savunmahavacılıkteknolojipolitikaanalizmevduatkriptosağlıkkoronavirüsenflasyonemeklilikötvdövizakpchpmhp
DOLAR
34,2414
EURO
36,9664
ALTIN
2.933,70
BIST
8.855,03
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Ankara
Açık
16°C
Ankara
16°C
Açık
Cuma Açık
14°C
Cumartesi Çok Bulutlu
13°C
Pazar Az Bulutlu
14°C
Pazartesi Az Bulutlu
12°C

Enver Paşa’dan Enver Altaylı’ya stratejik ortaklığın hazin öyküsü – 5

Enver Paşa’dan Enver Altaylı’ya stratejik ortaklığın hazin öyküsü – 5

“Sanık, Solomon Teilirian, 15 Mart 1921 tarihinde, Charlottenburg’da, Talât Paşa’yı kasten öldürmekten suçlu mudur? Hayır”. Jürinin beraat kararı üzerine mahkeme ayağa kalktı. Dinleyicilerden kararı alkışlayanlar çoğunluktaydı.

Enver Paşa’dan Enver Altaylı’ya stratejik ortaklığın hazin öyküsü – 5

Enver Paşa’dan Enver Altaylı’ya stratejik ortaklığın hazin öyküsü – 5

 

Yazan: Osman Başıbüyük, Sun Savunma Haber


ERMENİ TEHCİRİ


Önceki 4 bölümde 1. Paylaşım Savaşı’na kadar geçen süreci anlatmıştık. Sarı Kamış Harekatı’nın başarısızlıkla sonuçlanmasından sonra Almanlar asli hedeflerinden birisi olan Kafkasları ele geçirmek için yeni çözümler aramaya başlamışlardı.


Kafkas cephesinde Ermeniler kendilerine “Büyük Ermenistan”ı vadeden Ruslarla iş birliği yapıyordu. Ruslar, Ermenilerden oluşan birlikler oluşturmuş, bu birliklerle Osmanlı ordusunun gerisinde ikmal hatlarına saldırıyorlardı. Ermeni milisleri, Büyük Ermenistan için gerekli demografik değişikliği yapma adına savunmasız Müslüman köylerini yakıyor, halkı katlederek göçe zorluyordu. Bugün Kürtlere Suriye’nin kuzeyinde aynı stratejiyi uygulatıyorlar.


Bütün bunlar olurken bölgede Erzurum Konsolosluğunda görevli Scheubner-Richter isimli bir Alman casusu vardı. Scheubner-Richter’in çok gizli görevi, Ermeni komitacıları – Kürtlere, her iki etnik grubu da Osmanlı Türklerine karşı kışkırtmaktı. Erzurum’da kendisini peynir tüccarı olarak tanıtmıştı. Bu casus 1. Paylaşım Savaşı müddetince bölgede kaldı.[65]
Almanların amacı, Ruslara karşı Müslümanları ayaklandırıp Çarlık imparatorluğunu parçalamak olduğu için Ermenileri kışkırtıp bölgeden sürmek böylece bölgede Rusların kullanabileceği Hristiyan azınlığı oyun dışı bırakmaktı. Bu maksatla Ermeni Tehcir (sürgün) kararını Almanlar aldı. 27 Mayıs 1915 tarihinde alınan Tehcir kararının arkasında Alman Genelkurmayı ve onun alt karargâhı olarak çalışan Osmanlı Genelkurmayını yöneten Alman Genelkurmay Başkanımız Friedrcih Bronsart von Schellendorff vardı.


