savunmahavacılıkteknolojipolitikaanalizmevduatkriptosağlıkkoronavirüsenflasyonemeklilikötvdövizakpchpmhp
DOLAR
32,3119
EURO
35,0521
ALTIN
2.277,29
BIST
8.991,18
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Ankara
Az Bulutlu
20°C
Ankara
20°C
Az Bulutlu
Cuma Açık
23°C
Cumartesi Parçalı Bulutlu
23°C
Pazar Açık
24°C
Pazartesi Az Bulutlu
25°C

Darbe Sonrası Tasfiyeler ve Erdoğan’ın Yeni Özel Ordusu

Darbe Sonrası Tasfiyeler ve Erdoğan’ın Yeni Özel Ordusu
A+
A-

Darbe Sonrası Tasfiyeler ve Erdoğan’ın Yeni Özel Ordusu

Türkiye cumhurbaşkanı, Türk ordusunu acımasızca temizledi ve bazı garip
yakın arkadaşları ile kendisine yeni bir ordu kuruyor.

Yazar: LEELA JACINTO, 13 Temmuz 2017

Çeviren: Ercan Caner, SUN SAVUNMA NET, 31 Temmuz 2017

Foto: Ozan KÖSE/AFP/Getty Images

15 Temmuz 2016 başarısız askeri darbe girişiminden bir yıl sonra, bir zamanlar laik ve Müslüman çoğunluklu bir ülkede, NATO’nun ikinci en büyük gücü olan Türk ordusu artık Kemalist enerjisini kaybetmiş durumdadır. O ölümlü gece sonrasında, kitlesel tasfiye hareketinden kurtulabilen generaller, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın öfke dolu gazabından öylesine korkmuşlardır ki, bir zamanlar karşı çıkmalarına rağmen, gıklarını dahi çıkaramadan Türk ordusunu Suriye’ye göndermişledir. Darbenin hemen arkasından başlayan kitlesel tasfiyelerde, yüzbinlerce devlet memuru, hâkim, güvenlik personeli ve devlet tarafından işletilen kurumlarda çalışan insan tasfiye edilmişlerdir. Tasfiye edilenlerin yerleri, Türk tipi sadık kadroların oluşturulması kapsamında, KADROLAŞMA adı altında, genellikle yetersiz ve düşük nitelikli personel tarafından süratle doldurulmuştur. Türk Silahlı Kuvvetleri de bu kadrolaşma hareketinden nasibini almıştır. NATO’nun en üst düzey komutanı General Curtis Scaparrotti, alarm işaretini, Türk ordusunun yetenekli ve donanımlı üst düzey subaylarının kovulması sonrasında, ittifakın komuta kademesinde bir düşüş görüldüğü uyarısını geçtiğimiz Aralık ayında yaptığında vermiştir.

200’den fazla insanın ölümü ile sonuçlanan darbe girişiminin sabahında Türkler, hala o uzun ve üzücü gecede neler olup bittiğini anlamaya çalışırken, Erdoğan ‘‘Allah’ın Bir Lütfu’’ olarak tanımladığı darbenin sorumlusunun kim olduğunu tam olarak biliyordu. Ona göre suçlular, soruşturmalar dahi başlamadan ilan ettiği, bir zamanlar Erdoğan’ı destekleyen, fakat Türkiye cumhurbaşkanının yakın çevresi ile ilgili yolsuzluk iddialarını açığa çıkardığında onunla ayrı düşen, Pennsylvania’da yaşamakta olan imam Fethullah Gülen’i destekleyen Gülen taraftarlarıydı.

Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve darbe girişiminin sorumlusu ilan edilen FETÖ lideri sürgündeki imam Fethullah Gülen bir zamanlar iyi günlerinde.

