Temel hak ve özgürlükler; var oluşla kazanılan, uzun tarihi mücadelelerin sonunda insanlığın ortak değerleri olarak kabul gören, insan onurundan kaynaklı vazgeçilmez ve devredilmez hakları ve özgürlükleri ifade eder.
Partimiz, “özgürlük, eşitlik, adalet” temelleri üzerine kurulu bir demokrasi anlayışının savunucusudur. Bu itibarla, temel hak ve özgürlükleri etnik köken, dil, din, mezhep, cinsiyet, siyasi ve sosyal aidiyet farkı gözetmeksizin tüm insanlar için tanıyor ve iç hukukumuzu bu standartlara göre uyarlamayı hedefliyoruz.
Partimiz, insan aklının, sağduyusunun ve vicdanının beslediği birliktelik ruhunun, topluma yönelen her türlü ayrıştırıcı söylem ve eyleme karşı en doğal savunma mekanizması olduğuna inanmaktadır. Bu bağlamda, huzur ve güven, adalet ve hukuk, insan hakları ve özgürlükler, insan onuru ve insana saygı, sosyal refah gibi gelişmiş değerlerle her kesimden insanımızı buluşturmak temel hedefimizdir.
Yaşam hakkı, bizim için en temel, vazgeçilmez ve devredilemez bir haktır. Her hal ve şart altında bu hakkın korunmasını devletin birincil görevi olarak kabul ediyoruz.
Düşünce ve ifade özgürlüğü açık ve demokratik toplumun vazgeçilmezidir. İnsanın her bakımdan gelişmesinin özgür bir ortamda gerçekleşeceğine, ülkenin gelişmesinin, uluslararası rekabetteki başarısının ve ekonomik zenginliğinin ancak özgür ve özgüvenli insanlarla mümkün olacağına inanıyoruz. Düşünce ve ifade özgürlüğünün önünde engellerin, korkuların, sınırların olduğu bir ülkede bunların mümkün olamayacağının bilincindeyiz.
Devletin görevi, her alanda özgürce düşünmenin ve düşünceyi ifade etmenin önündeki engelleri kaldırarak açık toplum şartlarını oluşturmaktır. En geniş sivil toplum kuruluşu olan siyasi partilere düşen de bu konuda öncülük etmek, ülkemizde çoğulcu toplumsal yapının savunucusu olmaktır.
Düşünce ve ifade özgürlüğüne dayalı eleştirilerin ceza hukukunun konusu olması kabul edilemez. Düşünce ve ifade özgürlüğünün varlığı, yolsuzluk, adaletsizlik, ayrımcılık, kayırma ve hukuksuzlukların ortaya çıkarılması ve kamuoyu vicdanında yargılanması açısından hayati önem taşımaktadır. Partimiz, düşünce ve ifade özgürlüğünün kullanılmasını engelleyecek her türlü uygulamanın karşısındadır.
İnanmanın, düşünmenin, inancını ve düşüncesini ifade etmenin ve bunlara göre yaşamanın, bu amaçla örgütlenmenin insanın en temel hakları olduğuna inanıyoruz.
İnanç alanına müdahaleden ziyade, insanların inançlarını korkusuzca ve tam bir huzurla yaşayabilecekleri özgür ortamı sağlamak ve insanların inançlarının gereğini yaşamalarının önündeki engelleri kaldırmak devletin temel görevidir.
Vatandaşlarımızın inanç, kültür ve referans ekseninde, hak ve özgürlük taleplerini adalet temelinde karşılayacak, ötekileştirme hissi doğuracak uygulamaları ortadan kaldıracağız. Bu bağlamda Alevi vatandaşlarımızın başta Cem Evlerine ilişkin talepleri olmak üzere inanç, düşünce ve davranış temelinde birikmiş sorunlarının çözüme kavuşturulması için gerekli adımları atacağız.
