Yazar: Ercan Caner, Sun Savunma Net, 11 Mart 2018
Emir, emir verme yetkisine sahip bir kimse tarafından belirli bir hareketin yapılması veya yapılmaması maksadıyla, ast durumunda bulunan kimseye yönelmiş ve açıklanmış bir irade açıklamasıdır.
Bir emrin yerine getirilmesi o emrin meşru olmasına bağlıdır. Meşru emirler, emrin yönelmiş olduğu kimseyi bağlayıcı nitelikte olurlar. Emrin meşru olması demek, emri veren ve emri yapan bakımından hukuka aykırı bir durumun olmaması demektir. Emrin meşru olması için üç şartın bulunması gerekir:
Anayasamız, kanunsuz emrin yerine getirilmeyeceğini ve böyle bir emri alan memurun hareket tarzını gösterdikten başka, konusu suç teşkil eden emrin hiçbir suretle yerine getirilmeyeceğini de vurgulamıştır.
Diğer yandan 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu 11’nci maddesinde, memurun emrin meşruluğu konusunda tereddüde düşmesi halinde nasıl hareket edeceğini göstermektedir. Bu maddeye göre verilen emrin şekil ve muhteva bakımından Anayasa, kanun ve nizamlara aykırı bulunduğu kanaatinde olan memur, bu durumu amirine bildirecektir, amir emrin icrası hususunda ısrar eder ve emrini yazı ile yenilerse memurun emrin kanuna aykırı olduğu hususundaki kanaatinde değişiklik olmasa da emir yerine getirilir. Bu halde memur sorumlu olmaz ve sorumluluk, emri verene ait olur. Ancak emir bir suç teşkil ediyorsa, memur bunu icra etmekten yasaklanmıştır ve buna rağmen memur emri yerine getirecek olursa cezalandırılır.
Verilen her emri yerine getirmeyin, günün birinde yasalar önünde suçlu duruma düşebilirsiniz. Emir, bir suç teşkil ediyorsa, amir veya üstünüzün verdiği emir ister sözlü ister yazılı olsun sizi kurtarmaz. Hukuk devletinde yasalar her şeyden önce gelir.
Hukuka aykırı olan ve emri verenin hukuki sorumluluğunu kaldırmayan bir emrin yerine getirilmesinin hukuka uygunluk nedeni olarak kabul edilmesi mümkün değil ise de, Devlet tarafından yerine getirilen kamu hizmetinin yürütülmesinde amirin emrini yerine getirmek durumunda kalan ast yönünden bu durumun bir sorumsuzluk nedeni olarak kabul edilmesinde zaruret bulunmaktadır. Kural olarak hukuka aykırı emre muhatap olan kamu görevlisinin bu emri denetlemesi, sorgulaması, hukuka aykırı olduğu kanaatinde ise amirin yazılı emri ve ısrarı olmadan yerine getirmemesi gerekir. Ancak Anayasanın 137/3. Maddesinde, ‘Askeri hizmetlerin görülmesi ve acele hallerde kamu düzeni ve kamu güvenliğinin korunması için kanunda gösterilen istisnaların saklı’ olduğu belirtilerek, yapılan işin mahiyeti, kamu düzeni ve kamu güvenliği nedeniyle bazı istisnalara yer verildiği de görülmektedir. Muadil düzenleme TCK’nın 24/4. maddesinde de yer almaktadır. Keza bir hukuk devletinde prensip olarak konusu suç teşkil eden emir hiçbir surette yerine getirilemez. Aksi takdirde yerine getiren ile emri veren sorumlu olur. Askeri hizmete müteallik hususlarda verilen emir bir suç teşkil ederse bu suçun işlenmesinden emri veren mesuldür. Gerçekten askerlik hizmeti, diğer hizmetlerden farklı olarak, fertlerden daha tam, daha kesin ve daha çabuk bir itaat bekler, hatta böyle bir itaate askerleri zorlar. İşte askerlik hizmetinin bu özelliğini nazara alan Anayasamız, ‘kanunsuz emir’ kenar başlığını taşıyan 137. maddede, kanunsuz emrin yerine getirilemeyeceğini ve böyle bir emri alan memurun ne suretle hareket etmesi gerekeceğini belirttikten sonra ‘Askeri hizmetlerin görülmesi… için kanunla gösterilen istisnalar saklıdır’ dediği gibi, Askeri Ceza Kanunu da amir tarafından verilen emrin yerine getirilmesine ilişkin olmak üzere, şöyle bir hüküm sevk etmiştir: ‘Hizmete müteallik hususlarda verilen emir bir suç teşkil ederse, bu suçun işlenmesinden emir veren mesuldür.’ Bu düzenlemelere göre, emri veren amir ise kesin itaat kuralı her bakımdan geçerlidir; ast emre mutlak surette itaat edecektir. Her asker, amiri tarafından verilen emrin kanuni olduğunu farz ve kabul etmek zorundadır ve bu konuda ast lehine bir karinenin varlığı kabul edilebilir.”
Ardından şöyle denildi:
“Olağan dönemlerde de aranan, failin bilgi düzeyi, gördüğü eğitim, yaşı, rütbe ve görevi, içinde bulunduğu sosyal ve kültürel çevre koşulları gibi kriterlerin, siyasi tarihi itibarıyla darbe geleneğinin demokrasi kültüründen daha baskın olduğu ülkede suç tarihi itibariyle yaşanan kalkışmanın olağanüstü şartları nazara alınarak değerlendirilmesi, mevcut irade ve bilgisini, eylemin haksızlığını algılama, davranışlarını bu algılama doğrultusunda yönlendirme ve böylece haksızlığı tercih etmeme bakımından kendisinden beklenebilen tercih ve tutum noktasında kullanıp kullanmadığı değerlendirilerek belirlenmelidir. Bu değerlendirmeler yapılırken, askeri hiyerarşinin en altında yer alan erler ile rütbeli personelin ‘ast’ kavramına bağlanan hukuki sonuçlar bakımından aynı değerlendirmelere tabi tutulamayacağı da gözetilmelidir.”