savunmahavacılıkteknolojipolitikaanalizmevduatkriptosağlıkkoronavirüsenflasyonemeklilikötvdövizakpchpmhp
DOLAR
35,1981
EURO
36,7471
ALTIN
2.968,65
BIST
9.724,50
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Ankara
Hafif Yağmurlu
6°C
Ankara
6°C
Hafif Yağmurlu
Pazar Parçalı Bulutlu
9°C
Pazartesi Yağmurlu
10°C
Salı Yağmurlu
8°C
Çarşamba Hafif Yağmurlu
8°C

Erdoğan İntihara Teşebbüs Etmek Üzere!

Erdoğan İntihara Teşebbüs Etmek Üzere!

Osman Başıbüyük, Sun Savunma Net, 02 Ocak 2020 (Güncelleme-15 Ağustos 2020)

Erdoğan İntihara Teşebbüs Etmek Üzere!

Erdoğan İntihara Teşebbüs Etmek Üzere!

 

Osman Başıbüyük, Sun Savunma Net, 02 Ocak 2020 (Güncelleme-15 Ağustos 2020)

 

 

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Libya’ya asker göndermesine izin veren tezkere, 2 Ocak tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM) onaylandı. Tezkerenin kabulü, Libya’ya asker göndereceğimiz anlamına gelmiyor. Biz meselenin görünmeyen yönünü anlatalım, karar vericiler durumu tekrar değerlendirirler belki.

Arap Baharı Bir İstikrarsızlaştırma Operasyonuydu

2011’de başlatılan Arap Baharı Operasyonunun amacı, hedef ülkelerin tamamını istikrarsızlaştırmaktı. Ordusu bölünen Libya ve Suriye gibi ülkeler bu kaderi yaşadı. Ordusu bölünmeyenler durumu daha ucuz atlattı.

Libya enerji kaynakları açısından zengin bir ülke. Dünya petrol rezervleri sıralamasında 9’uncu, doğal gaz rezervi sıralamasında ise 20’nci sırada. Enerji kaynaklarının paylaşımı Libya’ya müdahalenin önemli sebeplerinden birisidir. Ama en önemlisi değil. Gerçek sebep, Libya’daki Çin varlığının giderek artıyor olmasıdır. Olaylar başladığında Libya’da çalışan 30 bin Çinli işçi vardı. Çin’in ülkedeki ekonomik kontrolü yatırımlarıyla doğru orantılı olarak giderek artmaktaydı. Libya, Çin’in kuzeyden Afrika’yı kuşatma hamlesinin bir üssü haline gelmeye başlamıştı.

ABD’nin asıl derdi, Çin’i Libya’dan söküp atmaktı. Bunun için 2 ana aktörü kullandı.  Birincisi Türkiye, ikincisi Fransa. Büyük Ortadoğu Projesi ile eşbaşkanlık unvanını kabul eden Erdoğan, Müslüman Kardeşlerin bölge ülkelerinde iktidara gelmesiyle Yeni Osmanlı hayalinin gerçekleşeceği yalanına inandırılmıştı. Fransa ise Kaddafi pes ettirildiğinde veya devrilip yerine yandaş bir lider geçirildiğinde Libya enerji kaynaklarından büyük pay alacağını zannediyordu. Bu iki ülke, Libya’nın iç savaşa sürükleneceğini tahmin etmemişti.

Sosyal medya üzerinden organize edilen “Öfke Günü” protestoları kapsamında 17 Şubat 2011’de olaylar başladı. 21 Şubat’ta Kaddafi’nin oğlu Seyfülislam, isyandan Türkleri sorumlu tutan açıklamalar yaptı. ABD, teşvikleriyle olaya NATO’nun müdahale etmesi dillendirilmeye başlandı. 01 Mart’ta Erdoğan, “Libya’da NATO’nun ne işi var dedi. Aynı çıkışı 14 Mart’ta dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül yineledi. Türkiye’nin isteği, 11 Şubat’ta istifa eden Mısır Cumhurbaşkanı Mübarek gibi Kaddafi’nin de çekilerek yerini Müslüman Kardeşlere bırakmasıydı. Ama yanılıyordu. ABD’nin derdi Kaddafi’yi hemen devirip yerine istikrarlı bir rejim kurmak değil tam tersine ülkeyi istikrarsızlaştırmaktı.

