Müyesser Yıldız, Sincan Kadın Kapalı Ceza İnfaz Kurumu G4 Blok, 29 Ekim 2020
Erdoğan geçen Cuma namazı çıkışında, Azerbaycan Devlet Başkanı Aliyev’in, “Türkiye Minsk grubunun eşbaşkanlarından biri olmalı.” önerisi üzerinden Türkiye-Rusya ilişkileri konusunda şunları söyledi:
“Burada eğer Rusya ne kadar çözüm için, barış için yer almayı düşünüyorsa, Türkiye’nin de en az Rusya kadar burada barış için yer alma hakkının olduğuna inanıyorum… Bu konuda Rusya’nın olumsuz bir yaklaşımı şu ana kadar benim kulağıma gelmedi. Rusya’nın Türkiye ile ilgili de olumsuz açıklamaları yok. Kim ‘Olumsuz açıklama var.’ diyorsa onlar biraz da kendi kanaatlerini ortaya koyuyorlar. Şu ana kadar biz gerek Azerbaycan-Ermenistan konusunda, gerek diğer konularda, yani Suriye’de aynı şekilde müşterek bir çalışma içerisindeyiz. Libya ile ilgili müşterek birçok çalışmalarımız oldu, aynen devam ediyor.”
Yüklü Ajanda
Türkiye-Rusya ilişkilerinde pek çok sorun olduğu halde Erdoğan’ın bu açıklamayı yapması ilginç.
Erdoğan’dan sadece iki gün önce bizzat Putin, hem Kırım hem de Dağlık Karabağ sorununda Türkiye ile aynı düşüncede olmadıklarını vurguladığından, bu iki konunun yanı sıra genel olarak Ukrayna politikası, Ayasofya’nın camiye dönüştürülmesi ve Fener Rum Patrikhanesi ile ilgili görüş farklılıklarını da bir yana bırakıp, diğerlerini ele alalım.
Azerbaycan-Ermenistan Çatışması
Erdoğan’ın “Rusya’nın Türkiye ile ilgili de olumsuz açıklamaları yok.” sözünden hareketle, sadece Azerbaycan-Ermenistan arasındaki çatışmalar değil, Libya, Suriye, Yunanistan, Kıbrıs ve PKK/PYD/YPG konularında Rus tarafının resmi açıklamaları ile eylemlerini hatırlatalım.
Bilindiği gibi Ermenistan, Azerbaycan’a 27 Eylül’de saldırdı ve Türkiye ilk andan itibaren Azerbaycan’a destek verdi. Sonrasında Ermenistan’ın öncülüğünde neredeyse tüm devletler ve medyaları, Türkiye’nin çatışma bölgesine “yabancı savaşçılar” gönderdiğini öne sürdü. Peki, Rusya’nın tavrı ne oldu?
29 Eylül: Kremlin Sözcüsü Peskov, şunları söyledi:
“Azerbaycan veya Ermenistan’a yönelik her türlü askeri destek açıklaması, yangına körükle gitmek anlamına geliyor. Buna kesinlikle karşıyız ve sorunun bu şekilde ele alınmasını kabul etmiyoruz. Bu bağlamda Türkiye gibi partner ülkeleri, çatışan tarafların ateşkese ikna edilmesi ve uzun süredir devam eden bu krizin diplomatik çözüm sürecine döndürülmesi için her türlü çabayı göstermeye çağırıyoruz.”
6 Ekim: Rus İstihbarat Servisi (SVR) Başkanı Sergey Narışkin, “SVR’nin elindeki bilgiye göre, Ortadoğu’da savaşan uluslararası terörist örgütlerden paralı askerler faal bir biçimde çatışma bölgesine sürükleniyor. Söz konusu örgütler arasında El Nusra, Hamza Tugayları, Sultan Murat ve de aşırılık yanlısı Kürt gruplar da bulunuyor.” dedi.
8 Ekim: Rusya’nın öncülüğünde kurulmuş olan Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü’nün Genel Sekreteri Stanislav Zas, Türkiye’nin Karabağ’daki krize doğrudan müdahale edeceğine inanmadığını belirtip, Türkiye’nin Minsk Grubu üyesi olarak kendisine verilen yetkilerin dışına çıkması halinde bunu memnuniyetle karşılamayacaklarını kaydetti.