Fakat darbe girişiminden bir yıl sonra Batı istihbarat yetkilileri ve üst düzey Türkiye analizcileri, Gülen’in darbedeki suç ortaklığından pek o kadar da emin değiller. Bu yılın başlarında Alman istihbarat birimi şefi Bruno Kahl, Ankara’nın, kötü planlanmış ve uygulanmış darbe girişiminin arkasında Gülen’in olduğu yünündeki iddialarının, BND dış istihbarat ajansını ikna etmede başarısız olduğunu açıklamıştır. Alman Der Spiegel dergisine Mart ayında verdiği demeçte Kahl; ‘‘Türkiye darbenin arkasında Gülen’in olduğu yönünde bizi ikna etmek için her seviyede çaba gösterdi, fakat şimdiye kadar bunda başarılı olamadı’’ ifadelerini kullanmıştır. Resmi adı HİZMET olan hareketin İslami bir aşırıcılık veya terörist bir hareket olup olmadığı yönündeki soruya verdiği yanıtta Kahl, Gülen hareketinin dini ve laik bir eğitim hedefinde olan sivil bir dernek olduğu yanıtını vermiştir. Avrupa Birliğinin ortak istihbarat servisi olan Intcen tarafından sızdırılan bir raporda, Erdoğan’ın Temmuz 2016 öncesi bir tasfiye planladığı ve yaklaşmakta olan kitlesel tasfiyelerden korkan bir grup askerin alelacele bir darbe başlattığı sonucuna ulaşılmıştır.


Türk parlamentosunda oluşturulan bir komisyon tarafından hazırlanan ve mayıs ayında yayımlanan 630 sayfalık rapor, iktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisinin (AKP) söylemlerini tekrarlamış, fakat kesin kanıtlar sunmakta başarısız olmuştur. Bu arada ana darbe davası da medyanın yoğun ilgisi altında, bu yılın başlarında başlamış ve sonunda 30 Ekim 2017 tarihine ertelenene kadar insanın aklını donduran karşı ifadeler ile tam bir çıkmaza sürüklenmiştir.

O ölümcül gecede İstanbul’da darbeye katılanların aralarındaki WhatsApp mesajları, darbeci grubun kendilerini, Mustafa Kemal Atatürk’ün çok iyi bilinen ‘‘Yurtta Sulh, Cihanda Sulh’’ deyişinden esinlenerek ‘‘Yurtta Sulh Konseyi’’ olarak adlandırdıkları ortaya çıkmıştır. Darbecilerin kendilerini bu isimle adlandırması, darbecilerin aralarında, durumdan hoşnut olmayan Gülenciler, Kemalistler ve aşırı milliyetçi askerler olabileceğini göstermektedir. Namlusu tüten silahlara gelince, Gülen’in Poconos’taki karargâhından verilen böyle bir emir hala ortaya çıkmış değildir.

Strategic Headquarters Allied Powers in Europe (SHAPE) Karargâhı önünde hatıra fotoğrafı çektiren karargâhta görevli Türk subayları

Fakat emin olduğumuz şey; bugün artık Türk ordusunun eskisi gibi olmadığıdır. Türkiye, bazı en parlak ve en iyi generallerini kaybetmiş durumdadır. Reuters’in Ekim 2016 tarihli bir raporuna göre, beceriksiz darbe girişimi sonrasında Türkiye’nin NATO kadrolarında görev yapan tahmini olarak 400 kadar personeli askeri darbeyi takip eden aylarda görevlerinden uzaklaştırılmıştır. Türkiye’de ise ordunun kan kaybı çok daha kötü bir durumdadır. Türk askeri analizci Metin Gürcan, 350,000 kişilik Türk Silahlı Kuvvetlerinde, Mart ve Ekim 2016 tarihleri arasında general sayısında %38 oranında bir azalma, subay kadrolarında ise %8 oranında bir daralma olduğunu tahmin etmektedir.

Beceriksiz darbe girişimi öncesinde Avrupa ve Birleşik Devletlerde bulunan çeşitli NATO kadrolarında görevlendirilen ve darbe sonrasında görevlerinden uzaklaştırılan yüzlerce üst düzey Türk askeri yetkilisi, yurda dönmeleri yönündeki emirlere uymayı ve Türk hapishanelerinde yok olmayı reddederek arabalarını ve eşlerinin mücevherlerini satarak hayatlarını yeniden kurmak maksadıyla çeşitli ülkelerde çabalamaktadırlar.

Brüksel merkezli Vocal Europe dergisinin ismi açıklanmayan bir Türk subayı ile yaptığı röportaj, Türkiye’nin kaybettiği askeri personel tipini ortaya koymaktadır. Halen @PurgedNATO adlı Twitter hesabını kullanan bir askeri yetkili açıklamalarında ‘‘Türkiye ve yurtdışında subay eğitimi aldım… Yüksek lisans derecemi Birleşik Devletlerde aldım. Tasfiye edilen diğer birçok subay gibi ben de Harp Akademisinden mezun olan bir kurmay subayım’’ ifadelerine yer vermektedir. ‘‘Şahsen neden tasfiye edildiğimi bilmiyorum… Birleşik Devletlerde yoğun bir eğitim aldım, muhtemelen Türk Silahlı Kuvvetlerinde şu anda hâkim olan yeni Avrasyacı gruba uymuyorum.’’