Schellendorff, 24 Temmuz 1921 günü Deutsche Allgemeine Zeitung gazetesinin 342 no’lu Sabah sayısı ekinde kendi döneminde gerçekleşen 1915 Ermeni Tehciri’ni gerekli bulduğunu ve onayladığını açıklamıştır.[66]

Yukarıda belirttiğimiz gibi savaş boyunca bütün planlar Almanlar tarafından yapılmıştı. Türk subaylarının bırakın müdahaleyi, planları görme şansı bile yoktu. Osmanlı Genelkurmayı ile Almanya arasında yapılan bütün yazışmalar ayrı arşivlenmiş ve arşivin tamamı savaş sonrasında Schellendorff tarafından Almanya’ya götürülmüştür. Ermeni Tehcir kararının perde arkasını bilen üç canlı şahit olabilir. Talat, Cemal ve Enver Paşalar. Ne yazık ki üçü de öldürülmüştür. Bu üç paşa, savaş sonu İngilizlerin eline geçip yargılansaydı savaşın perde arkası çok daha net öğrenilebilecekti. Bu üç paşayı da Almanlar İstanbul’dan kaçırdı.
Talat Paşa, 1921’de Berlin’de, Cemal Paşa 1922’de Tiflis’te, Ermeni militanlar tarafından suikastla öldürüldü. Enver Paşa’da Rus birlikleriyle çatışma esnasında öldü.


Cemal Paşa’nın öldürülmesinde Alman parmağı var mıdır bilinmez! Ancak Berlin’de öldürülen Talat Paşa’nın tetikçisi Solomon Teilirian yakalanmış ve yargılanmıştı. Talat Paşa, Almanya’da Ali Sai adına düzenlenmiş bir kimlikle yaşıyordu. Almanya’ya sadece Talat Paşa’yı öldürmek için gelen ve hiç kimseyle irtibatı olmayan bu tetikçi Talat Paşa’yı nasıl bulmuştu? Mahkemede tetikçi; “Ailem Ermeni tehcirinde öldü, ben de tesadüf eseri ölümden döndüm. Daha o zaman Talât Paşa’yı öldürmeye ant içmiştim.” diyerek savunma yapmıştı. Yargılama sonucunda savcı, “Teilirian’ın cinayetten suçlu bulunmasını” talep ediyor ve şöyle diyordu: “Bu cinayetin kurbanı özel bir şahsiyetti. Tanınmayan, bilinmeyen bir kitlenin içinden bir el uzanmış ve bu adamı yere sermiştir. Maktulün kendisi de bir halk çocuğuydu. Halkların birbiriyle boğuştuğu bir dönemde vatanın kaderini etkilemiş, Alman halkının sadık müttefiki olarak tarihin en yüksek kademelerinde dolaşmıştır. Bunun siyasî cinayet olduğuna dair en ufak kuşku yoktur. Sanık siyasî nefret ve siyasî intikam hırsıyla davranmıştır. Ermeni halkına yapılanlar gerçekten dehşet vericidir. Sanığın kendisi ve ailesi de dehşetli olaylarla karşılaşmıştır. Böylece içinde intikam düşüncesi belirmiştir. Kuşkusuz sanık Talât Paşa’yı sorumlu görüyordu. Burada Ermenilerin ve dostlarının Talât Paşa’yı suçlu gördükleri şüphe götürmeyecek biçimde ortaya çıkmıştır.”[67]


3 Haziran 1921 Cuma günü jüri başkanı Otto Reinicke, kararı açıkladı: “Sanık, Solomon Teilirian, 15 Mart 1921 tarihinde, Charlottenburg’da, Talât Paşa’yı kasten öldürmekten suçlu mudur? Hayır”. Jürinin beraat kararı üzerine mahkeme ayağa kalktı. Dinleyicilerden kararı alkışlayanlar çoğunluktaydı. Hâkim, Teilirian’ın serbest bırakıldığını ve mahkeme masraflarının devlet tarafından ödeneceğini açıkladı. Sanığın avukatları, tercümanlar ve Ermeni dinleyiciler, Teilirian’ı kucaklayarak kutladılar.[68]
Anlaşılacağı üzere, Ermeni Tehcir kararının Almanlar tarafından alındığını bilen tek şahit, yine Almanlar tarafından tezgahlanan bir suikastla ortadan kaldırılmış ve düzmece bir mahkeme ile Tehcir kararının sorumluluğu hukuki yoldan tek başına Türklerin üzerine yıkılmıştır.


