savunmahavacılıkteknolojipolitikaanalizmevduatkriptosağlıkkoronavirüsenflasyonemeklilikötvdövizakpchpmhp
DOLAR
36,4098
EURO
38,2272
ALTIN
3.433,76
BIST
9.807,50
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Ankara
Hafif Kar Yağışlı
-3°C
Ankara
-3°C
Hafif Kar Yağışlı
Cuma Hafif Kar Yağışlı
-4°C
Cumartesi Hafif Kar Yağışlı
-4°C
Pazar Çok Bulutlu
-4°C
Pazartesi Parçalı Bulutlu
0°C

Açgözlü Gergedan, Kravatlı Bostan Korkuluğu ve Tuzluğun Hikayesi

Açgözlü Gergedan, Kravatlı Bostan Korkuluğu ve Tuzluğun Hikayesi

Açgözlü Gergedan, Kravatlı Bostan Korkuluğu ve Tuzluğun Hikayesi

Osman Başıbüyük, 19 Şubat 2025 / Ankara

Siyasi Yolsuzluk

Bu bir “siyasi yolsuzluk” hikayesidir. Önce siyasi yolsuzluk teriminden neyi kastediyorum onu anlatayım.

Bir iş adamı doğası gereği her zaman fazla kâr etmek ister. Elinden gelse ne yasa tanır ne yönetmelik. Vatandaşın hakkı-hukuku onun umurunda bile değildir. Parasının gücüyle her istediğini yapmak ister.

Diyeceksiniz ki memlekette kanun var, hukuk var. Gerekirse bağımsız mahkemeler vatandaşın hakkını-hukukunu korur. Azgın iş adamını durdurur.

Maalesef işler böyle kolay yürümüyor. Kanunlar yoruma açıktır. Art niyetli insanlar gerekli kilit adamları bulursa kanunu farklı yorumlayıp işi kılıfına uydurabilir.

Bu noktada kimin devreye girmesi gerekir?

Demokrasilerde halkın çıkarlarını korumakla görevli siyasetçiler vardır.

Mesela aramızdan birilerini milletvekili seçip meclise gönderiyoruz. En büyük yasama organında hakkımızı-hukukumuzu korusunlar diye.

Mesela belediye başkanları seçiyoruz; yaşadığımız il ve ilçelerde bize hizmet sunsun, hayatı bize kolaylaştırsınlar diye.

Peki aç gözlü bir iş adamı ile aç gözlü bir siyasetçi bir araya gelirse ne olur?

İşte o zaman milletin malına çökme riski doğar.

Durun hemen pes etmeyin. Mala çökmek o kadar kolay değil. Demokrasilerde bir emniyet sibobu daha var; bürokrasi.

Kanun ve yönetmelikleri uygulamakla görevli devlet memurlarının hemen devreye girmesi gerekir. Mesela Devlet Su İşleri Genel Müdürü veya Orman Genel Müdürü ya da Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürü devreye girer, “Hop bir dakika siz ne yapıyorsunuz?” der.

Der mi acaba?

Durun daha bitmedi! Bürokrasi de bu azgınları durdurmaya yetmezse, son kalemiz yargıdır. Hukuku savunmakla görevli vicdanlı bir savcı çıkar resen dava açar ve haksızlığı-hukuksuzluğu mahkemeye taşır.

Asıl çok büyük bir güç daha var. Onu sona bırakayım, makalenin sonunda anlatalım.

Peki bütün bu kademeler hiçbir işe yaramıyorsa. Açgözlü iş adamı sadece ve sadece kendisine maddi çıkar sağlayacak kanuna aykırı bir uygulamayı hukuki kılıfa uydurabiliyor, yapılan haksızlığa milletvekili ve belediye başkanlarının göz yummasını sağlayabiliyor, devletin bürokratlarını susturabiliyor ve en son olarak yargının bütün bu olan biteni görmezden gelmesini mümkün kılabiliyorsa işte bu haksız kazanç sağlama işlemine siyasi yolsuzluk denir.

Siyasi yolsuzluk çoğunlukla hem siyasetçi hem de iş adamı kimliğini aynı anda taşıyan kimselerin yaptığı bir iştir. Mesela siyasi yolsuzluğu bakanlar, milletvekilleri veya belediye başkanları daha kolay yapar. Siyasetle bağlantısı olmayan bir iş adamının siyasi yolsuzluk yapması oldukça güçtür. Susturacağı her noktaya çok fazla para yedirmesi gerekir. Bunu duyan da çok olur. Bu sefer de işin astarı yüzünden daha pahalıya gelir. Ama bir siyasetçi için durum başkadır. Siyasi gücünü kullanarak birçok emniyet kademesini kolaylıkla aşabilir. En önemlisi, siyasetçi yapılan hukuksuzluğa hukuki kılıf hazırlayabilir.

