Alican Türk, Sun Savunma Net, 3 Haziran 2018
Bilindiği gibi Cumhurbaşkanı Erdoğan yaklaşık beş yıldır meydanlarda “Rabia” olarak tanımladığı bir el işareti yapıyor ve Rabia’nın “Tek Millet, Tek Devlet, Tek Vatan ve Tek Bayrak” anlamına geldiğini söyleyerek konuşmalarını bu işaret ve sloganla bitiriyor.
Kısaca “dört, dördüncü” anlamına gelen Rabia, Mısır’da 2013’te darbe yapan Sisi yanlılarının iki parmakla yaptıkları “zafer işareti”ne karşı (onlara cevaben) Mursi yanlılarının dört parmakla yaptıkları bir işaretti. Bu işaretin kökenlerine ilişkin çeşitli rivayetler bulunuyor. Örneğin yazar ve CHP Milletvekili Eren ERDEM bu işaretin “masonik bir sembol olduğunu” belirtirken, siyaset bilimci ve televizyoncu Gürbüz EVREN Rabia işaretinin Hz. Ali – Muaviye çatışmasına kadar gittiğini, taraftarlarına dördüncü halifenin kendisi olduğunu anlatmak için Muaviye’nin bu işareti kullandığını vurgular.
Bize gelince… Mursi ve yanlılarına destek amacıyla “Rabia” işaretini sahiplenerek meydanlarda aynı işareti yapan Erdoğan, Mısır’daki gelişmeler tersine dönünce, o da bir tür çark edip bu işaretin aslında “Tek Millet, Tek Devlet, Tek Vatan ve Tek Bayrak” anlamına geldiğini savunmaya yöneldi.
Hâlbuki Temmuz 2013’ten, yani Mısır’daki darbeden önce ne Erdoğan’ın elinde Rabia işareti vardı, ne de dilinde o sözler…
Peki, o sözler, yani sayılan o dört ilke nereden çıktı?
Söyleyelim: Bunlar aslında dört değil, beş kavramdan oluşan bir ilkeler bütünüdür. “TEK MİLLET, TEK DEVLET, TEK VATAN ve TEK BAYRAK”ın yanında bir de “TEK DİL” kavramı yer almaktadır. Ve bu kavramlar ilk defa Genelkurmay Başkanlığınca 1996 yılı sonlarından itibaren (özellikle 28 Şubat döneminde) ülkenin birlik ve bütünlüğüne vurgu yapmak ve TSK’nın ülke bütünlüğünün teminatı olduğunu anlatmak amacıyla bir “şiar” olarak kullanılmış, o tarihlerden itibaren iç güvenliği ilgilendiren hemen her açıklamada, yazıda, broşürde “son söz” olarak yer almıştır. Örneğin 28 Şubat döneminde Genelkurmay karargâhında 10-11 Haziran 1997 tarihlerinde yargı ve basın mensuplarına verilen brifinglerin son cümlesi şöyledir:
‘‘BU NOKTADAN HAREKETLE: ATATÜRK’ÜN KURDUĞU MODERN VE LAİK TÜRKİYE CUMHURİYETİNİN NİTELİKLERİ DEĞİŞMEYECEK. DEĞİTİRİLEMEYECEKTİR.
Yine, dönemin Genelkurmay Başkanı Org. İsmail Hakkı KARADAYI tarafından 17 Mart 1998 tarihinde Cumhurbaşkanı Süleyman DEMİREL’e “Takdir zat-ı âlilerinindir, arz ederim” cümlesiyle biten ve içerik itibariyle neredeyse tamamen Fethullah GÜLEN tehlikesine dikkat çekilen “İRTİCA NE DURUMDADIR” başlıklı brifingin son paragrafı da şöyledir:
“ATATÜRK’ÜN KURDUĞU MODERN TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİNİN NİTELİKLERİ DEĞİŞMEYECEK, DEĞİŞTİRİLEMEYECEKTİR. BUNLAR; ANAYASAMIZ İLE GARANTİ ALTINA ALINMIŞ, ATATÜRK MİLLİYETÇİLİĞİ, DEMOKRATİK, LÂİK VE SOSYAL TEMELLERE DAYALI;
İşte, özetlemek gerekirse, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sanki kendi bulup ürettiği sözlermiş gibi meydanlarda kullandığı sloganların çıkış yeri Genelkurmay, çıkış tarihi 28 Şubat dönemidir. Evet, Erdoğan Genelkurmay Başkanlığı’nın / TSK’nın o dönemde yıkıcı, bölücü ve irticai akımlara karşı geliştirdiği şiarı kendine mal edip kullanmaktadır. Tabii arasından “TEK DİL” ifadesini silerek…
Velhasıl, anlayacağınız Sayın Erdoğan’ın “Rabia’sı (da) TSK’dan “intihal”dir.
Hani, bilinsin istedim.
NOT: “15 Temmuz Destanı Şarkısı” olarak tanıtılan ve içeriğinde Erdoğan’ın yüceltildiği “Pusatsız Asker” isimli şarkıda “Tek Dil”den sonra “Tek Devlet” kavramı da çıkarılmış, sözler “Tek Vatan, Tek Millet, Tek Bayrak, TEK ÜMMET” şekline dönüştürülmüş… İlginç, değil mi?