Farklı din ve inanç gruplarının; varlıklarını koruma, sürdürme, yaşama ve örgütlenme özgürlükleri, kamusal görünürlüklerinin önündeki tüm kanuni ve idari engelleri ortadan kaldıracağız. İnsan onuruna zarar veren ve bir bütün olarak demokrasiyi tehdit eden nefret söylemlerine karşı kararlılıkla mücadele edeceğiz.
Türkiye’nin insan haklarına dayalı demokratik bir hukuk devleti olma konusundaki eksiklikleri, Kürt sorununun da kaynağında yatan temel faktördür. Uzun bir tarihi arka plana sahip olan bu sorun, iktisadi, siyasi ve insani açılardan pek çok olumsuz sonuç doğurmaktadır. Hayati önemi haiz bu konunun birçok boyutu bulunmakla beraber esasında bu sorun, Kürt vatandaşlarımızın demokratik hak, özgürlük ve eşit vatandaşlık taleplerinin karşılanmasıyla ilgilidir.
Demokrasi ve Atılım Partisi olarak Kürt sorununu, vatandaşlarımıza güven temelinde siyasi kanalları açık tutarak, taleplerin rahatlıkla tartışılacağı demokratik zemini inşa ederek, özgürlük alanlarını genişleterek ve hukuku tahkim ederek çözeceğiz.
Kürt sorununu çözüme kavuşturmuş bir Türkiye’nin demokraside ilerleyeceğine, kaynaklarını ihtiyaç duyduğu alanlarda kullanarak ekonomisini güçlendireceğine, hukuki standartlarını yükselteceğine, dış politikada hareket alanını genişleteceğine ve sosyal dokusunu kuvvetlendireceğine olan inancımız tamdır.
Bu bağlamda öne çıkan en önemli konu, anadilin korunması, kullanılması ve geliştirilmesidir. Vatandaşlarına resmi dili öğretmek ve kullanmalarını sağlamak, her devletin hem hakkı hem de görevidir. Bununla birlikte, demokratik devletler, vatandaşlarının anadillerine yönelik taleplerine cevap üretmekle de yükümlüdürler. Bu yükümlülüğün yerine getirilmesinin hem toplumsal çoğulculuğun muhafazasını sağlayacağına hem de vatandaşların ülkelerine olan aidiyet duygularını pekiştireceğine inanıyoruz.
Demokrasi ve Atılım Partisi olarak, anadilin bir çatışma konusu haline getirilmesini doğru bulmuyoruz. Resmi ve ortak dilimiz olan Türkçe’nin iyi öğretilmesi esas olmakla birlikte anadile ilişkin talepleri, vatandaşlarımızın kültürel farklılıklarının tanınması, temel bir insan hakkı ve pedagojik bir gereklilik olarak ele alıyoruz. Bu itibarla, anadil hakkı kapsamında bütün vatandaşlarımızın anadillerini kullanmaları ve geliştirmeleri için gerekli düzenlemeleri yapmayı hedefliyoruz.
Demokrasi ve Atılım Partisi olarak, etnik, dini, mezhebi ve kültürel çeşitliliğimizi dikkate alarak toplumdaki tüm farklılıkları kapsayacak ve kuşatacak bir vatandaşlık anlayışını savunuyoruz. Ülkemizde bugüne kadar herkesi kucaklayan bir vatandaşlık anlayışının hayata geçirilememesi hem Kürtlerin hem de diğer bazı toplumsal grupların kendilerini dışlanmış hissetmelerine yol açmıştır. Bu yüzden daha kapsayıcı ve kuşatıcı yeni bir vatandaşlık anlayışının geliştirilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Böylesine güçlü bir vatandaşlık anlayışının hâkim kılınmasının, hiç kimsenin bir ayrımcılığa maruz kalmamasını ve herkesin kendini bu ülkenin eşit ve özgür bir vatandaşı hissetmesini sağlayacak temel dayanaklardan biri olduğuna inanıyoruz.