13 Ekim: Rusya Dışişleri Bakanlığı, Savunma Bakanı Sergey Şoygu’nun, Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’la yaptığı telefon görüşmesinde “Ortadoğu’daki militanların Dağlık Karabağ’daki çatışmalara gönderildiği konusunda gelen bilgilerden endişe duyduklarını ifade ettiğini” duyurdu.
14 Ekim: Kremlin, Erdoğan-Putin arasında gerçekleşen görüşmeyle ilgili olarak, “Vladimir Putin ve Recep Tayyip Erdoğan, siyasi sürecin özellikle AGİT Minsk Grubu’nun çalışmalarına dayalı olarak yoğunlaştırılmasından yana olduklarını vurguladı… Putin, Ortadoğu’dan militanların Karabağ’daki çatışmalara katılmasından ciddi endişe duyduğunu dile getirdi… Türkiye’nin AGİT Minsk Grubu’nun bir üyesi olarak gerginliğin hafiflemesine yapıcı bir katkıda bulunacağı umulmakta.” açıklamasını yaptı.
19 Ekim: Rusya Dışişleri Bakan Yardımcısı Mihail Bogdanov’a, militanların Dağlık Karabağ’a gönderilmesi konusunun Türkiye ile konuşulup konuşulmadığı soruldu. Bogdanov, “Evet, tüm konuları istişare ediyoruz. Bu istişareler sırasında Rus tarafı olarak militanların Karabağ’a gönderilmesinin kabul edilemez bulduğumuzu ifade ediyoruz.”cevabını verdi.
Erdoğan bu açıklamalardan bir tanesini bile duymadı mı?!..
Libya’daki Sorun
Libya’ya geçelim. Türkiye’nin BM’nin tanıdığı Ulusal Mutabakat Hükûmeti’ni, Rusya’nın ise darbeci Halife Hafter’i desteklediğini dünya âlem biliyor, yani arada böylesine bariz bir fark var. Yine de bazı gelişmeleri aktaralım.
19 Eylül: Devletin Anadolu Ajansı, şu haberi yaptı:
“Rusya, Suriye’nin kuzeydoğusundaki Kamışlı ilçesinde Esed rejimi güçlerine bağlı yerel milis gücü Şebbihalardan 400 kişiyi, para karşılığında savaşmaları için Libya’nın doğusundaki gayrimeşru silahlı güçlerin lideri Halife Hafter saflarına gönderdi… Libya’da Hafter safına katılan Şebbihalar, önceki gün Kamışlı havaalanından Lazkiye ilindeki Rusların Hımeymim üssüne gelmişti… Suriye’den Libya’ya sevk edilen paralı askerlere Rusya tarafından aylık 1500-2000 dolar tutarında ödeme yapılıyor… Rusya’nın, Suriye’den Hafter saflarına şu ana kadar gönderdiği paralı savaşçı sayısı 5 bini geçti.”
19 Ekim: Erdoğan Şırnak’ta ABD, Rusya ve Fransa’nın Ermenistan’a her türlü desteği verdiğini anlatırken, “Libya’da paralı Rus askeri grubu Wagner’in darbeci Hafter’e destek verdiğine” de dikkat çekti.
İdlib’de Terörist Kim, Muhalif Kim?
Türk-Rus ilişkilerinde bir başka önemli başlık İdlib. Bu konuda sadece son iki ay içinde olanlara bakalım.
21 Ağustos: Rusya’nın Suriye’de Tarafları Uzlaştırma Merkezi Başkanı Aleksandr Şerbitsky, Resulayn’da “Hamza Tümeni” mensuplarının karıştığı bazı olaylardan söz ettikten sonra, “Türkiye tarafını, TSK’nın kontrolündeki topraklarda düzeni sağlama ve kontrolü altındaki silahlı oluşumların kriminal eylemlerine son verme yönünde tedbirler almaya çağırıyoruz.” dedi.