17 Mart’ta Birleşmiş Milletler Güvenlik Kurulu, Libya’da sivil halkı korumak maksadıyla uçuşa yasak bölge ilan edilmesini ön gören 1973 sayılı kararı onayladı. Bu karar Libya’ya müdahalenin önünü açmıştı. Karar üzerinden daha 48 saat geçmeden, 19 Mart’ta Fransa ön aldı, Paris’te Türkiye’nin çağrılmadığı, 22 ülkenin liderleriyle bir toplantı yaptı. Toplantı bittikten birkaç saat sonra Fransız uçakları Libya’yı bombalamaya başlamıştı. Başlangıçta Fransa liderliğindeki harekâta, ABD, İngiltere, İtalya ve Kanada koalisyon kuvvetleri olarak destek verdi[1]. Fransa’nın amacı Kaddafi’yi dize getirerek pastadan büyük payı kapmaktı. Bu yüzden NATO’nun harekâta dâhil olmasını istemiyordu. Türkiye ise harekâtı başlamadan durdurmak için çok çaba göstermiş, taraflar arasında arabuluculuğa soyunmuştu. Ama olmadı.

ABD ve İngiltere’nin niyeti başkaydı. 27 Mart’tan itibaren operasyon NATO’ya devredildi. Bundan sonra ABD öncülüğündeki NATO, Libya güvenlik güçleri tamamen dağılana, Kaddafi ölüp, ülkede kontrol tamamen kaybolana kadar bombalamaya devam etti. Ülke bilerek ve istenerek iç savaşa sürüklendi. Böylece boyundan büyük işlere kalkışan hem Türkiye hem de Fransa avuçlarını yalamış oldu.

Bütün bu Libya hikâyesini niçin anlattım?

Dikkat edin! Başkasının kurduğu oyunda Fransa gibi emperyalist bir ülke bile piyon olabiliyor. Türkiye, bu oyuna 2011 yıllında parası ve çabasıyla piyon olarak iştirak etmişti. Ders almamış olacak ki 2020 yılında piyonluğa bu sefer askerini feda edecek şekilde tekrar soyunuyor.

Denge Oyununa Bedava Taşeron Daha Çok Yakışır

Bakın altını çizerek söylüyorum: Libya’da taraflardan birinin galip gelmesi, böylece ülkenin bütünlüğünü koruyarak tekrar istikrara kavuşması istenmiyor. Tam tersine ülkedeki istikrarsızlığın devam etmesi planlanıyor. ABD ve İngiltere artık istikrarsızlaştırma operasyonlarını kendi ordularıyla para harcayarak yapmak istemiyor. Onlar açısından taşeron kullanmak çok daha ucuz ve temiz. Bu oyunda hedef ülkede istikrarsızlığın devam etmesi için savaşan tarafların birbirine üstünlük sağlayamaması gerekir.

 

Libya’da birbirine karşı üstünlük sağlamak isteyen iki ana grup var: Birincisi halen uluslararası tanınırlığı olan Fayiz el Serrac liderliğindeki Ulusal Mutabakat Hükümeti. Birileri her an artık ben bu hükümeti tanımıyorum dese ne olacak oda belli değil? Diğeri, CIA ile bağlantılı olduğu bilinen Halife Hafter liderliğindeki sözde Libya Ulusal Ordusu.