Aç Gözlü Gergedan

Türkiye’de siyasi literatüre yeni bir terim katmak istiyorum. Siyasi yolsuzluğu kılıfına uydurup hukuki hale getirmeyi başaran, aynı zamanda hem siyasetçi hem de iş adamı olan birisine gelin “Gergedan” diyelim.

Neden mi gergedan. Mesela bir çiftçinin tarlasına karga dadansa biraz zarar verir. Domuz girse zarar daha da çok olur. Ama gergedan girerse bu büyüklükteki bir hayvanın verdiği zararı telafi etmek mümkün olmaz. Tarlanın işi biter.

İşte hem siyasi gücü hem parasal gücü çok yüksek olan bir gergedanın ülkeye verdiği zararı telafi etmek mümkün olmaz. Ben buradan kimseye gergedan falan demiyorum. Hakaret etme niyetim kesinlikle yok. Olayın vahametini anlatmak için sadece teşbih yapıyorum.

Transfer Ücreti

Ne demek istediğimi somut bir örnekten hareket ederek anlatmaya çalışayım. Hem siyasi gücü hem ekonomik gücü yüksek olup çok aç gözlü bir iş adamı var. AKP eski Milletvekili Hasan Özyer.

Hasan Özyer, 18 Nisan 1999 genel seçimlerinde Anavatan Partisi’nden Muğla Milletvekili seçilerek siyasete giriyor. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde “Bayındırlık, İmar, Ulaştırma, Turizm ve Çevre komisyonlarında” görev alıyor.

Gördünüz mü arkadaş iyi yere dükkân açmış öyle değil mi?

Muğlalılar ve Fethiyeliler kediye ciğer emanet etmişiz haberimiz yok!

Bu sırada Kültür ve Turizm Bakanı kim dersiniz? Hemen hatırlatalım. Ecevit’in kurduğu koalisyon hükümetinin Kültür ve Turizm Bakanı, Anavatan Partisi’nden Erkan Mumcu.

Erkan Mumcu ile Hasan Özyer hep beraber hareket ediyorlar. Bu ikili ne yapıyor dersiniz? AKP’nin tek başına iktidara geldiği 2002 seçimleri öncesi Anavatan Partisi’nden istifa edip AKP’ye geçiyorlar.

2002 seçimlerinde Erkan Mumcu AKP’nin Isparta 1’inci sıra milletvekili adayı, Hasan Özyer ise Muğla 1’inci sıra adayı oluyor ve her ikisi de AKP milletvekili olarak yine meclise giriyorlar.

Ne tesadüf! AKP Hükümetinde de Erkan Mumcu yine Kültür ve Turizm Bakanı olur. Hasan Özyer ise eski işine devam ediyor. “Bayındırlık, İmar, Ulaştırma, Turizm ve Çevre komisyonlarında” görev alıyor.

Sanki bu pozisyonlar, bu ikiliye AKP’ye transfer ücreti olarak verilmiş gibi. Doğrusunu Allah bilir biz bilemeyiz!

Sonra ne oluyor dersiniz? Fethiye’de manifaturacılık ve kuyumculuk yapan Hasan Özyer, üç tane 5 yıldızlı otel projesine aynı anda başlıyor!

Herhalde meclisteki imar, turizm ve çevre komisyonları bu arkadaşa kolaylık sağlamıştır. Durum bunu gösteriyor.

Anlaşılan zenginliğin kökü siyasette girmekten geçiyor.

Akmaz Derebeyliği İlan Edildi

Kimsenin malında-mülkünde gözümüz yok, Allah daha çok versin. Ama hakkıyla versin!

Şimdi bu aç gözlü iş adamının Fethiye’de yaptığı son operasyonu size anlatacağım.

Özyer ailesinin yurtiçi ve yurtdışında çok sayıda oteli var. Fethiye’nin Kargı Mahallesinde Akmaz Plajı ile Karataş Plajı arasında kalan yaklaşık 1,5 kilometrelik sahil şeridinde daha önceden iki adet otel yapmışlardı. Geçtiğimiz sene aynı bölgede bir yenisine daha başladılar. Bu sezona yetiştirmeye çalışıyorlar.

XO Cape Arnna adındaki inşaatı devam eden otel, sahil şeridinin en doğu ucunda yer alıyor. Önünde güneye bakan kocaman bir sahil şeridi var. Otelin doğu kenarından denize bir dere akıyor. Bu dere otel arazisi ile halka açık olan Karataş Plajına sınır teşkil ediyordu.

Karataş Plajı doğu yönüne bakan küçük bir koydur. Bu plajın otel ile hiçbir bağlantısı yoktu. Yazın halk araçlarını Karataş Plajının önüne park eder, kimi Karataş Plajından, kimi ise dere üstündeki küçük köprüden geçerek şimdiki XO Cape Arnna otelin önünde kalan güneye bakan büyük plajda denize girerdi.

