Sun Savunma Net, 22 Kasım 2017
Norveç’teki NATO Tatbikatında (Kasım-2017) Atatürk’ün fotoğrafının ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın adının düşman taraf olarak kullanılması NATO üyeliğimizi yine tartışmaya açtı.
Hiç ilgimizin olmadığı Kore savaşında, 900’e yakın vatan evladının kaybı karşılığında lütfen kabul edildiğimiz NATO’nun, 65 yılda ne getirip ne götürdüğünün muhasebesinin yapılma zamanı çoktan geldi, geçti.
Uluslararası sorunlar ulusal çıkar penceresinden değerlendirilir.
NATO’dan çıkmak veya kalmak da öyle değerlendirilmek zorundadır.
1950’de NATO kurulduğunda SSCB’nin Boğazlar üzerinde talepleri ve tehdidi vardı. Güç dengesi o dönemin yönetimini bu ittifaka ittirdi.
Zaman ve koşullara göre makul görülebilir. Ulusal çıkarımız, vatanın bütünlüğünü ve bağımsızlığımızı korumaktı.
Biz NATO’yu koruma kalkanı olarak görürken NATO ve özellikle patron ABD, bizi kenar kuşak kalkanı yaptı. (Patron ABD olduğu için NATO dediğimde okuyabilirsiniz)
Nasıl kullanıldığımızı anlayıncaya kadar yıllar geçti. Ne zaman ki İncirlik’ten kalkan ABD U-2 Casus uçağı Rusya üzerinde düşürüldü (1960), ne zaman ki ABD-SSCB Küba krizinde nükleer restleşmeye girişti (1962), topun ağzında olduğumuzu anladık.
Anladık ama değişen bir şey olmadı.
Kıbrıs’ta, uluslararası antlaşmaların verdiği hakka rağmen soydaşlarımızın can güvenliğini sağlamamıza izin vermediler (1963). Biz yaptık ambargo koydular (1974).
NATO tatbikatında gemimizi vurup beş askerimizi şehit ettiler (1992).
ABD Nevada’daki tatbikatta Türkiye’yi işgal senaryosunu oynadılar (2002).
Meclisten tezkere geçmeyince 11 askerimizin başına çuval geçirip rezil ettiler (2003).
NATO Savunma Koleji’nde Türkiye’yi bölünmüş gösteren harita çıkardılar (2006).
Resmi görüşmeye giden generallerimizin üstünü aramaya kalktılar (2006).
PKK’nın yan kolu PYD’yi terör örgütü olarak tanımadılar.
Türkiye’ye kaşı olan tüm bölücü Kürt örgütlerine (Peşmerge-PKK-PYD) silah yardımı yaptılar. Müttefik kabul ettiler.
Tüm NATO ülkeleri bölücü PKK’yı desteklediler.
NATO üyeliğinin silahlı kuvvetlerimize katkıları olmuştur. Eğitim, kültür, teçhizat, araç, silah ve tesis yönünden gelişmemize yararı olmuştur.
Ancak öyle bir zararı olmuştur ki tüm faydaları siler götürür. Savunma sanayimizin ve teknolojimizin gelişmesini engellemiş, bağımsızlığımızı zedelemiştir.
Kendi olanaklarımızla toplu iğne veya aspirin üretmeye kalksak doğrudan veya dolaylı (içerideki işbirlikçilerini de kullanarak) olarak araya girmiş, daha ucuz ve daha hızlı temin edeceği gerekçesiyle önümüzü kapamıştır.
Çoğu kullanılmış ve hatta miadını doldurmuş araç ve silah sistemleri ile Türk subay-astsubayının ömrünü çürütmüştür.
“Kredili satış” adı altında ucuz diye verdiğini, idame (bakım-onarım-yenileme) giderleri ile fazlasıyla çıkaran bir sömürü düzeni işletmiştir.
İleri teknoloji ürünlerin yazılım kaynak kodlarını vermeyerek, hem teknolojik gelişmemizi önlemiş hem de güvenlik sorunu ile baş başa bırakmıştır.
