atılan füzeler dâhil modern silahları bir Kürt ve Arap koalisyonu olan ve Halk Koruma Birliklerinin (YPG-Yekîneyên Parastina Gel) büyük bir rol oynadığı Suriye Demokratik Güçlerine (SDF-Syrian Democratic Forces) kontrolsüz olarak vermesinin tetiklediğini açıklamıştır. Türkiye her iki grubun da (SDF ve YPG) Türkiye’nin terör örgütü olarak nitelendirdiği Kürdistan İşçi Partisinin (PKK) Suriye kolları olduğunu ifade etmektedir.
Rusya Savunma Bakanlığı; ‘‘Birleşik Devletlerin, ağırlıklı olarak Kürt nüfusun olduğu bölgeleri izole etmeyi hedefleyen provakatif adımları, Suriye’nin bu kısmındaki krize katkı sağlayan önemli faktörlerdir’’ ifadelerini kullanarak operasyonun fırsatçı doğasını vurgulamıştır. ‘‘Ankara’nın aşırı olumsuz reaksiyonu; Washington’un Suriye-Türkiye sınırı yakınlarında sınır birlikleri oluşturma yönündeki açıklamalarının yanı sıra Birleşik Devletlerin Suriye devletinin altını oyan adımları ve silahlı militan grupları desteklemesiyle ateşlenmiştir.’’
Rusya Savunma Bakanlığı suçlamalarını birbiri ardına sıralayarak; Birleşik Devletler tarafından atılan adımların barış sürecini ve Kürtlerin de katılma hakkı olan Cenevre Suriye heyetler arası görüşmeleri raydan çıkaracağını da suçlamalara dâhil etmiştir. Rusya’nın askeri teşkilatı da Washington’u, ‘‘Washington Kürtlerin de siyasi görüşmelere katılma çağrısı yapmasına rağmen’’ Ankara’nın onlarca yıldır sürmekte olan ve Kürtlerle ilgili çok iyi bilinen pozisyonunu dikkate almamakla suçlamıştır.
Fakat Moskova, Suriye’deki Amerikan gayretlerini kamuoyu nezdinde gözden düşürme girişimlerine devam etmekte ve yaşanan gelişmeleri, yasal olmayan ABD varlığının gayri meşruluğu olarak öne çıkarmaktadır. Moskova’nın, Assad rejimini desteklemek ve NATO müttefikleri olan Birleşik Devletler ile Türkiye arasındaki ilişkilerde daha derin bir çatlak oluşturmak maksadıyla Amerika’nın Suriye’den çıkması için çaba gösterdiği açıktır.
Rus gazeteciler ve uzmanların sosyal ağ üzerinde hâlâ bir yanıt aradıkları soru ise; Kürtler, Suriye çatışmasının çözülmesinde ana unsurlardan bir tanesi olduğundan, Rusya’yı Kürt-Türk çatışmasının dışında kalmaya iten nedenlerin neler olduğudur.
Bu soruya yanıt; ilk olarak; halen Tel Rifaat çatışmasızlık bölgesinde konuşlu askeri polis unsurları ile Moskova hâlâ Afrin çatışmasında kendisini bir barış yapıcı konumunda tutma şansını muhafaza etmektedir. İkinci olarak da Afrin kantonunun savunma hatlarının oldukça iyi tahkim edilmiş durumda olmasıdır. Operasyona katılan bütün kuvvetlere ve Suriye muhalefetinin Türk birliklerine neredeyse 25.000 savaşçı ile katkı sağlamalarına rağmen, askeri harekâtın sonucunun ne olacağı belirsizliğini korumaktadır. Üçüncü olarak; operasyona katılmayarak Moskova, Suriye’nin diğer yerleşim bölgelerindeki Kürtlere, ülkenin toprak bütünlüğü ile uyumlu olmayan faaliyetlere kalkışmanın bedeli hakkında ipucu veren bir sinyal gönderiyor olabilir.
Aldar Khalil, Rusya’nın, Türk saldırılarından korunma ve emniyette olabilmeleri için Suriyeli Kürtlerden, Afrin’i Suriye rejimine devretmelerini talep ettiğini ifade etmiştir. Bununla birlikte Kürtler bu yönde hareket etmeyi kabul etmemiştir. Khalil, laik bir yapıda olan, Arap-Kürtlerden oluşan, otonom fakat tanınmayan ve Kuzey Suriye Demokratik Federal Sistemi olarak da adlandırılan, Afrin’i de kapsayan, Türkiye sınırı boyunca uzanan Rojava’nın, yönetim organizasyonu olan Demokratik Toplum Hareketinin yürütme kurulu başkan yardımcısıdır.
