savunmahavacılıkteknolojipolitikaanalizmevduatkriptosağlıkkoronavirüsenflasyonemeklilikötvdövizakpchpmhp
DOLAR
35,1564
EURO
36,6793
ALTIN
2.956,96
BIST
10.025,47
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Ankara
Çok Bulutlu
6°C
Ankara
6°C
Çok Bulutlu
Pazartesi Açık
6°C
Salı Açık
7°C
Çarşamba Açık
8°C
Perşembe Açık
7°C

BU KEZ DE 28 ŞUBAT SANIKLARINDAN YARGITAY’A BİR BAVUL DOLUSU DOKÜMAN…

BU KEZ DE 28 ŞUBAT SANIKLARINDAN YARGITAY’A BİR BAVUL DOLUSU DOKÜMAN…

Alican TÜRK, 10 Temmuz 2020

BU KEZ DE 28 ŞUBAT SANIKLARINDAN YARGITAY’A BİR BAVUL DOLUSU DOKÜMAN…

BU KEZ DE 28 ŞUBAT SANIKLARINDAN YARGITAY’A BİR BAVUL DOLUSU DOKÜMAN…

 

Alican TÜRK, 10 Temmuz 2020

 

Hatırlarsanız, yakın geçmişimizdeki Ergenekon, Balyoz, Askerî Casusluk vb. kumpas davalar zincirinin hemen hepsi sözde “vatansever” kişilerin FETÖ’cü savcı ve hâkimlere bavullarla teslim ettiği “sözde” belgelerle başlamıştı.

Onlardan biri de 28 Şubat davasıydı.

Kumpas davaların son halkası olan 28 Şubat davası, “Fetullah Gülen Nurcu Grubu üyesi” olduğu gerekçesiyle 1997 yılında TSK’dan ihraç edilen Tamer TATAR adlı bir Tabip Yüzbaşı’nın İstanbul’daki FETÖ’cü savcı Hüseyin AYAR’a (ki kendisini Ergenekon ve Balyoz davalarından tanıyoruz) teslim ettiği içi üretilmiş sahte belgelerle dolu bir CD ve bir koli “belgenin” (!) Ankara’daki Kozmik Oda davasının FETÖ’cü savcısı Mustafa BİLGİLİ ve yardımcısı Kemal ÇETİN’e ulaştırılması ile başlamıştı.

Ee, hep FETÖ’nün kumpasçıları savcı ve hâkimlere bavulla evrak taşıyacak değiller ya?!

Bu kez tam tersi oldu, 28 Şubat davası sanıkları mahkemeye bir bavul belge taşıdı…

Şöyle anlatalım:

Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 13 Nisan 2018’de verdiği içi boş ve hukuka aykırı 28 Şubat Davası kararlarından sonra (ki davanın sanık ve avukatları özellikle mahkemenin gerekçeli kararına “Gerekçesiz Gerekçeli Karar” adını veriyorlar) bir grup sanık tarafından davanın on binlerce sayfa tutan Ek klasörleri üzerinde sabırla, inatla ve titizlikle yürütülen çalışmalar sonucu davadaki bütün hukuksuzlukları, keyfî tutumları, sahte evrak ve belgeleri tek tek belgeleyen oldukça kapsamlı ortak bir temyiz dilekçesi hazırlandı. İstinaf Mahkemesi olarak belirlenen Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21. Ceza Dairesi’nin geçtiğimiz haftalarda (22 Haziran’da) ilk derece mahkemenin kararını onamasından sonra, söz konusu temyiz dilekçesi davada ceza alan sanıkların bir kısmını temsilen Avukat Aykanat KAÇMAZ tarafından YARGITAY 16. Ceza Dairesi Başkanlığı’na gönderilmek üzere 08 Temmuz 2020’de ilgili birime verildi.

Av.Aykanat KAÇMAZ tarafından Yargıtay’a ulaştırılmak üzere verilen dilekçe

 

Tek sayfalık üst yazının ekinde de “Ortak Savunma – Temyiz Dilekçesi” adı altında 1734 sayfa, 18 Ek, 1 CD ve 1 DVD’den oluşan bir bavul dolusu doküman teslim edildi.