ALMANLARIN OSMANLI’YI YIPRATMA STRATEJİSİ


Tarihe bu notu düştükten sonra kaldığımız yere 1. Paylaşım Savaşı’ndaki Çanakkale Cephesine geri dönelim. Çanakkale Cephesi’nde de durum pek farklı değildi. Bu cephede de Almanlar harekât planını kendi çıkarları doğrultusunda yapmıştı. Liman von Sanders Paşa, Çanakkale’yi savunacak 5. Ordu komutanlığına atandıktan sonra kıyıya yakın konuşlanan birliklerimizi geri çekti. Böylece düşmanın kıyaya çıkarak tutunmasına müsaade etti. Çıkartmanın yapılacağı noktalar çok bariz belliydi. Mustafa Kemal’in söylediği gibi birliklerimiz kıyıya yakın konuşlansaydı, İngiliz ve Fransızların Çanakkale’ye getirdiği 250 bin asker kıyıya çıkamazdı. Zaten Avrupa cephesinde savaşmak üzere Mısır’da eğitim gören bu birlikler o zaman Avrupa cephesine sevk edilir, burada Almanlara karşı kullanılırdı. Almanların yaptığı savunma planı, kendilerine tehdit olabilecek 250 bin askeri Çanakkale’ye bağlama üzerine bina edilmişti. Bu plan bize 57 bini şehit olmak üzere 218 bin zayiata mal oldu.[69]

Irak Cephesindeki ilginç bir bilgiyle devam edelim. Hoca Abdürreşid İbrahim, hani şu bütün dünyayı dolaşan esrarengiz adam var ya, 1. Paylaşım Savaşı’nda Almanlar tarafından çeşitli cephelerde esir alınan Müslüman ve Türk askerlerinin lehe kazandırılmaları çalışmalarına katılıyordu. Aynı zamanda Alman devletinin Osmanlı’daki istihbarat istasyonu gibi çalışan Teşkilat-ı Mahsusa var ya o da Almanya’da “Cihad” adında bir dergi çıkartıyordu. Hatırlayın, dergiye yazar olmak için İstanbul’dan gidenler arasında Mehmet Akif (Ersoy) ve Şeyh Şerif Tunusi de vardı. Dergide ve başka propaganda birimlerinde çalışan, Almanlara esir düşmüş Türk ve Müslüman kökenli başka yazarlar da vardı. Almanlar, hedef kitleye ancak kendi kültüründen birinin yapacağı propagandanın etkili olacağını iyi biliyordu. Bugün de Almanlar kendisine sığınan FETÖ’cülere aynı işi yaptırıyorlar. Neyse, işte bu dergi, tüm Müslümanları Alman komutası altında savaşmaya çağırıyordu.[70] Bu çabalar sonrasında esir askerlerden bazılarınca Asya Taburu isimli bir birlik oluşturulup Irak cephesine savaşa gönderilmişti.[71] Almanlar aynı planı 2. Paylaşım Savaşı’nda da birebir uyguladılar.


