14 Mart 2018 günü yemin ederek Almanya İçişleri Bakanlığı görevine başlayan Horst Seehofer, bir gazeteye verdiği demeçte, göçmenlikle ilgili sert mesajlar vererek, Şansölye Angela Merkel ile ters düştü.
Yazar: Michelle Martin, Reuters, 16 Mart 2018
Çeviren: Ercan Caner, Sun Savunma Net, 27 Mart 2018
BERLİN — Yeni İçişleri Bakanı Horst Seehofer, Cuma günü yayınlanan bir röportajında, İslam dininin Almanya’ya ait olmadığını söyleyerek, Müslümanlar ile entegrasyon ihtiyacını vurgulayan Şansölye Angela Merkel ile ters düşmüştür.
Yeni koalisyon, geçtiğimiz yıl yapılan seçimlerde parlamentoya giren, aşırı sağcı Almanya için Alternatif (AfD) partisinden kaynaklanan tehdidi ortadan kaldırmaya hazırlanırken, Seehofer bunun yanı sıra, göçmenlik konusunda da bir dizi sertlik yanlısı politikalar izleneceğinin sinyalini vermiştir.
Çok okunan Bild gazetesine yaptığı açıklamada Seehofer; 2010 yılında İslam dininin Almanya’nın bir parçası olduğunu söyleyerek göçmenlik konusundaki tartışmaları alevlendiren, eski Almanya Başkanı Christian Wulff ile ters düşerek ‘‘İslam Almanya’ya ait değildir’’ ifadelerini kullanmıştır.
Göçmenlik karşıtı bir grup olan PEGIDA (Patriotic Europeans Against the Islamization of the West – Batının İslamlaşmasına Karşı Vatansever Avrupalılar), göçmenlik karşıtı bir kampanya kapsamında yürüyüşler düzenlerken, 2015 yılında yaptığı bir açıklamada Almanya Şansölyesi Angela Merkel de Cumhurbaşkanı Christian Wulff’un sözlerini tekrarlamıştır.
Merkel’in muhafazakâr partisi ve merkez-sol koalisyon ortağı olan Sosyal Demokratlar, Almanya’ya bir milyondan fazla göçmen ve mültecinin gelmesinin ardından, geçtiğimiz yıl Eylül ayında yapılan genel seçimlerde, göçmenlik karşıtı olan aşırı sağcı AfD partisi karşısında büyük bir oy kaybına uğramıştır.
Çoğunluğu Müslüman olan bu kadar çok göçmeni almayı kabul etmesi nedeniyle bazı Almanların yanı sıra Avrupa’nın diğer yerlerinde de şiddetli eleştirilere maruz kalan Şansölye Merkel, Cuma günü yaptığı açıklamada, kapsayıcı ve çok etnik yapılı bir Almanya vizyonunu tekrar teyit etmiştir.
Yaptığı açıklamada Merkel; ‘‘Şu anda Almanya’da yaşayan dört milyon Müslüman var ve onlar burada dini ibadetlerini yerine getiriyorlar ve bu Müslümanlar Almanya’ya aittir, tıpkı dinleri İslam gibi’’ ifadelerini kullanmıştır.
Alman hükümeti, Almanya’da 4,4 ile 4,7 milyon Müslüman yaşadığını tahmin etmektedir. Bu Müslümanların çoğunluğu Türk asıllıdırlar ve Merkel’in 2015 yılı ortalarında uygulamaya koyduğu açık kapı politikası sonrasında ülkeye Orta Doğu ve diğer yerlerden gelen bir milyondan fazla göçmenin de çoğunluğu Müslümandır.
Seehofer’in yorumları Almanya Müslüman topluluğu açısından hassas bir zamana denk gelmiştir. Müslümanları temsil eden birkaç organizasyon, camilere yapılan saldırıların ardından politikacıların yeterli beraberlik ve dayanışmayı göstermemesinden yakınmışlardır.