    

Yargıtay’a verilen dilekçenin eki olarak hazırlanan ve adliyeye bavulla getirilen 1734 sayfa, 18 EK, 1 CD ve 1 DVD’den oluşan bilgi ve belgeler…

 

Şimdi olayın ne anlama geldiğinin daha iyi anlaşılabilmesi için şu hatırlatmaları yapalım.

28 Şubat dönemi başbakanı Necmettin Erbakan’ın 2011 yılında vefatından sonra Ankara eski Cumhuriyet Savcısı Mustafa BİLGİLİ tarafından başlatılan 28 Şubat soruşturması bir süre sonra dalgalar halindeki tutuklamalara dönüşmüştü. Savcı Bilgili 28 Şubat soruşturmasından önce kamuoyunda Kozmik Oda Davası olarak bilinen ve devletin en gizli bilgi ve belgelerinin aşırılarak bir yerlere gönderilmesinde birinci derecede rol oynayan kişiydi. (Nitekim 15 Temmuz kalkışmasından sonra kaçtı, 4 ay sonra sahte kimlikle bir gaybubet evinde yakalandı, yapılan yargılamada “FETÖ üyeliği ve devletin gizli kalması gereken belgelerini ele geçirmek” suçundan 17,1 yıl ceza aldı, cezası Yargıtay’ca da onandı, halen cezaevindedir. Ama soruşturmanın fitilini ateşleyen ve Savcı Bilgili’ye bir koli sahte belge teslim eden TSK’dan atılma FETÖ’cü göz doktoru Tamer TATAR elini kolunu sallaya sallaya ortalıkta dolaşmakta, özel hastanelerde çalışmaya devam etmektedir, o ayrı.)

Davanın kovuşturma sürecinde aralarında dönemin Genelkurmay Başkanı (E) Org. İsmail Hakkı KARADAYI, Gnkur. 2. Bşk. (E) Org.Çevik BİR, Kara Kuvvetleri Komutanı (E) Org. Hikmet KÖKSAL, Hava Kuvvetleri Komutanı (E) Org. Ahmet ÇÖREKÇİ, Jandarma Genel Komutanı (E) Org.Teoman KOMAN, MGK Genel Sekreteri (E) Org. İlhan KILIÇ ve daha birçok üst rütbeli komutan ile birlikte dönemin YÖK Başkanı Prof.Dr.Kemal GÜRÜZ’ün de bulunduğu toplam 103 kişi sanık sandalyesine oturtulmuş, bunlardan Sn.Gürüz dahil 76’sı tutuklu yargılanmıştı.

İlk derece mahkeme olan Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki hukuksuz ve yetkisiz yargılama yaklaşık 5 yıl sürmüş, bu sürede yapılan 106 duruşma sonunda sanıklardan 21’i hakkında önce “ağırlaştırılmış müebbet hapis” cezası verilmiş ama mahkemedeki iyi halleri nedeniyle cezaları “müebbet”e dönüştürülmüş, 10 sanık hakkında “zaman aşımından dolayı düşme” ve 68 sanık hakkında da “beraat” kararı verilmişti. (Yargı sürecinde 4 sanık da, yargılamanın sonucunu göremeden vefat etmişti.)

Mahkeme hükmün infazını yasal sürecin kesinleşmesi durumuna bağlamıştı.

Ancak yargı sürecinde ceza alan – almayan bütün sanıklar özellikle kararı veren mahkeme heyetinin tutumundan şikâyetçiydiler.  Zira tam bir FETÖ kumpası olduğu ve organize bir FETÖ’cü ekip tarafından kotarıldığı son derece açık olan bu davanın;

* böyle bir iddianameyle yapılamayacağı,

* iddianamenin özünün “28 Şubat’ta Fetullah GÜLEN cemaatiyle neden uğraştınız, neden cemaat üyelerini ordudan attınız?” konusuna yönelik olduğu (ki iddianame 17 / 25 Aralık olaylarından önce hazırlandığı için Bilgili denilen “savcı kılıklı terör örgütü üyesi”, iddianamedeki ifadelerinde bunu saklama ihtiyacı bile hissetmemiş, Fetullah Gülen yanlısı bir personelin TSK’dan atılmasını suç olarak kabul eden cümleler yazmakta bir beis görmemişti ),

