savunmahavacılıkteknolojipolitikaanalizmevduatkriptosağlıkkoronavirüsenflasyonemeklilikötvdövizakpchpmhp
DOLAR
34,5424
EURO
36,0063
ALTIN
3.006,41
BIST
9.549,89
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Ankara
Karla Karışık Yağmurlu
2°C
Ankara
2°C
Karla Karışık Yağmurlu
Pazar Karla Karışık Yağmurlu
1°C
Pazartesi Açık
1°C
Salı Parçalı Bulutlu
3°C
Çarşamba Çok Bulutlu
4°C

Almanya 40 yıllık o planı masaya koydu mu koymadı mı?

Almanya 40 yıllık o planı masaya koydu mu koymadı mı?


Almanya 40 yıllık o planı
masaya koydu mu koymadı mı?

 

Müyesser Yıldız, Sincan Kadın Kapalı Ceza İnfaz Kurumu, G4 Blok, 12 Ekim 2020


Rum-Yunan, Fransa ve AB’yle Doğu Akdeniz krizinin yaşandığı günlerde gündeme gelen iki önemli iddia sessiz sedasız geçiştirildi.

Bunların ilki, Trump’ın sözde Suriye Özel Temsilcisi olan, ama gerçekte PKK temsilciliği yapan James Jeffrey’nin teröristlere, “Türkiye bölgede yeni bir operasyon yapmayacak.” diye güvence verdiği iddiasıydı. Söz konusu iddiayı 22 Eylül’de kamuoyuna duyuran ise herhangi bir medya kuruluşu değil, devletin Anadolu Ajansı’ydı. Sadece Yeniçağ gazetesinin sorusu üzerine Dışişleri Bakanlığı kaynakları, gayrı resmî bir yalanlama yaparken Ankara sessiz kaldı.

Ardından sanki böyle bir güvence Suriye’deki teröristlere değil de HDP’lilere verilmiş gibi, HDP operasyonlarının Jeffrey’e cevap olduğu öne sürüldü. Erdoğan’ın, “Sözünüzü tutun, teröristleri temizleyin; yoksa biz gereğini yaparız.” şeklindeki dolaylı açıklamaları için de aynı yorumlar yapıldı.

Nihayet 12 gün sonra, 4 Ekim’de ilk resmi açıklama geldi. Kanal 7’deki bir programa çıkan Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, “Asla böyle bir şey söz konusu değil.” dedi.

İkinci iddiaya geçelim; 24 Eylül’de Sözcü’den Zeynep Gürcanlı, Akdeniz krizinde arabuluculuğa soyunan Almanya’nın, “yakın adaların silahsızlandırılmasına karşılık, Türkiye’den Ege Ordusu’nun lağvedilmesini istediğini” duyurdu.

Bunun üzerinden ise 15 günden fazla zaman geçti, ama Ankara’da tek bir yaprak kıpırdamış değil.

Hem de İYİ Parti Grup Başkanvekili Lütfü Türkkan, şu ağır suçlamaları yönelttiği halde:

Sürekli geri adım ve taviz içeren Ak Parti’nin dış politikasında gelinen noktada, Türkiye’den Ege Ordu Komutanlığını lağvetmesi talep edildi. Bu şuursuz talebin bir sonraki adımı bellidir. Ege Ordu Komutanlığı 190 bin personeliyle, NATO’ya bağlı olmayan, Türkiye’nin Batı’ya karşı bir güvenlik duvarıdır. Bu güvenlik duvarı Türkiye’nin namusu ve güvencesidir. Bu konuda asla taviz verilemez, böyle bir teklif dahi yapılamaz. Edirne’nin karşısında yaşananlar ve bağımsız ordu gücümüzün lağvedilmesinin istenmesi asla sessiz kalınacak birer durum değildir. Bu yüzden iktidar, yaptığı bir yanlışın, verdiği en küçük tavizin hesabını tarih önünde veremez.”

Yunan Hükümet Sözcüsü Ne Söyledi?

Ege Ordusu iddiasını, 26 Eylül’de Türkkan dışında iki isim daha konuştu.

Birinci isim, Yunanistan Hükümet Sözcüsü Stelios Petsas’tı. Bir radyo programında, adalardan asker çekmeyi asla kabul etmeyeceklerini, Yunan hükümetlerinin bu konudaki tutumunun hiçbir zaman değişmediğini anlatırken şunları söyledi:

Bu öncelikle 1974’te Kıbrıs’ın Türk işgaline uğraması gerçeğiyle ilgilidir. Dördüncü Ordu ya da Türklerin deyimiyle Ege Ordusu, 1975’ten beri Küçük Asya kıyılarında (Türkiye’de) konuşlandırılmış durumda. Haziran 1995’ten beri Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM), Yunanistan’ın Ege’de karasularını 6 milin ötesine çıkarmasını savaş sebebi (casus belli) sayma yetkisine sahip.”