Merkel’in CSU Bavyera müttefikleri üyesi olan ve kendi Hristiyan demokratlarından (CDU) daha sağda yer alan Seehofer, iltica talebinde bulunanları daha süratli sınır dışı etmek maksadıyla yeni bir master planı da uygulamaya koyacağını ifade etmiştir.
Seehofer bunun yanı sıra, insanların kendi ülkelerinden kaçmalarına yol açan nedenlerle daha fazla uğraşacağına ve iltica talebinde bulunanları sınır dışı etmeyi kolaylaştıracak olan, daha çok ülkeyi ‘‘güvenli’’ statüsüne dâhil etme yönünde gerekli adımları atacağına da söz vermiştir.
Almanya’nın en büyük günlük gazetelerinden olan Bild ile yaptığı 16 Mart 2018 tarihli röportajda Seehofer’e, İslam’ın Almanya’ya ait olup olmadığı sorulmuştur. Bu soruya Seehofer’in yanıtı; ‘‘Hayır. İslam Almanya’ya ait değildir. Almanya Hristiyanlık ve Yahudilik tarafından şekillendirilmiştir. Bu gelenek; çalışılmayan Pazar günlerini ve kilise tatillerini ve Paskalya, Hamsin Yortusu ve Noel gibi ayinleri içermektedir’’ şeklinde olmuştur. ‘‘Burada yaşayan Müslümanlar tabi ki Almanya’ya aittirler’’ diyen Seehofer sözlerini, bunun yanlış bir çıkarım ile Almanya’nın, kesinlikle kendilerine miras kalan Hristiyanlık gelenek ve göreneklerinden vaz geçeceği anlamına gelmediğini vurgulamıştır.
Seehofer’in kendince mantıklı açıklaması, ‘‘İslam Almanya’ya aittir’’ ifadesi hakkında on yıldır sürmekte olan tartışmanın yeniden alevlenmesine neden olmuştur. Bu sözler ilk kez 2006 yılı Eylül ayında, zamanın İçişleri Bakanı Wolfang Schäuble tarafından Almanya’da yaşayan Müslümanların sayısı 3,5 milyon iken dile getirilmiştir.
Alman hükümeti ile Almanya’da yaşayan Müslümanların temsilcileri arasında, kurumsal bir diyalog oluşturmak üzere ilk defa düzenlenen Almanya-İslam Konferansı öncesinde Schäuble; ‘‘İslam Almanya ve Avrupa’nın bir parçasıdır. İslam günümüzün ve geleceğimizin bir parçasıdır. Müslümanlar Almanya’da kabul edilir’’ şeklinde bir açıklama yapmıştır.
Bu sözler, 2010 yılı Ekim ayında, Almanya’nın birleşmesinin 20’nci yıldönümü açılış konuşmasında, zamanın Almanya Cumhurbaşkanı Christian Wulff tarafından da tekrar ifade edilmiştir. Cumhurbaşkanı Wulff yaptığı konuşmada; ülkede milyonlarca Müslüman yaşadığı için İslam’ın Almanya’ya ait olduğunu ifade etmiştir.
Yaptığı konuşmada Wulff; ‘‘Hıristiyanlık kuşkusuz Almanya’ya aittir. Yahudilik kesin olarak Almanya’ya aittir. Bu bizim Yahudi-Hıristiyan tarihimizdir. Fakat şimdi İslam da Almanya’ya aittir (Der Islam gehört inzwischen auch zu Deutschland)’’ sözlerini kullanmıştır.
Cumhurbaşkanı Wulff daha sonra, 1819 tarihli Batı-Doğu Divanı (West- östlicher Diwan) adlı şiirlerini topladığı kitapta; Alman şair Johann Wolfgang von Goethe tarafından yazılan ‘‘Kendisini ve diğerlerini bilen kimse anlayacaktır ki Batı ve Doğu artık ayrılamaz’’ ifadelerine atıfta bulunmuştur.
