Müyesser Yıldız, Sincan Kadın Kapalı Ceza İnfaz Kurumu, G4 Blok, 14 Ekim 2020
Yeniçağ gazetesi yazarı, sevgili kardeşim Yavuz Selim Demirağ, Eylül başında benimle ilgili şunu yazdı:
“O içerideyken başta Akıncı Davası olmak üzere kamuoyundan uzak tutulan bir kaç dava daha sürüyor. O davalarda karar verilmeden Müyesser’in tahliye edilmeyeceğine dair ciddi iddialar var. İzleyip göreceğiz.”
Demirağ’ın gündeme getirdiği bu iddia doğru mudur, değil midir; elbette ki, tutuklanmamı isteyenler ve hakkımdaki “intikamname”yi hazırlatanlar dışında kimsenin bilme imkânı yok. Sadece, ilk duruşmaya çıkacağım günlerde Akıncı davası sanıyorum bitmiş ve karar aşamasına gelmiş olacak – onu belirteyim.
Davaları izleme kısmına gelince; Yavuz kardeşim merak etmesin, gözüm kulağım imkânlar ölçüsünde, yalnızca 1 kilometre ötemde görülen Akıncı davasında oldu, olmaya da devam ediyor.
Anlayamadığım, 15 Temmuz gecesi Akıncı Üssü’nde darbeyi yönettiği öne sürülen “sivil imamlar” dâhil, çok sayıda önemli sanık esas hakkındaki mütalaaya karşı son savunmalarını yaptı, ama medyaya Anadolu Ajansı’ndan bildirilen birkaç cümle dışında hiçbir şey yansımadı. “Bu adamlar ne anlatıyor?”diye hiç mi merak eden çıkmadı? Örneğin, o gece İstanbul Moda Kulübü’ndeki meşhur düğünde derdest edildiği belirtilen komutanlara nasıl muamele edildi, kimlerin elleri bağlandı veya bağlanmadı, nasıl götürüldüler; kamuoyunun bilmesi gerekmez miydi? Ya da dönemin Özel Kuvvetler Komutanı Zekai Aksakallı’yı yol ortasında kaçırma teşebbüsünün görüntülerine ilişkin bilirkişi raporunun nasıl hazırlandığı, görüntülerin mahkemeye ne kadar süre sonra gönderildiği gibi önemli detayların hiç mi haber değeri yoktu?
143’üncü Filo’da Ne Bulundu?
Tabii Akıncı Üssü’nde tespit edilen parmak izlerine ilişkin rapordaki garipliklerden de haberiniz olmadı, değil mi?
Öyleyse anlatayım; ama önce “delil zincirine” ilişkin teknik detaylardan söz edeyim.
15 Temmuz gecesi Ankara’nın bombalanmasında Akıncı’da ana merkez konumunda olan yerlerden birisi de 143. Filo’ydu.
İşte 22 Temmuz’da bu filonun odalarından 240 numaralı odada arama yapıldı. Ne bulunduysa el konuldu. Ancak gerek arama gerekse el koyma karar ve tutanaklarının dava dosyasında olmadığı öne sürüldü.
Bir başka iddia; bulgulara el koyan Ankara Terörle Mücadele (TEM) Şubesi, bunları uzun süre beklettikten sonra parmak izi ve kimlik tespitiyle ilgili uzmanlık raporu hazırlaması için Olay Yeri İnceleme Şubesi’ne gönderdi. Ancak herhangi bir “koli kapama” tutanağı düzenlenmedi. Bu teslim alan Olay Yeri İnceleme Şubesi’nde ise “koli açma” tutanağı düzenlenirken, “teslim eden, teslim alan, hazırun” bölümleri boş bırakıldı, herhangi bir imza atılmadı.
Olay Yeri İnceleme Şubesi Parmak İzi Geliştirme Laboratuvarı Büro Amirliği tarafından 7 Eylül 2016’da 8 sayfadan oluşan “uzmanlık raporu”, 10 Eylül 2016’da 35 kişiyle ilgili 22 sayfadan oluşan bir tespit raporu tanzim edildi.
İlk raporda toplam 288 adet vücut izi tespit edildiği bildirildi.
