Çok değil, sadece 1 yıl önceydi. İsrail ve Birleşik Arap Emirlikleri arasında imzalanan anlaşmaya Erdoğan, bir Cuma namazı çıkışında şöyle tepki gösterdi:
“İsrail’le şu anda burada gerek Mısır gerek Yunanistan arasındaki dayanışma ve bir taraftan da Filistin’e yönelik atılan adım yenilir, yutulur bir adım değil. Şimdi Filistin büyükelçiliğini galiba kapatıyor ya da geri çekiyor. Şu anda aynı durum bizim için de geçerli. Ben de Dışişleri Bakanıma talimatı verdim. Dedim ki; Abu Dabi yönetimiyle özellikle diplomatik ilişkileri askıya almak veyahut da bizim de büyükelçiyi geri çekme gibi bir adımımız olabilir. Çünkü biz Filistin halkının yanındayız. Filistin’i de hiçbir zaman yedirmedik, yedirtmeyeceğiz.”
Evet, AKP için Filistin davası en “kırmızı çizgi” idi. Bunun için de BAE’nin, İsrail’le anlaşma yapmasına tepki göstermesi normaldi.
AKP’nin bir “kırmızı çizgisi” daha vardı: 15 Temmuz darbe teşebbüsü. İşte yıllarca bu darbenin finansörünün BAE olduğunu anlattılar. Bizzat Erdoğan, “Türkiye’de darbe girişimi olduğu zaman Körfez’de kimlerin buna sevindiğini biz çok iyi biliyoruz… Nasıl paralar harcandığını çok iyi biliyoruz.” dedi.
O paranın miktarını ise Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu açıkladı; “Müslüman bir ülkenin”, “3 milyar dolar para desteği sağladığını” iddia etti.
15 Temmuz’un bilançosu; 251 şehit, binlerce gazi, Türkiye’nin altüst oluşuydu!..
10 Milyon Dolar Neyi Örter
Ama sonrasını biliyorsunuz; tam da Abu Dabi’yle diplomatik ilişkileri askıya alma veya büyükelçimizi geri çekme talimatının sene-i devriyesinde Erdoğan, BAE Ulusal Güvenlik Danışmanı Şeyh Tahnoun Bin Zayed Al Nahyan’ı kabul etti. Ulusal Güvenlik Danışmanı ile görüşmede, “ikili ilişkiler ve bölgesel konuların” yanısıra “BAE’nin Türkiye’ye yönelik yatırımlarının ele alındığı” bildirildi.
Erdoğan, “Ziyaret, iki ülke arasındaki buzların eridiği anlamına mı geliyor?” şeklindeki bir soruyu, “Devletler arasında bu tür gidiş gelişler, iniş çıkışlar olabilir ve olmuştur da. Burada da benzer bazı durumlar oldu… Bundan sonraki süreçte Muhammed Bin Zayed ile de bazı görüşmeleri yapma durumlarımız olacaktır, inşallah diye düşünüyorum… Biz bölgenin esas aktörlerinin birbirleriyle doğrudan konuşmasını, müzakere etmesini, kendi sorunlarını birlikte çözmelerini önemsiyoruz. Ben de bu konuda çok hassasım.” diye cevapladı.
Bu gelişmeden 15 gün sonra da Erdoğan ile BAE Veliaht Prensi Muhammet bin Zayed el Nahyan telefonla görüştü.
Ay başında ise BAE’den ilk müjde(!) geldi. Prens, “Türk halkıyla dayanışma” için ülkemizde orman yangınları ve sel felaketlerinden etkilenen bölgelere yönelik yaklaşık 10 milyon dolar destekte bulunulması talimatı vermişti!..
AKP’nin yakın zamana kadar dillendirdiği iddialara göre; Türkiye’yi 3 milyar dolarla yıkmaya çalış, sonra 10 milyon dolarla ayağa kaldır!.. Ne büyük “hellaleşme”, değil mi?!
Bir “Yol” Açmaya Geliyor Ama Ne?
Duymuşsunuzdur; önümüzdeki günlerde Prens, Erdoğan’la görüşmek için Türkiye’ye geliyor. Ziyaretin ana başlığı, İran üzerinden açılacak “ticaret koridoru” olacakmış.
Bu özet bilgilerden sonra; 2017’den beri diplomatik ilişkileri kesilmiş olan Katar ile BAE arasındaki ziyaret trafiğine dikkat çekmek istiyoruz. Biliyorsunuz, Ankara’nın neredeyse yegâne dostu Katar. Öyle ki, “Bir millet, iki devlet olduğumuzu söyleyenler” çıktı.
Erdoğan’ın kabulünden 10 gün kadar sonra BAE Ulusal Güvenlik Danışmanı Al Nahyan, Katar’a gidip Katar Emiri Al Sani ile de görüştü. Görüşmede özellikle ekonomi, ticaret ve yatırım projelerinin ele alındığı belirtildi.
Ekim başıydı; bu defa Katar Dışişleri Bakanı, BAE’ne gidip Prens’le bir araya geldi.
Bir sonraki randevu 19 Ekim’de Doha’daydı. Katar’a resmi bir ziyaret gerçekleştiren BAE Dışişlerinden Sorumlu Devlet Bakanı, Katarlı mevkidaşıyla buluştu.
Barzani-BAE-Katar Üçgeni
Yine Ankara’ya çok yakın bir başka ismin görüşme trafiğini aktaralım.
Erdoğan’ın 31 Ağustos’ta Prens ile telefon görüşmesinden bir gün sonra Al Monitör, “sözkonusu diyaloğun başlamasında arabuluculuğu Neçirvan Barzani’nin yaptığını” öne sürdü. İddiaya göre, Barzani arabuluculuk çalışması kapsamında Prens’in daveti üzerine 12 Haziran’da BAE’ne gitmiş ve Türkiye ile BAE ilişkilerinin yumuşatılmasını konuşmuştu.