* soruşturmanın da kovuşturmanın da hukuka aykırı başlatıldığı,

* davayı açmak için bile Erbakan’ın ölmesinin beklendiği,

* bavulcusundan savcısına ve bir kısım hâkimine, polisinden TÜBİTAK’çı bilirkişisine ve dahi Genelkurmay uzantılarına kadar işin içindeki herkesin FETÖ’cü olduğunun kesinleştiği, olayda rol alanların tamamına yakınının ya cezaevinde ya firarî konumda olup meslekten atıldıkları,

* sırf sanıkları suçlu göstermek için sahte belgeler üretildiği ve / veya belgeler üzerinde tahrifatlar ve sahtekârlıklar yapıldığı,

* ifadelerin yönlendirildiği,

* sanıkların lehine olan tek bir belgenin bile dosyalara konmadığı, hatta bilerek gizlendiği,

* sanıkların kendi masumiyetlerini kanıtlamak için toplanmasını istediği belgelerin veya dinlenmesini istediği tanıkların reddedildiği,

* olaylarla hiç ilgisi olmayan ve yasal olarak zaten katılma hakları bulunmayan kişilerin “müşteki” veya “katılan” olarak gösterildiği,

* sözde delil olarak dosyaya konan belgelerin delil niteliklerinin olup olmadığının bile tartışılmadığı vb. pek çok husus ısrarla dile getirilmesine rağmen, duruşmaların 87’nci celsesinde mahkeme başkanlığına atanan hâkim ile 88’nci celsede atanan savcı beyler sanıkların bütün taleplerine gözünü kapayıp karara imza atmışlardı.

Ortada anormal bir durum vardı, bu bir yargılama falan olamazdı.

Gerçekten de mahkeme sürecine bakıldığında, bütün yapılan, 28 Şubat’ı bir “askerî darbe” gibi göstermek için düzenlenen bir oyundan başka bir şey değildi.

Nitekim duruşmalar boyunca bir askerî darbe olgusundan ziyade mağdur ve müştekilerin türban meselesi öne çıktı, türbanlı öğrencilerin üniversitelere veya kamu görevlerine alınmaması tartışıldı.

Buna rağmen Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesi bu gerçekleri göz ardı etti, sahte delillerle hazırlanan bir FETÖ kumpasına göz yumdu, sanıkların nihaî savunmalarının hiçe sayarak, en temel ceza hukuku kurallarını ihlal etti. Sonuçta ortaya özü itibariyle adalete değil ancak ve ancak siyasete hizmet eden bir karar çıktı.

Ve ne yazık ki ilk derece mahkemenin verdiği bu karar İstinaf Mahkemesince de onaylanmıştı. İstinaf’ın kararı da incelendiğinde (ki karar yazısında isimler çıkarıldığında geriye 2-3 sayfalık bir metin kalıyor) tıpkı ilk derece mahkemenin ki gibi “gerekçesiz gerekçeli karar” niteliği taşıyordu.

İşte sanıklar yargının bundan sonraki aşaması olan Yargıtay sürecinde bütün bu konuları gündeme getirmek üzere “gerekçesiz gerekçeli kararlarda” belirtilen bütün hususları tek tek somut delilleriyle ortaya koyan, cevaplayan, çürüten, bütün sahtelikleri belgeleyen son derece ayrıntılı bir doküman hazırlayarak davanın Yargıtay sürecine başlamış oluyorlar. Gerçekten de teslim edilen temyiz dilekçesinde normal mahkeme sürecince bile ortaya çıkmayan, hiç konuşulmayan çok önemli bilgi ve belgelere değinilmekte, gerek 1309 sayfalık iddianamenin gerekse 3833 sayfalık Gerekçeli Kararın bütün saçma sapan gerekçeleri tek tek çürütülmektedir.

Anılan doküman kısa bir süre sonra kamuoyu ile de paylaşılacaktır.

Dolayısıyla konunun önümüzdeki günlerde çok tartışılacağına eminiz.

Tabii son 8 yıldır olduğu gibi davayı ve dava sürecinde açığa çıkan “ezber bozan bilgileri” kamuoyunun bilgisinden kaçırmak için yine her türlü “tedbirin” (!) alınacağına da eminiz.

Ancak bu saatten sonra kimse – yargılamayı yapan mahkemelerin yaptığı gibi – bazı gerçeklere gözünü kapatamayacak.

Cin şişeden çıkıyor.

Lütfen 28 Şubat kumpas davasını izlemeye devam edin!

 

 

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.