‘‘AGİT diye bir örgüt var Avrupa’da. Kendilerine göre bir rapor hazırlıyorlar. Seçimler şöyle olmuş, böyle olmuş. Önce haddinizi bilin. Sizin hazırlayacağınız o siyasi içerikli raporları biz ne görürüz ne duyarız ne biliriz. Biz yolumuza devam ederiz. Onu siz külahımıza anlatın. Bu ülke, batının hiçbir ülkesinde görülmeyen en demokratik seçimlerini gerçekleştirmiştir. Sizler, Türkiye’nin bakanlarını Avrupa’ya sokmazken utanmadan sıkılmadan bu seçimler hakkında gölge düşürmede boşuna yola girmeyin. Artık sür eşeği Niğde’ye. Niğdeli kardeşlerim ne diyeceğini iyi bilir. Seçimlere kadar geçecek süreçte kurumlarımızla iş birliği içinde uygulayacağız bunları. Milletimizin bize işaret ettiği yol budur. Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan.
Yazar: Ercan Caner, Sun Savunma Net, 20 Nisan 2017
Uluslararası gözlemcilerin dün ulaştıkları sonuca göre; Türkiye 16 Nisan Anayasa Referandumu, eşit olmayan şartlarda gerçekleşmiş ve kampanyada yer alan iki tarafa eşit şanslar verilmemiştir. Süreç teknik açıdan iyi yönetilse de seçmenlere reformun temel nitelikleri ile temel özgürlüklere getirilen sınırlamalar hakkında tarafsız bilgi verilmemiştir.
Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi delegesi başkanı Cezar Florin Preda; referandum günü, bazı bölgeler hariç büyük problemlerle karşılaşılmadığını, bununla beraber oy verme yerlerinde sivil toplum gözlemcilerinin olmamasının bir eksiklik olduğunu ifade etmiştir. Genel olarak bakıldığında referandum Avrupa Konseyi standartlarına uygun olarak yapılmamıştır. Gerçek bir demokratik süreç açısından yasal çerçeve yetersizdir.
ODIHR sınırlı seçim gözlemci grup başkanı Tana de Zulueta, referandumun, gerçek bir demokratik süreç için şart olan temel özgürlüklerin, olağanüstü hâl şartları ile perdelendiği bir politik ortamda yapıldığını ve iki tarafa, seçmenlere görüşlerini anlatabilmeleri için eşit fırsatların verilmediğini ifade etmektedir. Zulueta gözlemlerine göre; ‘‘Evet’’ kampanyasının medya organlarında hâkim olduğunu ve gazetecilerin tutuklanması ve medya organlarının kapatılması gibi medyadaki sınırlamaların, seçmenlerin farklı görüşlere erişme şansını azalttığını ifade etmektedir.
Gözlemcilerin ifadelerine göre Yüksek Seçim Kurulu, referandum süreci ile ilgili bazı düzenleme ve talimatları uygulamaya koymuş olsa da seçimlere odaklanan yasal çerçeve, gerçek bir demokratik referandum yapılabilmesi için yetersiz kalmıştır. Valiler olağanüstü hâl yetkilerini, toplanma ve ifade özgürlüklerini daha da kısıtlamak maksadıyla kullanmışlardır.
Preda, ‘‘Olağanüstü hâl asla hukukun üstünlüğünü ayaklar altına almak için kullanılmamalıydı’’ açıklamasını yapmıştır.
Basın açıklamasında ayrıca, referandumun yasal çerçevesinin, referanduma katılan siyasi partilere, ne halka açık medya organlarında yeteri kadar tarafsız yayın hakkı ne de eşit erişim imkânı sağlamadığı ve iktidardaki parti ile cumhurbaşkanına, özel televizyonlarda istedikleri kadar propaganda süresi sağlarken, Yüksek Seçim Kurulunun taraflı yayınları durdurma yetkisini kaldırdığı ifade edilmektedir.
Basın açıklamasında, kanunun, yetkili siyasi partilerin referanduma tam katılımını sınırladığı ve diğer paydaşların katılımını düzenlemediği ifade edilmektedir. Bunun yanı sıra Yüksek Seçim Kurulu, sivil toplum organizasyonları ve profesyonel kuruluşların kampanya faaliyetleri düzenleyemeyeceği yönünde bir karar almıştır.
Zulueta’nın ifadelerine göre kampanya çerçevesi sınırlayıcıdır ve önde gelen birkaç ulusal yetkiliye ilave olarak, birçok yerel kamu görevlisinin de ‘‘Evet’’ kampanyasına aktif bir şekilde katılması nedeniyle dengesizdir. Zulueta, devlet kaynaklarının kötüye kullanılması ve ‘‘Hayır’’ kampanyalarının engellenmesine tanıklık ettiklerini ve bazı üst düzey yetkililerin ‘‘Hayır’’ yönünde oy kullanacakları terörizme sempati duyanlarla bir tutmasının, kampanya söylemine gölge düşürdüğünü ve sayısız olayda ‘‘Hayır’’ taraftarlarının polis müdahalesi ve şiddete maruz kaldıklarını ifade etmektedir.