Bazı medya organları, Rusya’nın rejim yanlısı kuvvetlerin Afrin, Manbij ve Tabqa temas hatlarına yerleşmelerine izin vermeleri karşılığında, Kürtlere onları Türk saldırılarından koruma sözü verdiklerini de bildirmektedir. Assad yanlısı Al-Masdar News haber ajansına göre; Zeytin Dalı Operasyonunun başlamasından kısa bir süre önce Şam, Kürtlerin hükümetin teklifini desteklemeyi reddetmesine bir tepki olarak, Afrin kantonunda devlet organlarının yeniden tesis edilmesi ve stratejik yerlere Suriye Arap Cumhuriyeti bayrağının çekilmesi önerisini reddetmişlerdir.
Eğer Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan bir sonraki tehdidi olan Manbij’e devam hamlesini gerçekleştirir ise, bu Suriye’deki Kürt rüyasının sonu anlamına gelmese de politik görünümde değişikliklere neden olabilir. Medya, Damascus (Şam) yönetiminin, doğu Aleppo kentindeki Kürt militanların takviye olarak Afrin’e gönderilmesine izin verdiğini bildirmektedir. Bununla birlikte Ankara’nın gerçek niyetleri de henüz ortaya çıkmamıştır. Ülkenin sert arazi yapısı ve sert bir Kürt direnişi, operasyonu sınırlandırarak bir tampon bölge veya İdlib’den kuzey Aleppo’ya uzanan bir koridor yaratabilir. Bunun yanı sıra, kuşatılmış durumdaki kantonu rahatlatmak maksadıyla; Suriye Demokratik Güçleri, Türk yanlısı gruplara arkadan saldırabilecek Raqqa merkezindeki savaşçılarını da Manbij’e sevk etmiş durumdadır.
Çevirenin Notları: Yazı aslına sadık kalınarak çevrilmiştir ve yayın kuruluşu ile yazarın görüşlerini yansıtmaktadır. Yazının çevrilmesi ve yayımlanması Sun Savunma Net ve çevirenin yazıda ifade edilen ve ileri sürülen görüşleri paylaştığı anlamına gelmemektedir. Yazının orijinal metnine aşağıdaki link üzerinden erişebilirsiniz.
Suriye ve Irak’ta 16 Haziran 2017 itibarıyla askeri durum: Suriye’de kırmızı renkle gösterilen bölge rejim kuvvetlerinin kontrolündedir. Yeşil renkle gösterilen İdlib eyaleti ve sonrasında da sarı renkle gösterilen Suriyeli Kürtlerin kontrolündeki bölgenin de Assad’ın kontrolüne geçeceği kesin gibidir.
Öncelikle, Yeni Şafak web sitesinde yer alan yukarıdaki haritada görülen Suriye haritası tamamen kırmızı renge boyanmadıkça, Suriye’de olup bitenler Türkiye’nin başına bela olmaya devam edecektir. Haritada görülen kırmızı renkli yerler halen Assad rejiminin kontrolünde olan bölgelerdir.
Aynı haritada ‘‘Çatışmasızlık Bölgesi’’ olarak gösterilen İdlib eyaleti, Suriyeli muhalif unsurların en fazla yoğunlaştığı yerleşim birimidir. Fakat İdlib eyaleti aynı zamanda, çok uluslu Şii militanlar dâhil Assad yanlısı kuvvetlerin de en fazla yoğunlaştığı bölgedir.
İdlib eyaletinde meydana gelen iki çok önemli olay bu güne kadar istikrarlı olan güç dengesinin tamamen değişmesine neden olmuştur. Bu olaylardan birincisi Özgür Suriye Ordusunun Halep kentini kaybetmesidir. Güç dengesinin değişmesine neden olan ikinci önemli olay ise; eski adı El Nusra Cephesi olan Jabhat Fateh al-Sham tarafından, Astana’da yapılan görüşmelere katılmaları nedeniyle Jaysh al-Mujahideen, al-Jabha al-Shamiyyeh, Suqur al-Sham, Jaysh al-Islam ve Fastaqem dâhil birkaç isyancı gruba karşı sürdürülen savaştır. Afrin’den ziyade İdlib eyaleti Suriye’deki durum için kilit bir rol oynamaktadır.
