‘‘Siz küçük, çekik gözlü, kırmızı yüzlü, basık burunlu, çehreleri sanki örs üzerinde dövülmüş ve üzeri derilerle kaplanmış sağlam kalkanlar gibi bir kavim olan Türkler ile savaşmadıkça, kıyamet kopmayacaktır. Siz kıldan örülmüş çorap giyen bir kavimle savaşmadıkça kıyamet kopmayacaktır.’’ (Buhari, ”Menakıb”, 24; Ebu Davud, ”Melahim”, 9.)
Ercan Caner, Sun Savunma Net, 17 Ekim 2018
Yabancı medya organlarının ağız birliği etmişçesine yayınladığı haberlere göre; Türk yetkililerin elinde gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın, İstanbul’daki Suudi Arabistan Başkonsolosluğunda, 15 kişiden oluşan özel bir infaz timi tarafından öldürüldüğüne dair kanıtlar bulunmaktadır.
Yine yabancı medya organlarında yer alan haberlere göre; Suudi Arabistan Veliaht Prensi Mohammed bin Salman, son yazısında Suudi yetkililere, Yemen savaşının sonlandırılması çağrısı yapan, gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın İstanbul’da Suudi Arabistan Başkonsolosluğunda, ortadan yok olmasından birinci derecede sorumludur. Bir insanın, hem de başkonsoloslukta ortadan kaybolması Suudi Arabistan’ın bir haydut devlet olduğunun en büyük kanıtıdır. Kendi vatandaşlarını konsolosluklarda tuzağa düşürerek hunharca öldürmek bir devlet terörüdür. Terör uygulayan katil devletlerle iş birliği yapılmamalıdır.
Cemal Kaşıkçı bir zamanlar Suudi prensleri ve üst düzey yetkililerinin güvendikleri bir isimdir. 2 Ekim 2018 günü Suudi Arabistan’ın İstanbul Başkonsolosluğunda ortadan kaybolan gazetecinin öldürüldüğüne ve parçalanan cesedinin kutular içinde konsolosluktan çıkarıldığına dair iddialar ortalıkta dolaşmaktadır. Suudiler ise gazetecinin, kısa bir süre kaldıktan sonra konsolosluktan ayrıldığını iddia etmektedirler. Kaşıkçı’nın konsolosluğa girdiği esnada çalışan kameralar, nedense çıkarken çalışmadığından, konsolosluk yetkilileri çıkış görüntülerini veremediklerini ileri sürmektedir. İstanbul’daki Suudi Arabistan başkonsolosluğunda Salman’ın infaz timi tarafından hunharca öldürüldüğü iddia edilen Kaşıkçı’nın, Washington Post gazetesinde 11 Eylül 2018 tarihinde yayınlanan son yazısı Suudi yetkililere Yemen savaşının sonlandırılması yönünde yaptığı bir çağrıdır.
Kaşıkçı’nın; ‘‘Veliaht Prens, Gaddar Yemen Savaşını Sonlandırarak Ülkesine Haysiyetini Yeniden Kazandırmalıdır’’ başlıklı son yazısını Sun Savunma Net sitesinden okuyabilirsiniz.
Lübnan Başbakanı Saad Hariri’nin İstifaya Zorlanması
Geçen yıl Kasım ayında Suudi Arabistan Veliaht Prensi Mohammad bin Salman
Lübnan Başbakanı Saad Hariri’yi istifaya zorlamış, zavallı adam rehine gibi göründüğü bir televizyon kanalına verdiği demeçle başbakanlıktan istifa ettiğini açıklamıştır. Kot pantolon ve tişört giyerek Salman ile çölde piknik yapmaya gittiğini zanneden Suudilerin uzun yıllardan beri müttefiki olan zavallı Hariri’nin cep telefonları alınmış, biri hariç korumaları uzaklaştırılmış ve Suudi güvenlik mensupları tarafından ağır hakaretlere uğramıştır.
En sonunda da eline bir istifa mektubu verilerek bir Suudi televizyon kanalında okuması istenerek hakaret ve aşağılamanın en büyüğüne maruz bırakılmıştır. Zavallı Başbakan Hariri Fransa, Birleşik Devletler, Mısır ve diğer ülkelerin yoğun diplomatik çabaları sonucu serbest kalarak ülkesine dönebilmiş ve istifasını geri almıştır.
