savunmahavacılıkteknolojipolitikaanalizmevduatkriptosağlıkkoronavirüsenflasyonemeklilikötvdövizakpchpmhp
DOLAR
35,1981
EURO
36,7471
ALTIN
2.968,65
BIST
9.724,50
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Ankara
Yağmurlu
6°C
Ankara
6°C
Yağmurlu
Cumartesi Hafif Yağmurlu
6°C
Pazar Parçalı Bulutlu
8°C
Pazartesi Çok Bulutlu
10°C
Salı Yağmurlu
9°C

Avrupa, İsrail-Filistin Çatışmasının Yeni Gerçekleri ile Yüzleşmek Zorundadır

Avrupa, İsrail-Filistin Çatışmasının Yeni Gerçekleri ile Yüzleşmek Zorundadır

Avrupa, İsrail-Filistin Çatışmasının Yeni Gerçekleri ile Yüzleşmek Zorundadır

Yazar: Pierre Vimont, Carnegie Europe, 6 Aralık 2017

Çeviren: Ercan Caner, Sun Savunma Net, 22 Aralık 2017

Avrupalılar seslerini duyurabilmek maksadıyla çabalarken, Orta Doğu barış sürecinin ilerlemesinde, son zamanlarda oldukça göze çarpan bir gerileme yaşanmaktadır. Bununla birlikte, Avrupalıların ellerinde, olayları etkileyebilecek güçleri ve araçları vardır ve bu nedenle inisiyatifi ele almalı ve derhal harekete geçmelidirler.

İsrail Devleti ile Filistin Otoritesi (FO) arasında, Orta Doğudaki durum hakkında günümüze kadar çok nadir olarak böylesine bir durgunluk ve ümitsizlik dönemi yaşanmıştır. Aslında bugün, iki ülke arasındaki barışı tesis etme yönündeki çabalarda çok önemli ve endişe verici bir gerilemeye tanıklık etmekteyiz. Bugüne kadar elde edilen başarılar ve Oslo Anlaşmalarında dokümante edilen ve ivme kazanan gayretler giderek yavaşlamış ve anlaşmaların bütün amaçlarını yitirmiş göründüğü bir noktaya kadar gerilemiştir.

Bir zamanlar iki ulusu barış görüşmeleri için bir araya getiren yaklaşımın yerini, şimdi bütün Filistin halkının günlük faaliyetlerini izlemeyi de ekledikleri, son yıllarda İsrail yetkilileri tarafından sistematik bir şekilde uygulanmakta olan yerleşim yerlerinin genişletilmesi politikası almıştır. Bunun yanı sıra, Filistin tarafında da Filistinli liderlerin müzakere kapasitelerinin altının oyulması ve dinamitlenmesi tehdidini ortaya çıkaran bölünme ve ayrışmalar mevcuttur. Bunun da ötesinde, bölgedeki birçok ülkede, bölgedeki İran etkisi etrafında yoğunlaşan daha acil kaygılar nedeniyle, İsrail-Filistin meselesine geçmişte olduğundan çok daha az öncelik verildiği yönünde genel bir kanı bulunmaktadır.

Biri bu diğer faktörleri göz önüne aldığında, bazıları da barışı tesis etme gayretlerinde geleneksel olarak yer alan temel katılımcıların, vizyon ve kararlılıklarını kaybetmiş göründüklerini öne sürebilirler. ABD Başkanı Donald Trump’ın, Orta Doğu problemine kalıcı bir çözüm bulunmasını, Amerika’nın kendisine görev edinmesi yönünde isteksiz olduğu görülmektedir.

Avrupa Birliği (AB) barış sürecinde İsrail ve Filistin Otoritesini bir araya getirebilir mi?

Birleşmiş Milletler(BM) tarafından barış sürecini yeniden canlandırma görevi verilen ve Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği, Rusya ve Birleşik Devletlerden oluşan dörtlünün fiiliyatta meydana gelen olaylar üzerinde bir kontrolü olmaması, bu dörtlünün, barış sürecine anlamlı bir şekilde yardım etmekte güçsüz kalmasına neden olmaktadır.

Yine de diğerlerinin yanı sıra; Rusya, Çin ve Fransa devletleri, barış görüşmelerini her ne kadar iki taraflı da olsa, yeniden başlatmak istiyor göründüklerinden, sınırlı da olsa bir umut bulunmaktadır. Fakat bu ülkeler, sadece bir şeyler yapma isteklerinin, sınırlı başarı sağlayabileceğini de anlamak zorundadırlar.