Partimiz, şiddet, sömürü ve ırkçılığı açıkça reddeder. Ülkemizde hiç kimsenin işkenceye, insanlık dışı ve onur kırıcı davranışa uğramasına asla izin vermeyeceğiz. Gözaltındaki kişileri kötü muameleden koruyacak güvenceleri acilen geliştireceğiz. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve taraf olduğumuz diğer uluslararası sözleşmelerin ihlali iddialarının etkin bir şekilde soruşturulmasını teminat altına alacağız.
Ülkemizde adaleti tam olarak tesis etmek amacıyla; masumiyet karinesi, ceza sorumluluğunun şahsiliği, hukuki belirlilik, savunma hakkı, bağımsız ve tarafsız mahkemeler önünde adil yargılanma hakkı, silahların eşitliği ilkesi, suçların ve cezaların kanuniliği ilkesi ve itiraz haklarının etkin bir biçimde kullanılması hususunda hiçbir taviz vermeyeceğiz.
Cezaların, insan onuruna yakışır şartlarda ve yeni sorunlara neden olmayacak şekilde infaz edilmesi ve infaz süresince tutuklu ya da hükümlüye verilecek olan disiplin cezalarından ailelerinin ve yakınlarının olumsuz etkilenmemesi için gerekli mekanizmaları kuracağız.
Suç ve cezalara ilişkin evrensel ilkelerin uygulanmasını sağlayacak, idarenin hiçbir şekilde suç ve suç kriteri ihdas etmesine müsaade etmeyeceğiz. Bu çerçevede, Kararnameler yoluyla işlerini kaybetmiş ve yargı kararlarıyla suçsuz bulunmuş veya haklarında idari ve adli bir soruşturma bulunmayan kişilerin hak ve itibarlarının iadesi ile ilgili düzenlemeleri ivedilikle yapacağız.
Eşit yurttaşlık ve fırsat eşitliğinin ayrılmaz bir parçası olan cinsiyet eşitliğini temin etmek için, ayrımcılığa yol açan mevzuatı yeniden düzenleyecek, devletin bütün eylem, işlem ve kararlarında bu eşitliği hâkim kılacağız.
Bireylerin bir araya gelerek toplanma ve toplu olarak seslerini duyurması demokrasinin temel unsurlarındandır. Bu çerçevede, toplanma, gösteri ve örgütlenme özgürlüğü alanındaki bütün engelleri kaldıracak, mevcut düzenlemeleri demokratik toplumun gerekliliğine uygun hale getireceğiz.
Herkesin özel hayatının, aile hayatının ve haberleşmesinin gizliliğini korumak devletin görevidir. Bu konudaki ihlallerin önüne geçecek ve bireylerin bu haklarını güvence altına alacağız.
Hukuka, adil yargılanma hakkına ve masumiyet karinesine dayanmayan gerekçelerle seçme ve seçilme hakkının engellenmesinin ve özüne dokunulmasının karşısında yer alacağız. Kesin hükme dönüşmüş adli bir karar olmadıkça seçilmişlerin görevden alınmasına izin vermeyeceğiz.
Mevcut hak arama kurullarını yeniden düzenleyeceğiz. Hak arama kurullarına sivil toplum temsilcilerinin katılımını sağlayacak, bireylerin bu kurullara başvurusunu kolaylaştıracak ve kurullarda alınan kararların gecikmeksizin ve etkin bir şekilde hayata geçirilmesini temin edeceğiz.
Sosyal devlet ilkesinin bir gereği olarak, uluslararası sözleşmelerde yer alan sosyal hakların tanınmasına ve korunmasına özel bir önem vereceğiz. Sosyal yardımlarda bireyleri kendisine muhtaç gören bir devlet anlayışı yerine bu yardımları hak temelli bir yükümlülük olarak gören anlayışı hâkim kılacağız.