 

Başarısız darbe girişimi gecesi teslim olan Türk askerlerinden geriye kalanlar.

Avrasyacı Grup adı Türk Silahlı Kuvvetleri çevresi dışında bilinen bir terim değildir, fakat yeni de değildir. Wikileaks tarafından ortaya çıkarılan, Ankara’daki ABD Elçiliğine ait 2003 tarihli bir mesaj, Türk ordusundaki Avrasyacıları; Rusya’nın egemenliğindeki Avrasya konseptinin gerçekte ne demek olduğunu bilmeyen, uzun bir süredir ABD’ye bir alternatif arayan ve Rusya ile daha yakın ilişkiler kurulmasını talep eden Türk Silahlı Kuvvetlerindeki bir grup olarak tanımlamaktadır. Mesaj Avrasyacıların, Türkiye’nin stratejik çıkarlarının ABD ve NATO ile birlikte olmakta olduğunu düşünen Atlantikçileri nasıl elimine ettiklerini ve bunların Türk Genelkurmayında etkilerini nasıl kaybettiklerini ayrıntılı olarak açıklamaktadır.

Rusya ile Aşk

Türkiye’deki asker ve sivil Avrasyacılar giderek güçlenmekte ve dış politikadaki etkileri Suriye’den Avrupa Birliğine, Birleşik Devletlere ve hiç şüphesiz Rusya’ya kadar uzanmaktadır.

Mesajın gönderilmesinden on yıldan daha fazla bir zaman geçtikten sonra günümüzde, Türkiye’deki asker ve sivil Avrasyacılar giderek güçlenmekte ve dış politikadaki etkileri, Suriye’den Avrupa Birliğine, Birleşik Devletlere ve hiç şüphesiz Rusya’ya kadar uzanmaktadır. Gülenciler ve Türk ordusundaki üst düzey Atlantikçi subaylar dâhil, Erdoğan’ın rakiplerinin Temmuz 2016 darbesi sonrasında tasfiye edilmeleri ile Ankara ve Moskova arasında inanılmaz seviyede diplomatik bir uzlaşma ortaya çıkmıştır.

 

Türk Hava Kuvvetlerine ait bir F-16 savaş uçağı tarafından 24 Kasım 2015 tarihinde, Türkiye hava sahasını ihlal ettiği gerekçesiyle Suriye sınırı yakınlarında düşürülen Rusya Federasyonu Hava Kuvvetlerine ait Su-24 modeli savaş uçağı.

2015-2016 kış aylarında bir Türk F-16 savaş uçağının, Türkiye-Suriye sınırı yakınlarında Rus Su-24 taarruz uçağını düşürmesi sonrasında Rusya ile Türkiye arasındaki ilişkiler donma noktasına gelmiştir. Sonrasında yaşanan darbe girişimi, birden Rusya ile Türkiye arasındaki aşk ilişkisini alevlendirmiştir. Beceriksiz darbe girişiminden sadece dört gün sonra, Rus Su-24 uçağını düşüren Türk Hava Kuvvetlerinden iki pilot, sözde Gülen ile bağlantıları nedeniyle tutuklanmıştır. Donald Trump’ın Türk versiyonu olan ve bu kadar sinsi olmasaydı oldukça eğlenceli birisi olabilecek Ankara Belediye Başkanı Melih Gökçek, Rus savaş uçağını düşürerek Rusya-Türkiye ilişkilerini bozdukları gerekçesiyle iki talihsiz pilotu suçlamıştır. CNN Turk televizyonuna verdiği demeçte Gökçek, iki alçak pilotun, Türkiye’yi dünya siyasi hayatından soyutlama hedefiyle Rus uçağını düşürdüklerini ve Putin’in danışmanlarından bir tanesinin de kendisiyle aynı düşüncede olduğunu ifade etmiştir.

