İktidarın seçimle ilgili anlattığı şu; “Erdoğan dünyaya meydan okudu ve kazandı… Türkiye yüzyılı başlıyor.”
Ancak Erdoğan’ın seçilmesini coşkuyla karşılayanlardan birisi de AB oldu; “AB-Türkiye ilişkilerini derinleştirmek için Erdoğan’la yeniden çalışmayı dört gözle bekledikleri” duyuruldu.
Niye bu kadar sevindiler? Öncelikle, tabii ki, Avrupa’nın korkulu rüyası olan milyonlarca Suriyeliye Türkiye’nin bakmaya, yani AB’nin sınır muhafızlığını yapmaya devam edileceği sözü verilmesi.
Bunun karşılığında beklenen ne? Birincisi, tamamen “duygusal”: para, para, para!..
İkincisi; Erdoğan dün katıldığı TOBB Genel Kurulu’nda aynen şunu söyledi:
“Son dönemde adeta bir siyasi şantaj olarak kullanılan bu vize sorununu en kısa sürede hâl yoluna koyacağız. Sizlerin her alanda önünüzü açmak, yolunuza çıkan engelleri ortadan kaldırmak için canla başla çalışmayı sürdüreceğiz.”
Şu vize sorunu nedir; kısaca hatırlatalım.
AB ülkelerine vizesiz gidiş, Gümrük Birliği Anlaşması’ndan beri hakkımız; ama bu hukuksuz bir biçimde gasp ediliyor ve her defasında, Erdoğan’ın da belirttiği gibi, Ankara’dan taviz almakta şantaj olarak kullanılıyor.
Erdoğan 2013 yılında “AB üyelik sürecimizin önemli bir kısmını oluşturan” ve “Cumhuriyet tarihimizin en cesur demokratikleşme paketini” açıkladıktan sonra şu müjde verildi:
“Vatandaşlarımızın AB ülkelerine en geç 3,5 yıl sonra vizesiz seyahat hakkına kavuşmasının ve AB ile aramızda önemli bir psikolojik engelin aşılmasının ilk adımı olarak nitelendirebileceğimiz Vize Serbestisi Diyaloğu’nu 16 Aralık 2013 tarihinde Ankara’da resmi olarak başlattık.”
Buna göre, en geç 2016’da AB ülkelerine vizesiz gidecektik!..
Olmadı; çünkü, adından da anlaşılacağı üzere, “Vize Serbestisi Diyaloğu Mutabakat Metni ve Geri Kabul Anlaşması” ile AB’nin muradı Türklere vize serbestisi değil, Suriyelilerdi.
Ve bu anlaşmada yer alan 72 kriterden birisi Terörle Mücadele Yasası’nın değiştirilmesiydi. Erdoğan bu şartı sonradan fark etmiş olacak ki, şöyle tepki gösterdi:
“AB müktesebatı içinde bu tavrın bir yeri yok. Güney Amerika’dan Schengen’e tabi olanlara böyle bir şart uygulanmıyor. Birliğin, üyelik niyeti gayretini hâlâ muhafaza eden Türkiye konusundaki çarpık ve ikircikli tutumundan vazgeçmesini bekliyoruz. Önümüzdeki dönemde ya Avrupa Birliği’yle birlikte ilişkilerimizi geliştirecek, bu yolu nihayete ulaştıracağız ya da kendimize yeni bir yol tespit edeceğiz. Bizim tercihimiz; yeni Türkiye’yi Avrupalı dostlarımızla birlikte inşa etmekten yanadır. Şimdi Avrupalı dostlarımızın kararını bekleyeceğiz.”
AB ile pazarlıklar sürdü. 2016’da Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu önce, “Vize serbestisi çok önemli. Ama terörle mücadele bizim için hayati bir konu. Sırf vize serbestisi için güvenlik ve terörle mücadele gibi bir konuda taviz vermemiz mümkün değil.” diyerek AB’den anlayış göstermesini istedi. Birkaç ay sonra da, “yıl sonuna kadar Türk vatandaşlarına vize muafiyeti sağlanmazsa mülteci geri kabul mutabakatının yıl sonundan önce feshedileceği” restini çekip, “Sabırlar tükenmek üzere. Önümüzdeki günlerde AB’den yanıt bekliyoruz.” açıklamasını yaptı.
İki yıl sonra, 2018’de, Türkiye’nin vize serbestisi için yerine getirmesi gereken 72 kriteri tamamladığını bildirip, “Artık top AB’de” diyen, yine Çavuşoğlu oldu.
AB ise bildiğini okumaya ve şantajlarına devam etti.
Almanya Sanatçılara Vize Vermedi
Son durum mu?
Erdoğan’ın “dünyaya meydan okuyup dünya liderliğini tescil edeceği” seçimden iki gün önceydi; sanatçı Volkan Konak’tan şu paylaşım geldi:
“Sevgili dostlar; Dünyanın her yerinde konser veren bizler, Türkiye’ye giriş yapan, sayısı belli olmayan ne olduğu belirsiz kişilere vatandaşlık verildiğinden, artık Avrupa’ya bile vize alamıyoruz ve Almanya’dan iki kez vize için red aldık, dolayısıyla mayıs ayı Almanya konserimizi iptal ettik. Dinleyicilerimizden özür diliyoruz. Ne diyeyim yazıklar olsun…”
Dün ise Onur Akın’ın şu isyanını duyduk:
“Bugünleri de gördük! 35 yıllık sanat hayatım boyunca dünyanın birçok ülkesinde defalarca konser yapmış, özellikle Schengen ülkelerinden uzun soluklu vizeler almış ve hiçbir sorun yaşamamış bir sanatçıyken Almanya konsolosluğundan ilk defa ‘ret’ aldım… Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılına girerken bu ülkenin sanatçılarının Avrupa kapılarında sığınmacı ve mülteci muamelesi görmelerini ret ediyorum. Bu durumdan ülkem adına üzüntü ve utanç duyuyorum!”