Basın özgürlüğü, demokrasinin temel taşlarından ve güvencelerinden birini oluşturur, özgür ve çoğulcu bir kamuoyunun oluşumunu sağlar. Bu özgürlüğün doğrudan ya da dolaylı olarak kısıtlanması, insan haklarına dayalı demokratik hukuk devleti ilkesine aykırılık teşkil eder.
Basın, kamunun “gözetleyicisi” olarak farklı kaynaklardan bilgi ve düşünceleri yayarak demokratik toplumun vazgeçilmez unsurları olan şeffaflık ve hesap verilebilirliğin sağlanmasına da katkıda bulunur.
Özgür basın, kamu siyasetine ilişkin konularda kamuoyunun bilgilenmesine ve tartışmalara katılmasına zemin hazırlayarak, siyasi karar alma süreçlerini katılımcı ve çoğulcu bir niteliğe kavuşturur. Bu suretle basın, siyasi iktidarların halk tarafından denetlenmesine ve gözetlenmesine aracılık ederek, demokratik toplum düzeni açısından hayati bir işlevi yerine getirir.
Halkımızın doğru ve güvenilir şekilde bilgilendirilmesine, eleştirilerden ve farklı görüşlerden haberdar olmasına hizmet etmesi gereken medya çeşitli sindirme, müdahale ve baskılar nedeniyle görevini özgürce yerine getirememektedir. Bugün medya kuruluşlarının önemli bir kısmı siyasetin etkisine girmiş ve belli bir siyasi söylemin propaganda aracı haline dönüşmüş, toplumun iktidarı denetleme imkanı ortadan kaldırılmıştır. Sosyal medya, yurttaşlarımızın fikir ve eleştirilerini özgürce paylaşabilecekleri bir ortam olmaktan çıkmış, bilgiye erişimin giderek zorlaştığı bir mecra olmaya başlamıştır.
Parti olarak, basın özgürlüğünün, insan haklarına ve hukukun üstünlüğüne dayalı demokratik bir devlet için ne denli yaşamsal bir değere sahip olduğunun bilincindeyiz. Bu bilinçle, basın özgürlüğünün önündeki bütün engelleri kaldıracağımızı taahhüt ediyoruz. Basının kendinden beklenen işlevi hakkıyla yerine getirebilmesi için gerekli olan her türlü tedbiri alma konusundaki kararlığımız tamdır.
Basının görevini bağımsız bir şekilde ve kaygı duymaksızın yerine getirdiği, güvenli, çoğulcu ve elverişli bir ortam oluşturacağız.
İnternet mevzuatının uluslararası standartlara uygun, bilgiye erişimi ve ifade özgürlüğünü kısıtlamayacak biçimde uygulanmasını sağlamak için gerekli yasal düzenlemeleri hayata geçireceğiz.
Basın Meslek Kuruluşlarının editoryal bağımsızlığın oluşturulmasına yönelik çalışmalarına destek vereceğiz.
Basın etik kurallarının uygulanması ve özdenetim mekanizmalarının çalıştırılmasında ilgili sivil toplum kuruluşlarına her türlü desteği vereceğiz.
Basın kartı verilmesi konusundaki yetkiyi yeniden düzenleyerek gerek mesleğe kabulde gerekse de basın kartlarının yenilenmesinde, meslek örgütleri tarafından oluşturulacak bir kurulun etkin olmasını sağlayacağız. Keyfi akreditasyon kararlarını engelleyeceğiz.
Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun mevzuatını basın özgürlüğünü genişletecek bir anlayışla yeniden tanzim edeceğiz. Kurulun oluşumunda TBMM’nin yanında sivil toplum ve meslek örgütlerinin sürece katılımını sağlayacak, kurulun bağımsızlığını ve tarafsızlığını güçlendireceğiz.
Anadolu Ajansı ve TRT’yi, halkın doğru, tarafsız ve bağımsız haber almasını sağlayacak şekilde yeniden yapılandıracağız.