Türkiye ve Rusya, özellikle Suriye’de uygulanan askeri strateji başta olmak üzere birçok konuda anlaşmış durumdadırlar ve bu iki tarafın kendi kamplarının, birbirlerine karşı çıkan en güçlü üyeleri oldukları göz önüne alındığında gerçekten büyük bir başarıdır. Beceriksiz darbe girişiminden bir ay sonra Türkiye, Suriye’de ilk sınır ötesi harekâtını gerçekleştirmiştir. Erdoğan’ın sadık kulu olarak nitelendirilen ve darbe sonrası makamında kalmayı başaran Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar, Türkiye cumhurbaşkanının Suriye’deki askeri oyun planına itiraz edebilecek durumda değildir.

Adalet ve Kalkınma Partisi Milletvekili Şamil Tayyar’ın hakkında; ‘‘Boynundaki ize inanmıyorum, o da işin içinde’’ dediği, 15 Temmuz 2016 darbe gecesi kendi askerleri tarafından esir alındığını iddia eden, Türkiye Cumhuriyeti Türk Silahlı Kuvvetleri Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar.

Türkiye’nin Fırat Kalkanı Harekâtı, Kürtlerin toprak kazanımlarını engelleme maksadıyla başlatılmıştır. Ankara, esas olarak uzun bir süredir savaşmakta olduğu Kürdistan İşçi Partisinin (PKK) Suriye kolu olan Halk Koruma Güçlerinin (YPG) üzerine odaklanmıştır. Gözü, büyük coğrafik pastada olan NATO’nun güneydoğu kanadındaki Rusya ise Kürtlerin, her zaman olduğu gibi yine yok edilmelerine karar vermiştir. @PurgedNATO tarafından işletilen Purged NATO Officer (Tasfiye Edilen NATO Subayı) web sitesindeki bir yazıya göre; Türkiye’nin Suriye’deki operasyonları, Rusya tarafından sağlanan yakın istihbarat bilgileri sayesinde gerçekleşmiştir. Avrasyacıların yardım ettiği bu iş birliği, Halep kentinin düşmesinde de kritik bir rol oynamıştır. Örneğin Türk basınında, Fırat Kalkanı Harekâtının palavracı kahramanı olarak, Türk özel kuvvetler komutanı olan ve 28 Temmuz 2017 günü korgeneralliğe terfi ettirilen, darbenin engellenmesinde büyük rol oynayan Zekai Aksakallı lanse edilmiştir.

Yeni Türkiye – Rusya aşk ilişkisi milyon dolarlık silah satışlarına da yansımıştır. Bu yılın başlarında, zamanın Türkiye Savunma Bakanı Fikri Işık yaptığı açıklamada; Ankara’nın Rusya’dan S-400 hava savunma kalkanı tedarikinin son safhasında olduğunu ifade etmiştir. Beceriksiz darbe öncesinde Moskova, ABD’nin Patriot, Fransız-İtalyan konsorsiyumu ve Çin HQ-9 savunma sistemlerinin kaldığı kısa listede bulunmamaktadır. Beijing ihaleyi kazanmayı başarmıştır, fakat Rus savunma kalkanı yararına anlaşma iptal edilmiştir.

Rusya Federasyonu yapımı S-400 hava savunma sistemi füzeleri

Ve bu nedenle; Trump uluslararası medya ve NATO’nun modası geçmiş deklarasyonları ile ayakta uyurken, Türkiye gizlice, NATO’nun füze savunma sistemine entegrasyonu imkânsız olan bir sistem için tedarik görüşmelerini yürütmektedir. Rusya çok yakında NATO’nun çok değerli kritik bilgilerine erişim sağlayabilir, bu arada; Rusya’nın Avrupa, Asya, Kafkaslar, Karadeniz ve Akdeniz ile Orta Doğu’ya açılan bir kapı olan Türkiye’ye erişmesinden bahsetmeye gerek dahi yoktur.

Derin Devlet

Konu Avrasyacıların yükselişi ve Türk gücünün Makyavelci tabiatının yükselmesine gelince hiç kimse aşırı solcu, küçük fakat aşırı milliyetçi Vatan Partisi lideri olan ve Türk güvenlik birimlerinde boyundan büyük işler yapan Doğu Perinçek’in eline su dökemez. ‘‘Perinçek Grubu’’ terimi Türk siyasi çevrelerinde, o kadar sık siyasi entrika sözleri ile duyulmaktadır ki efsane ile bu adamı birbirinden ayırmak neredeyse imkansızdır. Bilmeyenler için açıklayalım: Perinçek 75 yaşında eski bir avukattır ve belki de yurt dışında en çok, kendisine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde serbestçe konuşma imkânı sağlayan Ermeni soykırımını inkâr etmesiyle tanınmaktadır. Ermeni tarafının avukatlarından bir tanesi, davanın uluslararası medyada 15 saniye süre ile ün kazanmasına neden olan Amal Clooney’dir.