Hafter liderliğindeki Libya Ulusal Ordusu, 4 Nisan 2019 tarihinde Trablus’u ele geçirmek ve Ulusal Mutabakat Hükümetini devirmek hedefiyle taarruza geçti. Şu an başkent Trablus’un kenar mahallelerine dayanmış durumdalar. Türk kamuoyunda yok Libya topraklarının %80’i Hafter’in kontrolünde, yok nüfusun çoğunluğunu Ulusal Mutabakat Hükümeti elinde tutuyor gibisinden boş tartışmalar yapılıyor. İç savaşta kimin ne kadar toprak veya nüfusu kontrol ettiği çok önemli değildir. Önemli olan para kaynağı, petrol ve doğal gaz yataklarını kimim kontrol ettiğidir. Bu bölgeler Hafter’in eline geçti. Bir süre sonra denge Hafter’in lehine değişecektir. Takiben Hafter, başkent Trablus’u ele geçirerek bütün gücü tek noktada toplayarak iç savaşı sonlandırabilir.

Olaya ABD ve İngiliz penceresinden bakarsanız ne yapmanız gerekir? Hafter karşısında zayıf düşen Ulusal Mutabakat Hükümeti’ni acil olarak desteklemeniz gerekir. Yani sönmek üzere olan ateşe odun atmanız gerekir. İşte bu senaryoda yangına körükle gitme görevi, bedava taşeronluğa soyunan Erdoğan’a verilmiş gözüküyor.

 

Sakın ola hiç kimse Hafter’i falan tuttuğumu zannetmesin. Kesinlikle Hafter taraftarı değilim. Burada yapmak istediğim İngiltere ve ABD’nin düşünce tarzını ortaya koymaktır. Yüzyıllar önce İngilizlerin keşfettiği bu denge oyununda, terazinin iki kefesi arasındaki dengeyi sağlayacak ufak dokunuşlarla, iki zıt kutup sürekli birbirine tokuşturularak sonuç alınmaktadır. Bizim askerimiz, bu oyunda teraziye yapılan küçük dokunuş vazifesi görecek. Endişem budur.

Bakın Türkiye, Libya’ya asker gönderme kararı alıyor, uluslararası ortamdan hiç ses yok. Sizce bu normal mi? Hatırlayın, ABD ve AB’ye rağmen Suriye sınırımızda Barış Pınarı Harekâtı’nı başlatmıştık. Batılı güçler yıllarca eğitip donattıkları PYD/PKK’nın bize karşı bir varlık gösterebileceğini zannediyordu. Vekâlet savaşçılarının varlık gösteremeyip hızla eridiğini görünce hemen harekâtı durdurdular. Çünkü onlar adına, bedavaya savaşan daha fazla vekâlet savaşçısı kaybetmek istemediler.

Demem o ki, Türkiye Libya’ya müdahale ederek dengeleri kendi lehine değiştirecek olsa, hemen bir yolunu bulup frene basarlar. Bu fren mekanizması ekonomik kriz tehdidi mi olur, mal varlığı şantajı mı olur onu bilemem.

Tekrar ediyorum. Libya’ya asker göndermemize şu an ses çıkarmayanlar kambura yatarak denge oyununda onlar adına taşeronluk yapmamızı beklemektedir. Dada da önemlisi, bizi Suriye’de sopalayamayanlar, deplasmanda, Libya çöllerinde bir yıpratma savaşına bulaştırıp, güç kaybetmemizi sağlayarak hedef ülke sırasına girmemizi istemektedir. Hafter’i destekleyen ülkeler arasında Mısır, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Rusya ve Fransa’nın adı geçiyor. Bir de bu ülkelere Doğu Akdeniz konusunda ciddi sorunlar yaşadığımız Yunanistan’ı dâhil ederseniz, nasıl bir vekâlet savaşının içine sürüklenmek istendiğimizi görürsünüz.

Türkiye’nin Libya’da Dengeleri Değiştirecek Gücü Yoktur

Türkiye’nin Libya’ya dengeleri değiştirecek büyüklükte bir güç aktarması ve o gücü orada idame ettirmesi mümkün değildir. Basında yer alan haberlere göre, Libya’ya en az 6-8 adet F-16 savaş uçağı, 1 adet Havadan Erken İhbar ve Kontrol (HİK) Uçağı, 1 adet firkateyn, 2-3 adet korvet, 1-2 adet denizaltı ve 3 bin kişilik mekanize bir tugay gönderecekmişiz[2]. Bu büyüklükteki bir güç, Libya Ulusal Mutabakat Hükümetini ayakta tutmaya yetmez.