İdlib’in çökmesi Assad’ın Suriye’nin toprak bütünlüğünü sağlama yolunda Halep’ten sonra atılacak en büyük adım olacaktır. Assad rejiminin yakın bir gelecekte, Rusya ve İran’ın desteği ile İdlib eyaletinde de kontrolü tamamen ele geçireceği kuvvetle muhtemeldir.
İdlib eyaletinde olup bitenlerle ilgili ayrıntıları Sun Savunma Net sitesinde yayınlanan ‘‘İdlib Savaşı ve Türkiye’’ başlıklı makalede okuyabilirsiniz.
Suriye’nin toprak bütünlüğünü Rusya, İran, ABD ve Türkiye istemektedir. ABD Başkanı ile Türkiye Cumhurbaşkanı arasında 24 Ocak 2018 günü yapılan son telefon görüşmesinin Beyaz Ev tarafından yayımlanan aşağıdaki metinde ‘‘Birleşmiş Suriye’’ ifadesi yer almaktadır.
‘‘Başkan Trump, Türkiye’nin meşru güvenlik endişelerini çözmek için daha yakın iki taraflı iş birliği talebinde bulunmuştur. Liderler, Türkiye dâhil komşularına hiçbir tehdit oluşturmayan birleşmiş bir Suriye’nin istikrarına olan ihtiyacı görüşmüşlerdir.’’
24 Ocak 2014 tarihinde ABD ve Türk liderleri arasında yapılan telefon görüşme metnini de yine Sun Savunma Net sitesinde yayınlanan ‘‘Başkan Donald J. Trump ve Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Arasındaki Telefon Konuşması Metni’’ başlıklı yazıda okuyabilirsiniz. İki ülke yetkilileri tarafından yapılan farklı açıklamalardan hangisinin doğru olduğunun öğrenilmesi ancak konuşma kayıtlarının yayınlanması ile olabilecektir. Bu da mümkün olmadığından, şimdilik her iki liderin de kendi gündemlerine göre doğruları söylediğini kabul etmek zorundayız.
NATO müttefiki olan Birleşik Devletler ve Türkiye’nin yanı sıra, Suriye’deki ana oyunculardan olan Rusya Federasyonu da Suriye’nin toprak bütünlüğü ve birleşmiş olmasından yana iseler, sizce Suriyeli muhalifler ve başları sıkışınca Türk ordusuna karşı Assad’dan yardım talep eden Suriyeli Kürtlerin bağımsızlık gibi bir şansları olabilir mi?
Zavallı ‘‘vekâlet savaşçılarının’’ kimler ve ne için savaştıklarının dahi farkında olmadıklarını değerlendiriyorum.
Türkiye ile Rusya arasındaki ilişkiler giderek gelişirken, iki NATO müttefiki ABD ile Türkiye arasındaki ilişkiler giderek gerginleşmektedir. Son yapılan telefon görüşmesinde Başkan Trump’ın, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı dikkatli hareket etmeye davet etmesi, Türk ve Amerikan kuvvetleri arasında çatışma riski yaratabilecek herhangi bir faaliyetten kaçınması yönünde uyarması gerçekten ilginçtir. Bu açıklama, görüşme sonrası Beyaz Ev tarafından yayınlanan metinde yer alırken, Cumhurbaşkanlığı Basın Merkezi tarafından görüşmeyle ilgili yapılan açıklamada bu ifadeler yer almamaktadır.
Rusya Federasyonu, İslami Devlet militanları ve rejimini yıkmak isteyen Suriyeli isyancılara karşı yedi yıldan beri savaşan Assad rejimini desteklemektedir. Türkiye de ABD destekli Kürtlere karşı Özgür Suriye Ordusu ile birlikte başlattığı operasyon ile Assad’ın ekmeğine yağ sürmekte, bir anlamda Assad’ı desteklemektedir.
Rusya ve İran’a, Suriye ordusunun isyancıların son kaleleri olan İdlib ve Doğu Ghouta’daki saldırılarının durdurulması için 9 Ocak 2018 tarihinde bir çağrı yapan Türkiye, Afrin operasyonunun başlaması sonrasında İdlib eyaletine olan ilgisini acaba gerçekten kesmiş midir? İdlib ve Doğu Ghouta’da Türkiye’nin desteklediği ve garantörü olduğu ılımlı muhalifler, acaba daha ne kadar El Nusra, HTS ile Assad rejiminin saldırılarına dayanabileceklerdir?
