savunmahavacılıkteknolojipolitikaanalizmevduatkriptosağlıkkoronavirüsenflasyonemeklilikötvdövizakpchpmhp
DOLAR
35,1981
EURO
36,7471
ALTIN
2.968,65
BIST
9.724,50
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Ankara
Hafif Yağmurlu
6°C
Ankara
6°C
Hafif Yağmurlu
Pazar Hafif Yağmurlu
8°C
Pazartesi Yağmurlu
9°C
Salı Hafif Yağmurlu
8°C
Çarşamba Yağmurlu
8°C

Ayasofya Kararı

Ayasofya Kararı

Ayasofya Kararı

 

Müyesser Yıldız, Sincan Kadın Kapalı Ceza İnfaz Kurumu G4 Blok, 13 Temmuz 2020

 

 

Erdoğan aslına mı rücu etti?

Haksız ve hukuksuz bir şekilde gözaltına alınıp tutuklanmamdan önce iki kitabı okumaya henüz başlamıştım.

Biri AKP eski milletvekili Mehmet Metiner’in yazdığı Yemyeşil Şeriat Bembeyaz Demokrasi, diğeri AKP iktidarında yıllarca başbakanlık müsteşarlığı yapan, gidişattan rahatsızlık duymaya başlayınca siyasete mesafe koyup, son olarak Şehir Üniversitesi olayı ile partiden tümüyle kopan Ömer Dinçer’in yazdığı Kamu Yönetimi Adabı kitaplarıydı.

12 Haziran’da tutuklandıktan sonra ilk bunları istedim. Kargo ile bir hafta içinde geldi; ancak elime daha geçen hafta ulaştı. Hikâyesi uzun, daha sonra anlatırım.

Önce Mehmet Metiner’in 756 sayfalık kitabı ile başladım. Erdoğan’ın İstanbul İl Başkanlığı ve Belediye Başkanlığı döneminde yıllarca danışmanlığını yaptığı için dün ile bugünü karşılaştırmaya yarayacak ilginç ayrıntılar bulmayı umuyordum – buldum da.

Metiner, kitabın 2004’teki ilk baskısının ön sözünde, “Demokrasiden yoksun bir İslamcılık anlayışı, Talibanizmden öte bir anlam ifade etmemektedir.” demiş, 2008’deki ikinci baskıya da, “kitabın sadece bir dönemi anlamak için değil, aynı zamanda din-siyaset, din-laiklik ve din-demokrasi tartışmalarını doğru bir temelde yapmak isteyenlere iyi bir rehber olacağı” notunu düşmüş.

Gannuşi ve Erdoğan

Kitapta ilginç ayrıntılar buldum dedim ya, güncelliği itibariyle Metiner’in Ayasofya konusunda 16 yıl önce yazdıklarını aktarayım. “Gannuşi ve Tayyip Erdoğan” başlıklı bölümde, 1989 yılında İstanbul’un Fethi’nin 536. yılı münasebetiyle RP’nin merhum Genel Başkanı Necmettin Erbakan’ın davetlisi olarak İstanbul’a gelen, o vakitler Tunus İslami Hareketi’nin ideolog lideri olan Raşid el-Gannuşi’yi RP İl Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ağırladığını, ev sahibi olduğu için İstanbul’daki görüşmelerinde hep Gannuşi’nin yanında bulunduğunu anlatan Metiner, bu vesileyle hem Gannuşi-Erdoğan kıyaslaması yapmış hem de fetih kutlamaları ve Ayasofya’nın camiye dönüştürülmesi konularına değinmiş.

Metiner’in, Gannuşi hakkındaki değerlendirmeleri özetle şöyle:

Hareketin lideri olmanın ötesinde sıkı bir düşünürdü. Kurduğu parti yolu ile Tunus’ta iktidara gelmeyi amaçlıyordu. ‘İslami devlet’e parti yolu ile ulaşılabileceğine inanıyordu. Hiç kuşkusuz silahlı mücadeleye karşı değildi; ama Tunus özelinde demokratik yollarla iktidara gelmeyi daha bir önemsiyordu. Düşünceleri itibariyle ‘radikal’ ama yöntemi itibariyle ılımlı biriydi. Tunus’ta üzerlerindeki baskı çoğaldığında hareketin içindeki sertlik yanlıları kendilerinden koptular. Gannuşi ise demokrasiye dair inancını pekiştirdi ve demokratik yöntemlerin dışında yapılacak bir mücadeleye karşı olduğunu açıkladı. Sertlik yanlısı İslamcılar tarafından dışlandı.”

Metiner, “Gannuşi şimdi nerededir, ne yapmaktadır bilmiyorum.” dedikten sonra Erdoğan’a geçip şu yorumları yapmış:

Recep Tayyip Erdoğan şimdi Başbakan. Her attığı adım, her söylediği söz gündem yaratıyor. O, Gannuşi’nin yanında durduğu günkü düşüncelerinden hızla sıyrılmasını bildi. Süreç içinde değişti, bütünüyle demokraside karar kıldı. Yüreğini biliyorum onun, değişmez. İmanından yana hiçbir kuşkum yok; ama pratiği ile değiştiğini kanıtladı. Değişerek geliştiğini apaçık ortaya koydu. Gannuşi’nin dediği gibi o tarihlerde idealleri her şeyin önünde gelirdi, her şeyi de kitabi bilgilere bakarak okurdu. Gerçeklerle ve hayatın kendisiyle çok fazla ilgili değildi. Kendi kafasındaki gerçekliği, hayatın gerçekliğine dönüştürmek için ‘cihat’ etmek gerektiğine inanıyordu. Gerçeklerle tanıştı. Hayatın kendisi ve çağı ile yüzleşmesini bildi. Din üzerinden siyaset yapmanın ve dini politik bir ideolojiden ibaret bilmenin bizatihi dine verdiği zararı gördü. Dindarlığından vazgeçmedi; ama ‘din devleti’ düşüncesinden hızla uzaklaştı ve laik bir devletin herkesi bir arada barış içinde yaşatan en geçerli ve gerekli yönetim biçimi olduğunda karar kıldı.”