Gidiş Nereye?
Kısaca diğer güncel gelişmeleri aktaralım.
Alman vatandaşlığına geçenlerin sayısının 2002’den bu yana en yüksek seviyeye çıktığı, sadece bir yıl öncesine göre yüzde 16’lık artışla 14 bin 200 Türk’ün Alman vatandaşlığına geçerek Suriyelilerin ardından ikinci sıraya yerleştiği bildirildi.
Yine Almanya’nın, 2 milyona yakın açık bulunan eğitmen, yazılımcı, mühendislik ve doktor gibi meslekler için Türkiye kaynağına yöneldiği kaydedildi.
22 Yıl Önceki Tespit: Niye Gidiyorlar?
Şimdi de 22 yıl öncesine gidelim.
Tarih 14 Ağustos 2001… Yer Ankara Bilkent Oteli…
AKP’nin kuruluşunu açıklayan Erdoğan, “Türk siyaset tarihinde çok az harekete nasip olmuş böyle bir teveccühün anlamını ve değerini gayet iyi biliyoruz. İnanıyorum ki, onları mahçup etmeyeceğiz.” dedi ve konuşmasının bir bölümünde şunları anlattı:
“Bugüne kadar milyonlarca insanımız yurtdışına gitti. Acaba bu insanların ‘vatan sevgisi’ konusunda herhangi bir zafiyeti, genetik bir eksikliği mi vardı? Elbette ki, hayır. Ben size peşinen söyleyeyim. Türk Milleti, ülkesine ve devletine bağlılık konusunda yeryüzündeki en kayda değer milletlerden biridir. Peki toprağına, ülkesine ve devletine bu denli tutkuyla bağlı böyle bir milleti Almanya’dan Libya’ya, Hollanda’dan Birleşik Amerika’ya kadar dört bir yana savuran zorunluluk nedir? Elbette ki, ekmek parası! Elbette ki, bir parça gelecek güvencesi! Elbette ki, bir avuç huzur ve refah. İşte bunun için Avrupa Birliği üyeliğine ‘evet’ diyoruz. Çünkü Türkiyeli insanları, yabancı ülkelere göç etmeye yönelten yoksulluk ve yoksunluklardır. Gidilen o ülkenin siyasal ve ekonomik standartlarının, Türkiye’ye taşınmasıyla bu zorunluluk ortadan kalkabilir. Bizler de insanımızı Avrupa’ya taşımaktan vazgeçip ulaştığı ekonomik refah düzeyiyle, hukuk, eğitim, adalet sistemleriyle, bu arada yüksek standarttaki demokrasisiyle Avrupa’yı insanımızın ayağına getirmeyi hedeflediğimiz için AB üyeliğine ‘evet’ diyoruz.”
Bu tespitlerden sonra da şöyle söz verdi:
“AB yolunda ilerlerken, Avrupa’nın bize öğretecekleri ve kazandıracakları kadar bizim de sahip olduğumuz köklü devlet geleneği, zengin kültürümüz, genç nüfusumuz ve yetişmiş insan kaynağımızla Avrupalı dostlarımızın faydasına sunabileceğimiz çok güçlü bir sermayemiz olduğuna inanıyoruz. Bu bakımdan; Avrupa ile aramızda imzalanacak ortaklık kontratını hiçbir biçimde ‘tek taraflı fayda akışı’ olarak görmedik, görmeyeceğiz.”
Utandıracak Yorumlar
İşte, 21 yıllık iktidarın sonunda Erdoğan’ın bir sözünün daha nasıl hayal olduğunu ve maddi-manevi iyice ağırlaşan göç bilançosunu anlamak için seçimlerden sonra yapılan iki değerlendirmeye bakmamız yeter.
Almanya’daki Sol Parti Eş Başkanı Martin Schirdewan, “Erdoğan’ın yeniden seçilmesi ve iktidar organlarını genişletmesiyle insanların siyasi nedenlerle kaçmak zorunda kalacağını” öne sürüp, Türkiye’den Almanya’ya gelmek isteyen siyasi sığınmacılara vize kolaylığı sağlanmasını talep ederken, Türkiye ile yapılan mülteci mutabakatının Avrupa Birliği’ni “şantaj yapılabilir” hale getirdiğini vurguladı.
Şunlar da İngiliz Daily Telegraph Gazetesi’nin “Erdoğan iktidarda kalınca Avrupa derin bir nefes aldı” başlıklı yazısından satırlar:
“Avrupa’daki liderlerin çoğu, Türkiye AB’den uzak durduğunda kendilerini daha rahat hissediyor… Erdoğan uzun zamandır Türkiye’nin AB üyeliğinden vazgeçmiş durumda. Bu da Brüksel ve üye devletlerin işine geliyor.”
“Erdoğan’ı sevmek imkânsız olabilir. Ancak kendisini çok kullanışlı hale getirdi.”
Şu yorumların yapılabilmesi bile ülkemiz ve milletimiz adına başlı başına ne büyük bir utanç tablosu, değil mi?
Ya bunun müsebbipleri; onlar da utanıyor mu?!
Müyesser YILDIZ
31 Mayıs 2023