savunmahavacılıkteknolojipolitikaanalizmevduatkriptosağlıkkoronavirüsenflasyonemeklilikötvdövizakpchpmhp
DOLAR
35,1910
EURO
36,6427
ALTIN
2.961,48
BIST
9.916,22
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Ankara
Az Bulutlu
11°C
Ankara
11°C
Az Bulutlu
Perşembe Hafif Yağmurlu
8°C
Cuma Çok Bulutlu
8°C
Cumartesi Az Bulutlu
6°C
Pazar Karla Karışık Yağmurlu
5°C

Aydınımızın (!) 28 Şubat Aymazlığı

Aydınımızın (!) 28 Şubat Aymazlığı

Aydınımızın (!) 28 Şubat Aymazlığı

Yazar: Alican Türk, Sun Savunma Net, 4 Şubat 2019

İşte Şubat ayı geldi…

Malûm, bu ayda en çok gündeme getirilen, tartışılan ve istismar edilen konuların başında 28 Şubat meselesi geliyor. Hele şimdi özellikle yaklaşan yerel seçimler de bahane edilerek 28 Şubat’ın bir propaganda malzemesi haline getirileceğini ve “bacılarımızın başörtüsü” (!) üzerinden oy devşirme çabalarının hızlanacağını tahmin etmek hiç de zor değil.

Biz de bu yazımızda aydınımızın 28 Şubat’a bakışını eleştireceğiz; bilhassa 1990’lı yılların olaylarını ve verilen tepkileri hatırlatarak ülkemizin değerli aydınına şöyle sitem edeceğiz:

–       Muammer AKSOY’lar, Turan DURSUN’lar, Bahriye ÜÇOK’lar Çetin EMEÇ’ler ve Uğur MUMCU’lar katledildi… Katiller kendilerini saklamak, olayı maskelemek, hedef şaşırtmak için “derin devlet” dediler, CIA dediler, MOSSAD dediler… İnandın!

–       “Cumhuriyet burada kuruldu, burada yıkılacak, Yaşasın Hizbullah – Yaşasın Şeriat, Muhammed’in ordusu – lâiklerin korkusu” sloganlarıyla Sivas’ta 35 insanımızı yaktılar, altında bityeniği aradın, yine “derin devlet” dedin!

–       Bir Refah’lı milletvekili en kutsal mekânımız Hac’cı bile miting alanına çevirip “Ya Rabbi Ya Rabbi, bu mübarek Arafat meydanında sana söz veriyoruz sağcılığı, solculuğu, Kemalizm’i yıkacağız” diye hacılara “şeriat yemini” ettirdi, “çatlasanız da patlasanız da ben Hizbullah’ım, Hizbullah olmayanlar Hizbulşeytandır” dedi, “Kim iktidar Müslüman’ın eline geçmeden cemaati silaha teşvik ediyorsa o ya cahildir ya da başkaları tarafından görevlendirilen haindir; çünkü hiçbir peygamber devleti ele geçirmeden harbe müsaade vermemiştir. diye tüyler ürperten açıklamalar yaptı, unuttun! (Bu cümleyi okudukça hâlâ ürperirim… Herkesin bu cümle üzerinde tekrar tekrar düşünmesi gerekir.)  

–       Bir diğeri “Vatan bizimdir, ama rejim ve Kemalizm bizim değildir, Türkiye yıkılacak beyler!” dedi, öteki “Kan dökülecek, fıstık gibi olacak, ben sapına kadar şeriatçıyım” dedi, unuttun!

–       Erbakan “Refah Partisi’ne hizmet etmezsen hiçbir ibadetin kabul olmaz… Şuurla Refah’a çalışan cennete gidiyor. Çünkü Refah demek Kur’an nizamını hâkim kılmak demektir. Refah’a oy vermezsen patates dinindensin. Adil düzen gelecek, geçiş sert mi olacak yumuşak mı, tatlı mı olacak kanlı mı…” diye açıklamalar yaptı, partisi kapatıldı. “Asker kapattı” dediler, inandın!

–       Ellerinde asaları, sarıkları, sakalları, şalvarları, cübbeleriyle Aczmendiler denen bir grup peyda oldu, “şeriat isterük” diyerek ve zikirler çekerek cami avlularını doldurdu, başlarındaki Müslüm Gündüz denen adam Cinci Hoca Ali Kalkancı’dan kaçan Fadime Şahin’le basıldı, tüm bunları “irtica tehlikesi varmış gibi göstermek için askerler tezgâhlamış, onların yarısı askermiş” dediler, asker “bizle ilgisi yok” dese de askere değil öbürlerine inandın!