18-21 Eylül: İdlib’de bir askerimizin teröristler tarafından şehit edilmesinden sonra bölgede ve gözlem noktalarımızın etrafında kâh Türkiye yanlısı kâh Türkiye karşıtı gösteriler düzenlendi. Ayrıca, örneğin 16 Eylül’de Milli Savunma Bakanlığı’ndan, “İdlib gerginliği azaltma bölgesindeki 3, 4, 5, 6, 7, 8 ve 9 numaralı gözlem noktalarımıza Esed rejimi tarafından yönlendirilen sivil görünümlü bazı gruplar yaklaşmış, 7 numaralı gözlem noktamıza saldırıda bulunmuş, alınan tedbirler sonrasında dağılmışlardır” açıklaması yapıldı. Bu olaylar yaşanırken Türk-Rus askeri heyetleri arasında 4. tur görüşmeler yapılıyor ve Rusya, Türkiye’nin gözlem noktalarının bazılarından çekilmesini istiyor, Ankara ise reddediyordu. Bilindiği gibi, geçtiğimiz günlerde Ankara bazı gözlem noktalarının yerinin değiştirilmesini kararlaştırdı!..
21 Eylül: Al Arabiya kanalına konuşan Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov, “[İdlib] mutabakat çerçevesinde (teröristlerle muhalifleri ayıklamanın) başlıca sorumluluğu Türk meslektaşlarımız üstlenmiş durumda.”
Yeri gelmişken soralım:
– İdlib’deki bu insanlar neyimiz oluyor da garantörlükleri üstlenildi?
– Kendi ülkesinde muhaliflerle teröristleri ayıramayıp, tüm muhaliflere “terörist”, “hain” diyenler, İdlib’de bu ayrımı nasıl yapacak?
Rusya’nın Kıbrıs – Yunanistan Politikası
Son dört ayın en sıcak gündem maddesi, malûm, Doğu Akdeniz. Türkiye adeta yedi düvele karşı savaş veriyor. Peki, bu savaşta Rusya nerede duruyor? Üç olayı hatırlatmakla yetinelim:
7 Eylül: Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov, Rusya ile ilişkilerinin 60. yıldönümü münasebetiyle Rum kesimini ziyaret etti. Lavrov, “Kıbrıs Cumhuriyeti [Rum kesimi] ile Türkiye Cumhuriyeti arasında iyi komşuluk ilişkileri kurulmasına yardımcı olmaya hazırız. Kıbrıslı dostlarımı bir defa daha temin ederim ki, Rusya-Türkiye ilişkilerinin derinleşmesi, Ankara ile bölgesel meselelerde işbirliği yapma gereksinimimiz Lefkoşa ile olan diyaloğumuzu hiçbir şekilde etkilemiyor ve etkilemeyecek.” diye konuştu. Bir gün sonrasında Rum lider Anastasiadis tarafından Lavrov’a, Rumların en yüksek ödülü olan “3. Makarios Büyük Haçlı Nişanı” takdim edildi. Anastasiadis’e teşekkür eden Lavrov, konuşmasında, “Sizi temin ederim ki, ülkelerimizin liderleri arasında varılan tüm anlaşmalar hayata geçirilecek.” ifadesini kullandı.
15 Ekim: Rusya’nın Atina Büyükelçiliği’nin sosyal medyada yaptığı haritalı paylaşımda, Yunanistan’ın karasularını 12 mile çıkarma tezlerine destek verildi.
20 Ekim: Rusya Dışişleri Bakanlığı, 1827 yılında Rusya, İngiltere ve Fransa’nın Osmanlı donanmasını yaktığı Navarin Savaşı’na ilişkin bir paylaşım yaptı. Paylaşımda, üç ülke filolarının zaferinin Yunanistan’ın bağımsızlığının önkoşullarını yarattığı vurgulandı. Ayrıca Osmanlı donanmasının yenilgisini gösteren bir video da yayınlandı.
Acaba Erdoğan’ın bunlardan da mı haberi olmadı?!..
Rusya ile Kırmızı Çizgimiz Yok mu?
En can yakıcı konuya, her platformda “kırmızı çizgimiz” olduğu belirtilen bölücü terör örgütü PKK/YPG/PYD ile Rusya ilişkilerine gelince; Moskova’nın, değil YPG/PYD’yi, PKK’yı bile terör örgütü saymadığı, PYD’nin Rusya’da temsilcilikler açtığı biliniyor. Yine de son iki ayda yaşanan bazı olayların altını çizelim.