Basın İlan Kurumu’nun resmi ilân ve reklamları tüm basın kuruluşlarına adil ve şeffaf olarak, yerel medyayı da kapsayacak biçimde, dağıtmasını sağlayacağız.
Yerel radyo, televizyon ve gazeteler ile internet yayıncılığının güçlendirilmesi için gerekli adımları atacağız.
Bağımsız ve tarafsız bir yayın politikasının güçlendirilmesi için medyada tekelleşmeye karşı her türlü önlemi alacağız.
Gazetecilere karşı açılan çok sayıda davanın gerekçesini oluşturan ceza mevzuatındaki hükümleri, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) yerleşik içtihatları çerçevesinde basın özgürlüğünü esas alarak gözden geçireceğiz.
Demokrasi ve Atılım Partisi olarak, Türkiye’nin siyasal sorunlarının temelinde anayasal düzen tercihlerine ilişkin hata ve eksikliklerin yattığına inanmaktayız. Yeterli demokratik denge ve denetim mekanizmalarına sahip olmayan, katılımcılığa ve çoğulculuğa yeteri ölçüde alan tanımayan, katı merkeziyetçi ve dışlayıcı anayasal düzenlerin olağan sonuçlarını yaşıyoruz.
Türkiye’de anayasalar, toplumun özgürlük ve demokrasi taleplerini yansıtmaktan ve toplumsal barışı tesis etmekten uzak kalmıştır. Bireye ve devlete yüklenen anlam, toplum tasavvuru, kimlik ve inanç tercihleri, devleti hakem olmaktan çıkarıp bir taraf haline getirmiştir. Devlet; toplum ve birey tarafından tanımlanan değil, toplumu ve bireyi tanımlayan, onun kimliğine müdahale eden, ideolojik tarafsızlığı bulunmayan bir yapı olagelmiştir.
Anayasal düzen tercihlerinden kaynaklanan sorunlar 2017 Anayasa değişiklikleriyle başlamamış, ama bu değişikliklerle birlikte derinleşmiştir. Son Anayasa değişiklikleriyle, demokratik denge ve denetim mekanizmaları ortadan kaldırılmış, iktidar tek elde toplanmış, Meclis ve yargı işlevini yitirmiştir. Bu durum, demokrasinin seçim sandığına indirgenmesine, insan haklarının yoğun olarak ihlal edilmesine ve devlet kurumlarının işleyişinin tahrip edilmesine yol açmıştır.
Demokrasi ve Atılım Partisi olarak anayasayı, milletimizin “bir arada yaşama ilkeleri” olarak görmekteyiz. Bu çerçevede, Türkiye’nin bugüne kadarki anayasa deneyimlerinden de yararlanarak, toplumsal talepleri merkeze alan, tüm farklılıkları değerli gören toplumsal sözleşme niteliğindeki bir anayasayı hayata geçirmeyi amaçlıyoruz. Yeni bir anayasa yapımının ve anayasa değişikliklerinin olağan dönemlerde, katılımcı ve müzakereci bir yöntemle, geniş bir mutabakatla olması gerektiğine inanıyoruz.
İnsan onurunun dokunulmazlığını, temel hak ve özgürlüklerin güvence altına alındığı kuvvetler ayrılığına dayanan demokratik bir düzeni, yaşamın temeli olan doğanın ve çevrenin korunmasını, eşitliği ve adaleti, laiklik ilkesini ve hukukun üstünlüğünü, devletin ideolojik tarafsızlığını, yerinden yönetimi ve yerel yönetimler ile sivil toplumun güçlendirilmesini anayasal düzenin temel ilkeleri olarak kabul ediyoruz.
