savunmahavacılıkteknolojipolitikaanalizmevduatkriptosağlıkkoronavirüsenflasyonemeklilikötvdövizakpchpmhp
DOLAR
34,7403
EURO
36,5512
ALTIN
2.948,63
BIST
9.827,23
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Ankara
Az Bulutlu
8°C
Ankara
8°C
Az Bulutlu
Salı Çok Bulutlu
6°C
Çarşamba Az Bulutlu
8°C
Perşembe Çok Bulutlu
10°C
Cuma Hafif Yağmurlu
10°C

DEVLET VE TOPLUM İLİŞKİSİ

DEVLET VE TOPLUM İLİŞKİSİ
A+
A-

DEVLET VE TOPLUM İLİŞKİSİ

Yazar: Fatih Bengi, Sun Savunma Net, 29 Aralık 2017

Matristen Çıkış: Özgür Birey Derin Devlete Karşı. İllüstrasyon: Sach Bharat

Son zamanlarda gerek toplum içerisinde gerekse sosyal ve görsel medyada; meydana gelen her türlü olayın sorumlusu olarak devlet hedeftedir. Her şeyin sorumlusu olan devlet nedir? kimdir? nasıl bir yapı veya kurumdur?

Devlet, toplumdan bağımsız değildir, toplumun da üzerinde değildir; her ikisi arasında bir iç içe geçmişlik söz konusudur. Çok çeşitli kuruluş ve örgütler, siyasi partiler, uluslararası şirketler, etnik ve dini topluluklar, sosyal kuruluşlar üzerinden topluma bağlanmış ve toplumla bütünleşmiştir. Devlet, toplumla iç içe geçmiş ve birbirlerini karşılıklı etkileyen kurallar ve kurumlar bütünüdür. Bu bağlamda devleti, toplumla çeşitli düzlemlerde etkileşimde bulunan, değişik kurumlar ve örgütler bütünü olarak tanımlamak mümkündür.

İki kutuplu dünyadan tek kutuplu dünyaya geçiş ile birlikte, dünyada baş döndürücü gelişmeler yaşanmış, giderek devletler art arda çökmeye başlamış ve karmaşıklaşan toplum ilişkilerinin ve rekabet ortamının ortaya çıkardığı yeni meydan okumalara, düşük bir devlet kapasitesi ile yanıt vermenin olanaklı olmadığı anlaşılmıştır.

Demokratik ve demokratikleşen ülkelerde meşruiyet sorunları ile karşı karşıya kalan devletler istikrarlarını korumakta ve toplumsal iç barışı sağlamakta zorlanmaya başlamışlardır. Toplumsal protestolar giderek artmaya ve yaygınlaşmaya başlamış, devletler toplumsal tepkileri zor kullanarak önlemeye ya da bastırmaya çalışmış, kısa süreli olarak başarı sağlanmışsa da uzun vadede devlet ile toplum ilişkisi ciddi ölçüde zedelenmiştir.

Böyle bir ortamda, devletlerin istikrarlarını devam ettirebilmeleri ve toplumsal iş barışı sağlamaları, ‘‘Devlet Kapasitesi’’ kavramı ile yakından ilişkilidir. 

Devletin temel işlevleri genelde;

  • Düzen/güvenliğin tesis edilmesi, 
  • Meşruiyet/hukukun üstünlüğünün sürdürülmesi ve
  • Refahın sağlanmasıdır. 

Bu işlevleri yeterince yerine getiremeyen devletler, kırılgan ya da başarısız devlet olarak nitelendirilir. Toplumun siyasi, ekonomik ve kültürel açıdan istikrarlı bir biçimde gelişimi, devletlerin başarılı olabilmesi için devlet kapasitesine ihtiyaç vardır. Peki, nedir bu ‘‘Devlet Kapasitesi’’ kavramının anlamı ve kapsamı? Mevcut literatüre göz atıldığında devlet kapasitesi kavramı;

  • Topluma fiilen nüfuz etme,
  • Siyasi kararları uygulama kapasitesi,
  • Maddi ve beşerî kaynak sağlama, vergi toplama kapasitesi, elde edilen kaynakların dağıtımını koordine etme,
  • Devletin politika belirleme ve bunları her koşulda uygulama/uygulatma yetisi,
  • Devletin kamu hizmetini en iyi şekilde sunabilmek için manevi ve maddi kaynak sağlama ve bunları yönetme ve
  • Hukuki açıdan bağlayıcı kuralları uygulama ya da uygulatma becerisidir.