1. Paylaşım Savaşı’na kaldığımız yerden devam ediyoruz. Kafkas Cephesi, Çanakkale Cephesi, Irak Cephesi, Sina (Süveyş Kanalı)-Filistin, Hicaz-Yemen Cephesi, kısacası bütün cephelerde Almanlar, İngiliz sömürgelerini ele geçirmek amacıyla plan yaptılar. Planlarının bir diğer amacı Osmanlı’yı tam sömürge olmaya hazırlamaktı. Bu sebepten İngilizler, sömürgelerinden getirdiği askerleri savaşta nasıl kullandıysa Almanlar da Türk askerini öyle kullandı. Almanların bu stratejisini anlayan 2 kişi vardır; birisi Mustafa Kemal diğeri İsmet İnönü.
Tuğgeneral Mustafa Kemal, Schellendorff’un Genelkurmay BaşkanıMız olduğu dönemde, 7. Ordu komutanı olarak Suriye-Filistin-Irak cephesinde Alman Mareşal Falkenhayn’ın komutası bulunurken Almanların harekât planlarından rahatsız olmuş ve Enver Paşa ile Sadrazam Talat Paşa’ya gönderdiği 20 Eylül 1917 tarihli raporunda şunları yazmıştı:
“… İçende bulunduğumuz bu bataklıktan Almanlarla birlikte kurtulmak zorunlu ise de Almanların bu zorunluluktan ve savaşın uzamasından yararlanarak bizi sömürge şekline sokma ve ülkemizin bütün kaynaklarını kendi ellerine alma siyasetinin karşısındayım…
… Falkenhayn, Irak harekâtını, (Almanların) ülkeye yerleşmesi için bir araç olarak gördü. Gerçekte amacı, bütün Arabistan’ı Alman idaresine almaktı…”[72]
Mustafa Kemal’in bu raporundan sonra ortalık biraz karıştı. Schellendorff, Almanya’ya gönderildi, yerine Genelkurmay BaşkanıMız Tuğgeneral Hans von Seeckt oldu. Ama Alman planlarında hiçbir değişiklik olmadı.
İsmet İnönü de savaştan sonra anlattığı bir anısında şöyle diyordu:
Savaş çıktığında Genelkurmay hizmetlerinde çalışıyordum. Benim başımda bir Alman müdür vardı. Daha Sarıkamış Muharebesi olmamıştı. Onunla konuşuyordum.
Savaş uzuyor, “ne olacaksınız siz?”, “Nedir yani bu kadar ısrar ediyorsunuz?” dedim.
Alman; “Belçika’yı alacağız” dedi.
“E, canım Belçika değer mi bu kadar yaptığınız şeye? Sarf ettiğiniz gayrete bak…” dedim.
“Türkiye!” dedi….
Faltaşı gibi açıldı gözlerim, “Nasıl Türkiye? …” dedim. Toparlandı konuyu değiştirdi.[73]
Almanların hedefinde tüm Osmanlı topraklarını sömürge yapmak vardı. Biz ise İttihat-ı İslam kandırmacasında bu savaşta tahminen 2,8 ila 3,2 milyon insanla birlikte Musul-Kerkük gibi çok önemli toprakları kaybettik.

Memlekette iç gücü tükenmiş, okuma-yazma bilen insan neredeyse kalmamıştı. Bu facianın en büyük sorumlusu, Enver Paşa liderliğindeki istihbarat örgütümüz, Teşkilat-ı Mahsusa’ydı. Teşkilat-ı Mahsusa’nın içinde kimler vardı unutmayın! Başında gerçekten “M” harfi olan İstihbarat Teşkilatı’mız ne zaman olacak onu düşünün!


ALMANLAR STRATEJİ DEĞİŞTİRİYOR


1. Paylaşım Savaşı’nın Ortadoğu Cephesine geri dönelim. İngilizler, Osmanlı’nın savaşa girmesiyle birlikte hemen karşı Cihad kampanyasını başlatmıştı. Özetle; Halifenin Almanların elinde esir olduğu, Almanların sözünden bir adım dahi dışarı çıkamadığı, Almanların kuklası olan bir Halifenin sözünün dinlenemeyeceği yönünde propaganda yapıyorlardı.
Mekke Şerifi Hüseyin de aynı paralelde; “bir Hristiyanla birleşip başka Hristiyanlara savaş açmaya Cihad denilemez” diyerek, Osmanlı’nın Cihad çağrısına karşı çıkıyor ama diğer yandan bir başka Hristiyan yani İngilizlerle birleşip Osmanlı’ya karşı Cihad ilan ediyordu. Ne yapsın, İngilizler onu Ekim 1916’da Arabistan Kralı ilan etmişti!