Toplumun anayasal düzeni benimsemesi ve sahiplenmesi ancak demokratik katılımla mümkündür. Demokratik katılımın, ülkemizin istikrarının ve gücünün temel şartı olduğuna inanmaktayız. Bu çerçevede, Devletin tüm kurumsal yapılanmasını, hiçbir istisna tanımaksızın tüm toplumsal farklılıkların ayrımsız ve ön koşulsuz katılımına ve temsiline dayandıracağız.
Kuvvetler ayrılığı ilkesi, özgürlükleri güvence altına alabilmenin bir gereği olarak yasama, yürütme ve yargı erklerinin birbirlerinden ayrılması gerektiğini ifade eder. Bütün güçlerin tek bir elde toplanması halinde yönetimin denetlenemeyeceği, keyfiliğe kaçacağı ve bu sebeple de özgürlüklerin güvence altına alınamayacağı açıktır.
İktidarın tek elde toplanmasına bir tepki olarak ortaya çıkan kuvvetler ayrılığı ilkesi, iktidarın yozlaştırıcı olduğuna ilişkin tarihsel tecrübeden beslenir. Kuvvetler ayrılığı ilkesinin amacı, iktidarı yozlaşmadan alıkoymak, keyfiliğe kaymasını önlemek, frenlemek ve sınırlamak suretiyle özgürlükleri korumak ve güvence altına almaktır.
Başarılı demokratik ülkeler ile Türkiye’nin hükümet sistemleri konusundaki deneyimleri birlikte dikkate alındığında, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin Türkiye için doğru bir tercih olmadığına inanıyoruz. 2017 öncesinde Türkiye’de geçerli olan parlamenter sistemin de esaslı sorunlarının bulunduğunu bilmekteyiz. Bu nedenle, Cumhurbaşkanının ağırlıklı olarak temsili yetkilere sahip olduğu, tarafsızlığıyla bütünleştirici ve güven verici işlevinin bulunduğu, güçlü bir parlamenter sisteme geçilmesi gerektiğine inanıyoruz.
Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni, millet iradesinin en yüksek oranda temsil edildiği, siyasal sistemin merkezinde yer alan ve yürütmeyi etkin şekilde denetleyen bir organ haline getireceğiz.
TBMM’nin yasama ve denetim faaliyetlerini uzlaşmacı ve çoğulcu yöntemlerle gerçekleştirmesi gerektiğine inanıyoruz. Meclis komisyonlarının teknik kapasitesini güçlendirerek yasama ve denetim faaliyetlerinin niteliğini artıracağız. TBMM’nin, yürütmenin sadece siyasi kanadını değil, başta güvenlik, istihbarat ve dış politika alanlarındakiler olmak üzere kurum ve kuruluşları denetlemesini de sağlayacağız.
Öngördüğümüz parlamenter sistemin bir gereği olarak, Kanun Hükmünde Kararname gibi TBMM’nin yasama yetkisinin devri anlamına gelen uygulamalara son vereceğiz.
Teknolojinin sunduğu imkânlardan da en üst düzeyde yararlanarak vatandaşlarımızın ve sivil toplum kuruluşlarının yasa yapma sürecine daha etkin biçimde katılımını sağlayacağız.
Olağanüstü Hal Kararname’leriyle temel hak ve özgürlüklere getirilecek sınırlamaların, hakkın özüne dokunamayacağı esasını benimseyeceğiz. Bu kararnamelerin yargısal denetime açılmasını ve Anayasa Mahkemesi tarafından temel haklar bakımından re’sen incelenmesini sağlayacağız. OHAL’in sona ermesi halinde, kararnamelerin tüm sonuçlarıyla birlikte ortadan kaldırılmasını temin edeceğiz.
Kuvvetler ayrılığı ilkesinin vazgeçilmez unsuru olan yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığını tam olarak sağlamak amacıyla, yargı sistemini yeniden tanzim edeceğiz. Bu alanda Avrupa demokratik standartlarını yansıtan Venedik Komisyonu çalışmalarından yararlanacağız.
Yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı bakımından son derece önemli olan yüksek yargı kurullarını, yargının demokratik meşruiyeti ve çoğulculuğu ilkeleri çerçevesinde yeniden tanzim etmeyi hedefliyoruz. Yüksek yargı kurulları üyelerinin, tek başına devlet başkanı, parlamentodaki bir siyasi parti çoğunluğu veya yargıda gruplaşmalara neden olacak yöntemlerle belirlenmesinin doğru olmadığını düşünüyoruz. Bu nedenle, hukukun üstünlüğü ve sınırlı iktidar ilkesi doğrultusunda yüksek yargı kurullarında tarafsızlığın ve bağımsızlığın ve çoğulculuğun sağlanması amacıyla, üye seçiminde kaynak çeşitliliğine önem verilmesini, Meclis’in etkinliğinin arttırılmasını ve seçimlerin nitelikli çoğunluğa dayalı olarak yapılmasını savunuyoruz.
Anayasa Mahkemesinin demokratik meşruiyetini güçlendireceğiz. Mahkeme üyelerinin seçiminde TBMM tarafından seçilecek üye sayısını arttıracak ve seçimlerde nitelikli çoğunluk arayacağız. Bireysel başvuruların daha kısa sürede sonuçlanması için Mahkemenin kapasitesini arttıracak tedbirleri alacağız.
Anaysa Mahkemesi kararlarının uygulanmaması hukuk güvenliği üzerinde büyük tahribat oluşturmaktadır. Bu kararların Anayasa’da öngörüldüğü şekilde derhal uygulanmasını sağlayacak adımları atacağız.
Demokrasinin başlangıç noktasının siyasi partiler ile milletvekili seçimlerine ilişkin düzenlemeler olduğu, yine demokrasinin inşasını imkânsız kılan engellerin de bu düzenlemelerin içinde yer aldığını biliyor ve Türkiye’nin demokratikleşmesi için bu konuya özel bir hassasiyetle yaklaşıyoruz.
Bu kapsamda, siyasi partiler yasasında, parti içi demokrasiyi kurumsallaştıracak ve parti üyelerinin siyasi çalışmalara, parti içi eğitim faaliyetlerine, siyasetin finansmanına ve siyasal kararlara katılma usul ve şartlarını demokratik esaslar çerçevesinde sağlayacak değişiklikleri hayata geçireceğiz.
Seçim yasasında temsilde adaleti sağlamak amacıyla, barajın düşürülmesi ve seçim bölgesinin daraltılmasıyla ilgili düzenlemeleri gerçekleştireceğiz.
Siyasetin finansmanının şeffaflığı ve denetlenebilirliği sağlıklı demokratik bir sistemin en temel unsurlarındandır.
Siyasi partilerin kaynaklarının, edinim yollarının ve harcamalarının kayıt altına alınması ve finansal tablolarının bağımsız denetim firmaları tarafından denetlenmesi ve denetleme raporlarının kamuoyuna açıklanması gerektiğine inanıyoruz.
Partimiz, siyasetin finansman maliyetinin düşürülmesinin partiler ve bağımsız adaylar arasındaki yarışın demokratik ve adil bir şekilde yapılabilmesinin önemli bir ön şartı olduğunu savunur. Siyasi çalışmaların ve seçim kampanyalarının dijital çağın gerekleri ve getirdiği imkânlar dikkate alınarak, seçmen ve çevre dostu bir hassasiyetle yürütülmesinin maliyetleri önemli ölçüde azaltacağına inanıyoruz.
Temiz finansmanın sadece partiler için değil, ülkemiz demokrasisi için de hayati derecede önemli olduğuna inanan partimiz, seçimle gelinen tüm görevlerde; kampanya döneminde özel bir kampanya hesabı açılmasını, seçmenin kampanyaya desteğinin sağlanmasını, kampanya hesabının seçim sonrası denetlenerek denetleme raporlarının kamuoyuna açıklanmasını sağlayacak yasal düzenlemeler yapılmasını hedeflemektedir.