–       Sincan’da radikal dinci terör örgütü liderlerinin posterleri altında “lâiklere şeriat enjekte etmekten” söz eden belediye başkanı görevden alındı, yargılandı, onu da askerlerden bildin; 1960’ların ortalarından beri her sene Şubat ayında planlı tatbikat gereği Sincan üzerinden Akıncı üssüne intikal eden tankları “darbenin tankları” dediler, “yahu kardeşim, darbe yapacak tank Ankara’nın göbeğine yürür, bunlar niye tam tersi yöne gidiyorlar” demedin!

–       TÜRK-İŞ, DİSK, TİSK, TESK ve TOBB gibi Türkiye’nin en büyük işçi – işveren kuruluşları “Cumhuriyetimizin temel dayanakları olan Atatürk ilke ve inkılâpları, demokratik ve lâik sosyal hukuk devleti tarihimizin en büyük saldırısıyla karşı karşıyadır” diye çarşaf çarşaf gazete ilanları verdi, arkasından hükûmete uyarı amacıyla günde 1 saat süreli üretimin durdurulması kararı aldı, “bunlar 5’li çetedir, bunları askerler kışkırtıyor” dedin!

–       “Ey Millet! Bu hükûmet Türkiye’ye zarar veriyor, rejim tehlikededir” diyerek hükûmetten istifa eden bakanlar, partisinden istifa eden milletvekilleri oldu, “bunlar askerlerin baskısı – şantajı – tehdidiyle istifa ettiler” dedin!

–       MİT ve Emniyet de dâhil ülkenin güvenliğinden sorumlu bütün kurumlar “Ülkemizde şeriat hukukuna dayalı bir İslâm Cumhuriyeti kurmayı hedefleyen 30 kadar radikal İslâmcı grup var; bunların çoğu Mısır, Libya, Suudi Arabistan, Cezayir ve İran gibi ülkelerce destekleniyor; aralarında Fethullahçılar da olmak üzere bazı cemaat ve tarikatlar devlete sızmaya çalışıyor, yürütülen gizli kadrolaşma ve diğer faaliyetlerin yarattığı tahribat endişe verici boyutlara ulaşmıştır” derken, sen bu uyarıları “askerlerin paranoyası”, “düşman yaratma refleksi” saydın!

–       “Askerler MGK’da alınan 28 Şubat kararlarını Erbakan’a zorla dayattılar, adamcağızı boncuk boncuk terlettiler, ister istemez imzalamak zorunda kaldı” dedin ya da buna inandın!

–       “Dinsiz komutanlar işi gücü bırakmış imam hatipleri ve Kur’an kurslarını kapatıyor, başörtülüleri kamu kurumlarına ve üniversitelere sokmuyor, türbanla uğraşıyor” dediler, sahiden de asker yapıyor sandın; oysa Anayasa Mahkemesinin ta 1984’te verdiği ve sonra da değişik tarihlerde üç kez tekrar ettiği “türban siyasi bir simgedir” kararlarını görmezden geldin, o kararı yargıçlar değil, askerler vermiş gibi gördün ve gösterdin!

–       Genelkurmay’ın çaresiz kalıp başta yargı mensupları olmak üzere YÖK üyelerine, basın mensuplarına, çeşitli STK temsilcilerine verdiği brifinglerle siyasal İslâm tehlikesine dikkat çekmeye çalışmasını “askerin siyasete karışması” diye yorumladın, “bu işten askere ne” dedin… Oysa onlar “Kardeşim, biz siyasetle uğraşmıyoruz, aksine TSK’yı siyasetin dışında tutmak için ne gerekiyorsa yapıyoruz; Anayasa ve yasalar bize Cumhuriyet rejiminin sadece dış tehditlere karşı değil, iç tehditlere karşı da korunup kollanması görevini veriyor, dolayısıyla biz sadece ve sadece yasaların bize verdiği görevi yerine getirmeye çalışıyoruz; ülkenin rejimini dini esaslar çerçevesinde değiştirmek isteyen gruplar var ve bu tehdit fevkalade bir boyut kazanmıştır; biz de elimizdeki bu bilgileri paylaşarak toplumu bilgilendirmek ve uyarmak için çırpınıyoruz” diyorlardı; burun kıvırdın, bunları “askerlerin Erbakan’a duyduğu antipati” veya “irtica abartısı” olarak değerlendirdin.

–       Başta “Fethullah Gülen Nur Cemaati” olmak üzere, Nakşibendi, Süleymancı, Nurcu, Işıkçı, Hizbullahçı, vb. çeşitli tarikat – cemaat bağlantıları nedeniyle TSK’dan ihraç edilen personel için “namaz kılan, oruç tutan dindarları ordudan atıyorlar” dediler, inandın!

