savunmahavacılıkteknolojipolitikaanalizmevduatkriptosağlıkkoronavirüsenflasyonemeklilikötvdövizakpchpmhp
DOLAR
34,2096
EURO
36,7752
ALTIN
2.933,26
BIST
8.862,32
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Ankara
Açık
12°C
Ankara
12°C
Açık
Çarşamba Açık
13°C
Perşembe Açık
15°C
Cuma Az Bulutlu
14°C
Cumartesi Çok Bulutlu
13°C

Bu “Hafıza Kaybıyla” Türkiye’nin Hakları Korunabilir Mi?

Bu “Hafıza Kaybıyla” Türkiye’nin Hakları Korunabilir Mi?

 

Bu “Hafıza Kaybıyla” Türkiye’nin Hakları Korunabilir Mi?

 

Müyesser Yıldız, Sincan Kadın Kapalı Ceza İnfaz Kurumu, G4 Blok

Kaynak:
https://odatv4.com/yazar/muyesser-yildiz/hukumetin-hafiza-kaybi-turkiyeye-neleri-kaybettirecek-17092044.html

 

Yaklaşık 2 aydır önce Rum-Yunan-Fransa, arkasındanAB ülkemize saldırıyor.

AB’nin yaptıklarını özetleyelim.

Haziran’ın son haftasında AB Dışişleri ve Güvenlik Politikaları Yüksek Temsilcisi Josep Borrell Türk-Yunan sınırına geldi, “AB’nin dış sınırlarını korumakta kararlı olduğumuz çok nettir… Yunanistan’ın egemenliğini güçlü bir şekilde destekliyoruz.” mesajını verdi.

Oradan Rum kesimine gitti. Rum helikopterine binip, Yavuz gemimizin çalışmalarını izledi. Ardından Rum muhataplarına, “Sizin sorununuz AB’nin de sorunu. Türkiye’den sondajlarını durdurmasını isteyeceğim.” dedi.

Türkiye – Yunanistan arasında arabuluculuğa soyunan Almanya’nın Dışişleri Bakanı Heiko Maas Atina’ya gitti; Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki faaliyetlerini “provokasyon” olarak nitelendirdi. Alman Hükümeti ve AB’nin Yunanistan’a “tam destek” verdiğini belirtip, Türkiye’nin, AB ile ilişkilerini geliştirmek istiyorsa, sondaj faaliyetlerini durdurması gerektiğini söyledi.

Bizzat Merkel araya girdi. Erdoğan’ın talimatıyla Oruç Reis’in faaliyetleri ertelendi. Tam anlaşma sağlandığı açıklanacakken Yunanistan, Mısır’la anlaşma imzaladı.

Bu gelişme üzerine Erdoğan, şu açıklamayı yaptı:

Şansölye Merkel, benden ricada bulundu. ‘İşte buradaki sondaj çalışmalarını durdurursanız benim işimi kolaylaştırırsınız.’ dedi. Ben de Şansölye Merkel’e, ‘Eğer siz Yunanistan’a güveniyorsanız diğerlerine güveniyorsunuz biz şöyle 3-4 haftalığına bu sondaj çalışmalarına ara veririz ama ben bunlara güvenmiyorum. Göreceksiniz bunlar sözünde durmayacaklar.’ Nitekim öyle de oldu… Tabii Sayın Merkel’e dedik ki, bak sözünde durmadılar, biz de şimdi yolumuza devam ediyoruz.”

Sonrasını biliyorsunuz; AB Dışişleri Bakanları Berlin’de toplandı. Borrell, Türkiye’yi tek taraflı eylemlerden kaçınması için uyardı ve Türkiye’ye uygulanacak yaptırımlar konusunda anlaşma sağlandığını duyurdu.

Alman Dışişleri Bakanı Maas, Yunanistan ve Rum kesimi ile dayanışma içine olduklarını tekrarladı.

Merkel de tüm AB ülkelerini Yunanistan’ın yanında yer almaya davet etti.

Bu süreçte Ankara’nın verdiği tepkileri de hatırlatalım.