Ayasofya’nın Zincirleri Kırılırken

Metiner bugün de aynı görüşte midir bilmiyorum demekle yetinip, İstanbul’un Fethi kutlamaları ve Ayasofya hakkındaki düşüncelerine geçeyim. Şunları savunmuş:

İstanbul’un her yıl fethini kutlamak RP için olmazsa olmaz bir öneme sahipti. ‘Bizans’la özdeşleştirdikleri zihniyet sahiplerine karşı ideolojik bir tepkinin ifadesiydi. ‘İşte biz, Fatih’in mirasçıları olarak buradayız ve yeni bir fetih için hazır halde bekliyoruz.’; evet, tam olarak denilmek istenen buydu. İstanbul’un yeniden fethe muhtaç olduğu fikri Ayasofya üzerinden yapılan propagandalarla doruk noktasına ulaştırıldı. Ayasofya’nın camiden müzeye çevrilmesine şiddetle tepki duyan bizler miting meydanlarında, ‘Zincirler kırılsın, Ayasofya açılsın’ sloganlarını büyük bir heyecan ve coşkuyla haykırırdık. Dün meydanlarda bizler gibi, ‘Zincirler kırılsın, Ayasofya açılsın’ diye slogan atan Erdoğan, bugün Başbakanlık koltuğunda oturuyor. Ondan önce de Erbakan 80 öncesinde Başbakan Yardımcılığı görevinde bulundu, 90’lı yıllarda da bir yıl Başbakanlık koltuğunda oturdu. Ne Ayasofya’nın zincirleri kırıldı ne de Ayasofya camiye çevrilebildi; ama nedense Erbakan’ın Başbakan, Erdoğan’ın Büyükşehir Belediye Başkanı olduğu dönemde gereksiz yere ‘Taksim’e ve Çankaya’ya cami’ söylemi dillendirildi. Bir tür ‘meydan okumacı’ bir tavırla, İstanbul’un Fethi’ni kutlamaya gerek olmadığı gibi sırf Hıristiyanlar ve Paganlar yılbaşını kutluyor diye alternatif yılbaşı geceleri düzenlemenin de İslamcılık adına gerekli olmadığına inanıyorum. Ayasofya Fetih’ten önce kiliseydi. Fatih tarafından camiye çevrildi. Başkalarının camilerimizi kiliseye çevirmelerini nasıl istemiyorsak, başkalarının kiliselerini de biz camiye çevirmeyi istememeliyiz.”

Son bir aydır Ayasofya tartışılıyordu. Öncesinde Erdoğan’ın bu konuda çok farklı açıklamaları olmuştu; ancak nihayetinde gençliğinde attığı sloganı hayata geçirip Ayasofya’nın cami olmasına karar verdi. Bu tartışmalar sırasında Mehmet Metiner neler yazdı ve söyledi, duyma veya okuma imkânım olmadı; ama doğrusu çok merak ediyor ve bir kez daha soruyorum: Erdoğan’ın gerçekten değiştiğine hala inanıyor mu?

Gannuşi’ye Göre Türkiye’nin Misyonu

Metiner, Gannuşi için, “Şimdi nerededir, ne yapmaktadır bilmiyorum” diye yazmıştı ya, onunla bitireyim.

Nahda Hareketi lideri olan Gannuşi, Kasım 2019’dan beri Tunus’un Meclis Başkanı. Tunus Cumhurbaşkanı Kays Said, Libya’da BM tarafından tanınan Ulusal Mutabakat Hükümeti’ni desteklediklerini açıklasa da genel olarak “tarafsız” olunduğu vurgulandı. Bu yüzden de Vatiyye Hava Üssü’nün ele geçirilmesinden sonra Gannuşi’nin, Başbakan Fayiz es-Serrac’ı arayıp tebrik etmesi Tunus’u karıştırdı. Gannuşi’yi Libya krizinde Türkiye-Katar eksenine yanaşmakla suçlayan muhalifler, Erdoğan’la ilişkisine de dikkat çekti.

Tepkiler üzerine mecliste düzenlenen genel görüşmede Libya’da taraflardan birine karşı diğerini desteklemediklerini, vatan menfaatinin korunmasından başka bir hedefleri olmadığını belirten Gannuşi, Libya’daki “yangın”ın Tunus’u doğrudan ilgilendirdiğini, Libya’nın toprak bütünlüğünü koruyacak barışçıl bir çözüm için çalışmaktan ve tarafları da siyasi çözüme teşvik etmekten başka yol bulunmadığını söyledi.

Erdoğan’ın Ayasofya kararı ile bir ilgisi var mıdır, bilinmez; ama Gannuşi’nin 2016 yılında, “Türkiye İslam dünyası ve bölgenin liderliğini hak ediyor.” dediğini de hatırlatmak gerek.

Sincan’dan Silivri’deki Barış Pehlivan’a, Hülya Kılınç’a, Murat Ağırel’e ve açık cezaevindeki tüm dostlara kucak dolusu sevgiler…

 

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.