1940’lı yıllarda uçak üreten ülkemiz her şeyi ile bağımlı hale gelmiştir.
1974 Kıbrıs Barış Harekâtı nedeniyle uyguladığı ambargo, savunma sanayimizin millileştirilmesinin gerektiğini kafamıza çakmıştır.
NATO’dan çıkma kararı vermede göz önüne alınması gereken hâkim noktalardan biri budur.
NATO’da kalmamızı uygun görenler, uluslararası arenada eşit söz sahibi olduğumuz tek kuruluşun NATO olduğunu ifade ederler.
Doğrudur. Ancak, eşit söz hakkı ile bu güne kadar ne elde ettik?
Şu anda ABD’den sonra yurt dışında en fazla asker bulunduran ikinci ülkeyiz. (ABD %15, Türkiye %13, İngiltere-Fransa % 9, Rusya %7)
Ne zorumuza? Sanki ülkemiz güllük gülistanlık. Dışarıyı düzelteceğiz. Sanki diğer ülkelere yardım edince bize de yardım geliyor. Ya da sözümüz daha çok geçiyor.
NATO ülkelerinin tamamına yakını PKK’yı destekliyor. Silah veriyor. Ülkesinde serbest bırakıyor.
PYD’yi terör örgütü olarak tanıyan yok.
Kürdistan’ı desteklemeyen sayılı.
Eşit sözümüzün kıymeti ne?
AKP iktidarı her alanda sıkışmış durumda.
Suriye-Irak sınırı problem dolu. Ne ABD ile ne Rusya ile tam anlaşma sağlanan tek bir konu yok. Komşular güvenmiyor. Suriye ile doğrudan temasa geçilmiyor. Sorun uzuyor.
Yunanistan Ege’de adalarımızı işgal edip duruyor. Tık yok.
Ekonomi zil çalıyor.
Zarrab davası tuz-biber oldu.
17-25’teki gibi bir kurtuluş yolu arıyorlar.
O dönemde yolsuzlukları “paralel, darbe “ bahanesiyle örtmüşlerdi. Şimdi de Zarrab olayında, “ABD kumpas kuruyor, ekonomimizi batırmak için FETÖ ile işbirliği yapıyor” bahanesi sürümde.
NATO tatbikatındaki aymazlık AKP’nin zor günlerinde ilaç gibi geldi.
Türk ulusu olarak Atamıza ve milletimize yapılan saygısızlığa asla sessiz kalmayız. İktidar ne kadar üzerine gitse haklıdır, destekleriz. Ancak, bunu ülkeyi kötüye götürüşüne bahane olarak kullanmasını da kabul edemeyiz.
Netice olarak, NATO’dan çıkma zamanı gelmiş geçmiştir.
NATO ulusal çıkarlarımıza hizmet etmemektedir.
NATO’dan hemen yarın çıkmak kolay değildir. Yılların biriktirdiği bağlantılar vardır.
Komşu ülkelerle ve sınırlarımızdaki sorunlarda NATO’yu ve ABD’yi karşımıza almak yeni sıkıntılar yaratabilir. Akıllı dış politikalar ile karşı koyma yolları bulmak olanaklıdır. Yeni sıkıntılara karşı yeni açılımlar yaratılabilir. Kaldı ki NATO’dan çıkarak kimseyi düşman ilan etmemiz de söz konusu olmayacaktır.
Kararlılık ve irade ile çözülemeyecek sorun yoktur.
AKP iktidarı, konjonktürel tutum ve davranışlar ile durumu idare etmeye çalışmaktadır. Emperyalizmle mücadele diye bir derdi yoktur.
Bir ABD’ye, bir Rusya’ya göz kırparak veya yüksek perdeden sataşarak bir yere varılamaz. Günü kurtarmak geleceği kurtarmaz.
Güvenli gelecek için; akıllı, yeni bir bağımlılık yaratmayan, karşılıklı çıkara dayalı ilişkiler geliştirmek zorunludur.
Başlangıç noktası ise komşularımızla karşılıklı saygı ve güvene bağlı işbirliği yapmaktan geçmektedir.
Naci BEŞTEPE