Aynı topraklar üzerinde hak iddiasındaki iki ulus arasında her zaman var olan temel güvensizlik probleminin ötesinde, bizleri hâlihazırdaki mevcut tıkanıklığa getiren, birbirleri ile çatışan iki gelişme bulunmaktadır.

Bunlardan birincisi; iktidara gelmesinden itibaren Netanyahu hükümetinin fiili politikasında, Filistinlilerin hareket özgürlükleri ile hem Batı Şeria hem de Gazze Şeridi ile ilgili faaliyetlerinde, şimdiye kadar görülmemiş oranda bir azalma yaşandığıdır.

İkinci gelişme ise; Filistinliler arasında hâlihazırda birlik ve beraberliğin olmadığı ve diplomatik izolasyonlarının sona erdiği dikkate alındığında, İsrailli liderlerin, iki devletli bir çözümün, Orta Doğuya kalıcı bir barış getirme olasılığı üzerinde, ilk kez kuşkuya kapılmış olabilecekleri gerçeğidir. Birçok insanın, büyük oranda İsraillilerin barış sürecinin altını oyduklarını düşünmesi nedeniyle bu husus oldukça önemlidir.


Bununla birlikte bahsedilen iki devletli çözüm politikası, bugüne kadar her iki tarafta da hiçbir meseleyi çözmemiştir ve bu politikanın, iki ülke arasındaki gerilimleri doğal olarak bir artırma riski taşırken, gelecekte bir çatışma potansiyeli içerdiğini de kabul etmek durumundayız. Son olaylara, özellikle de Kudüs kentinde bulunan çeşitli kutsal yerlerin etrafında meydana gelen çatışmalara bakıldığında, Filistin halkının harekete geçme ve karşı koyma kabiliyetinin olduğu açık bir şekilde ortaya çıkmıştır.

İlave olarak, Filistin davası hem Arap dünyasını hem de ötesini bir arada tutmaya devam etmektedir. Filistin davası, işgal edilmiş Filistin topraklarında yerleşim faaliyetlerinin durdurulmasını gerektiren, Aralık ayında toplu olarak alınan 2334 sayılı Birleşmiş Milletler kararının çok ötesinde bir kararlılığı muhafaza etmektedir. Bunlara ilave olarak her iki ulusun halkında da iktidardakilerin, Gazze veya Lübnan sınırında gelecekte bir çatışma bekledikleri yönünde yaygın bir inanç vardır. Bu görüş İsrailli liderler tarafından da paylaşılmaktadır.

Böylesine cesaret kırıcı bir durumla yüz yüze gelen uluslararası toplum, günümüze kadar bu tıkanıklığı aşmak için gereken kaynaklar, kararlılık ve enerjiyi bulmakta başarılı olamamıştır. Çatışmasız bir gelecek yok mudur? Ve Avrupalılar, tıpkı diğer katılımcılar gibi, problemi direkt olarak çözmeyi istediklerine dair hiçbir izlenim bırakmamışlar mıdır? Yine de Avrupalılar ilerlemek ve İsrail-Filistin çatışmasına kalıcı bir çözüm bulmak istediklerini söylemeyi sürdürmektedirler.

Filistinlilerin 1947 yılından günümüze toprak kayıpları. Foto: Alternative Information & Development Centre (AIDC).

Günümüzde, 1980 yılında imzalanana benzeyen, diğer bir Venedik Deklarasyonuna[1] ihtiyacı olan Avrupalı ulusların teklif etmeleri için bu oldukça hırslı ve yenilikçi bir vizyondur. Bu strateji, aşağıdaki noktalar hakkında açık ve hassas taahhütleri içermelidir.

İlk olarak, Avrupa Birliğinin İsrailliler ve Filistinlilerle birlikte, zaten taahhüt ettiği iş birliği çerçevesinin bütün unsurlarının uygulamak maksadıyla, sahada faaliyete geçmesi gerekmektedir. Bu, her gün çatışma ortamında yaşamakta olan insanların, günlük hayatlarının değiştirilmesi için sağlam sonuçların elde edilmesi için gereklidir.

İkinci olarak; Filistin halkının kendi kaderini tayin prensibiyle ilgili olarak, İsrail ile derinlemesine bir tartışmaya ihtiyaç duyulmaktadır.