Almanya Dışişleri Bakanı Sigmar Gabriel’in Hariri’nin zorla Suudi topraklarında tutulduğu yönündeki açıklaması Salman’ı delirtmiş ve Suudi hanedanlığı Berlin’deki elçisini geri çağırarak ve Riyadh’daki Alman elçiliğine bir protesto mektubu göndererek tepki göstermiştir.
Suudi yetkililer, krallığın en zengin ve güçlülerinden 381 Suudi vatandaşını yolsuzluk ve rüşvet suçlamaları ile Ritz-Carlton otelinde alıkoymuştur. 381 zengin ve güçlü Suudi, sözde ülkelerinden çaldıkları 107 milyar dolardan fazla parayı ödedikten sonra serbest bırakılmışlardır. Otelde alıkoyulanlar arasında en az 11 adet prens de vardır.
Sözde, kadınlara bazı haklar verdiğini iddia eden Suudi yetkililer, ülkede kadın hakları için mücadele eden kadınları tutuklamayı sürdürmektedir. Samar Badawi ve Nassima al-Saadah adlı kadın hakları savunucuları, kadınlara 2018 Haziran ayı sonlarına doğru araba kullanma hakkı verilmesinden birkaç ay sonra tutuklanmıştır.
Kadınlara oy hakkı verilmesi ve erkek gardiyanlığının kaldırılması için mücadele eden ve 2012 yılında Uluslararası Cesur Kadın ödülünü alan Samar Badawi de son tutuklanan kadınlar arasındadır. Halen 10 yıllık hapis cezasını çekmekte olan Samar Badawi’nin kardeşi Raif Badawi’nin davası 2015 yılında dünya kamuoyunun dikkatini çekmiştir. Zavallı adam, İslam dinine hakaret etmek ve bağımsız bir web sitesi açarak krallık yasalarına karşı çıktığı gerekçeleriyle 1.000 kırbaç cezasına çarptırılmıştır.
Suudiler 24 Haziran 2018 tarihinde kadınlara araba sürme hakkı vermiştir, fakat bu hak için mücadele eden insanların birçoğu hâlâ Suudi cezaevlerinde tutulmaya devam edilmektedir.
Kanada’nın Suudi hanedanlığının kadın insan hakları savunucularını tutuklamasını protesto etmesi eleştirileri kaldıramayan Salman’ı öfkeden deliye döndürmüş ve iki ülke arasında diplomatik bir skandal patlak vermiştir.
Kanada Dışişleri Bakanı Chrystia Freeland attığı bir Twitter mesajında Samar Badawi’nin tutuklanmasını eleştirmiş bunun üzerine kraliyet hanedanı Kanada büyükelçisi Dennis Horak’ın 24 saat içinde ülkeyi terk etmesini talep etmiş ve Kanada’daki Suudi Arabistan elçisini de geri çağırmıştır. Öfkeden kuduran Suudi hanedanı bununla da yetinmeyip Kanada ile yakın bir geçmişte imzalanan ticaret anlaşmasını da iptal etmiştir.
Suudi hanedanlığı ayrıca Kanada ile olan eğitim programlarını da iptal etmiş ve bu ülkedeki öğrencilerini (yaklaşık olarak 12.000) başka ülkelere kaydırmıştır. Suudi havayolları şirketi Kanada’nın en büyük kenti olan Toronto’ya uçuşları durdurmuştur.
Kanada ile Suudi hanedanlığı arasında yılda 4 milyar doları bulan ticarete ilave olarak Kanada General Dynamics Corp imali hafif zırhlı araçlar için imzalanan 13 milyar dolar tutarında bir anlaşma da mevcuttur. Bu tutar Kanada tarihindeki en büyük gelişmiş üretim dış satımıdır.
Salman’ın gelecekte yerden yere vuracağı ve ‘‘Filistinlilerin önerileri kabul ederek görüşme masasına oturmayı kabul etme ya da çenelerini kapatarak sızlanmayı kesme zamanı geldi’’ ifadelerini kullanacağı zavallı Filistin Otoritesi Başkanı Mahmoud Abbas da Kanada’nın Suudi Arabistan’ın iç işlerine karışmaması gerektiğine yönelik bir açıklama yapmıştır.