Doğu Perinçek ve PKK terör örgütü lideri Abdullah Öcalan

Türkiye içinde ise Perinçek, Kürtler ve Gülencilerden aynı derecede nefret eden bir insan olarak tanınmaktadır, Kürtler ve Gülenciler de ondan şiddetle nefret etmektedirler. Sabit fikirli bu komünist adam, yakın çevresindeki aşırı solcu arkadaşlarını ‘‘bilimsel sosyalistler’’, İslamcıları ise ‘‘reaksiyoncular’’ olarak nitelendirmektedir. Perinçek, düşmanlarını ‘‘Tayyip Erdoğan’ın Yüce Divan Dosyası Haçlı İrtica’’ isimli kitabında ayrıntılarını anlattığı, Batılı Haçlıların kuklaları olarak nitelendirmektedir. Onun ultra milliyetçi, laik ve sert tutumlu takipçileri, Türkiye’nin Kürtlere karşı sürdürdüğü periyodik saldırıları sürdüren güvenlik kuvvetleri içinde oldukça orantısız bir şekilde yer almaktadır.

Erdoğan iktidarının ilk yıllarında, Batılı Haçlıların kuklaları Kürt açılımını uygularken ve PKK ile barış sürecini yürütürken Perinçek Grubu, eski laik geleneğin harcanmış ve çöpe atılmış bir kalıntısı olarak görülmektedir. ‘‘Perinçek Kazı’’, Erdoğan’ın AKP’ye karşı askeri darbe hazırlığında olan askerleri tasfiye etmek maksadıyla, Gülencilerle iş birliği yaptığı Ergenekon davaları esnasında daha da kızartılmıştır. Fakat sonra Gülenciler ölümcül bir hata yapmış ve ailesi dâhil Erdoğan’ın yakın çevresindekileri içeren rüşvet ve yolsuzluk iddialarını ortaya atmışlardır. AKP ile Gülenciler arasında başlayan, yeşilin yeşille savaştığı bu iç savaşta Perinçek, AKP hükümetine karşı darbe planlama suçlamasıyla ömür boyu hapse mahkûm olduğu cezaevinden aniden salıverilmiş ve tekrar işbaşı yapmıştır.

Beceriksiz Temmuz 2016 darbesi sonrasında, Türk Silahlı Kuvvetlerinin nitelikli Gülencilerden ve Batı yanlılarından temizlendiği bir ortamda büyük pragmatist Erdoğan, Perinçek’i koruması altına almış ve ona kucak açmıştır. Bu yıl içinde Türk medyasına verdiği bir demeçte Perinçek, dinci muhafazakârlar ile birlikte ortak bir yurtsever cephe oluşturduklarını ifade etmiştir. Şimdilik sosyal bilimciler ve eylemciler birbirlerini öperek aynı yatağa girmiş durumdadırlar, fakat bu nikah cehennemde kıyılmıştır ve Erdoğan da bunu çok iyi bilmektedir.

Erdoğan’ın Özel Ordusu

Erdoğan’ın özel imparatorluk muhafızlarının ateşli konuşmalarını dinleyin. Bu konuda hazırlanan birçok rapordan bir tanesine göre, yürekleri parçalayan o darbe gecesinde, özel bir güvenlik grubunun üyeleri İstanbul sokaklarına çıkmış ve Boğaziçi Köprüsünde darbecilerle çatışmışlardır. Sabaha kadar çekilen video görüntülerinde; tişört ve kurşungeçirmez yelekler giyen iri yarı adamların, ellerindeki yarı otomatik silahları ateşledikleri, havaya ateş açtıkları ve Erdoğan taraftarlarına destek oldukları ve birçoğunun yerde savunmasız bir şekilde yatan teslim olmuş darbecileri tekmeledikleri görülmektedir. Türk sosyal medyasına göre bu adamlar, kendilerini uluslararası arenada danışmanlık ve askeri eğitim hizmeti veren, Türkiye’deki ilk ve tek şirket olarak lanse eden SADAT üyesidirler.

