savunmahavacılıkteknolojipolitikaanalizmevduatkriptosağlıkkoronavirüsenflasyonemeklilikötvdövizakpchpmhp
DOLAR
35,1981
EURO
36,7471
ALTIN
2.968,65
BIST
9.724,50
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Ankara
Yağmurlu
6°C
Ankara
6°C
Yağmurlu
Cumartesi Hafif Yağmurlu
6°C
Pazar Parçalı Bulutlu
8°C
Pazartesi Çok Bulutlu
10°C
Salı Yağmurlu
9°C

Aşık Veysel’e Rahmet Okudum

Aşık Veysel’e Rahmet Okudum

Müyesser Yıldız, Sincan 3 Nolu L Tipi Cezaevi 29 HAZİRAN 2020

Aşık Veysel’e Rahmet Okudum
A+
A-

 

Aşık Veysel’e Rahmet Okudum

 

Müyesser Yıldız, Sincan 3 Nolu L Tipi Cezaevi 29 HAZİRAN 2020

 

İktidar, Ankara Barosu’nun Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın Cuma hutbesine karşı yaptığı açıklamadan istifade, bir “FETÖ” planını raftan indirip baroları da bölmek ve yandaş Baro yaratmak üzere düğmeye bastı.

Bunun üzerine ülkenin dört bir yanından Ankara’ya gelen Baro Başkanları ve temsilcilerine yaşatılanları, beni ziyaret eden avukatlardan parça parça dinlemiştim. Tuvalete gitmelerine bile izin verilmemiş.

Anayasa’da bir hukuk devleti olduğu yazan ülkemizde hukuk ve adaletin tesisi için fedakârca ve korkusuzca mücadele eden neredeyse tek kesim avukatlar kaldı. “Terörist”miş, “işgalci”ymiş gibi maruz kaldıkları muamele inanılır gibi değildi.

Cumartesi günü Türkiye Barolar Birliği’nin kamuoyuna yaptığı açıklamayı okuyunca neler yaşandığını daha iyi anladım. Açıklamada şöyle deniyordu:

“22 Haziran 2020 tarihinde Türkiye’nin çeşitli illerinden gelen onlarca Baro Başkanı’mız Ankara girişine silahsız, şiddetsiz, temel hak olan yürüyüş haklarını kullanmak istediklerinde hukuka aykırı olarak durdurulmuştur. Yürüyüş haklarını kullanmakta ısrarcı olan meslektaşlarımız 30 saate yakın bir süre polis çemberi içine alınmış, en temel ihtiyaçlarını karşılamaları kısıtlanmış, geceyi yağmur altında ve uyumadan geçirmek zorunda bırakılmışlardır.”

Erdoğan Neyi Kınamıştı?

Bu vahim tablo bana CHP’nin tek parti dönemine ilişkin Erdoğan’ın sık sık gündeme getirdiği bir “efsaneyi” hatırlattı.

Bildiğim kadarıyla son olarak 2 Nisan 2017’deki Başkanlık referandumu öncesinde Ankara’daki bir toplu açılış töreninde o “efsane” hakkında şöyle konuşmuştu:

“Bugün ‘Hayır’ diyen zihniyet Âşık Veysel’i ülkeye sokmayan zihniyettir. Kardeşlerim, bir vesileyle Ankara’ya gelen Âşık Veysel, kılığından kıyafetinden dolayı Ulus’a sokulmamıştır. Bugünkü hayır diyen zihniyet, Âşık Veysel’i de Ulus’a sokmayan zihniyettir. Hamdolsun, dün o caddelere sokulmayan insanlar bugün Ankara’da yaşıyor. İşte onlar ‘evet’ diyenlerdir.”

  1. yüzyılda ve AKP iktidarında bir “Hayaldi gerçek oldu” daha yaşandı, avukatlar 30 saat süre ile Ankara’ya sokulmadı!

Merakım; sebebi kılık-kıyafetleri, yani cübbeleri mi, yoksa düşünceleri miydi?

Dün gümbür gümbür kınadığını bugün yapmak, yapabilmek nasıl bir siyasettir?

Murat’a Mektup

Barışlar’la birlikte tutuklanan ve 24 Haziran’daki duruşmada tutukluluğunun devamına karar verilen gazeteci-yazar Murat Ağırel kardeşim 120 günde 17 kilo vermiş. Sözcü’den okuduğum kadarı ile Barış Yarkadaş, Murat’ın hücrede tek başına tutulmasını, adil yargılama olmadan tutuklanmasını protesto ettiğini, bir şey yemediğini açıklamış.

Üzüldüm sevgili Murat. Belki hatırlarsın; birinci Silivri dönemimizde ben de tek başıma kalmış, neredeyse konuşmayı unutmuş ve de aynen senin gibi hukuksuzluğu protesto için “Devlet”in ilacını, yemeğini kabul etmemiş, kantinden kendi paramla aldığım gıdalarla beslenmiştim.

Seni çok iyi anlıyorum. Devletin yegâne varlık sebebi, adaleti sağlamaktır. Bir devlet bunu yapmıyor, yapamıyor, üstüne birileri bizatihi hukuksuzluğun yolunu döşüyorsa çaresizsindir. Öfkelenir, isyan edersin, “Bu benim devletim olamaz.” dersin. Öz vatanında “düşman” muamelesi görmeyi hazmedemezsin. En acıtıcı hesaplaşma da budur. Hukukun olmadığı yerde meydan çetelere, eli/cebi/makamı güçlü olana kalır. Ondandır ki, dün maklubeye kaşık sallayanların hedef göstermesi ile kendini içerde bulursun – bulduk da.

Biz bu filmin ilk perdesini daha önce gördük sevgili Murat, ilk perdenin sonunu da. İnşallah bu ikinci perdenin sonunu da göreceğiz. Çükü haklı ve bundan dolayı güçlü olan biziz. Güzel çocuklarınla o sonu görmek istemez misin? Hem onların hem de Türkiye’nin bu “sarmal”dan çıkmak için sana ihtiyacı var. Düşmanı sevindirme. Öfkelen, bileylen ama sağlığını mutlaka koru. Ben şu an onu yapıyorum. 60’ıma ramak kalmışken 18’lik gibi yeniden mücadele azmine kavuştum.

Unutma, Ata’mızın ülkemizi emanet ettiği gençlerin başta gelenisin. Temiz alnından öpüyorum.

Sincan’dan Silivri’deki Barış Pehlivan’a, Hülya Kılınç’a, Murat Ağırel’e ve açık cezaevindeki tüm dostlara kucak dolusu sevgiler…

 

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.