Yunan sözcü durup dururken Ege Ordusu’nu diline doladığına göre, anlaşılan, bir şeyler olmuştu.

MSB’nin Açıklaması

Takip edebildiğim kadarıyla medyamızda konuyu ele alan tek isim, Hürriyet’ten Fatih Çekirge oldu.

Çekirge’nin 26 Eylül tarihli yazısının başlığı, ‘‘Şimdi de Gözünü Ege Ordusu’na Dikti’’ idi.

Ege Ordusu, emperyalizmin “şimdiki” hedefi mi, yoksa 40 yıllık plan mı; bunu birazdan hatırlatmak üzere Çekirge’nin yazısına dönelim.

Çekirge, “Son günlerde el altından bir haber pompalıyorlar… ‘Türkiye Ege Ordusu’nu lağvetmeli.’ Nereden geliyor? Yunan tarafından… Şu anda resmi bir talep değil… Ama el altından pompalıyorlar…” dedikten sonra Milli Savunma Bakanlığı’ndan önemli bir yetkilinin konuyla ilgili anlattıklarını aktardı. Söz konusu yetkilinin cevabı özetle şöyleydi:

Bir tarafta Yunanistan’ın anlaşmalara tamamen aykırı olarak hukuksuz şekilde adaları silahlandırması, diğer tarafta tamamen ülke savunması için kurulmuş askeri teşkilat yapısının temel taşlarından birisi. Bu ikisini birbirinin karşılığı olarak düşünmek dahi akılla, mantıkla izah edilemez… Bir yanda hukuksuzluk içinde yıllardır süren ihlal varken, bu yanlış üzerinden başka bir doğruyu hedef almak, kurnazlık ve saldırganlıkla açıklanabilir. Ancak Yunanistan, adaların silahsızlandırılması söz konusu olunca her zaman Ege ordusunu gündeme getirme tavrını maalesef sürdürmekte.”

Görüldüğü üzere, Ege Ordusu “şimdinin” değil, “her zamanın” hedefi olmuş!..

Rogers Planı’nın Temeliydi

Evet, tamı tamına 40 yıllık geçmişi var.

12 Eylül darbesini yapan Kenan Evren, darbeden sadece 3 ay sonra dönemin NATO Başkomutanı General Rogers’in “asker sözüne” güvenerek Türkiye’nin vetosunu kaldırıp, Yunanistan’ın NATO’ya dönüşüne onay verdiğinde, içeriği açıklanmayan “Rogers Planı”nın yegâne amacı bu değildi. Ege Ordusu’ndan başlayarak TSK’nın tasfiyesinin hedeflendiği öne sürülmüştü.

Konu, Soğuk Savaş’ın bitmesiyle birlikte 90’lı yıllarda emperyalistler tarafından her fırsatta açıkça gündeme getirildi.

Örneğin 2000 yılında, “Türkiye’nin Ege Ordusu’nu lağvetmesinden sonra Yunanistan’ın, Ege’deki adaları silahsızlandırması ve adalar üzerindeki hava sahasını da 10 değil 6 mil ilan etmesi” önerisi dillendirildi.

Ancak dönemin Başbakanı merhum Bülent Ecevit, “Devletin resmi gündeminde böyle bir konu bulunmadığını” bildirirken, Genelkurmay Başkanlığı da şimdiki gibi isimsiz kaynaklar üzerinden değil, resmi açıklamayla bu iddiaları kesinlikle reddetti.

Ege Ordusu’nun lağvedilmesi planını, 2003’ten itibaren ise AB üstlendi. Uyum sürecinde TSK’da gerçekleştirilecek “örgütlenme modelinde”, “Ege Ordusu’nun kaldırılıp, bu birliklerin 1. Ordu içinde yeniden organize edilmesi” önerildi. Ayrıca, “Böyle bir düzenlemenin AB ve NATO açısından askeri bir gereklilik olarak gündeme gelebileceği” belirtilip, bunun “Yunanistan açısından bir jest niteliği taşıyacağı” da vurgulandı.

Başka?

Balyoz kumpasında, “Ege adaları üzerinden kriz çıkartılarak Yunanistan’la savaşa yol açılıp darbe yapılacağı” senaryolarının yazılması, bu kapsamda ağırlıklı olarak Deniz Kuvvetleri’nin hedef alınması, keza Ege Ordusu’nun sembol isimlerinden Hurşit Tolon’un Ergenekon kumpasında tutuklanması ve ABD menşeli bu “TSK’yı kafesleme” operasyonlarının AB tarafından desteklenmesi de elbette tesadüf değildi.

Şayet doğruysa;

Bugün “arabulucu” Almanya’nın, Türkiye’ye böyle bir teklifte bulunabilme cüretini nereden aldığı ve gerçek hedefin ne olduğu ortada da, Ankara’nın söz konusu iddia karşısındaki bu derin sessizliği çok dikkat çekici değil mi?

Sincan’dan açık cezaevindeki tüm dostlara kucak dolusu sevgiler…

 

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.