Üçüncü olarak; Fetih ve Hamas arasındaki bölünmeyi sonlandırmak ve Filistin Otoritesinin idari yetkilerini daha da genişletmek maksadıyla, Filistinlilerle birlikte yürütülecek kararlı gayretlere ihtiyaç duyulmaktadır.

Dördüncü husus ise, 2002 Arap Barış İnisiyatifini imzalayan bütün Arap ülkeleri ile inisiyatifin eksik olan operasyonel boyutunu uygulamak maksadıyla, diplomatik bir çabaya ihtiyaç bulunmaktadır.

Son olarak da uluslararası toplumun, korkulduğu gibi Amerikan gayretlerinin sonuna gelinmesi durumunda, bu inisiyatifin arkasında durması gerekmektedir.

18 Aralık 2014 tarihinde çekilen fotoğrafta, Doğu Kudüs kentinde illegal olarak inşa edilen Har Homa Yahudi yerleşim birimleri görülmektedir. Foto: AFP/Thomas Coex

Herkes, Avrupa’nın böyle bir girişiminin,  Orta Doğu problemine en iyi nasıl yaklaşılması gerektiği huşunda farklı görüşler olduğundan, esas olarak bizzat Avrupa bünyesinde, birçok engeller ve zorluklarla karşı karşıya kalacağının farkındadır.

Avrupa şimdi harekete geçmelidir. Hırslı olmalı ve barış sürecinde yeniden bir rol almayı ümit etmeliyiz. Bunu, barış sürecinin başarılı bir şekilde sonlandırılma olasılığının yeniden tesis edilmesine yardımcı olmak için yapmalıyız. Sadece önümüzde duran engeller var diye barış sürecini erteleyemeyiz.

Bu makale ilk olarak Progressive Post dergisinde yayımlanmıştır.

Çevirenin Notları: Yazı aslına sadık kalınarak çevrilmiştir ve yazar Pierre Vimont’un görüşlerini yansıtmaktadır. Yazının çevrilmesi Sun Savuna Net ve çevirenin yazıda ifade edilen düşünceleri paylaştığı anlamına gelmemektedir.

Sun Savunma Net sitesi, yapılacak mücadelenin yasal zeminlerde ve uluslararası platformlarda akıl dolu olarak yürütülmesi taraftarıdır.

Daha önce konuyla ilgili olarak Sun Savunma Net sitesinde yayımlanan ‘‘İsrail: Kudüs Kenti 3,000 Yıldır Yahudilerin Başkentidir’’, ‘‘Donald Trump ve Kudüs Tehdidi’’, ‘‘Kudüs Mahalli Kilise Patrik ve Papazlarının Başkan Donald Trump’a Açık Mektubu’’,  ‘‘Trump’ın Aptal ve Bencil Kudüs Hamlesinin Bedelini Ödeyeceğiz’’ başlıklı yazılar ile 1982 yılında kaleme alınmasına rağmen, ancak 2016 yılında Sun Savunma Net sitesi tarafından Türkçeye çevrilen ‘‘Orta Doğu için Siyonist Plan’’ başlıklı yazıların, sayın okuyucular ile paylaşılmasının nedeni, tıpkı bu yazının çevrilerek okuyuculara sunulmasında olduğu gibi konu hakkında ayrıntılı ve tarafsız bilgiler sunmaktır.

 

[1] Avrupa Siyasi İşbirliği’nin başlangıcından itibaren Avrupa Topluluğunun Filistin*İsrail sorununa yönelik yaklaşımının ve daha önceki deklarasyonlarda açıkça belirtilmeyen düşüncelerinin yansıdığı geniş kapsamlı tek ortak belgedir. Deklarasyonda kabul edilen ilkeler bundan sonra Filistin-İsrail çatışmasına yönelik izlenecek politikanın temel dayanağı kabul edilmiştir (Mercan, S.  Sezgin, Avrupa Dış Politikası: İsrail-Filistin Çatışması, 2008).

Yazının orijinal metnine aşağıdaki link üzerinden erişilebilir.

 

Europe Must Face the New Realities of the Israeli-Palestinian Conflict

There has been a marked lack of progress in the Middle East peace process in recent times, with Europeans struggling to make themselves heard. However, they have the power and the means to influence events and they must therefore take the initiative and act now. More from this author…

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.