savunmahavacılıkteknolojipolitikaanalizmevduatkriptosağlıkkoronavirüsenflasyonemeklilikötvdövizakpchpmhp
DOLAR
34,5424
EURO
36,0063
ALTIN
3.006,41
BIST
9.549,89
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Ankara
Karla Karışık Yağmurlu
2°C
Ankara
2°C
Karla Karışık Yağmurlu
Pazar Karla Karışık Yağmurlu
1°C
Pazartesi Açık
1°C
Salı Parçalı Bulutlu
3°C
Çarşamba Çok Bulutlu
4°C

HİNDİSTAN’DA TÜRK İZLERİ-2

A+
A-

HİNDİSTAN’DA TÜRK İZLERİ-2

 

Yazı ve Fotoğraf: Olay Salcan, 25 Kasım 2018

 

Hindistan’ı ziyaretimde beni en çok orada gördüğüm Türklerin inşa ettiği eserler etkilemişti. Dönüşüm de hemen “Hindistan’da Türk İzleri” başlığı altında bir yazı hazırlamış ve bunu bu sütunlarda yayınlamıştım. Ancak bu yazımda Hindistan’daki tüm Türk eserlerinden söz etmek imkanım olmadığından yazım da eksik kalmıştı.

İlk yazım, umduğumun üzerinde bir ilgi gördü. Bu arada ben de okurlarımdan çeşitli medya ortamında son derece olumlu geri dönüşler aldım. Sadece bu yazımdan dolayı Hindistan’a olan ilgilerinin arttığından, gezi listesinin başına Hindistan’ı koyduklarından ve hatta çocuğunun ev ödevi için bu yazıdan faydalandıklarından söz edenler bile vardı. Bu yakın ilgiyi gösteren tüm okurlarıma da bu fırsattan istifade ederek teşekkürlerimi sunarım.

İlginin bu kadar artması üzerine ben de eksik kalan Hindistan’da Türk İzleri yazımı tamamlamaya karar vererek bu yazıyı hazırladım.

Avrupa, Kuzey Afrika, Balkanlar ve Orta Doğu’yu gezme fırsatını bulduğumda; Türklerin buralarda yaptığı eserleri görme şansım hep olmuştur. Bu bölgelerde halen ayakta kalmış birçok Türk eserine rastladım. Bunlar, birbirinden muhteşem ve baş döndürücü anıtsal yapılardır. Her şeyden önce Türklerin bu bölgelerde bulunduklarına dair silinemez izlerdir. Bunları her gördüğümde de keyifle seyreder, buralarda yaşamış atalarımızın seslerini duyar gibi olurum. Gezmesek ve görmesek de Türkiye’nin bu ülkeler ile olan yakın ilişkilerinden dolayı da bu eserlerin çoğunu biliriz.

Ancak öyle bir ülke var ki; Türk eserleri konusunda çok daha fazlasına sahip. Bu ülke Hindistan. Belki Türkiye ile Hindistan arasındaki ilişkilerin çok yakın olmaması ve bu ülkenin bize mesafe olarak uzakta bulunması nedeni ile bu ülkedeki Türk varlıklarından Türklerin pek haberi olmadığına inanıyorum.

Hindistan ve Türk eserlerinden söz açıldığında hiç şüphesiz akla ilk önce ve hatta tek olarak Taç Mahal gelmektedir. Dünyada kime sorarsanız size Taç Mahal’i bildiğini söyleyecektir. Son derece tanınan, dünya ve Hindistan’da en çok ziyaret edilen yerlerin başında gelmektedir. Bu muhteşem eseri görmek bir ayrıcalıktır. Gezenlerin içinde Taç Mahal’i görmeyen yoktur diye düşünüyorum. Bir ilgi odağı ve cazibe merkezidir. Kendisine doğru insanları çekme gücüne sahiptir. Gidip gördüğünüz zaman hiç abartmadığımı anlayacaksınız. Görülmeye değer şahane bir mimari eserdir. Dünyanın harikalarından biri olmaya hak eden bir baş yapıt.

Bütün bu güzel ve muhteşem özelliklerine rağmen, bana göre Türklerin Hindistan’da yarattıkları eserler arasında en görkemlisi ve muhteşemi değildir. Diğer büyük Türk eserlerine rağmen bu kadar şöhret kazanmasının nedeninin hazin hikayesinden kaynaklandığına inanıyorum. Aynı zamanda romantik olması da bu hikayeye başka bir değer katmaktadır. Eh insanlar da az ya da çok romantik değil midir?