Fethiye halkı bu Ocak ayında sabah uyandı bir de ne görsün? Dere ıslah projesi adı altında XO Cape Arnna isimli otel ile Karataş Plajını ayıran derenin yatağı değiştirilmiş! Ee ne olmuş yani?

Dere, Koca Çalış tepesi oyularak doğuya kaydırılmış ve Karataş Plajı otel arazisine katılmış. Eski dere yatağı doldurularak otel kullanımına sunulmuş.

En önemlisi Karataş Plajına halkın ulaşımı tamamen kesilmiş.

Aynı zamanda yapılan proje değişikliği ile güneye bakan diğer plaja ulaşım sağlayan eski dere yatağı üzerindeki köprü de yok edilmiş. Yani halkın 1,5 kilometrelik sahil şeridine doğu istikametinden erişimi tamamen engellenmiş!

Bu sahil şeridinde tam beş adet otel var. En batıda Barut ailesine ait olan Akra Rezidans oteli yer alıyor. Bu otelin de hemen yanından denize bir dere akıyor. Bu dere belediyenin işlettiği Akmaz Plajı ile Akra Rezidans oteli birbirinden ayırıyor. Derenin üstünde halkın geçmesi maksadıyla yapılmış iki adet tahta köprü bulunuyordu. Birisi geride diğeri sahildeydi.

Sahildeki köprüyü de yıkılarak ortadan kaldırmışlar. Vatandaşlar sahildeki yaya köprüsünden geçerek otellerin önündeki plajda da denize girebiliyordu. Ama şimdi karşıya geçmesi zor. Arkadaki köprüye gitmeleri gerekiyor. Halkı tedirgin etmek maksadıyla plajın başlangıcına bir bayrak, önüne de bir nöbetçi koyuyorlar. Halk zaten çekindiği için otel önüne doğru gidip denize giremiyordu, şimdi cesareti olsa da gidemeyecek.

Mevcut durumda bu güzelim sahil şeridine ulaşımı hem doğudan hem de batıdan engellenmişler. Doğu ve batı ucundan akan dereler oteller bölgesini halktan kopartmak maksadıyla kullanılmış.

Zaten beş tane otel sahil şeridini Çin seddi gibi kapatmış durumda. Aralarında halkın sahile geçmesini sağlayacak hiçbir yol bırakılmamış. Doğu ve batı tarafından da geçiş dereler üzerindeki köprüler yıkılarak engellenmiş. Anlayacağınız tam bir Ortaçağ derebeyliği kurulmuş. Bu derebeyliğin içine Türklerin girmesi yasak!

Özyer ve Barut ailelerinin 21’inci yüzyılda kurduğu bu derebeyliğe sadece ve sadece gavurlar girebilir, Türkler giremez. Fiziksel olarak bu pek mümkün değil. Sahile ulaşmak için ya paraşütle atlayacaksın ya da denizden çıkartma yapman gerek.

Kendi Ülkende Paryasın

Özyer ve Barut derebeyliğine giriş elden geldiğince engellenmiş. Hadi diyelim paran var. Bastırayım parayı şu otellerden birinde tatil yaparak bu sahile ayak basayım desen yine giremezsin. Çünkü Türklere farklı fiyat tarifesi uygulanıyor.

Özyer ailesinin Liberty Fabay otelinde Ağustos ayının başında iki kişi bir hafta tatil yapmak isterseniz 215.819 TL ödemeniz gerekiyor. Aynı tatili bir Hollandalı çift yapsa gidiş geliş uçak bileti dahil 152.474 TL ödeyecek.

Anlayacağınız memleketi gavura pazarlıyoruz ama bu memleketin öz evlatlarına denize girecek hiçbir yer bırakmıyoruz. Ey Fethiyeli kendi ülkende paryasın, haberin olsun.

Elalemin Hansı, Helgası, Davidi, Nataşası dünyanın öbür ucundan gelecek mis gibi deniz tatili yapacak ama benim Alim, Ayşem, Recebim kendi memleketinde denize girecek yer bulamayacak. Yok öyle yağma!

Yahudi Zengin Zihniyeti

Sen ne diyorsun bu işe aç gözlü Hasan Özyer Bey?

Gözün doysun, kaç tane otelin var! Bir de Fethiye’den çıkmış bir zenginsin. Ne olurdu Fethiye halkına da küçücük bir plaj bıraksaydın?

Bu kadar aç gözlülük kimde olur biliyor musun? Olsa olsa ancak bir Yahudi zenginlerde olur. Bakın sana bir hikâye anlatayım.