Bulguların yer aldığı koli de aynı gün, 7 Eylül’de kapatılıp, yeniden TEM’e gönderildi. Bu defaki tutanakta, teslim edenin imzası yer alırken, teslim alan ve hazırun kısmı yine boş bırakıldı.
Peki, kolide neler vardı, yani 240 numaralı odada neler bulunmuştu?
Kimlik kartı, cüzdan, kartvizit, cep telefonu, bazı haritalar, not kâğıtları, kulüp kartı, isimsiz-imzasız bazı notlar…
Peki, tüm incelemeler bittiği halde bunlar adli emanete ne zaman mı gönderildi? Tam 29 ay sonra, 28 Ocak 2019’da.
Yine Mi Sehven?
Konunun can alıcı kısmına, yani parmak izi tespit edilenlere gelelim.
Çoğu 15 Temmuz’da Akıncı Üssü’nde olduğu belirtilen ve yargılanan isimler.
Ancak 6 isim var ki, çok ilginç.
Önce ilk üçüne bakalım.
Eski Korgeneral Hasan Hüseyin Demirarslan; 15 Temmuz gecesi Ankara’da değil, İzmir’deydi. Nitekim İzmir’de görülen darbe davasında yargılanıyor.
Eski Korgeneral Yılmaz Özkaya; soruşturma geçirdi ama tutuklanmadı. 2019’da emekli oldu.
Nejat Bilgin; 15 Temmuz’da Diyarbakır 2. Taktik Hava Kuvveti Komutanı’ydı. Yani o da Akıncı’da değildi. Bildiğim kadarıyla hakkında soruşturma açıldı ve emekli edildi.
Bu generallere ait parmak izlerinin, 15 Temmuz değil de daha öncesine ait olduğu varsayılabilir. Ya şu üç isme ne denir?
İlki, Hava Pilot Tümgeneral Ayhan Gümüş. 10 yıl önce Balyoz kumpasında tutuklandı, hapis yattı, sonrasında emekli oldu.
İkincisi; Bilgin Balanlı. Herhalde bilmeyen yoktur. 2011’de Harp Akademileri Komutanı iken birkaç ay sonra Hava Kuvvetleri Komutanı olmasına kesin gözüyle bakılırken, o da Balyoz kumpasında tutuklandı, 3 yıl hapis yattı. Tutuklanma gerekçelerinden biri, günümüzün etkili tarikatı haline gelen Menzil’in Eskişehir’deki Bilvanis Çiftliği’ni takip ettirdiği iddiasıydı.
Ve son isim; emekli Korgeneral Erdoğan Karakuş. Uzun yıllar Türkiye Emekli Subaylar Derneği (TESUD) Başkanlığı yapan Karakuş ne zaman emekli oldu, biliyor musunuz? Tam 15 yıl önce.
Ancak raporlara göre, 15 Temmuz darbe teşebbüsünden dolayı Akıncı’da el konulan eşyaların birinde Ayhan Gümüş’ün sol orta parmağının, birinde Bilgin Balanlı’nın sol yüzük parmağının, birinde de Erdoğan Karakuş’un yine sol yüzük parmağının izi var!..
Avukatım kanalıyla soruşturdum; Bilgin Balanlı Akıncı Üssü’ne en son 2010’da bir uçak gösterisini izlemek için gitmiş.
Bu dikkat çekici gariplikler neye yorulur, bilemedim.
Sadece “FETÖ” dönemi değil, bugün de bol miktarda görülen bir başka “sehven” vakası mı?
Davaları sulandırıp, içinden çıkılamaz hale getirme faaliyetlerinden biri mi?
Yoksa halen “Bal gibi de Balyoz darbe planı vardı.”diyenlerin ileriye yönelik bir hazırlığı mı?
Son ihtimalle ilgili olarak;
Balyoz kumpası davası beraatla sonuçlandığı halde 7 isim için yapılan itirazın 5 yıldır Yargıtay’da beklediğini, yani dosyanın açık tutulduğunu hatırlatsam,
Ayrıca geçmişte kumpas davaları canla başla savunan kimilerinin, şimdilerde o dönemde yargılananlar ile 15 Temmuz sanıkları arasındaki ilişkiyi araştırdığı yönünde iddialar olduğunu eklesem?!..
Sincan’dan açık cezaevindeki tüm dostlara kucak dolusu sevgiler…