Devletin politika kapasitesi, siyasi iktidarın kolektif karar verme süreçlerini yapılandırma, bunu koordine etme ve bunlara bağlı analizleri sağlamak için gerekli kaynakları düzenleme yeteneğidir.

Kişisel Özgürlük ve Devlet Gücü. İllüstrasyon: Stand Up For America

Bilgi ve bilgi alış-verişi devlet için kritik bir öneme sahiptir. Yeterli bilgi elde etmeden alınan en iyi kararlar dahi zaman zaman toplum nezdinde ciddi direnişlere neden olur. İktidarların ya da hükümetlerin güçlü olması, politika kapasitelerinin de güçlü olduğu anlamına gelmez. Hükümetleri güçlü kılan, bilgiden yararlanma kapasitesidir. Genelde bilgi ve bilgi yönetiminden yeterince faydalanmayan ve toplumsal aktörlerin tümünün (tarafların ve muhaliflerin) görüşlerini karar verme sürecine dâhil etmeyen yönetimler, kalitesi düşük kararların alınmasına ya da uygun olmayan kanunlarının çıkarılmasına yol açar. Bu gibi durumlar; hem uygulamada yorum sorununa, hem de belirsiz kurallar nedeniyle takdir yetkisinin kötüye kullanımına açık olduğundan, kayırmacılık ve rüşvet gibi olumsuz hususların yaygınlaşmasına neden olur. Toplumdan giderek özerkleşen yönetimler, despotik iktidara doğru bir kayış gösterirler. Bu da toplumda ters tepkiler, dirençler ve kitlesel siyasal çatışmaları körükler. 

Devletin İdari Kapasitesi;

Bürokrasi, devletin kolektif kararları uygulamak için gerekli olan insan kaynaklarını, bilgi, mali ve fiziki kaynakları en etkin şekilde yönetme kapasitesidir. İktidarların ya da hükümetlerin, kolektif kararları etkin ve sonuç üretici bir şekilde uygulayabilmeleri için: 

  • Yasalara bağlı, 
  • Teknik donanıma sahip,
  • Etkin ve tarafsız bir idari yapı ya da bürokrasiye, 
  • Kaliteli bürokratlara ve
  • Eşit bir kaynak dağıtım sistemine ihtiyaçları vardır. 

Hükümet sınırlanmadıkça insan özgür değildir. Ronald Reagan. Foto: Stand Up For America

Biz, basit bir tanımla politik ve idari kapasiteleri toplum adına kullanan yapıyı ‘‘iktidar’’ olarak adlandırıyoruz. Eğer iktidar yasama-yürütme ve yargıyı tek kişide topluyorsa, rejim karşıtlarını tutukluyorsa, protestoculara karşı güç kullanıyorsa, ifade özgürlüğünü, muhalefetin örgütlenmesini sınırlıyorsa, hukuksuzluk ve yolsuzluk artıyorsa, güvenlik güçlerinin yasa dışı ve keyfi uygulamaları ve yargısız infazlar varsa buna despotik iktidar denir.


Bir devletin, sadece işleyen bir güvenlik aygıtına sahip olması ve sıkça şiddet tekeline başvurması, o devletin sadece görünüşte güçlü bir devlet olduğunu gösterir; başka bir ifade ile devlet kapasitesinin sadece güvenlik boyutunun güçlü olması ve diğer unsurların göz ardı edilmesi veya zayıf olması, otoriter rejimlerin özelliğidir. Bu devletlerde paralel yapılar ve özel iktidar ağları oluşur ve bu oluşumlar, devleti topyekûn sarsar ve zayıflatır. Toplum nazarında devlete ve iktidara olan desteği azaltırlar.