2012 yılı Şubat ayında, İslami eğilimleri nedeniyle geçmişte Türk Silahlı Kuvvetlerinden atılan Adnan Tanrıverdi tarafından kurulan SADAT’ın, İngilizce lisanındaki web sitesinde, gramer açıdan yanlışlarla dolu olan misyonu; ‘‘uluslararası alanda Silahlı Kuvvetlerin ve İç Güvenlik Güçlerinin organizasyonu, iç güvenlik ve savunma alanında stratejik danışmanlık, iç güvenlik ve askeri eğitim ile donatım alanlarında hizmet vererek, İslam Ülkeleri arasında savunma ve savunma sanayi işbirliği ortamı oluşturmayı ve İslam Dünyasının kendine yeterli bir askeri güç olarak da Dünya Süper Güçleri arasındaki hak ettiği yerini almasına yardımcı olmaktır’’ şeklinde ifade edilmektedir.

İslami ülkelerin, İslami bir dünya inşa etmesine yardım etme girişimi, Arap Baharının hüküm sürdüğü bir ortamda ve SADAT’ın ülke içindeki operasyonlarında iyi ve sağlam bir iş fırsatı gibi görünmektedir.

Suriye konusu, Türk muhalif parlamenterlerinin hemen dikkatini çekmiştir. 2012 yılı Eylül ayında laik ve muhalif bir milletvekili parlamentoya SADAT’ın, Suriye ve Türkiye içinde isyancı savaşçıları eğitmesi ve donatmasıyla ilgili bir soru listesi sunmuştur. Hükümet kısa ve net bir şekilde iddiaları reddetmiş ve American Enterprise Institute çalışanı Michael Rubin’e göre sorular kayıtlardan silinmiştir. Darbeden kısa bir süre sonra Tanrıverdi Erdoğan’ın baş danışmanlığına atanmış, önde gelen muhalif köşe yazarları Erdoğan’ın yarı askeri bir ordu oluşturmaya mı çalıştığını sorgulamışlardır.

Darbe gecesi teslim olduktan sonra acımasızca dövülen silahsız Mehmetçikler

Eğer durum böyle ise SADAT’ın İslami savaşçılardan oluşan şok birliklerinin, Perinçek’in bilimsel sosyalist savaşçılarının arasındaki reaksiyonerlere sabırları kalmadığında bir çatışma ortamına sürüklenebilirler.

Türk Silahlı kuvvetleri bünyesinde yükselişe geçen, birbirlerinden tamamen farklı olan bu grupları birleştiren ortak yan; Amerikan karşıtlığıdır. Avrasyacılar ve Rusya yanlısı Perinçek Grubu uzun bir süreden beri kapitalist Batıyı düşman olarak görmektedir. SADAT sürüsü ve AKP yanlısı Kadrolaşmadan yararlananlar, İslam dünyasına yardımlarında, Erdoğan’ın Batı aleyhtarı söylemlerinden istifade etmektedirler. Fakat Türk silahlı Kuvvetlerindeki bu iki kampın araları açılabilir ve bu Erdoğan’ın önemli ölçüde siyasi zekâ ve sezgisini elinden alabilir. Bu arada NATO’nun Müslüman çoğunluğa sahip tek üyesi olan Türkiye, Doğuda etkisini artırmak maksadıyla Batıdan uzak durmaktadır. Beceriksiz darbe girişimi sonrasında geçen bir yıl modern Türkiye tarihini değiştirmiştir, eski savaş sonrası düzen artık tehlikededir.

Çevirenin Notları: Yazı aslına sadık kalınarak çevrilmiştir ve tamamen ‘‘Dişi Michael Rubin’’ olarak tanımladığım Leela Jacinto ve Foreign Policy dergisinin görüşlerini yansıtmaktadır. Yazının çevrilmesi, Sun Savunma Net web sitesi ve çeviren Ercan Caner’in yazar ile aynı görüşleri paylaştığı anlamına kesinlikle gelmemektedir.

Nedense FETÖ lideri sürgündeki imam Fethullah Gülen’i aklama çabası içinde olan Jacinto, imamla bir röportaj da yapmıştır ve Foreign Policy dergisi de bu imamı ‘‘yaşayan en büyük yüz entelektüel’’ arasında göstermektedir. Yazının orijinal İngilizce metnine aşağıdaki link üzerinden erişebilirsiniz.

http://foreignpolicy.com/2017/07/13/turkeys-post-coup-purge-and-erdogans-private-army-sadat-perincek-gulen/

 

BU ALANA REKLAM VEREBİLİRSİNİZ
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.