Erdoğan 24 Ağustos’ta, “Hangi reformu yaparsak yapalım, hangi adımı atarsak atalım, hangi değerlerimizden taviz verirsek verelim Batı bizi hiçbir zaman kendisi gibi görmedi. Bu gerçeği Avrupa Birliği tam üyelik sürecinde bizzat yaşamış bir kişiyim… Ülkemizin tam üyeliği için hangi şartları önümüze getirdilerse ‘tamam’ dedik, ne dedilerse yaptık, ne istedilerse taahhüt ettik. Fakat sonuçta ortaya çıktı ki Avrupa Birliği’nin bizi tam üye yapmaya en başından beri niyeti yokmuş… Türkiye’ye karşı sergilediği iki yüzlü tavır Avrupa Birliği’nin sonunun da ilanı olmuştur.” diye yakındı.

26 Ağustos’ta da, Türkleri Anadolu’dan kovmak için Haçlı seferleri düzenlendiğini vurgulayıp şöyle konuştu:

Bizans’ın varisliğine bile lâyık olamayanların bugün yine arkalarına Avrupalıları alarak haksızlık, hukuksuzluk, korsanlık peşinde koşmaları tarihten ibret alamadıklarının işaretidir. Türkiye’nin, artık sabrı sınanacak, kararlılığı, imkanları ve cesareti test edilecek bir ülke olmadığını herkesin görmesini istiyoruz… Türkiye’ye yönelik ameliyat yapma hevesleri kursaklarında kalanlar, aradıkları fırsatı bulamayacaklardır.”

Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay, Ege adalarının silahlandırılmasının kuşatma harekatı olduğunu söyledi.

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, “Yunanistan ile Mısır anlaşması orada duruyor. Hiçbir şey olmamış gibi hareket etmemiz mümkün değil.” dedi.

Dışişleri Bakanlığı Yunanistan’a, “567 yıldır uyanamadığı Bizans rüyasından uyanması”, AB’ye de, “Doğu Akdeniz’de çözüm arzu ediyorsa, tarafsız davranmalı ve dürüst bir arabulucu olmalı” uyarılarında bulundu.

Cumhur İttifakı’nın ortağı MHP lideri Devlet Bahçeli ise sadece bir hafta önce Merkel’in AB ülkelerini Yunanistan’ın yanında yer almaya davet etmesinin bir “Haçlı çağrısı” olduğunu savundu. Bahçeli, “Türk Milleti’ne meydan okuyanın akıbeti ya mezar veya mezattır. Türkiye’nin vereceği bir taviz yoktur.” diye de ekledi.

Onlar Haçlı Seferlerini, Bizans’ı Unutmazken

Son durum mu?

Rum-Yunan ikilisi ve AB’nin politikalarında hiçbir değişiklik olmadı. Olmadığı gibi, AB Konseyi Başkanı Charles Michel, durumun böyle devam etmesi halinde 24-25 Eylül’deki Brüksel Zirvesi’nde Türkiye’ye karşı “havuç-sopa” yaklaşımıyla karar alınacağını açıkladı.

Bu arada NATO Genel Sekreteri Stoltenberg de resmen devreye girdi, ama ne önerdiği, ne istediği anlaşılamadı.

Ya Ankara’nın tavrı?

Adamlar Haçlı seferlerini, Bizans rüyalarını, Megalo İdea’yı ve Sevr’i bile unutmamışken, şu 1 ayda yaşananlar bile hemen unutuldu.

Erdoğan, Merkel’e “çözüme katkı verme çabalarını memnuniyetle karşıladığını” bildirdi.

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, hem başından beri açıkça Rum-Yunan ikilisini destekleyen AB Dışişleri ve Güvenlik Politikaları Yüksek Temsilcisi Josep Borrell’i hem NATO Genel Sekreteri Stoltenberg’i övdü. Borrell için, “Başından beri çaba sarf ediyor. Malta’da buluştuk. Esasen Yunanistan’ın Mısır ile imzaladığı anlaşmanın haberini Malta’da iken beraber aldık. Borrell’in orada ne kadar üzüldüğünü, şaşırdığını bizzat görmüş olduk.” diyen Çavuşoğlu, NATO benzeri bir girişimi Borrell’in teklif ettiğini ve “tarafsız bir yerde buluşma ve önkoşulsuz olma” şartıyla “evet” dediklerini de kaydetti.