Uluslararası gözlemcilere göre, ziyaret edilen sınırlı sayıdaki oy verme yerlerinde referandum düzenli ve etkili bir şekilde devam etmiştir. Bazı yerlerde ODIHR gözlemcilerinin, oyların açılma ve oy verme işlemleri esnasında sandık başlarına erişimi engellenmiş veya sınırlandırılmıştır. Oy verme binaları içinde ve dışında çok sayıda polis olduğu ve bazı yerlerde polisin binalara girişleri öncesinde seçmenlerin kimlik belgelerini kontrol ettikleri görülmüştür. Yüksek Seçim Kurulunun, günün sonlarına doğru yayımladığı, oy geçerlilik kriterlerini değiştiren talimatların ise seçim güvenliğinin altını oyduğu ve yasayla çeliştiği görüşlerine yer verilmiştir.
AGİT ön raporunda bahsedilen seçim güvenliğinin altının oyulması, Yüksek seçim Kurulunun, hem de oybirliği ile sandık kurulu mührü olmayan oy pusulalarının geçerli olduğu yönünde bir karar almasıdır. YSK’nın gerekçesi, sandık kurullarının hata yaparak oy pusulalarına mühür basmamaları nedeniyle oy veren insanların demokratik tercih haklarının ellerinden alınmaması ve vatandaşın iradesinin sandığa doğru tecelli etmesidir.
Bazı oy pusulalarına ise ‘‘TERCİH’’ mührü yerine ‘‘EVET’’ mührü basılmıştır. Reyhanlı ilçesinde oy verme işlemi başladıktan sonra (ne kadar sonra olduğu belli değil) sandık görevlileri, nasıl olduysa başta fark edemedikleri bir şeyi pusulalara basılan mühürlerde ‘‘EVET’’ yazdığını görmüşler, olayı İlçe Seçim Kuruluna bildirmişler, bunun üzerine ‘‘EVET’’ yazan mühürler toplatılarak yerine ‘‘TERCİH’’ yazan mühürler dağıtılmış ve referandum kaldığı yerden devam etmiştir.
Hayır ve Ötesi adlı, gönüllülerden oluşan bir grubun tespitleri de çok ilginç görülmektedir:
Sokaklara dökülmeden, sakin ve akıllı bir şekilde mücadeleye devam edilmelidir. 2019 yılında hiç kimsenin Türk Tipi Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminde cumhurbaşkanı seçileceği kesinlikle garanti değildir.
Bir zamanlar; “MHP olarak milli çıkarlarda uzlaşmaya her zaman varız. Eksiklikleri gidermeye, tahribatları onarmaya kararlıyız. Ancak başkanlık sistemi gibi dibi görünmeyen kuyudan su içmeye ne irademiz ne de isteğimiz vardır. Bunun aksine bizi zorlamaya kimse tevessül etmemeli.’’ diyen MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’yi ve yine bir zamanlar; “Bazı prensipler temelinde eğer başkanlık sistemi tartışılacaksa, elbette başkanlık sisteminin parlamenter sistemine göre artıları vardır. Parlamenter sisteminin de başkanlık sistemine göre bazı artıları vardır. Bunların sağlıklı bir şekilde kamuoyunda tartışıldıktan sonra belki bir referandumla, başkanlık sistemi olsun mu, olmasın mı? diye halka sunulursa o zaman daha iyi olur düşüncesindeyiz. Başkanlık sistemi gelsin mi, gelmesin mi? şeklinde yapılan tartışmalar ilkesel bazda olmadığı için bugünkü şartlarda yeterince bu sistem incelenmeden artıları nedir? Eksileri nedir? Bunlar sağlıklı bir şekilde kamuoyuna açıklanmadan yapılacak bir referandumun da çok sağlıklı sonuçlara götüreceğini söylemek mümkün değil.” diyen HÜDAPAR Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu’nu ve son olarak da “Türkiye de öyle bir sistem kurulsun ki; adı Başkanlık olsun, yarı başkanlık olsun, parlamenter sistem olsun hiç önemli değil. Hakça bir düzen olsun. Her anlamda ‘Helal bir Türkiye’ istiyoruz. Adaletli bir Türkiye istiyoruz. Her alanda haramı olmayan bir Türkiye istiyoruz. Yolsuzluk, hırsızlık, haksızlık, adaletsizlik olmasın, temsilde adalet olsun. Herkesin kendini özgür hissettiği inandığı gibi yaşadığı ve düşündüğünü ifade edebildiği bir Türkiye istiyoruz” diyen BBP Genel Başkanı Mustafa Destici’yi arkasına alan AKP ile yasal zeminlerde mücadeleye devam edilmelidir.