Ankara’nın yalanlamadığı bu iddianın sonrasında ise şu gelişmeler oldu:
Eylül ortasında Londra’ya giden Barzani, eş zamanlı İngiltere’de olan BAE Prensi ile görüştü. Görüşmede, “Kürdistan Bölgesi ve Irak ile BAE ilişkileri, Irak parlamentosu seçimleri, ülkenin geleceği, iki liderin İngiltere Başbakanı Boris Johnson ile görüşmelerinin içeriği” gibi konuların yanı sıra, “Ortadoğu’daki gelişmeler ve halkları için barış, istikrar ve refah sağlama çabaları hakkında görüş alışverişinde bulunulduğu” bildirildi.
Barzani, Ekim ortasında bu defa resmi temaslarda bulunmak üzere Katar’a gitti. Barzani ve Katar Emiri’nin, “Kürdistan bölgesi ve Irak’ın Katar ile ilişkilerinin güçlendirilmesi, Irak ve bölgedeki durumun yanı sıra tarafları ilgilendiren bir dizi konuyu ele aldığı” ayrıca Katar’ın, Erbil’de konsolosluk açmasının gündeme geldiği kaydedildi.
“Çözüm Süreci” Açıklamaları
Katar-BAE-Barzani arasındaki bu yoğun temaslarla ilgisi var mı yok mu bilinmez, ama Barzani 26 Ekim’de bir toplantıda, “Türkiye ile PKK arasında bir kez daha çözüm süreci canlandırılabilir mi?” şeklindeki soru üzerine şunları söyledi:
“Çözüm mümkündür. Biz daha önce de Kürdistan Bölgesi’nde bu sorunun barış yoluyla çözülmesi için ciddi adımlar attık. Daha açık ifade edeyim; Kürt meselesi bu ülkelerde hala diri bir meseledir. Kürtlerin yaşadığı ülkeler çerçevesinde barış yoluyla çözüme kavuşturulması gerekiyor. Bu konu gözardı edilerek çözülemez. Bu konunun üzerinde ciddi bir şekilde durulması gerekiyor. Kürt meselesinin çözümü için Kürdistan Bölgesi olarak rol almak için hazır olduğumuzu ifade etmek istiyorum. Herhangi bir ülkeden Kürt meselesinin çözümü için bir talep olursa biz hazırız.”
Barzani’nin ardından birkaç gün sonra Kandil’deki teröristbaşlarından Duran Kalkan da benzer bir soru üzerine şu açıklamayı yaptı:
“Kuşkusuz mümkün olmayan, imkânsızlık konumunda olan bir şey yoktur. Her şeyin az da olsa gerçekleşme imkânı vardır. Burada önemli olan bu ihtimalleri doğru görebilmek, imkân ve fırsatları doğru değerlendirerek amaçlananı gerçekleştirmektir. Bu anlamda Tayyip Erdoğan’ı bir barış sürecine ikna etmek mümkün mü? Bu ihtimali az olan, imkânlarını büyük ölçüde tüketmiş olan bir durumdur… Bir defa MHP’den tümden uzaklaşması gerekir. MHP ile barışa, Kürt sorunun çözümüne yönelinemez. Günümüzde ise AKP’nin MHP’den uzaklaşması, Erdoğan’ın MHP dışı bir siyaset izlemesi imkânsız görünüyor... Türkiye’nin demokratikleşmesi ve Kürt sorunun çözümü için yeni bir yönetime ihtiyaç vardır.”
Son sıcak gelişme; dün “Ortadoğu Barış ve Güvenlik Forumu”nda konuşan Neçirvan Barzani, özetle şunları anlattı:
“Türkiye’de istikrarsızlık ve çözüm sürecinin sona ermesi Kürdistan bölgesi ve bölgenin güvenliğini etkiliyor… Kürt sorunu bağlamında İran, Irak, Türkiye ve Suriye’ye de bakacak olursak, aynı şekilde bu sorun bu ülkelerin bir iç meselesidir. Bu ülkeler kendi sınırları içerisinde sorunun çözümüne önemle yaklaşmalıdır. Kürtler bu ülkelerde ayrıştırılmamalı, aksine yer verilmelidir. Kendi konumu ve ağırlığına göre ortaklığı ve katılımı sağlanmalı. Kararlar konusunda rolü olmalı. Kürt, Fars, Arap ve Türk milletleri, ömürleri bir yüz yılı bulan bu devletlerin kuruluşundan önce de vardılar… Savaş, çatışma ve kuvvet dili ne kadar uzun konuşursa konuşsun, sonuçta yine diyalog ve müzakerelere başlanmak zorundadır… Tek bir bölgede ortak bir devlet içerisinde ortaklık temelinde birlikte yaşam tek çözüm yolumuzdur. Şimdi de bu bölgede devlet sahibi olan Fars, Türk ve Arap uluslarının kendi devlet sınırları çerçevesinde Kürt halkı ve diğer bileşenlerin haklarını tanıması kendi görevleridir. Kültürel, siyasi ve toplumsal haklar.”
Ez cümle; Ankara’nın “15 Temmuz’un finansörü” BAE ile bu hızlı kucaklaşmasının arkasında, Sedat Peker’in susturulması veya ekonomik krize çare dışında başka “yeni yolların” açılması da olmasın?!
Müyesser YILDIZ, 17 Kasım 2021
Kaynak: https://muyesseryildiz.com/2021/11/17/bae-katar-barzani-hattinda-neler-oluyor/