Rumlar O Plandan Haberdardı

Çavuşoğlu’nun dillendirdiği, Borrell’in teklifini değil ama Türkiye’ye “havuç-sopa” gösteren AB Konseyi Başkanı Charles Michel’inkini biliyoruz. Doğu Akdeniz’de tansiyonun düşürülmesi amacıyla “çok taraflı bir konferans” düzenlenmesini öneren Michel, bu konferansa ilgili taraflar ve NATO’nun da katılabileceğini söyledi.

Böyle bir konferansa rıza gösterilmesi; birincisi, AB’nin özellikle Kıbrıs konusunda resmen “garantör” olmasını kabullenmektir… İkincisi, buna NATO’nun da katılması, Rum kesiminin NATO üyeliğine varacak bir sürecin önünün açılması demektir…

Türkiye’nin gündemine yeni giren bu teklifle ilgili bir başka ayrıntıyı aktaralım.

27 Ağustos’ta Berlin’deki AB toplantısı dahi yapılmamışken, yaklaşık 15 gün önce Rum medyasından Fileleftheros ve Politis gazetelerinin haberlerine göre, “Ankara-Atina müzakerelerinin başlamasının planlandığını ve Kıbrıs’ı (Rum kesimi) da sürece dahil edecek bir formül arandığını” duyurdu. Sözkonusu haberlerde, Almanya’nın Ankara-Atina arasındaki istikşafi görüşmeler öncesinde yöntem konusunda 3 formül üzerinde zemin yokladığı belirtilip, bu formüllerin şunlar olduğu öne sürüldü:

Birinci yöntem, Türkiye-Yunanistan görüşmelerinin Kıbrıs’la bağlantılı sorunlar da eklenerek geniş tutulması… İkinci formül, Türkiye’nin ‘bölge ülkeleri bir araya gelsin’ çağrısına uygun bir şekilde, Kıbrıs müzakerelerinde de kullanılan Türkiye, Yunanistan, Kıbrıs Rum yönetimi ve KKTC’nin aynı masada olacağı AB dönem başkanı Almanya’nın yürüteceği 5’li masa. Sonuncu ise, Türkiye ile Rum yönetimi arasında gizli görüşmelerin yürütülmesi.”

Rum medyası, müzakereler sırasında Yunanistan’ın AB’den Türkiye’ye yönelik yaptırım talebinde bulunmayıp, Türkiye’yi sıkıştırabilmek amacıyla Rum kesimini kullanacağını, Rum yönetiminin ise Türkiye’nin Kıbrıs çevresindeki faaliyetkerini sürdürmesi halinde AB’nin yaptırım uygulamasında ısrar edeceğini de bildirdi.

AB-Rum-Yunan üçlüsünün, “Çok taraflı konferans” adı altında hangi tuzaklar peşinde olduğu ortada.

Ege-Kıbrıs konusunda A’dan Z’ye haklı mıyız? Haklıyız. Bahçeli’nin ifadesiyle, “Türkiye’nin vereceği bir taviz” de olmadığına göre;

Dahası,

AKP Genel Başkanvekili Numan Kurtulmuş’un dediği gibi, “Artık sopa ile tehdit edilip, havuç ile kandırılacak bir Türkiye yok” ise;

Erdoğan’ın söylediği gibi, “kimsenin parmak sallayarak konuşamayacağı, kimsenin had bildirmeye teşebbüs edemeyeceği, kimsenin üzerinde pervasızca operasyonlar yürütemeyeceği bir Türkiye kuruldu” ise;

Bu “çözüm” arayışları neyin nesidir, anlayan var mı?!..

 

Sincan’dan tüm dostlara kucak dolusu sevgiler…

 

 

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.