Geçtiğimiz aylarda ABD’nin Los Angeles şehrinde çok büyük bir yangın yaşandı. 19 bin ev ve 15 bin hektarlık alan tamamen kül oldu. Yangının söndürülememe sebeplerinden birsi itfaiyenin su çekeceği depolarda su bulunmamasıydı. Resnick soyadlı Yahudi bir aile onlarca yıl süreçte, yerel yönetici, siyasetçi ve memurlarla işbirliği yaparak, yetkililere rüşvet vererek Los Angeles şehri ve civarının tüm su kaynaklarını özelleştirme yoluyla satın almış. Doğal kaynaklara el koyup halka su satmaya başlamış. Suyun önemli bir kısmını da yine kamu ve halkın elinden aldığı tarım arazilerinde sulama için kullanmış. Sonuç; bir ailenin her kaynağa çökmesi korkunç bir felaket doğurdu.

Özyer ailesi siz de mi aynı yoldasınız? Yoksa sizde de mi Yahudilik var?

Soruyorum sana Hasan Özyer Beyfentdi; Fethiye’nin tapusunu sana verelim mi? Fethiye’nin tepelerine konut projesi başlat, Akmaz Plajındaki günlük ağaçlarını kes, oraya da 4-5 tane beş yıldızlı otel sığdırırsın! İster misin?

Siyasi Hukuk

Sorsanız Hasan Özyer Beye “Dere yatağını nasıl değiştirdin?” diye, her şey hukuki der.

Bakın Anayasa’nın 43’üncü maddesi ne diyor:

“Kıyılar, Devletin hüküm ve tasarrufu altındadır. Deniz, göl ve akarsu kıyılarıyla, deniz ve göllerin kıyılarını çevreleyen sahil şeritlerinden yararlanmada öncelikle kamu yararı gözetilir.”

Hasan Özyer Beyefendi, dere yatağı değiştirilirken sizce kamu hakkı gözetilmiş mi? Anayasaya aykırı iş yapmışsınız hangi hukuktan bahsediyorsunuz?

Bu arada bir de Kıyı Kanunu var. Kıyı Kanunu, TBMM tarafından sahil şeridini toplumun yaranına açık tutmak ve kamu yararını korumak için yapılmış.

Hasan Özyer Bey sen milletvekili değil miydin? Mecliste milletin hakkını mı savundun yoksa kendi cebini mi düşündün?

Fethiyeliler, Muğlalılar kime oy verdiğinizi görün artık! Umarım bu aileden bir daha siyasetçi falan çıkmaz.

Ben olsam bir daha Fethiye’de sokağa çıkamam. Bakalım Hasan Özyer Beyefendi sokakta dolaşabilecek mi?

Bürokrasi Nerede?

Kanundan bahsetmişken buradan devam edebilelim. Diyorlar ki, Çevre Şehircilik ve İklim Bakanlığından, Orman Bakanlığından ve Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Müdürlüğünden izin alınmış. Projeyi de Devlet Su İşleri (DSİ) yapmış. Bu kendilerinin değil DSİ’nin projesiymiş! Yersen!

Bahsi geçen bu kurumların gerçekten izni var mı yok mu bilmiyoruz. Doğrusu neyse mahkemede çıkar. Diyelim ki olur verdiler. Devletin memurları nasıl olur da anayasaya aykırı bir düzenlemeye olur verirler.

Buradan DSİ Genel Müdürlüğüne soruyorum; bir dere yatağının dağ yarılarak içinden geçirildiği nerede görülmüş?

Acaba diyorum bu projeden sonra DSİ’de çalışanlardan birileri zenginleşmiş midir? Projenin altında imzaları olanların gelir durumlarında bir değişim var mıdır acaba?

Kravatlı Bostan Korkuluğu

Buradaki asıl problem nerede biliyor musunuz? Bostan korkuluğunda. Önce siyasi literatüre kazandırmaya çalıştığımız yeni terim “kravatlı bostan korkuluğu” kime denir onu tarif edelim.

Muhalif gibi gözüküp, yapılan siyasi yolsuzluğa, ekonomik açıdan olmasa dahi en azından göz yumarak ortak olan, halkın oyuyla seçilmiş ama halkın çıkarını savunmayan siyasetçiye “kravatlı bostan korkuluğu” denir.

Fethiye’de yapılan bu siyasi yolsuzluk operasyonuna öncelikle birsinin dur demesi gerekirdi. Kimin? Tabi ki Fethiye Belediye Başkanı Alim Karaca’nın? Ama Alim Karaca iş bitene kadar ortalıkta bile gözükmedi.

Alim Karaca’nın internetten bulabildiğim bütün açıklamalarını izledim ve okudum. Hep aynı şeyleri söylüyor. Sanki birisi eline bir metin vermiş onu okuyor.