Mohammed bin Salman despot bir savaş suçlusudur, 3,5 yıldır süren Yemen katliamından; kadınlar ve çocuklar dâhil binlerce masum Yemenlinin ölümünden sorumludur. ABD ve diğer Batı ülkelerinin yanı sıra Türkiye’deki iktidar da Suudi katilleri Yemen savaşı nedeniyle suçlamaktan nedense kaçınmaktadır. Bu da savaş suçlusu Mohammed bin Salman’ın istediği gibi hareket etmesine neden olmaktadır.
Suudi hanedanı 2015 yılında dokuz Arap ve Afrika ülkesinden oluşan bir askeri koalisyonla Yemen’e müdahale etmektedir. 26 Mart 2018 tarihi itibarı ile en az 10.000 Yemenli hayatını kaybetmiştir. Kayıpların sayısını tahmin etmek zordur ve Save The Children organizasyonuna göre bugüne kadar en az 50.000 çocuk hayatını kaybetmiştir. Birleşmiş Milletlere göre Yemen’deki ölümlerin üçte ikisi Suudi hanedanının hava saldırılarından kaynaklanmaktadır.
10 Mayıs 2017 tarihinden itibaren Suudi yönetimi kendi topraklarındaki Awamiyah kasabasını da sürekli olarak bombalamakta, zırhlı araçlarla kasabaya Suudi yönetiminin katilleri tarafından operasyonlar düzenlenmektedir. Saldırıların nedeni ise bu kasabada Suudi yetkililere göre Şii militanların saklanıyor olmasıdır.
AKAPE iktidarı nedense haydut devlet Suudi Arabistan ile ilişkilerini sıcak tutma gayreti içindedir. Bunun en belirgin örneği ise Katar krizinde elebaşı olan Suudi Arabistan’ın eski kralı, iki kutsal caminin koruyucusu Abdullah bin Abdülaziz el-Suud, BİR KİŞİ olarak 23 Ocak 2015 tarihinde, öteki tarafa göç ettikten ve aynı gün Al Oud mezarlığına gömüldükten sonra bir gün süreyle milli yas ilan etmesidir.
Suudi Arabistan’ın eski kralı, İki Kutsal Caminin Koruyucusu Abdullah bin Abdulaziz el-Suud, 1 Ağustos 1924 günü Riyad, Suudi Arabistan’da doğmuş, 23 Ocak 2015 tarihinde yine aynı kentte yaşama gözlerini yummuş ve aynı gün Al Oud Mezarlığına defnedilmiştir. Vahabi gelenekleri gereği Suudi Arabistan’ı 23 yıl yöneten kralın mezarını belli edecek bir taş dahi dikilmemiş ve üzerinde ‘‘Allah’tan başka tanrı yoktur’’ yazısı yer aldığından, bayrağın yarıya indirilmesi Kuran’a saygısızlık olarak algılandığı için bayraklar da yarıya indirilmemiştir.
Suudi Arabistan Kralı Abdullah bin Abdulaziz el-Suud’un 90 yaşında vefatı sebebiyle Başbakanlık Basın merkezi tarafından yapılan yazılı açıklama ile 24 Ocak 2015 gününde bir günlük milli yas ilan edilmiştir. Yapılan yazılı açıklamada; ‘‘Suudi Arabistan Kralı Abdullah bin Abdulaziz el-Suud’un vefatı sebebiyle 24 Ocak’ta bir günlük milli yas ilan edilmiştir. Bu vesile ile merhum Suudi Arabistan Kral Majesteleri Abdullah bin Abdulaziz el-Suud’a yüce Allah’tan rahmet diliyor, kardeş Suudi Arabistan halkı ile Arap ve İslam Âlemine taziyelerimizi iletiyoruz’’ ifadelerine yer verilmiştir.
Oysa 31 Mayıs 2017 günü Şırnak’ta meydana gelen helikopter kazasında toplam 13 VATAN EVLADI şehit olmuş, bütün ülkeyi yasa boğan bu olayda dahi AKAPE hükümeti milli yas ilan etmeyi aklından bile geçirmemiştir.
11 Eylül 2001 saldırılarını gerçekleştiren 19 yolcudan 15’i Suudi vatandaşı olmasına rağmen iki ülke arasındaki ilişkiler nedense hiç sarsılmamıştır. Başkan Obama zamanında, Amerikan şemsiyesi altında bölgesel güvenliği tehdit eden ve Amerikan çıkarlarına zarar veren bir ülke olarak görülen Suudi Arabistan, Başkan Donald Trump’ın ilk resmi dış ziyaretini gerçekleştirdiği ülke olmuştur.