O tarihten günümüze kadar geçen sürede Merkel defalarca İslam’ın Almanya’ya ait olduğunu vurgulamıştır. Türk Başbakan Ahmet Davutoğlu ile birlikte 2015 yılı Ocak Ayında Berlin’de katıldığı bir mitingde Merkel; ‘‘Eski Almanya Cumhurbaşkanı Christian Wulff İslam Almanya’ya aittir demiştir. Bu doğrudur. Ben de böyle düşünüyorum’’ ifadelerini kullanmıştır. Altı ay sonra Ramazan ayında Merkel; ‘‘İslam’ın artık Almanya’ya ait olduğu tartışılmaz bir şekilde açıktır’’ sözlerini dile getirmiştir.
Bild gazetesinin Seehofer röportajını yayınladığı aynı gün, sözcüsü Steffen Seibert aracılığı ile yaptığı açıklamada Merkel; ‘‘Müslümanlar Almanya’ya aittir, onların dini İslam da Almanya’ya aittir. Farklı dinler arasında iyi ilişkiler oluşturmak için yapabileceğimiz her şeyi yapmalıyız’’ ifadelerini kullanarak yeni içişleri bakanı ile arasına mesafe koymuştur.
14 Mart 2018 günü yemin ederek yeni görevine başlayan Seehofer; ‘‘Mesajım şudur: Müslümanların bizimle birlikte yaşamaları gerekmektedir, bizim yanımızda veya bize karşı değil’’ ifadelerini kullanmıştır.
AfD partisinin Saksonya doğu eyaleti başkanı olan Andre Poggenburg ise yaptığı açıklamada, yaklaşmakta olan Bavyera Eyaleti Ekim seçimleri nedeniyle, Seehofer’in kendi partisini taklit ettiğini ileri sürmüştür. Poggenburg konuyla ilgili sözlerini; ‘‘Horst Seehofer bu mesajı kelimesine kadar bizim parti bildirimizden almıştır’’ şeklinde sürdürmüştür.
Göçmenlere karşı olan AfD partisi başkan yardımcılarından Beatrix von Storch da yaptığı açıklamada; ‘‘Birçok Müslüman Almanya’ya aittir, fakat İslam Almanya’ya ait değildir. İslam, Almanya Anayasası ile uyuşmayan politik bir ideolojinin merkezindedir’’ demiştir.
Diğer bir AfD parti başkan yardımcısı Alexander Gauland da ayrıntılara girerek; ‘‘İslam, Katoliklik veya Protestanlık gibi bir din değildir. Entelektüel olarak İslam daima devletin yıkılması ile bağlantılıdır. Bu nedenle Almanya’nın İslamlaşması bir tehdit oluşturmaktadır’’ ifadelerini kullanmıştır.
26 Şubat 2018 tarihinde Merkel ilk kez halka açık olarak, devletin etkin kontrolü kaybettiği, göçmen çetelerinin kontrolünde olan, Alman vatandaşlarının ve giderek Alman polisinin de girmeye korktuğu kanunsuz ve girilemeyen bölgelerin varlığını kabul etmiştir.
RTL televizyonuna verdiği bir demeçte Merkel; ‘‘Doğal olarak bu kadar çok mültecinin gelmesi iç güvenlikle ilgili bazı endişelere neden olmuştur. Meşru fiziksel güç kullanımı devletin tekelindedir. Devlet, halkının her yerde kendisini güvende hissetmesi için gereken tedbirleri almalıdır. İnsanlar güvende olma hakkına sahiptirler. Bu bizim en büyük sorumluluğumuzdur. Bunun anlamı; hiç kimsenin girmeye cesaret edemediği girilemeyen bölgelerin olmamasıdır. Böyle bölgeler mevcuttur. Bunların isimlerini telaffuz etmeliyiz. Bunlar hakkında bir şey yapmak zorundayız’’ ifadelerini kullanmıştır.
Merkel bu yorumlarını, yeni oluşturulan koalisyon hükümetinin, ülke güvenliği konusunda ‘‘Sıfır Tolerans’’ politikası izleyeceği yönündeki açıklamaları sonrasında yapmıştır. Berlin’de düzenlenen Hıristiyan Demokratik Birliği (CDU-Christian Democratic Union) konferansında konuşan Merkel; ‘‘Güvenlik, güçlü bir devletin temel görevlerinden bir tanesidir’’ ifadelerini kullanmış ve ‘‘Sloganımız sıfır toleranstır’’ demiştir.