Siyasi Partilere Hazine aracılığı ile verilen toplam yardım miktarının, dağıtım oranlarının yeniden ele alınması kaçınılmazdır. Toplam miktar ve bunun dağıtımının daha adil bir şekilde planlanması, siyasi partilerin de kendilerine verilen yardımı yerel teşkilatları ile hakkaniyetli bir şekilde bölüşmeleri gerektiğine inanıyoruz.
Şeffaf ve temiz finansmana dayalı siyaset anlayışımızın bir tamamlayıcısı olarak, Avrupa Birliği müktesebatı ve ülkemizin de üyesi olduğu “Yolsuzluğa Karşı Devletler Grubu (GRECO)”nun tavsiye kararları ile tam uyumlu bir siyasi etik yasasının hayata geçirilmesini hedefliyoruz.
Sivil toplum, demokrasilerin asli unsurlarındandır. Katılımcı demokrasinin gerçekleşmesi için sivil toplumun güçlendirilmesi elzemdir.
Kamu gücü, kaynağı ve yetkisi kullanan kişi ve kurumların bunları kamu yararına, etik ve hukuk ilkelerine uygun kullanıp kullanmadığının, yozlaşma ve yolsuzluk sayılabilecek eylemlerinin denetimi için en etkin unsurlardan biri olan sivil toplumun güçlenmesi öncelikli hedefimiz olacaktır.
Sivil toplum örgütlerinin vesayet altına alınması, ifade özgürlüklerinin kısıtlanması ve bağımsızlıklarını kaybetmeleri demokrasiye büyük zarar vermektedir.
Türkiye’nin refah ve ilerleme potansiyelini gerçekleştirmek ve sosyal sermayemizden daha fazla yararlanmak amacıyla, devlet, özel sektör ve sivil toplum arasında iş birliğinin sağlanması önceliklerimizden birisidir.
Şeffaflık ve hesap verilebilirlik ilkemiz gereği, kamu kuruluşlarının uygulamaları ve karar alma süreçlerine ilişkin bilgilendirmede Sivil Toplum Kuruluşlarına (STK) açık kapı ilkesini esas alacağız.
Sivil toplum örgütlerinin bireylerin kendilerini özgürce gerçekleştirme kanallarından biri ve aktif vatandaşlığın hayata geçirilmesi için öğrenme ve sosyalleşme mecraları olduğu bilinciyle hareket edecek ve bu anlayışı destekleyen program ve projeleri teşvik edeceğiz.
Birlikte çalışma kültürünün geliştiği bir platform olarak sivil toplum bilincinin gençler arasında yaygınlaşmasını ve gençlerin sivil toplum faaliyetlerine etkin olarak katılmasını destekleyeceğiz.
STK’ların kendi aralarında ve kamu kurumları ile hızlı iletişime geçebileceği bir altyapı oluşturacağız.
Kamu yararı statüsü ve vergi muafiyeti gibi desteklerden yararlanmak isteyen STK’lar için adil ve şeffaf bir yöntem uygulanmasını sağlayacağız.
STK’ların toplanma ve gösteri düzenleme gibi haklarına getirilen yer ve süre kısıtlamalarını ifade özgürlüğü lehine olmak suretiyle yeniden düzenleyeceğiz.
STK’ların denetimi ile ilgili yasal düzenlemeleri açıklığa kavuşturarak, denetimlerin bu kuruluşların amaçları ve yasalar çerçevesinde faaliyet göstermelerini temin etmenin ötesine geçerek, iç işlerine müdahale gerekçesi olarak kullanılmasını engelleyeceğiz. Cezai yaptırımların uygulanması gerektiği durumlarda hakkaniyet ilkesinin gözetilmesini sağlayacağız.
STK’lara yönelik her türlü kayırmacılık ve dışlayıcılık uygulamalarına son vereceğiz.