Ortadoğu’da İngilizlerin Cihad çağırısı daha başarılı olmuş, bütün Araplar Osmanlı’ya karşı dönmüş, Türk askerini arkadan vurmaya başlamıştı. Bu sefer Almanlar, Araplarla temas kurmaya, “biz tarafsızız” belki Türklere değil ama bize güvenebilirsiniz diye tarikat ve aşiretlerle doğrudan görüşmeye başlamışlardı.


Osmanlı, Irak Cephesinde 29 Nisan 1916’da Kût’ül-Amâre’de büyük başarı kazanmıştı ama bu başarı kalıcı olmadı. İngilizler sürekli bölgeye asker getiriyordu. Almanların Cihad çağrısını, İngilizler tersine çevirmeyi başarıp Arapları Osmanlıya karşı ayaklandırınca bölgede dengeler hızla değişmeye başladı. İngilizler bölgeye 1 milyona yakın asker yığmıştı. Almanlar artık bu toprakları ve bölge petrolünü ellerinde tutamayacaklarını anlayınca hemen strateji değişikliğine gittiler. Almanların öncelikli hedefi artık Kafkas petrolleri ve Orta Asya madenleriydi. 1916 sonu 1917 başından itibaren Osmanlı’nın gücünü daha çok Kafkaslar ve Türkistan bölgesine yönlendirmeye başladılar.


İngilizler Kerkük’e doğru yürüyüşe geçmişlerdi. Tam bu sırada 6. Ordu Komutanı Halil Paşa yeğeni Başkomutan vekili Enver Paşa tarafından Şark Orduları Komutanlığı’na atandı. Bu arada Enver Paşa, kardeşi Nuri Paşa’nın rütbelerini yarbaylıktan bir çırpıda paşalığa yükselterek, Nuri Paşa’yı İslam Orduları komutanı yaptı. Hedef Bakü’yü İngilizlerin elinden almaktı.74
Bakın Enver Altaylı bu durumu şöyle anlatıyor: “Enver Paşa, İstanbul’dan Bakü’ye Aşkabat’tan Fergana, Taşkent ve Çin sınırıyla Doğu Türkistan’a kadar yeni stratejik projesine güç vermişti. Bu Osmanlı’nın merkez olacağı evrensel Türk imparatorluğu projesiydi. İttihat ve Terakki’nin sivil görevlileri, subayları, Teşkilat-ı Mahsusa’nın en becerikli ajanları Bakü, Buhara, Taşkent, Kazan ve Kaşgar’a gönderilmeye başladılar. Onların bazılarını kabul eden paşa, “Türkistan’a Kafkasya’ya gidiniz. Orada Rus Çarlığına, İngiliz emperyalizminin bu müttefikine karşı soydaşlarımızı ayaklandırınız. Bu amaç için size her türlü para ve destek verilecektir” diyordu.[75]


Enver Altaylı doğunca, babası Şakir Altaylı ona çocukluk ve gençlik günlerinin kahramanı Enver Paşa’nın adını vermişti. Enver’den sonra doğan oğluna Talat Paşa’nın, dokuzuncu çocuğuna ise Cemal Paşa’nın isimlerini koyacaktı.[76] Enver Altaylı da Enver Paşa’ya taparcasına hayrandı. Zaten onun yolunda devam etti. Neyse konumuza geri dönelim.
Şubat 1917’ye geldiğimizde, savaşın yarattığı perişanlıktan Rusya’da halk isyan etmişti, isyana askerler de destek verince Çar II. Nikolay tahttan kardeşi Mihail lehine feragat etti. Prens Mihail, korkudan tahtı reddedince Romanov hanedanlığı yıkıldı. 7 Temmuz’da kurulan geçici hükûmetin başbakanı Aleksandr Kerenski olmuştu. Bu durum tam da Almanların istediği bir şeydi. Ama hala Ruslar savaşmaya devam ediyordu. Rusları savaş dışı bırakacak, başka bir hamleye daha gerek vardı.