Suudi hanedanı kadınların araç sürmesini engellese de dünyanın her yerinde dinsel okulları destekleyerek şeriatı desteklese de ABD-Suudi ilişkileri bugüne kadar hiç bozulmamıştır. İki ülke arasındaki ilişkiler 1933 yılında petrol nedeniyle başlamış ve kültür ve değerler büyük farklılıklar gösterse de kesintisiz devam etmiştir.
Standard Oil ve Texaco, Exxon, Mobil üçlüsü tarafından kurulan Aramco (Arabian American Oil Company) 1944 yılında krallığın petrol rezervlerini bulmuş ve Suudileri dünyanın en büyük petrol ihraç eden ülke konumuna taşımıştır.
İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemde Suudi Arabistan ve bölgedeki petrol zengini diğer ülkelere güvenlik sağlamak Birleşik Devletlerin birinci önceliği olmuştur. Soğuk Savaş döneminde de Suudiler daima Birleşik Devletlerin güvenilir bir stratejik ortağı olmuştur. ABD, İran devrimine kadar bir denge politikası güderek petrol ihtiyacını İran ve Suudilerden karşılamış, fakat İran İslam Devrimi sonrasında bu tablo değişmiştir.
ABD-Suudi iş birliği Birinci Körfez harbi esnasında zirve noktasına ulaşmıştır. Yarım milyondan fazla ABD’li asker bölgeye gelmiş, çoğu Suudi Arabistan’daki üslere yerleştirilmiştir.
1979-1989 yılları arasında Sovyet işgaline karşı ABD, Suudi Arabistan ve Pakistan hep birlikte Afganistan direnişini de desteklemiştir. Afganlı mücahitlere para ve silah akmış, binlerce Sünni Müslüman Afganistan’a savaşmak için akın etmiştir.
Birleşik Devletler- Suudi hanedanı ilişkileri, petrol karşılığında güvenlik sağlamaya dayanan ve her iki tarafında yararlandığı stratejik bir ilişkidir. Suudilerde bu kadar petrol olduğu sürece de bozulacak gibi görünmemektedir.
Son 20 yılda 3.000 kadar hacı Suudi Arabistan topraklarında hayatlarını kaybetmiştir. Bugüne kadar meydana gelen en büyük felaket 1990 yılında gerçekleşmiş ve çoğunluğu Malezya, Endonezya ve Pakistan’dan gelen tam 1.426 hacı, Mekke kentindeki bir tünelde feci şekilde can vermiştir.
2015 yılında Mekke’de 1200’den fazla hacı izdiham nedeniyle hayatını kaybetmiş, her yıl hacılardan dokuz milyar dolardan fazla para kazanan Suudi kralı olay üzerine çok kızarak 28 kişinin kafalarının kesilmesini emretmiştir. Oysa hac esnasında insanların ölmesi ne yazık ki normal bir olay haline gelmiştir. İki kutsal caminin koruyucusu unvanlı Suudi kralın alamadığı tedbirler yüzünden 1987 yılında 402, 1990 yılında 1,426, 1994 yılında 270, 1997 yılında 340, 1998 yılında yaklaşık 180, 2001 yılında 35, 2004 yılında 244 ve 2006 yılında 364 hacı kutsal topraklarda dini vecibelerini yerine getirirken can vermiştir.
Suudi Arabistan, şeriata dayalı monarşi ile yönetilen bir devlettir. İslam resmi dindir ve yasa bütün vatandaşların Müslüman olmasını zorunlu kılmaktadır. Suudi yönetimi diğer dinlere mensup olanların ibadetlerini açık bir şekilde yapmalarına müsaade etmemektedir.
Suudi yönetimi 21’nci asırda, yargısız infazlarla kafa keserek insanları hunharca öldüren bir devlettir. Suudi yargısı da zanlıların işkence altında verdikleri itirafları sorgulama gereği dahi duymadan, kafalarının kesilerek öldürülmesi cezası veren devletin infaz tim üyeleridir.
Suudi yönetimi eril ve dişil canlılar arasında ayrım yapmayı sürdürmenin yanı sıra kadınlar ve kızlar arasında dahi ayrım yapan bir yönetimdir. Kadınlar erkek muhafız müsaadesi olmadan (genellikle koca, baba, birader veya oğul) seyahat edemez, evlenemez ve tıbbi bakım alamazlar.
