Bundan sonra divanda, dergâhta, bargâhta[ii], mecliste ve meydanda Türkçeden başka dil konuşulmaya! Karamanoğlu Mehmet Bey[iii], XIII Yüzyıl.
Ercan Caner, Sun Savunma Net, 05 Mayıs 2024
Yazıyı değiştirmenin bir kültür soykırımı olduğunu ve harf devriminin yeni nesillerin 01 Kasım 1928 (Harf Devrimi) öncesiyle irtibatının kesilmesine neden olduğunu iddia edenler var. Halk ağzında bu söylemlerin yansıması ise ‘‘Dedelerimizin mezar taşlarını okuyamaz hale geldik’’ şeklinde olmaktadır. Bakalım söylenenler ve iddialar ne kadar doğru…
Cumhuriyet’ten Orhan Bursalı, 14 Kasım 2019 tarihli yazısında[iv], harf devrimi öncesinde, 28 Ekim 1927 tarihinde yapılan nüfus sayımında, ülkede okuma yazma oranının da saptandığını ve erkeklerde %12.99, kadınlarda ise sadece %3.67 olduğunu söylüyor.
Türk milletini tarihinden, geçmişinden, atalarından koparan; Göktürk alfabesinden Arap alfabesine geçiş tam bir Arap sevdasıdır. İnsanlık tarihinde dilini kaybeden millet yok olmuş demektir. Bir iletişim aracı olarak dil, toplumda yaşayan insanlar arasında, duygu, düşünce ve inanç birliğini oluşturan ve toplumsal yapıyı güçlendiren en güçlü ortak bağdır. Bu nedenle ulusal kültürümüzün temel taşı olan Türkçemiz, ulusal birliğimizi sağlayan en büyük zenginliğimizdir. Dil bağımsızlığını, siyasal ve ulusal bağımsızlığın ayrılmaz parçası olarak gören Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün de, çağdaşlaşma sürecinde dilimizin geliştirilmesinde ve yabancı sözcüklerden arındırılmasında katkıları sınırsızdır[v].
Türk milletinin dili Türkçedir. Türk dili dünyada en güzel ve en zengin ve en kolay olabilecek bir dildir. Onun için her Türk dilini çok sever ve yükseltmek için çalışır. Bir de Türk dili Türk milleti için mukaddes bir hazinedir. Çünkü Türk milleti geçirdiği nihayetsiz badireler içinde ahlâkını, ananelerini, hatırlarını, menfaatlerini elhasıl bugün kendi milliyetini yapan her şeyin dili sayesinde muhafaza olunduğunu görüyor. Türk dili, Türk milletinin kalbidir, zihnidir. 1929, Türkiye Cumhuriyeti’nin Kurucusu ve Önderi Mareşal Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK.
Türkçe daha güzel ve kolay değil mi?
Bâki’nin Sultan Süleyman için yazdığı, edebiyat tarihimizin en enlü mersiyelerinden
Ey pây-ı bend-i dâm-geh-i kayd-namûneng
Tâ key hevâ-yi meşgale-i dehr-i bî direng”
Anlayabildiniz mi? Hayır mı? Üzülmeyin yazıldığı tarihte birçok Osmanlı İmparatorluğu ümmeti de tıpkı sizin gibi hiçbir şey anlamamıştı. O halde aşağıda güzel Türkçemize çevrilmiş halini okuyalım;
Ey, ayağı şan şöhret endişesi tuzağına bağlı kişi;
Bu, dursuz duraksız dünyanın işleri ile uğraşma sevdası daha ne kadar sürecek?
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli de 25 Ekim 2022 tarihinde yaptığı grup konuşmasında; Cumhuriyet, Türk kültürü, Türk dili ve düşünce setleriyle ilgili aşağıdaki düşüncelerini ifade etmiştir::
Cumhuriyetin Türk kültürüne, diline ve düşünme setlerimize zarar verdiğini iddia edenler talihsiz, tarifsiz ve temelsiz yanlışın pençesindedirler. Önyargıların hükmüyle, ideolojik katılıklarla Cumhuriyetin anlaşılması ve anlatılması mümkün değildir.