Yukarıdaki haritaya iyi bakalım. Sözde Batı Kürdistan olarak adlandırılan yeşil renkli alanda Afrin ve Manbij kentlerinin Fırat Nehri batısında kaldığına dikkatinizi çekmek isterim. Acaba Rusya Federasyonu ile Birleşik Devletler, nehrin batı ve doğusunda kalan toprakların paylaşımı ve kendi nüfuz alanları konusunda anlaşmış olabilir mi?
Birleşik Devletler yetkilileri tarafından yapılan son açıklamalar; Manbij’den kesinlikle çekilmeyecekleri yönündedir. ABD ordusu Manbij’de iken Recep Tayyip Erdoğan’ın saldırı emri vermesi hiç de olası görünmemektedir.
Bazı Batı medya organlarında, ABD’nin Raqqa ve Al-Tabqah’ın İslami Devlet terör örgütünden kurtarılması karşılığında Suriye topraklarındaki Kürt otonom bölgesinin sınırları hakkında anlaştıkları ileri sürülmektedir. Sizce Manbij bu sınırlar içinde mi yer almaktadır? Ne olursa olsun ABD’nin Suriye’yi bölmek istediği apaçık ortadadır. Trump ve Erdoğan görüşmesindeki ‘‘Birleşmiş Suriye’’ sözü tam bir palavradır.
ABD, İslami Devlet terör örgütünün yenilgiye uğratılması ve Suriye Arap Ordusunun tamamen yenilmesi sonrasında Irak ve Suriye topraklarında yer alacak Büyük Kürdistan devletinin sınırlarını çoktan belirlemiş durumdadır. Ne ABD ve İsrail tarafından yaratılan taşeron terör örgütü İslami Devlet yenilecektir ne de Suriye Arap Ordusu tamamen çökertilecektir. Vekâlet savaşçısı Kürtler, Orta Doğudaki liderlere sık sık süper güçler tarafından yapıldığı gibi, ABD tarafından kandırılmaktadır. Kürtlerin İslami Devlet terör örgütünü yenebilecek tek güç olarak Kürtleri lanse etmesi de palavradan başka bir şey değildir. Amiyane tabirle ABD Kürtleri gaza getirmektedir.
Sayın Mardasov tarafından kaleme alınan bu yazıda, Rusların neden Afrin Operasyonuna fiilen katılmadıkları sorgulanmaktadır. Yazarın ileri sürdüğü nedenlerden bir tanesi de ‘‘Afrin kantonunun savunma hatlarının oldukça iyi tahkim edilmiş’’ olmasıdır. Yazar bir anlamda; 5.000 tır ve 2.000 uçak dolusu silah ile donatılan YPG unsurlarına Rusya’nın müdahale etmekten korktuğunu ima etmektedir. Zeytin Dalı Operasyonunun bugüne kadarki başarısı Özgür Suriye Ordusuna hanesine yazılırken, acaba asıl niyet gelecekte olası bir başarısızlığın suçunun iyi tahkim edilmiş savunma hatlarında sonuç alamayacak olan ÖSO’nun üzerine yıkılmak istenmesi midir?
Karmakarışık olduğunun farkındayım, ama tam da bu nedenle bu bölge ‘‘Orta Doğu Bataklığı’’ olarak adlandırılmaktadır.
Barbar, katil, hırsız, ırz düşmanı ve bölgemizin maruz kaldığı post modern Haçlı Seferinin yeni işbirlikçileri ile mücadelesinde ve başta VAYPİCİ olmak üzere, onların tamamının kökünün kazınmasında kahraman Türk askerine ve yüce Türk milletine başarılar diliyorum.
Son söz olarak da Zeytinlik Harekâtında bizi aldatan Obama’yı kınıyor, Putin’i de Zeytin Dalı Harekâtında bizi aldatmaması yönünde çok sert ve şiddetli bir şekilde uyarıyorum.
Russia’s role in Turkish incursion into Syria is tricky
The Syrian civil war is far from over, and the participants aren’t shy to apply the quid pro quo principle to the ongoing fighting. In 2016, Turkey was allowed to take control of Syria’s northern Aleppo province and the city of al-Bab in exchange for turning eastern Aleppo over to the troops of Syrian President Bashar al-Assad.