Bakın buraya ne dediğini yazayım sonra söylediklerinin ne anlama geldiğini açıklayalım:

“Çevre Şehircilik Bakanlığından, Anıtlar Kurumundan ve Orman Bakanlığından izin alınmış izinler doğrultusunda yapılan bir çalışma…

Yasal olmayan bir durum olsaydı, bunu açıkça bildirirdik…

Devletin bir kurumu bu çalışmaları yürütmektedir, bir şahıs değil…

Fethiye Belediyesinin yetki ve sorumluluğunda olmayan bir durum…

Beni rahatsız eden arkeolojik alanda birinci derecede arkeolojik alanda ki çalışmadır. Onun haricinde her şeyin yasal zeminde yürütüldüğünü daha önce de söylemiştim…

Bu konuyla ilgili rahatsızlığı olan insanlar dava açabilirler…”

Alim Karaca ne yapıyor biliyor musunuz? İzinler alınmış, olay yasal diyerek Fethiye halkının tepki vermesini engelliyor. Yani Hasan Özyer’in önüne yatıyor. Kendisi bu durumdan rahatsız değilmiş! Dava açacak bir durum yokmuş! Vay be…

Halktan bazı kimseler Alim Karaca’yı o pozisyona Hasan Özyer’in taşıdığını söylüyor. Alim Karaca’nın dayı oğlu Yakup Otgöz de AKP’den Muğla milletvekiliymiş. Perde arkasında bunlar hep birbiriyle bağlantılı diyorlar! Orasını ben bilemem bunlar dedikoduya girer.

Ama şurasını çok net gözüküyor. Belediye başkanlığında Alim Karaca yerine “bostan korkuluğu” olsaymış daha etkili olurmuş. Dere yatağını değiştirme işini yargıya taşımayı falan bırakın, sadece “bu dere yatağı değiştirilerek halkın hakkı gasp ediliyor” deseydi, Hasan Özyer o projeye başlayamazdı bile. İş işten geçtikten sonra kamuoyunun zorlamasıyla sanki hiçbir şeyden haberi yokmuş gibi açıklamalar yapması hiç hoş olmamış.  Böyle siyasetçi olmaz.

Alim Karaca diyor ki; “Orada halk plajı projesi devam ediyor. Kargı Muhtarlığı’na teklif edildiği bilgisini aldım. Ayrıca köprü ile geçişte olacak.”

Belediye başkanı Kargı Muhtarlığından bilgi almış! Bak sen! Dere üstüne köprü yapılacak mı, plaj halka açılacak mı? Hiçbir şey belli değil, her şey müphem, bizim belediye başkanı muhtara güveniyor. Vay anasına sayın seyirciler CHP’nin siyasetçi potansiyeli bu mu?

Olayın sıcaklığı geçip halkın tepkisi azalınca, köprü, halk plajı falan unutulacak. Bari hepten sus da molla desinler, bunu hissettirme insanlara!

Normalde muhalif bir siyasetçinin ne denesi gerekir; “O dere üstüne köprü ben yapacağım, Karataş Plajına halkın ulaşımını ben sağlayacağım. Plajı da belediye işletecek. 10 TL’ye çay içeceksiniz.”

Siyasetçi dediğin böyle olur. Konuştukça batan adamdan siyasetçi olmaz. Böyle birinden ne partisine ne de halka hayır gelir.

Buradan CHP Genel Başkanı Özgür Özel’e sesleniyorum. Bir dahaki seçimde Fethiye’ye lütfen bostan korkuluğundan daha etkili olabilecek bir aday gösterin. Yoksa kazanma şansınız hiç yok.

Tuzluk

Yazının başlığında bir de “tuzluk” geçiyor, o kim diye merak ettiniz öyle değil mi? Bu terimi ben icat etmedim. Fetö olaylarından sonra bir zamanlar Milletvekilliği yapan Hakan Şükür için AKP’liler söylemişti. Sayın Erdoğan oraya kimi koysa milletvekili olur anlamında kullanılan bir terimdi.

Akmaz Plajında kurulan derebeyliği konusunda tuzluk CHP’li Muğla Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Aras oluyor. Adam üç maymunu oynuyor. Yaşanan olaylara gözünü kapatmış, başını derde sokmadan, söylenenleri duymamazlıktan gelerek, konuşmadan kurnazca işin içinden sıyrılmaya çalışıyor. Bu arkadaşın seçim kampanyasında sloganı “Hedefimiz Dünya Kenti Muğla” idi. Adam gerçekten doğru söylemiş, bütün dünya insanları Muğla’nın güzelim koylarında tatil yapabiliyor, ama Türklere denize girecek yer yok.

Buradan Ankara ve İstanbul belediye başkanları Mansur Yavaş ve Ekrem İmamoğlu’na da seslenelim. Şu tuzluğa biraz belediyecilik öğretin. Yoksa bir daha ki seçimde Muğla’yı da kaybedersiniz, haberiniz ola.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a

Şimdi sıra geldi en tepeye. Buradan Cumhurbaşkanımız Sn. Recep Tayyip Erdoğan’a sesleniyorum:

Uzun uzun anlattığım bu meselenin aslı nedir biliyor musunuz? Bahse konu iş adamları halkından utanıyor.