 

Eğer oraya asker gönderirsek, birliklerimizin çatışmaya girmesi durumunda onlara sağlayacağımız hava desteği açısından da çok ciddi sıkıntılarla karşılaşırız. Bir örnek vereyim: NATO, Kaddafi’yi devirmek için 26 bin sorti uçuş gerçekleştirdi. 5600 hedefte, 9600 vuruş noktasını bombaladı[3]. Türkiye’nin, devasa büyüklükteki bir ülkede 6-8 uçakla etkinlik sağlaması mümkün değildir. Kaldı ki F-16’larımızı ve HİK uçağını Libya’ya intikal ettirmek çok çok tehlikelidir. Hafter kuvvetleri, Trablus’un kenar mahallerine kadar yaklaşmışken oradaki hiçbir üs, bizim uçaklarımız için güvenli olmayacaktır. Uçaklar yerdeyken, sabotajlara, insansız hava aracı (dron) taarruzlarına veya havan atışlarına mutlaka maruz kalacaktır. Çok ciddi hava savunma sistemleri ve güvenlik önlemlerine sahip olan Rusya bile benzer taarruzlar soncu Suriye’de yerde onlarca uçak kaybetmiştir. Libya’ya uçak indirirsek bizim de aynı akıbetle karşılaşacağımız çok açıktır.  

Türkiye, benzer akıbetle karşılaşmamak için Tunus ve Cezayir’i üs olarak kullanma yolunu denemiştir. Erdoğan 25 Aralık’ta Tunus’a bir ziyaret gerçekleştirdi. Ancak olumlu bir cevap alamadı. Şimdilik her iki ülke de Türkiye’nin Libya’daki harekâtını destekleme işine bulaşmak istemiyor. Dolayısıyla uçaklarımızın harekâta katılması çok mümkün gözükmüyor.

 

Teorik olarak havada yakıt ikmali ile savaş uçaklarımızın operasyona katılması mümkündür. Dalaman’dan kalkacak bir F-16 uçağımızın Libya’nın Türkiye’ye en yakın noktasına harekât icra etmesi için 630 km, başkent bölgesi Trablus civarında harekât icra etmesi için 1400 km yol gidip, aynı mesafeyi geri dönmesi gerekmektedir. Bu mesafeler hem gidişte hem de dönüşte havada yakıt ikmalini mecbur hale getirir. Peki diyelim dönüşte tanker uçağı arızalandı uçaklara yakıt veremiyor veya savaş uçaklarından birinin yakıt alma sistemi arızalandı yakıt alamıyor. Ne olacak? Uçaklarımız Yunanistan’ın Girit adasına mı inecek? Ya da pilot yakıtsızlıktan denize düşmeyi mi tercih edecek? Diğer yandan bu tarz operasyonlarda hedefler zamana duyarlıdır. 30 dakika sonra hedef ortadan kaybolabilir. Dalaman’dan kalkacak bir savaş uçağı, 1 saat 30 dakika sonra hedef üzerinde olduğunda belki de iş işten geçmiş olur. Bu değerlendirmeler ışığında uçaklarımızın havada yakıt ikmali ile operasyona katılması çok mantıklı gözükmüyor.