Bugünkü Türkçe’mizle düşünce oluşturamayacağımızı söylemek gerçekleri çarpıtmaktır, nesnel gelişmelere aykırıdır, dilimizi karalamaktır, nihayetinde özgüven eksikliğidir. Gazi Mustafa Kemal Atatürk, 14 Ekim 1925’te İzmir’de yaptığı konuşmasında, Cumhuriyetin milletin kendi istek ve arzusu ile oluştuğunu söylemişti.
Hatta Samsun’dan Sadarete gönderdiği 22 Mayıs 1919 tarihli raporunda, “Millet, millî hakimiyet esasını ve Türk milliyetçiliğini kabul etmiştir. Bunun için çalışacaktır” demek suretiyle milli iradeye dayanarak milletin kaderini çizmişti.”
Mezar taşlarında yazanlar üç aşağı beş yukarı aynı, öğrenecek çok şey var…
Lale devrinin meşhur şairi Nedîm, Osmanlı’nın en meşhur divan şairlerindendir. Şair gerek yaşamı, gerekse şiiri ile estetik, sanat ve eğlence eğilimleri ile göze çarpan bu devrin önemli bir temsilcisi olarak kabul görmektedir.
Şair Nedim ve uzun boylu sevgilisi ile gitmek istediği Sa’d-Abad
Üç aşağı beş yukarı aynı şeylerin yazdığı mezar taşlarından ziyade örneğin Nedim’in aşağıdaki dizelerini anlamak çok daha yararlı olmaz mı?
Gidelim Serv-i Revanım Yürü Sa’d-Abad’a[vi]
Bir safâ bahşedelim gel şu dil-i naşada
Gidelim serv-i revânım yürü Sa’d-âbâd’a
İşte üç çifte kayık iskelede âmâde
Gidelim serv-i revânım yürü Sa’d-âbâd’a
Gülelim oynayalım kâm alalım dünyadan
Ma-i Tesnim içelim çeşme-i nev-peydâ-dan
Görelim âb-ı hayat akdığın ejderhâdan
Gidelim serv-i revânım yürü Sa’d-âbâd’a
Gah varıp havz kenârında hırâmân olalım
Gah varıp Kasr-ı Cinân seyrine hayrân olalım
Gah şarkı okuyup gâh gazel-hân olalım
Gidelim serv-i revânım yürü Sa’d-âbâd’a
İzn alıp Cuma namazına deyu mâderden
Bir gün uğrulayalım çerh-i sitem-perverden
Dolaşıp iskeleye doğru nihan yollardan
Gidelim serv-i revanım yürü Sadabâd’e
Bir sen ü bir ben ü bir mutrib-i pâkîze-edâ
İznin olursa eğer bir de Nedîm-i şeydâ
Gayrı yârân bugünlük edib ey şûh fedâ
Gidelim serv-i revânım yürü Sa’d-âbâd’a
Eserleri Nedîm Dîvânı adı altında toplanmıştır. Bu Dîvân’ın bilinen en eski tarihli nüshası; tahminî H. 1149 (M. 1737) yılına ait olan ve Türk Tarih Kurumu Kütüphanesi Y.13 numarada kayıtlıdır. Mahallîleşme akımının öncülerindendir. Divan edebiyatındaki soyut sevgili ve mekânlar, Nedim’in şiirlerinde somuta dönüşür.
Yani sevgilisi beşeri aşkı anlatır ve de gerçektir. Zevk, eğlence, içki şiirlerinin temelini oluşturmuştur. Soğuk ve yapmacı anlatımdan kaçınmış, anlatmak istediklerini içten bir şekilde şiirlerine dökmüştür. Bunları da daha çok gazelleriyle anlatmıştır.
[i] Sıfat – Çözümü belli olmayan, doğru olma ihtimali bulunmakla birlikte şüphe uyandıran, kesin olmayan, problematik. TDK Sözlük
[ii] Farsça bâr ve gâh kelimelerinden oluşan bu tabir sözlükte “izinle girilen yer” demektir. Terim olarak “sultanın oturduğu saray” anlamında olup aynı mânada dergâh kelimesi de kullanılmıştır. Kaynaklarda bu iki kelime bazan ayrı ayrı, bazan da birlikte geçmektedir. Ayrıca hükümdarın toplu kabullerine mahiyetine göre bâr-ı hâs ve bâr-ı âm denildiği gibi merasim ve resmî kabullere katılanların hükümdarın huzurunda derece ve rütbelerine göre nasıl ve nerede duracaklarını tayin ve kontrol eden görevliye de hâcib-i dergâh denilmekteydi. Karamanoğlu Mehmed Bey XIII. yüzyılın ikinci yarısında Konya’yı ele geçirince “dergâh ve bârgâhta, mecliste ve meydanda Türkçe’den başka bir dil konuşulmamasını” istemiştir.