Taç Mahal sonunda bir mezardır ve bir kişi için özel olarak yaptırılmıştır. Ancak diğer Türk eserleri, insanların huzur ve refah içerisinde yaşayabilmelerini sağlayan politik, askeri, sosyal, ekonomik, sanat, bilim ve kamu alanlarını kapsayan çok yönlü baş yapıtlardır. Tamamen toplum yararına işlevsel tesislerdir.

Şimdi bana Taç Mahal’i çok övdün ve göklere çıkardın, sonra da Hindistan’daki Türk eserlerini onun önüne koydun diyebilirsiniz.

Asırlarca boyunca büyük imparatorluklar kuran Türkler, ele geçirdikleri ülkelerde daha önce beraber oldukları diğer medeniyetlerden öğrendikleri ve geliştirdikleri tıp, mimarlık, askerlik, devlet yönetimi, felsefe, güzel sanatlar ve bilimin diğer dallarını geliştirerek uygulamışlardır. Hindistan’da bu ülkelerin başında gelmektedir. Bu konularda ulaştıkları doruk noktasındaki bilgileri Hindistan’da da eksiksiz paylaşmışladır. Bunları tamamen insan haklarına saygı içerisinde, hoşgörü havasında yapmışlardır.

Şu bir gerçektir ki Hindistan, asırlarca süren Türk hakimiyetinde barış, sükun, yüksek refah ve medeniyet seviyesine ulaşmıştır. Türkler, Hindu ve Türk sanat ve kültürünü harmanlayarak kendine özgü, göze hoş görünen bir sanat, kültür ve medeniyet yaratmışlardır. Bunları Hindistan’da gezip gördükçe, Türk’ün büyüklüğü ve dünya tarihindeki tartışılmaz önemli yeri, daha iyi anlaşılıyor. Türklerin asırlarca önce ulaştığı eşitlik, insan hakları ve hoşgörü, bu güne örnek olacak niteliktedir. İşgal ettikleri ülkelere acı ve sömürü götüren ülkelerin, tarih sayfalarında Türklerden öğreneceği çok ama çok konu var.

“Hindistan’da Türk İzleri” başlıklı ilk yazımda Taç Mahal, Agra Kalesi, Fetihbur Sikri ve Amber Kalesi’nden söz ettim. Burada ise benim gördüğüm diğer bazı Türk eserinden bahsedeceğim. Ancak Hindistan’daki Türk eserleri burada söz ettiklerimle sınırlı değildir. Sayısal ve değer olarak çok fazlalar. Görmekle ve gezmekle bitmez.

 

CUMA CAMİİ

Size ilk olarak Delhi’deki Cuma Camii ya da diğer adıyla Jama Mescit’ten söz edeceğim.

 

Geniş bir platform üzerine inşa edilen camiye güney, doğu, ve kuzeyden olmak üzere üç kapıdan giriliyor. Bu kapılardan girildiğinde tabanı büyük kırmızı kum taşı bloklarıyla döşenmiş çok geniş bir avluya ayak basılıyor. Avlunun batı tarafında cami kısmı bulunuyor. Üç kubbesi, caminin görüntüsünün ihtişamını arttırıyor. Yükselen beyaz mermer ve kumtaşı şeritlerden yapılmış üç şerefeli iki minare de bu ihtişama bir zarafet katıyor. Avlunun etrafında ise abdest alma yerleri var. İklimin uygun olması nedeni ile caminin kapısı yok. Siyah ve beyaz mermerin, kırmızı kum taşına yapılan kakmaları ile oluşturulan görüntü bir sanat şöleni. Caminin en büyük özelliği de, günümüze kadar bozulmadan gelmiş muhteşem eserlerden birisi olmasıdır. Bu esere ve bu eseri yaratan atalarımıza saygı duyuyorum.