O beş yıldızlı otellerin önünde halk da denize giriyordu. Ama halkın durumu malum. Emeklisi var, işçisi var, dar gelirlisi var.

İnsanlar hafta sonu çoluğunu çocuğunu alıyor, bu plaja geliyordu. Havlusunu serip bir bardak çay içiyor, başı örtülü eşi, haşemalı annesi denize giriyordu. Bahse konu iş adamları maalesef bu insanları görüntü kirliği olarak görüyor. Aman otelin önüne gelmesinler, müşteri kaçırıyorlar diye düşünüyorlar.

Bu devleti 23 yıldır siz yönetiyorsunuz. Biz eğer görüntü kirliliğiysek, sorumlusu sizsiniz. Benim emeklim nerede denize girecek? Beş yıldızlı otellerde garsonluk, temizlikçilik yapan işçi ailesiyle gidip para vermeden bir plajda oturamayacak mı?

Yurt dışında-yurt içinde terörle mücadele eden, bu vatan için canını ortaya koyan, maaşı kısıtlı olan uzman çavuşum, polisim kendi toprağında denize giremeyecek, elin gavuru görüntü kirliliği addedilen Türkleri görmeden denize girsin diye plaj kamuya kapatılacak öyle mi?

Sayın Cumhurbaşkanım, bakın ABD Başkanı Trump, Gazze’de inşaat projesi yapıp Filistinlileri topraklarından atmak istiyor. Benzer durum Fethiye’de çoktan gerçekleşti. Kim olduğu belli olan iş adamları, otellerini derelerle çevirip bizi deniz kıyısından attı. Haberiniz var mı? Maalesef Gazzeliler kadar olamadık. Onları savunan var bizi savunan yok!

Şimdi size diyecekler ki; bu oteller istihdam yaratıyor, ekonomiye katkıda bulunuyor. Vallahi öyle değil. Bu otellerin ekonomiye katkısı Akmaz Plajı’nda belediyenin işlettiği büfe kadar yoktur. Nereden çıktıysa Türkiye’de bir “her şey dahil” konsepti moda oldu. Turist geliyor otele, yiyip-içip sokağa bile çıkmadan çekip gidiyor. Turistin ödediği para işletme sahibi bir kişi ve onun ortağı yabancı turizm acentasının cebine giriyor. Onlar da parayı yurt dışına götürüyorlar. Turizmden elde edilen gelirin çok büyük kısmı bu yolla tekrar yurt dışına kaçıyor. Üstelik bu oteller piyasadan yiyecek içecek tarzı mal çekiyor. Bu ise o bölgede gıda pahalılığına yani enflasyona sebep oluyor. Oysa ki her şey dahil konsepti kalksa, işletmeler küçük küçük olsa, gelen turist sokağa çıksa o para esnafın cebine girer, Türkiye’de kalır. Yöre halkı zenginleşir. Beş yıldızlı otelde yabancıya asgari ücretle garsonluk yapacağına kendi işini kurar.

Ama siz ne yaptınız? Otel sahibini turizm bakanı yaptınız! O da ne yaptı? Güzelim sahillerimizi yağmaya açtı. Her taraf beş yıldızlı otel, her taraf parayla girilen plaj (beach) oldu. Böylece hem kendi milletimizi kendi ülkesinde parya durumuna düşürdük hem de kendi elimizle turizmi baltaladık. Bu model sadece kısa sürede rant zengini yaratır. Rant zengini birisi partiye ekonomik katkı sağlayabilir ama bunların devlete bir ekonomik katkısı yoktur. Üstelik partiye de oy kazandırmazlar. Tam tersine uyanan halk, partiye farklı gözle bakmaya başlar.

Sayın Cumhurbaşkanım şimdi size soruyorum: Fethiye’de yatağı değiştirilen dere projesinde “Adalet” nerede “Kalkınma” nerede?

Dünya çok şeylere gebe. Çok büyük bir dönüşümün arifesindeyiz. 2’nci Dünya Savaşı’ndan sonra kurulan düzen yıkılıyor. Avrupa ile ABD’nin yolları ayrılıyor. Atlantik bağ koptu kopacak. Avrupa bize muhtaç. Hem doğunun hem batının kapıları bize ardına kadar açık. Büyük fırsatlar Türkiye’yi bekliyor. Ama sizin adamlarınız ne yapıyor? Halkın gözünde itibar kaybediyor.

Bakın halkın gözündeki AKP’li imajını size anlatmaya çalışayım:

“AKP’li siyasetçilerin çoğu iş adamıdır. Hepsi rant peşinde koşar. Tek düşündükleri şey kanuna uydurulan yoldan ceplerini doldurmaktır.”