–       Sonuçta, bugün şikâyet ettiğin AKP’yi önce “aman iyi ki geldiler, memleketi askerî vesayetten kurtarıyorlar” diye zil takıp oynayarak karşıladın, ama boyası biraz dökülüp altındakini görünce AKP’yi bile 28 Şubat’a mal etmeye kalktın!

Listeyi o kadar uzatabilirim ki…          Zira öyle çok aymazlığınız oldu ki… Çünkü çıkış noktanız yanlıştı. Her olumsuzluğu askerin üzerine yıkmayı aydın tavrı sandınız; askeri kendinize “günah keçisi” yaptınız, “asker söylemişse yalandır, yapmışsa yanlıştır” önyargısından bir türlü kurtulamadınız; asker aleyhinde söylenen bütün yalanlara, iftiralara gözü kapalı inandınız, alkışladınız, desteklediniz.

Şimdi “Allah Allah, bunca şeriat özlemcisi tarikat – cemaat nereden ortaya çıktı” diye şaşırıyorsunuz, “cumhuriyet, demokrasi, lâiklik tehlikede” diye korkuyorsunuz, “yahu eğitimi bitirdiler, şu küçücük çocukları takkeyle – peçeyle kuşandırıp camilerde beyinlerini yıkıyorlar” diye dövünüyorsunuz, “yüce dinimiz siyasete bu kadar mı alet edilir, savcılar nerede” diye kızıyorsunuz, “eyvah, hızla bir Ortadoğu ülkesi olmaya doğru gidiyoruz” diye kaygılısınız, vs.

Ve hâlâ olup biteni anlamış değilsiniz, hâlâ 28 Şubat’ı ağzınıza alamıyorsunuz… Ergenekon, Balyoz, Askerî Casusluk, Kozmik Oda vb. bütün kumpas davaların bire bir aynısı olan 28 Şubat davasını bile konuşup tartışmaya yanaşmadınız, program yapmaya korktunuz, konuşalım dediğimizde “bana 28 Şubat’ı aklatmaya kalmayın” dediniz.

Oysa askerin o günkü uyarılarında ne kadar haklı olduğu ortaya çıktı… Bugün gelinen noktada 28 Şubat hakkında ancak şunlar söylenebilir:        

  1. 28 Şubat kesinlikle bir askerî darbe değildir, darbe ve / veya darbecilikle hiçbir ilgisi yoktur.
  1. 28 Şubat, Atatürk ve Cumhuriyet düşmanlığının, gericiliğin, dini cehaletin, din istismarcılığı yaparak yürütülen tarikat ve cemaat örgütlenmesinin, yüce dinimizi siyasete alet etmenin Türkiye’yi nerelere sürükleyeceğinin tam 22 yıl önce TSK (ve devletin diğer ilgili güvenlik kurumları) tarafından tespit edildiğinin kanıtıdır.
  1. 28 Şubat, başta FETÖ olmak üzere bugünkü IŞİD (DAEŞ) ve benzeri köktendinci terör tehlikesine tam 22 yıl önce dikkat çekildiğinin resmidir.
  1. 28 Şubat, meseleyi sanki kadınların başörtüsü meselesiymiş gibi göstererek özü toplumdan saklanan bir siyasi rant ve ayrıca devletin rejimi ile cumhuriyetin değerlerine karşı açılmış savaş meselesidir.
  1. 28 Şubat, siyasilerin kendi şahsi çıkarları, iktidar hesapları ve hırsları ile askerler üzerinden iktidarı kapma sevdası ve savaşıdır.
  1. 28 Şubat suçlaması, siyasilerin kendi beceriksizliklerini, başarısızlıklarını, hatta yanlışlarını örtmek için suçu askerlerin üzerine atma kolaycılığına, daha doğrusu “gaflet ve dalaletine” düşmelerinin bir başka biçimidir.

Ve nihayet, bundan tam 22 yıl önce MGK’da alınan ve hükümetçe de aynen benimsenip kabul edilen o kararlar eğer istismar edilmeseydi, sulandırılmasaydı, sonradan gelen hükûmetlerce gereği gibi uygulanıp takip edilseydi bugün 15 Temmuz ihaneti de, FETÖ belâsı da yaşanır mıydı, elinizi vicdanınıza koyarak bir düşünün!

Bir gün herkes 28 Şubat MGK Kararlarının önemini, değerini ve haklılığını anlayacak…

Ama o gün iş işten geçmiş olur mu bilemem.

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.