Utanç içinde gözlerini kapatan Özgürlük Heykeli.  İllüstrasyon: Stand Up For America

Altyapısal iktidar ise, devletin altyapısıyla toplumsal yaşamı denetler. Altyapısal iktidarın iki boyutu söz konusudur. Bunlardan ilki devlet kurumlarının geniş bir coğrafi alanı kapsayacak şekilde yayılması ve diğeri de devlet kurumlarının nüfuz etme gücünün artırılmasıdır. Başka bir ifadeyle; devletin sahip olduğu coğrafi alan üzerinde olmadığı ya da ulaşamadığı hiçbir yer ya da birey yoktur.

Devlet, herkesin nerede olduğunu, ne yaptığını, ne kadar geliri olduğunu bilir. Coğrafi alanının tamamına nüfuz edemeyen devletler, sadece ülkenin belli şehirlerinde ya da toprak parçalarında politikalarını uygulayabilirler; denetleme şansları yoktur. Böylesi durumlarda ise devletlerin varlıklarını korumaları ve sürdürmeleri pek mümkün değildir. 

Dolayısıyla güçlü ve modern devletler, altyapısal iktidarını inşa etmiş devletlerdir. Bu bağlamda devletlerin hem despotik hem de güçlü altyapısal bir iktidara sahip olması gerekmektedir. Bu bağlamda despotik iktidar, toplum üzerinden işleyen bir iktidarken; altyapısal iktidar, toplum aracılığıyla işleyen bir iktidara işaret etmektedir.

Görmenize izin verilen… GERÇEK

Özet olarak belirtmek gerekirse, modern devletlerin hem despotik hem de güçlü altyapısal iktidarı ya da kapasitelerini inşa etmiş olmaları gerekmektedir. Devletlerin despotik kapasitelerindeki artış, otoriter ve baskıcı bir iktidara yol açarken, altyapısal kapasitedeki artış, toplumsal etkileşimi artırmaktadır. Ancak despotik olsun, demokratik olsun her devletin, her iki kapasite türüne de belli ölçüde sahip olması gerekmektedir. Bu açıdan, sözü edilen bu iki iktidar türü birbirini tamamlayıcı niteliktedir. Demokratik ülkeler, altyapısal iktidar araçlarını kullanarak toplumsal talepleri anında görme ve yönetme imkânına sahip olmakta, demokratikleşmeye çalışan ülkeler ise despotik iktidarlarını kullanarak devlet reformlarını daha kolay uygulama imkânına sahip olmaktadır.

Günümüzde halkın desteği olmadan hiçbir iktidarın varlığını sürdürmesi mümkün değildir. Bir rejimin meşruluğu, kendini meşru ilan etmesinden değil, o rejimin yönetimi altında bulunanların meşruluk atfetmesinden kaynaklanır. Bu nedenle bütün rejimler, meşru olduklarına yönelik halkta bir inanç oluşturmak zorundadır. 

Toplumla karşılıklı etkileşimde bulunmayan, toplumun beklenti ve isteklerini dikkate almayan ve politikalarına yansıtmayan bir devlet, toplumsal talepleri karşılamada, etkin ve verimli bir şekilde hizmet sunmada başarısız olacak ve protestoları engellemede de daha çok zorlama yöntemlerine başvuracaktır. Bu da kaçınılmaz bir şekilde devletin meşruiyetini zedeleyecektir. Bu nedenle, ister demokratik, ister otoriter olsun, devletin her zaman toplum desteğine ihtiyacı vardır. Devlet, toplumu çıkarlarının aynı olduğuna inandırmak zorundadır. Özellikle örgütlü toplumlar devletin politikalarına karşı koyma kapasitesine sahiptirler. Bu açıdan karşılıklı etkileşim yaklaşımı ile devlet toplumsal aktörlerle karşılıklı iş birliği ve dayanışma içerisinde politika belirleme ve uygulama yetisine sahip olmalıdır.

Sonuç olarak; eğer devleti suçluyorsanız siz de suçlusunuz, çünkü politikaları toplumlar belirler, diğer bir deyişle politikacılar topluma göre politika üretir, suçlamıyorsanız o zaman sorun yoktur.

“Devlet sizin seçtikleriniz tarafından yönetiliyor”, diğer bir ifadeyle ‘‘hak ettiğiniz şekilde yönetiliyorsunuz”. Beğenmiyorsanız sizi yönetenleri değiştirebilirsiniz, bu sizin en demokratik hakkınızdır.

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.