Devrim haberini İsviçre’de alan Lenin, partiye izlenecek taktikleri belirten “Uzaktan Mektupları” iletiyor, yeni hükümete kesinlikle destek verilmemesini ve devrimci mücadelenin sürdürülmesi gerektiğini ifade ediyordu.[77] Muhtemelen bu haberleşmelerin içeriğinden Alman istihbaratı haberdardı. Çarlık Rusyası, çok sayıda milletten oluşan bir imparatorluktu ve “milletler” meselesi en büyük sorunuydu. Sovyetler Birliği döneminde de hep aynı sorunla boğuşacaktı. Lenin, birçok makalesinde bu konuyu ele almıştı. Lenin ve arkadaşları, 1917 devriminden önce, “Rus Çarlığı’nın dünyanın en büyük halklar hapishanesi” olduğunu düşünüyor ve Rus olmayan halklara bağımsızlık vaat ediyordu.[78] İşte bu yüzden Almanlar, Lenin’in Çarlık Rusya’sını hem savaş dışı bırakması hem de özgürlükler yoluyla parçalaması için Moskova’ya gönderdi. Planlandığı gibi giderse halkların özgürlük ve bağımsızlık hareketi, Rus Çarlığı’nı parçalayacaktı. Lenin belki farkında değildi ama Almanlar onu kullanmak için Moskova’ya göndermiş ve parasal açıdan desteklemişti.


İşte Rusya’daki bu karışık ortamda “Türkistan Milli Birliği” adlı gizli örgüt ilk büyük tarihi Müslüman Kongresi’ni topladı. Kongreyi toplayan isimler Müftü Sadrettin Han, Mustafa Çokay, Mahmud Hoca Behbudi ile Übeydullah Hoca adlı ceditçilerdi (yenilikçi). Zeki Velidi Togan da kongrenin sekreteriydi. Zeki Velidi Togan, 1913 yılında İstanbul’dan Fergana’ya, Ruzi Nazar, Enver Altaylı ve Mustafa Çokay’ın memleketine gönderilmiş, 1914 yılında Buhara’ya araştırmalar yapıp raporlar yazmıştı[79]. Ne ilginç! Neyse devam edelim. Kongrede, Ceditçiler, İttihat ve Terakki örgütü ile birleşme kararı aldılar ve örgütlerinin yeni adını İttihat ve Terakkiperver olarak koydular. Kongreden sonra Müftü Sadrettin Han 3 kişilik bir heyet ile İstanbul’u ziyaret etti ve Enver ile Talat Paşalar ile görüştü. Örgütün hedefi, Osmanlı İmparatorluğu’ndan başlayarak, Kuzey ve Güney Azerbaycan ile Türkistan’ı birleştirecek evrensel bir Türk devleti kurmaktı.[80] Arkasından Türkistan bölgesinde ardı ardına bağımsızlık ilanları başladı. Mesela Başkurdistan’da kurulan muhtar devletin harbiye nazırı Zeki Velidi Togan olmuştu. Mustafa Çokay ise 10 Aralık 1917’de Hokand’da kurulduğu ilan edilen Türkistan Özerk Cumhuriyeti’nin başkanı olmuştu.[81] Ruzi Nazar’ın çok iyi eğitim görmüş ağabeyi Yoldaş Kari, 1927 yılında aynı hareketin milisi olarak suçlu bulunmuş ve idam edilmişti. Ruzi Nazar, ağabeyinin odasında bu cumhuriyetin bayrağını bulmuştu.[82] Büyüyünce Ruzi Nazar da aynı yoldan yürümeye devam edecektir.