Ülkede çalışan ve çoğunluğu kadın olan yabancılar sürekli olarak psikolojik baskılar ve cinsel istismara maruz kalmakta, kendilerini efendi sanan geri zekâlıları şikâyet ettiklerinde ise fahişelik, cadılık ve kara büyü yapmakla suçlanmaktadırlar. Ve bu suçların Suudi topraklarında cezası kafa kesilerek infazdır.
Suudi Prens Salman Oğlu Muhammed (Mohammed bin Salman), 2018 yılı Mart ayında Amerikan Yahudi organizasyonları ile New York’ta yapılan bir toplantıda, barış tekliflerini reddettiği gerekçesiyle Filistin Otoritesi Başkanı Mahmoud Abbas’ı yerden yere vurarak, Filistin liderliğini sert sözlerle eleştirmiştir.
Veliaht Prens, Yahudi organizasyonlarına yaptığı açıklamada, Filistin liderliğinin son birkaç on yıldır bütün barış önerilerini reddederek fırsatları birbiri arkasına kaçırdığını dile getirmiştir. Mohammed Bin Salman açıklamasında; ‘‘Filistinlilerin önerileri kabul ederek görüşme masasına oturmayı kabul etme ya da çenelerini kapatarak sızlanmayı kesme zamanı geldi’’ ifadelerini kullanmıştır.
Jerusalem Post gazetesinin bildirdiğine göre; 27 Mart 2018 tarihinde New York kentinde yapılan toplantıya; AIPAC (American Israel Public Affairs Committee- Amerikan İsrail Kamu İşleri Komitesi), Amerikan Yahudi Komitesi, Anti-Defamation League (İftira ve İnkârla Mücadele Birliği), Kuzey Amerika Yahudi Federasyonları, B’nai B’rith Teşkilatı (Ahit’in Çocukları) ve Büyük Amerikan Musevi Örgütleri Başkanları Konferansı üyeleri katılmıştır.
Suudi Arabistan ile İsrail, her iki hükümet de bölgede İran ve müttefiklerinden kaynaklanan tehditler nedeniyle kaygılı olduklarından, son birkaç yılda birbirlerine çok yakınlaşmıştır. Amerika’ya yaptığı gezi esnasında Salman Oğlu Muhammed, İran Dini Lideri Ayotollah Ali Khamenei’yi Hitler’e benzetmiştir. Suudi Veliaht Prens Salman Oğlu Muhammed ‘‘The Atlantic’’ dergisine yaptığı açıklamada da İsraillilerin ‘‘kendi topraklarına sahip olma hakkına sahip olduklarını’’ ifade etmiştir.
Suudi yönetimindekiler, sahip oldukları petro dolarlar ile her istediklerini yapabileceklerini düşünen şımarıklardır. Yukarıdaki fotoğrafta görülen kılıç dansından cesaret alan Suudili yetkililerin Katar’dan talepleri arasında, ülkedeki Türk askeri varlığını ve Türkiye ile ortak askeri iş birliğini derhal sonlandırması talebi de vardır.
Suudi hanedanlığı ile ortak bir çalışma grubu kurarak olası bir cinayeti aydınlatmak imkânsızdır. 24 saat süre verilerek bütün Suudi diplomatlar sınır dışı edilmelidir. Kanada devleti, iki ülke arasındaki yıllık 4 milyar dolarlık ticaret hacmini ve 13 milyar dolarlık hafif zırhlı araç işini düşünüyor olabilir, fakat Türkiye böyle küçük tutarda paralara pabuç bırakacak bir ülke değildir.
The United States strongly condemns the attacks carried out August 1 and 2 in southern Yemen. We extend our deepest condolences to families of those killed and wish a speedy recovery to those injured. Attacks such as these by the Iranian-backed Houthis, ISIS, or al-Qa’ida are unacceptable. It is critical that Yemenis work with UN Special Envoy Martin Griffiths toward a political settlement that ends the conflict and brings peace, prosperity, and security to Yemen.
Suudi Arabistan Kraliyet Hava Kuvvetleri’ne (RSAF) ait savaş uçakları, Yunanistan’ın Girit Adası’nda bulunan Souda Askeri Üssü’nde konuşlandı.
Yunan yerel medyası, Yunan Silahlı Kuvvetleri ile ortak eğitim ve tatbikat yapmak üzere Suudi Arabistan’a ait 6 F-15C tipi savaş uçağının geldiğini duyurdu.