İster inanın ister inanmayın artık bu imaj halkta yer etmeye başladı. Diğer partiler için durum farklı mı dersiniz? Hayır hiç de farklı değil. Orada da koltuğa oturanın tek derdi cebini doldurmak. Peki biz bu siyasi yapıyla devleti önümüzdeki yüzyıla nasıl hazırlayacağız? Bu mümkün değil.

Siyasetçi iş adamı bağlantısını kopartmamız gerekiyor. Hali hazırda bu ikili, devleti soymaktan başka bir iş yapmıyor.

Ülkemizdeki demokrasi uygulamasında milletvekillerini halk seçmiyor. Parti başkanları seçiyor. Muğla 1’inci sıraya Hasan Özyer değil de tuzluk koysaydınız o seçilirdi. Sonra 2005 yılında partiden istifa etti, tekrar ANAP’a gitti. Siz partiden ayrılanlar için, “bu trenden inenler bir daha binemez” demiştiniz. Hasan Özyer’i 2015 seçimlerinde tekrar birinci sıradan milletvekili yaptınız! Demek istediğim bu rant canavarını, benim literatüre katmaya çalıştığım yeni tabir ile bu aç gözlü gergedanı siz yarattınız. Bu gergedanlar bostan korkuluklarından korkmuyor, beraber iş tutmasını öğrenmişler. Yarattığınız bu kontrolsüz güç artık size de devlete de zarar vermeye başladı. Lütfen bu gidişata bir dur deyin.

Sayın Cumhurbaşkanım Fethiye halkının taleplerini aşağıda sıralıyorum:

1) Turizmde her şey dahil sisteminde çalışan büyük otel ve tatil köyü konseptinden hemen vaz geçilsin. Birkaç iş adamı bu konsepte cebini doldururken memleketi yabancıya peşkeş çekiyor ve ekonomiyi zarara uğratıyorlar. En kısa sürede İspanya, İtalya ve Yunanistan’da olduğu gibi turisti sokağa yönlendirecek yeni bir turizm modeline geçmeliyiz. Her şey dahil konseptini değiştirmezsek çok yakında yeni konsepte geçtiğimizde bu planı uygulayacak ne koy ne de plaj kalacak. Hepsi 49 yıllığına elden gitmiş olacak.

2) Fethiye ile ilgili olarak, Karataş plajı, halkın kullanımına açılmalı. Köprü yapılarak her iki plaja da ulaşım sağlanmalı. Plajı belediye işletmeli. Fiyatlar başörtülü bacımın ödeyeceği seviyede makul olmalı.

3) Doldurulan dere yatağı otelin kullanımına değil kamunun kullanımına verilmeli. En uygunu otopark yapılmasıdır.

4) DSİ’nin yaptığı söylenen anayasaya aykırı olan bu projeye kimler imza atmıştır? Bu proje sayesinde haksız zenginleşenler var mıdır? Sorumlular tespit edilmeli ve adalet önünde hesap vermelidir.

5) Akmaz tarafındaki dere üzerinde yıkılan tahta köprü yeniden yapılarak Türk halkının, otellerin önündeki plaja ulaşımı tekrar sağlanmalıdır. Hiç kimse benim insanımdan utanamaz. Kendinden utanılacak biri varsa o da o köprüyü yıktırandır. Köprüyü tehlikeli diye muhtarın yıktırdığı söyleniyor. Bu masala maalesef kimse inanmıyor. Halkından utananın kim olduğu bellidir. Dünyanın her yerinde turistler o ülkenin halkıyla beraber denize girer. Beğenmeyen başka yere gitsin.

6) Yabancıya tahsisli oteller yan yana gelip, arada geçiş bırakmadan 1,5 km uzunluğundaki bir plajı tamamen ulaşıma kapatmamalıdır. Oteller arasında halkın plaja ulaşımını sağlayacak yollar açılmalıdır.

7) Otellerin önünden geçen bir kadastro yolu var. Oteller bu yoldan kimseyi geçirmiyor. Tamamen ulaşıma kapatmışlar. Devletin yolu vatandaşın geçişine kapatılamaz, açık olmalıdır. Bu yol bisiklet yolu da olacak şekilde çalış plajına kadar bağlanmalı ve halkın geçişine açılmalıdır.

8)  XO Cape Arnna otel projeye uygun olarak yapılmış mıdır? Kacak inşaat olduğu yönünde çok ciddi söylentiler var. Otelde kaçak inşaat var mıdır? Varsa bu otele ruhsatı kim vermiştir? Allah korusun otelde yangın çıkar, can kaybı olursa bunun hesabını kim verecek?

Sayın Cumhurbaşkanım, bir ülkede siyasetçi-işadamı işbirliği ile devleti soyma işi uzun süren tek başına iktidarlarda olur. Mesela Suriye’deki Esad rejimi böyleydi. İktidar hiç değişmediği için devleti soyandan da hiç hesap sorulmazdı. Açık söylüyorum, Türkiye’de de bu yönde bir gidişat var. Fethiye’de yaşananlara vereceğiniz tepki ülkemizin kaderini belirleyecektir. Bir devlet bir gergedana dur diyemiyorsa artık iş bitmiş demektir.