[iii] Karamanoğlu Mehmed Bey, (d. 1240 – ö. 20 Haziran 1277), Karamanoğulları Beyliği’nin kurucusu Kerimüddin Karaman Bey‘in en büyük oğludur. Doğum tarihi 1240 olup ölüm tarihi 1277’dir. Mehmet Bey askerî ve idarî yönden bilgili bir devlet adamı idi. Bilim adamlarını etrafına toplayıp onlara büyük önem vermiştir. 13. yüzyıl ortalarında Selçuklular, devlet işlerinde Farsçayı kullanırlardı. Halk ise öz dilleri olan Türkçeyi kullanıyordu. Mehmet Bey millet olarak birlikte yaşamanın ilk şartı olan dil birliğinin sağlanmasının gerekliliğine inanıyordu. Bu birliği gerçekleştirmek için Toroslar üzerinde yaşayan bütün Türkmen boylarını çevresinde toplayarak bir ordu oluşturdu.
Şimden gerü hiç gimesne divanda, dergâhda, bergâhda, mecliste, meydanda ve dahi her yerde Türk dilinden özge söz söylemeye. (13 Mayıs 1277)
Kısa zamanda Konya vilayeti ve bazı çevre iller Karamanoğullarının hâkimiyeti altına girdi. Daha sonra Selçuklu Sultanı İzzeddin Keykâvus’un oğlu olduğunu iddia eden Cimri‘yi (Gıyaseddin Siyavuş) başa geçiren Mehmet Bey’in kendisi de vezir oldu. İlk önceleri Moğol baskısına başarı ile karşı koymasına birçok kere galip gelmesine rağmen daha sonraki çarpışmaların birinde iki kardeşi ile beraber öldürülmüştür. İdareciliği sırasında Türkçeyi resmi dil olarak ilan eden fermanını vermiştir. Bu fermanda “Bugünden sonra divanda, dergâhta ve bargâhta, mecliste ve meydanda Türkçeden başka dil kullanılmayacaktır.” diyerek sadece siyasi ve askerî bir zafer değil, aynı zamanda kültürel bir zafer kazanmıştır. VİKİPEDİ
[iv] https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/orhan-bursali/osmanlida-okuma-yazma-bilenlerin-sayisi-cok-muydu-1701918. Erişim Tarihi: 25 Ekim 2022
[v]https://www.egitimis.org.tr/guncel/sendika-haberleri/dilimiz-birligimiz-ve-bagimsizligimizin-simgesidir-3171/#.Y1fd9nZBzcs Erişim Zamanı: 25 Ekim 2022
[vi] Şu kederli gönüle gel bir neşe bağışlayalım.
Yürü ey servi boylum Sa’dâbâd’a gidelim
İşte üç çifte kayık iskelede hazır bekliyor
Yürü ey servi boylum Sa’dâbâd’a gidelim.
Gülelim, oynayalım dünyadan murat alalım
Yeni yapılmış çeşmeden cennet suyu içelim
Ejderhanın ağzından ölümsüzlük suyunun aktığını görelim
Yürü ey servi boylum Sa’dâbâd’a gidelim.
Kâh gidip havuzun kenarında dolaşalım.
Kâh gelip Kasr-ı Cinan’ı seyrederek hayran olalım.
Kâh şarkı söyleyip kâh gazel okuyalım.
Yürü ey servi boylum Sa’dâbâd’a gidelim.
İzn alıp cuma namazına deyu mâderden
Bir gün uğrulayalım çerhi sitemperverden
Dolaşıp iskeleye doğru nihan yollardan
Gidelim servi revânım yürü Sadabâd’a.
Bir sen, bir ben bir de temiz edalı çalgıcı
Eğer izin verirsen bir de aşk çılgını Nedim ile
Ey baştan çıkarıcı, diğer dostlarımızı bugünlük feda ederek
Yürü ey servi boylum Sa’dâbâd’a gidelim.