Bu küçük hatırlatmadan sonra devam edelim. Aslına bakarsanız Rusya’daki ilk Müslüman Kongresinin aldığı Kuzey ve Güney Azerbaycan ile Türkistan’ı birleştirecek evrensel bir Türk devleti kurma projesi Almanya’nın kendisine hayat alanı olarak belirlediği, sömürge yapmak istediği topraklardı. Sovyetler Birliği’nin dağılmasında asli rolü Almanlar oynamıştır. Bugün Ukrayna’da yaşanan kriz ve Türki Cumhuriyetlerin birleştirilmesi projesinin de arkasında Almanlar vardır. İleride tekrar bahsederiz.


İlk Müslüman Kongresini toplayanlar arasında iki isim çok önemliydi; Mustafa Çokay ve Zeki Velidi Togan. Bu iki isim 2. Dünya Savaşı’ndaki Alman projelerinde yine karşımıza çıkacak. Hatta Zeki Velidi Togan Soğuk Savaş Döneminde de görevine devam edecektir.


Bolşevik devriminden sonra Rusya’da ortalık karışmıştı. Planlandığı gibi Lenin, 3 Mart 1918’de Brest-Litovsk Antlaşması’nı imzalayarak Rusya’yı 1. Paylaşım Savaşı’ndan çekti. Emperyalist bir devlet, emperyalizmin kitabını yazan bir adamı kullanmıştı. İnanılmaz! Bu antlaşma sonucunda Rusya, Almanya’ya ve Osmanlı İmparatorluğu’na önemli toprakları geri vermek zorunda kaldı. Lenin bu anlaşmayı imzalayarak Almanlara taviz verdiği suçlamasıyla vurulacak ve bir daha eski sağlığına kavuşamayacaktır.83
Durumdan istifade eden Enver Paşa, Azerbaycan’ı kontrol altına almak için kardeşi Nuri Paşa’yı vazifelendirir. Nuri Paşa bölgedeki bazı küçük ve dağınık birlikleri “Kafkas İslâm Ordusu” adı altında bir araya getirir.

Haftalarca devam eden çarpışmalardan sonra Nuri Paşa, 15 Eylül 1918’de Azerilerin çok büyük sevgi gösterileri arasında Bakü’ye girer.84 Enver Paşa, kardeşi Nuri Paşa’ya “Şarki Kafkas Hükümeti’ni kurdur” emrini vermişti. Kurulacak hükümet bir İslam hükümetidir. Kardeşi Nuri ve amcası Halil Paşalar bu görevi başaramazlar. Çünkü mezhep ayrılıkları Kafkaslarda bir İslam Hükümeti kurmaya engeldir. Enver Paşa sonra bu konuda, Çerkez asıllı Yusuf İzzet Paşa’yı görevlendirir. İzzet Paşa Kuzey Kafkas hükümetini kurmayı başarır. Savaşın sonunun geldiğini anlayan Enver Paşa’nın niyeti, İstanbul’dan kaçarak bu hükümetin başına geçmektir. Yazışmalar sonucu amcası Halil Paşa burada kimseye güvenilmez cevabını verince planlar suya düşer.85 …Bu arada bölgede mücadele eden insanlar arasındaki bağı vurgulamak adına küçük bir bilgi verelim. İslam Orduları komutanı Nuri Paşa’nın başyaveri asıl adı Emanullahzade Asaf Bey olan Kılıç Ali Bey’di. Kılıç Ali, Türkistan’a büyük bir sevgi duyuyordu. Eşi Buharalı bir Özbek’ti. [86] Oğulları Altemur Kılıç ünlü bir gazeteci, yazar oldu. Uzun yıllar TRT’de çalıştı, Birleşmiş Milletler nezdindeki Türkiye Daimî Temsilciliği’nde Orta Elçi olarak bulundu. Konumuza geri dönüyoruz. Bakü’nün kontrol altına alınma sevinci maalesef uzun sürmedi…

 Osmanlı Devleti, 30 Ekim 1918’te Mondros Ateşkes Antlaşması ile yenilgiyi kabul etmek zorunda kaldı. Bakü’ye Osmanlı ordusunun girişi konusunda Almanlar itirazda bulunmuştu. İşte o zaman bizimkiler de Almanlarla bölge konusunda rakip olduklarını daha bariz fark etmişti. Ancak Almanlar fazla ısrarcı olmadı. Çünkü onlar da savaşı kaybettiklerini biliyor ve İngiliz ve Fransızlarla ateşkes müzakereleri yürütüyorlardı. Ateşkes günü olarak bilinen 11 Kasım 1918’te Almanlar ateşkes anlaşmasını kabul etti.