Halkın Gücü

Çok büyük bir güç daha var, ondan makalenin sonunda bahsedeceğim demiştim. Şimdi sıra ona geldi. İşte o güç var ya, o güç sizsiniz. O güç halktır. O güç Fethiyelilerdir. O güç Muğlalılardır.

Size yapılan haksızlığa ses çıkaracaksınız. Malınıza çöken aç gözlü gergedana, buna ses çıkarmayan kravatlı bostan korkuluğuna, bütün olan bitene gözünü kulağını kapatıp çıt çıkartmayan tuzluklara bir daha oy vermeyeceksiniz.

Niye hep onları aday gösteriyorlar biliyor musunuz? Parti başkanları zannediyor ki; bu aday tanınıyor, partimize daha çok oy getirir. Bu yanlış algıyı değiştirmek size düşüyor. Hizmet etmeyene oy yok.

Ey vatandaş! Malına kimin çöktüğünü bir araştır! Bu adamlar milli mi değil mi bir sorgula! Senden kazandığı paraları bu topraklara mı yoksa başka diyarlara mı yatırıyor bir düşün! Bu adamlar başka ülkelerin de vatandaşı mıdır mesela İngiltere? Okumadan oy verir, sokağa çıkıp ses çıkartmazsan olacağı budur.  

Hadi diyelim AKP’nin siyasi gücünü kullanan bir gergedan dereleri çevirip kendine bir derebeyliği kuruyor. Muhalif parti CHP’li belediye başkanı da bostan korkuluğu. Peki diğer partililerin ilçe başkanları nerede? Onları biblo diye mi o koltuklara oturttular?

Devlet dairelerindeki memurları bu otellere götürüp kahvaltı yaptırmışlar, yemek yedirmişler. Ey muhalif parti içe teşkilatı üyeleri size de balık rakı mı ısmarladılar? Susma karşılığı siz ne aldınız?

MHP’lilere sesleniyorum, vatan-millet edebiyatını en çok siz yaparsınız. Toprağınızı yabancıya peşkeş çekiyor, sadece gavurun kullanımına açıp size kapatıyorlar. Milliyetçilik söz de mi kaldı? Eylem nerede?

Bir iki tane sivil toplum örgütü çıkmış o da on kişiyi geçmeyen bir insan topluluğuyla açıklama yapıyor; “Ekolojik dengeye zarar veriyorlarmış, kaplumbağalar ve balıkların yumurtlama alanına zarar görüyormuş!” Ne kaplumbağasından ne balığından bahsediyorsunuz siz? Trump’ın Gazze’ye yapmak istediği gibi plajı inşaat projeleri ile çevirmiş, Türk halkını toprağından atıyorlar, siz kaplumbağa diyorsunuz! Olacak iş değil!

Toprak Namustur

Fethiye’de esnaf, memur korkusundan ses çıkartamıyor. Ben asker kökenliyim. Bize Harp Okulunda toprak namustur diye öğrettiler. Bu vatanın bir karış toprağı için öleceksin dediler. Bunun için yemin ettik. Yeminimiz halen geçerlidir.

Yok döverlermiş, yok topuğuna sıkarlarmış! Ben askerim, korkmam. Hayatımın 5 senesi bizzat terörle mücadele içinde geçti. Ölümden korksaydık asker olmazdık. Allah’ın verdiği bir can var onu da ne zaman isterse O alır. Boy ölçüşmek isteyen varsa buyursun gelsin! Kapımız her zaman açık.

Ben mahkemeden, hapisten de korkmam. Biz bu devleti savunduk diye Fetöcüler tarafından Balyoz davasında 15 yıl hapis cezası verilerek ordudan ayrıldık.

Hapis de yatarız sorun değil.

Dava açsınlar daha iyi olur. Konu mahkemeye taşınır ve böylece kayıtlara girmiş olur, belki Fethiye halkı bu sayede uyanır.

Ey Fethiye halkı! Ey Muğlalılar! Size sesleniyorum!

Yapılan bu haksızlığa sessiz kalmayın. Alın elinize bir kâğıdı kalemi, dilekçe yazın. Parti genel başkanlarına mektup gönderin. CİMER’e şikâyette bulunun. Yapılanlardan herkesin haberi olsun.

Artık oy verirken neleri düşüneceğinizi onlara gösterin. Hangi partiden olursa olsun, bir daha yanlış adama oy vermeyeceğiz, ipini kopartmış gergedanlardan, kravatlı bostan korkuluklarından, tuzluk gibi köşesinde oturanlardan bıktık artık, cebini değil kamuyu düşünen yöneticiler istiyoruz deyin.

Demezseniz geçmiş olsun! Sizi daha çoook öperler…

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.