Bazı yorumcular Merkel’in sözlerini içi boş laflar ve Merkel’in 2015 yılında ülkeye; Afrika, Asya ve Orta Doğu’dan bir milyondan fazla göçmenin girmesine izin veren kararı nedeniyle, büyük kitleler halinde AfD’ye kayan öfkeli CDU seçmenlerinin desteğini yeniden kazanmak için atılan gecikmiş hamleler olarak nitelendirmiştir.
Başka analizciler de Merkel’in girilemeyen bölgeler hakkındaki açıklamalarının, yapılan son kamuoyu yoklamalarına göre merkez-sol Sosyal Demokratik Partiyi geçerek ülkede en büyük ikinci parti konumuna gelen AfD’nin, Almanya’da giderek artan güç ve etkisinin bir yansıması olduğuna dikkat çekmişlerdir. Aslında, Merkel’in SPD ile bir koalisyon hükümeti oluşturma kararı, AfD partisini Alman Parlamentosunda ana muhalefet partisi konumuna getirmiştir. AfD’nin parlamentoda ana muhalefet partisi olarak yer alması, önümüzdeki dönemde göçmenler ve güvenlik meselelerinin gündemin en üst sıralarında yer alacağının bir garantisidir.
Merkel’in kabullenişinin tartışmasız olarak en büyük sonucu girilemeyen bölgeler hakkındaki suskunluğunu terk etmesidir. Avrupa politika ve medya elitleri, çok uzun bir zamandan beri kitlesel göçlerin olumsuz etkileri hakkındaki tartışmaları, karşı çıkanları ırkçılık ve yabancı düşmanlığı ile suçlayarak susturmaktadırlar.
Kitlesel göçler konusundaki siyaseten yanlış tutumu nedeniyle, kendilerini çok kültürlülüğün muhafızları olarak atayanlar tarafından amansızca eleştirilen ve kötülenen Macaristan Başbakanı Viktor Orbán, Merkel’in açıklamalarını bir zafer olarak nitelendirmiştir. Macaristan hükümetine ait bir sitede: ‘‘Macaristan hükümetinin 2016 yılı Ağustos ayında, girilemeyen bölgeler hakkında yaptığı çıkışı hatırlayın’’ sözlerine yer verilmiştir.
Aşırı sol ‘‘Linke Partisi’’ ile Yeşiller, Seehofer’in açıklamasını kınamışlar ve Sosyal Demokrat partiden Natascha Kohnen bir televizyon kanalına yaptığı açıklamada; bu tür konuşmaların insanları birbirlerine karşı kışkırtacağını, buna ihtiyaç olmadığını ve politikacıların yapmaları gereken şeyin insanları bir araya getirmek olduğunu ifade etmiştir.
Koalisyon anlaşmasında Merkel’in CDU/CSU muhafazakâr bloğu ve Sosyal Demokratlar, 2015 yılında Almanya ve Avrupa’da yaşanan mülteci krizinin bir daha yaşanmaması için gerekli tedbirleri almak konusunda anlaşmışlardır.
Koalisyon ortakları bunun yanı sıra iş göçleri hariç yıllık göç miktarının 180,000 ile 220,000 arasında olacağını beklediklerini de ifade etmişlerdir.
Seehofer, aşırı sağ AfD’nin devlet meclisine girmesinin beklendiği, Bavyera Ekim bölgesel seçimleri öncesinde Alman seçmenlerine, partisinin göçmen meselesiyle yakından ilgilendiğini göstermek istemektedir.
Çevirenin Notları: Yazar Michelle Martin tarafından kaleme alınarak Reuters’te yayınlanan yazı, çeşitli kaynaklarda aynı konuyla ilgili yayınlanan yazılardan alıntılar yapılarak derlenmiştir.