Kaynaklar: 

65- Altındal Aytunç, Bilinmeyen Hitler, İstanbul, 19. Basım Eylül 2014, ALFA Basım Yayım Dağıtım, S-175
66- Özakıncı Cengiz, Türkiye’nin Siyasi İntiharı Yeni-Osmanlı Tuzağı, İstanbul, 14. Basım Ekim 2007, Otopsi Yayınları, S-22367- Babacan Hasan Prof. Dr., Talat Paşa’nın Öldürülmesi ve Katilin Yargılama Süreci, http://turksandarmenians.marmara.edu.tr/tr/talat-pasanin-oldurulmesi-ve-katilin-yargilama-sureci/
68- Babacan Hasan Prof. Dr., Talat Paşa’nın Öldürülmesi ve Katilin Yargılama Süreci, http://turksandarmenians.marmara.edu.tr/tr/talat-pasanin-oldurulmesi-ve-katilin-yargilama-sureci/
69- Başıbüyük Osman, Çanakkale Şehitlerimiz İçin Bunları Bilin, Kartal-4, https://www.youtube.com/watch?v=LjEETXXFIaI&t=1348s
70- Özakıncı Cengiz, Türkiye’nin Siyasi İntiharı Yeni-Osmanlı Tuzağı, İstanbul, 14. Basım Ekim 2007, Otopsi Yayınları, S-199
71- Balcıoğlu Mustafa, Teşkilat-ı Mahsusa’dan Cumhuriyete, İstanbul, 1. Basım Mayıs 2001, Nobel Yayın, S-39
72- Özakıncı Cengiz, Türkiye’nin Siyasi İntiharı Yeni-Osmanlı Tuzağı, İstanbul, 14. Basım Ekim 2007, Otopsi Yayınları, S-220
73- Özakıncı Cengiz, Türkiye’nin Siyasi İntiharı Yeni-Osmanlı Tuzağı, İstanbul, 14. Basım Ekim 2007, Otopsi Yayınları, S-240
74- Mumcu Uğur, 40’ların Cadı Kazanı, Tekin Yayınevi, 1. Basım, 1990, S-30
75- Ülkü İrfan, Büyük Oyundaki Türk-Enver Altaylı, İstanbul, 1. Baskı Ocak 2008, İlgi Yayınları, S-43
76- Ülkü İrfan, Büyük Oyundaki Türk-Enver Altaylı, İstanbul, 1. Baskı Ocak 2008, İlgi Yayınları, S-51
77- https://tr.wikipedia.org/wiki/Vladimir_Lenin
78- Altaylı Enver, Ruzi Nazar: CIA’nın Türk Casusu, İstanbul, 1. Baskı Şubat 2013, Doğan Egmont Yayıncılık, S-81
79- https://tr.wikipedia.org/wiki/Zeki_Velidi_Togan
80- Ülkü İrfan, Büyük Oyundaki Türk-Enver Altaylı, İstanbul, 1. Baskı Ocak 2008, İlgi Yayınları, S-29
81- Altaylı Enver, Ruzi Nazar: CIA’nın Türk Casusu, İstanbul, 1. Baskı Şubat 2013, Doğan Egmont Yayıncılık, S-33
82- Altaylı Enver, Ruzi Nazar: CIA’nın Türk Casusu, İstanbul, 1. Baskı Şubat 2013, Doğan Egmont Yayıncılık, S-34, 62

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.