27 Ağustos: Türk heyeti Moskova yolundayken, ABD’nin “kara gücüm” dediği, çoğunluğunu PKK’lı teröristlerin oluşturduğu “Suriye Demokratik Güçleri” SDG’nin eşbaşkanı İlham Ahmet, Rus Dışişleri Bakanlığı’nın resmi davetlisi olarak Moskova’daydı. Ahmet ile Esad’ın meşru muhalefet saydığı Halkın İradesi Partisi’nin lideri Kadri Cemil’in bir mutabakat imzalaması sağlandı. Dışişleri Bakanı Lavrov’un görüştüğü iki ismin imzaladığı mutabakat metninde şu ifadeler yer aldı:
“Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi, hedeflenen bir gerekliliktir. Aynı zamanda ülkenin durumu ve bölgenin ihtiyaçları düşünüldüğünde, sosyal bir ihtiyaçtır. Özerk Yönetim’in deneyiminden, ulusal çapta geliştirilmesi gereken ‘halkların bölgesel otoritesi’ sisteminin avantajları ve dezavantajlarından faydalanmak kritik önemdedir… Suriye Demokratik Güçleri, Suriye ordusunun bir parçası olarak var olmalıdır.”
Rusya’nın öncülük ettiği ilk metin bu değildi. 24 Ocak 2017’de de 85 maddelik Suriye Anayasa taslağı hazırlamıştı.
Dışişleri Bakanı Lavrov’un, “Şam yönetimi, muhalifler ve bölgesel aktörlerin görüşleri göz önüne alınarak hazırlandı.” dediği taslakta, “Özerk Kürt Kültürel organlarının oluşturulması, Kürtçe’nin bu özerk bölgelerde Arapça ile birlikte yönetim tarafından kullanılan dil olarak kabul edilmesi ve Suriye Arap Cumhuriyeti isminin Suriye Cumhuriyeti olarak değiştirilmesi” öngörülmüştü.
Bir başka önemli gelişme; 25 Eylül’de Rus ordusuna bağlı bir heyet Kobani’ye giderek, PYD’nin kuruluşunun 17. yıldönümünü kutladı.
Bu durumda, “Rusya ile ilişkilerde PKK dahi kırmızı çizgi değil mi?” diye sormakla yetinelim.
Erdoğan-Putin İlişkisi
Putin 22 Ekim’de, bir yandan kendisine sorulan “Erdoğan’ın, Türkiye’nin etki alanını Osmanlı sınırlarına kadar genişletme politikası uyguladığı” iddiasına, “Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın neler planladığı, Osmanlı mirasına nasıl yaklaştığı konusunda bir bilgim yok. Bunu ona sorun.” karşılığını verip, Kırım’ın ilhakını tanımamasına ilişkin, “Bundan da habersizim. İlgimi çekmiyor; çünkü Rusya’nın çıkarları güvenilir bir şekilde korunuyor.” derken, öte yandan Erdoğan için şu ifadeleri kullandı:
“Erdoğan’ın tutumu ne kadar sert görünürse görünsün, onun esnek bir kişi olduğunu, onunla ortak dil bulunabileceğini biliyorum… Türkiye’yle olan görüş ayrılıklarından kaygı duymuyoruz. Ankara işbirliğinin sürdürülmesinden yana… Erdoğan’ın, her türlü baskıya rağmen, bağımsız politika izlediğini biliyorum. Erdoğan ile çalışmak memnuniyet verici ve güvenli.”
Erdoğan-Putin arasındaki ilişkisi böyle, ama Türkiye ile Rusya arasındaki sorunlar da ortada.
Acaba Erdoğan, Putin’in kendisi hakkındaki övgü sözlerinden dolayı mı bu kadar olumsuzluğu görmezden geldi, yoksa hiçbirinden gerçekten haberi olmadı mı?!
Her iki ihtimal de birbirinden vahim değil mi?
Sincan’dan açık cezaevindeki tüm dostlara kucak dolusu sevgiler…