 

KUTUP MİNARE

Delhi’deki ikinci ziyaret ettiğimiz Türk eseri, Kutup Minare oluyor. UNESCO Dünya Kültür Mirası listesinde bulunan bu minare üzerindeki taş oymacılığı, dünya tarihinde olabilecek en yüksek sanat seviyesine ulaşmış. İnsan büyük bir şaşkınlık ve saygı içerisinde kendinden geçerek bu oymacılığı seyrediyor. Atalarımızın sanatta ulaştıkları seviyenin en güzel örneklerinden birisi. Bu taş oymacılığının çok daha muhteşemini Divriği-Sivas’ta bulunan Ulu Cami’nin üç kapısında görebilirsiniz. Ulu Cami de UNESCO’nun Dünya Kültür Mirası listesindedir. Bunları ancak gezerek ve yerinde görerek öğrenmek mümkün.

Türk eserlerinin soylu bir anıtı olan Kutup Minare’nin yapımına Delhi Türk Sultanlığı’nı kuran komutan Kutbettin Aybek tarafından 1199 yılında başlanmıştır. Ölümünden sonra damadı İltutmuş devam ettirmiş ve daha sonraki Türk yöneticiler tarafından tamamlanmıştır. Kutup Minare, Allah’ın tüm sıfatları Kufi yazısıyla üzerine incelikle yazılmış olarak oldukça kalın bir bedenle ve giderek incelerek 80 metre yükseklikle göğe doğru tırmanıyor.

Kutup Minare ve camisi, ilk cami olması nedeniyle de Hindistan tarihinde önemli bir yer işgal etmektedir. Cami, daha önce burada bulunan bir Hindu tapınağının taşları kullanılarak yapılmıştır. Cami girişinde Hindu tapınağının kalıntıları da hala durmaktadır. Kutup Minare’nin tam karşısında bir benzerinin temelleri atılmış ancak devam edilememiştir.

Kutup Minare ve cami külliyesinin arka giriş kapısının mimarisi de çok etkileyicidir. Kutup Minare, halihazırda Türklerin Hindistan’daki en büyük eserlerinden birisi değil, dünyadaki en muhteşem ve baş döndürücü, eserlerden birisidir.

 

CİHAN SARAYI

Sizlere son olarak Cihan Sarayından söz edeceğim. Cihan Sarayı, mabetler şehri Khajuraho’dan otobüsle Jhansi’ye giderken yolumun üzerinde olan bir saray. Daha sonra da Jhansi’den Shatabadi Ekspresi’ne binerek Agra’ya gideceğim. O kadar çok Türk eseri var ki. Bu eser de yolumun üzerinde olduğundan gelmişken göreyim dedim.

 

Öylesine bir yapı beklerken, gördüğümün karşısında düştüğüm şaşkınlığımdan dolayı kendime güldüm. Bu saray, Ekber Şah tarafından oğlu Cihan için yaptırılmış bir saray. Dünyada bir kişi için özel olarak yaptırılmış en büyük yapı. Hindu ve Türk mimarisinin bileşiminden ortaya çıkan mimari tarzın en güzel örneklerini yansıtıyor.

O kadar çok Hintli gezen var ki. Özellikle kadınların rengarenk kıyafetleri, bu sarayın görüntüsüne çok güzel bir hava veriyor.

Buranın gerçek sahipleri sanki maymunlar. En olmadık yerde karşıma çıkıyorlar. Rahatlarını bozduğumdan ve onlardan izinsiz sarayı dolaştığımdan, benden hiç hoşlanmadıkları her hallerinden belli oluyor. Buraya yerleştikleri ve sarayın gerçek prens ve prensesleri gibi davrandıklarını görebiliyorum.

Sarayın kapısı ise, başlı başına bir sanat eseri. Bakmaya doyulmuyor,

Hindistan’da o kadar çok Türk eseri var ki gezmek, görmek ve anlatmakla bitmez.

Türk eserleri, ihtişamı, büyüklüğü, sabrı, bilimi, hoşgörüyü, insan haklarını, azmi, insan oğlunun neler yapabileceğini, dünyada sanatın, bilimin nereden ve ne zaman başladığını, bazıları karanlıkta yaşarken Türklerin dünya tarihindeki en üst düzeydeki yerlerini göstermesi açısından önemli birer baş yapıt ve anıttırlar.

Dünya’daki Türk eserleri, sönmeyecek ve her zaman parlayacak yıldız eserlerdir.

Hoşça kalınız.

FOTOĞRAF GALERİSİ

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.