Peki, uçakların olmadığı bir harekâtta ne olur? Olası bir çatışmada, kara birliklerinizin vereceği zayiat belki 10 katına çıkar. Hele karşı tarafın hava kuvveti varsa, perişan oluruz. Libya’dan artarak gelen şehit cenazeleri, Ankara’da hükümeti sallar, büyük ihtimalle de devirir. Bakın bugün İran rejimi benzer bir olayla sallanıyor. Suriye ve Yemen savaşlarına milis görünümlü birlikler göndermeleri, bu birliklerin çok zayiat vermesi, ailelerin ölen çocuklarının cenazesini dahi teslim alamaması, bu savaşlarda ülkenin ekonomik kaynaklarının çarçur edilmesi, açlık sınırında yaşamaya başlayan insanların sokağa dökülmesine neden oldu. Kısa aralıklarla tekrar eden gösteriler artık güçlükle bastırılabiliyor. Sıra yavaş yavaş İran’a geliyor. Emin olun Libya’da bu tuzağa düşersek aynı şeyler bizim de başımıza gelir.

Libya’ya Asker Göndermemizi Savunanların Yanlış Argümanı

Libya’ya asker gönderme kararını Meclisten çıkartan Erdoğan’ın ana argümanı, Ulusal Mutabakat Hükümetinin devrilmesini önleyerek Libya ile imzaladığımız deniz yetki alanları anlaşmasını korumaktır. Bu anlaşma “Türkiye’nin Marmaris-Fethiye-Kaş kıyı hattı ile Libya’nın Derne-Tobruk ve Bordiya kıyı hattını komşu yapıyor. Bu sayede Türkiye, Yunanistan’ın Girit adasının birkaç mil doğusundan itibaren çok geniş bir deniz sahasının kendisine ait olduğunu, burada kendisinin sondaj yapabileceğini hukuki bir şekilde iddia ediyor. Aynı zamanda Türkiye, bu anlaşma ile İsrail, Mısır, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ve Yunanistan arasında imzalanan Doğu Akdeniz’deki doğal gazı Avrupa’ya taşımayı amaçlayan EastMed boru hattının izini olmadan bölgeden geçemeyeceğini söylüyor. Buraya kadar çok iyi.  Anlaşma Türkiye’nin yararınadır.

Ancak bu anlaşma, Türkiye’yi tuzağa çekmek için mi kullanılıyor? Bu konuya dikkat etmek gerek. Doğu Akdeniz’deki deniz yetki alanlarının paylaşımı söz konusu olmasaydı, Erdoğan Libya’ya asker göndermeyi aklından bile geçiremezdi. Türk milletine boş işler için asker feda etmeyi kimse kabul ettiremezdi. Gerçi şimdi de pek mümkün olacağa benzemiyor ama Erdoğan’ın eli önemli ölçüde güçlendi.

Türkiye ile Libya arasında deniz yetki alanları anlaşması 27 Kasım tarihinde imzalandı. Aynı gün iki ülke arasında gözlerden kaçan bir başka anlaşma daha imzalandı: Askeri ve Güvenlik İşbirliği Anlaşması. Bu anlaşma, Türkiye’nin Ulusal Mutabakat Hükümetine askeri yardım yapmasını öngörüyor. Bakın şimdi şu tarihlere dikkat edin:

4 Nisan 2019 – Hafter liderliğindeki Libya Ulusal Ordusu, Trablus’a doğru taarruza geçti.

30 Temmuz 2019 – Bayraktar TB2, Libya’da destan yazdı. Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti, Milli İHA Bayraktar TB2’nin de desteğiyle BAE-ABD destekli Hafter güçlerine ait olan Al-Jufra Hava Üssü’nü yerle bir etti[4].

13 Ağustos 2019 – Savaş tarihinde bir ilk! Türk lazer silahı, Libya’da casus İHA’yı vurdu. Türkiye’nin geliştirdiği lazer silahının, Çin yapımı silahlı insansız hava aracı Wing Loong II’yı Libya’da düşürdüğü iddia edildi[5].

Bu tarih sıralaması ve haberlerden neyi anlıyoruz? 27 Kasım’da Libya ile Askeri ve Güvenlik İşbirliği Anlaşması imzalanmadan aylar önce bizimkiler çoktan gitmiş Libya’da savaşmaya başlamış bile. Ortada tezkere var mı? Yok! Artık nasıl bir yöntemle gittilerse, TBMM’nin haberi ve onayı olmadan biz bu işe çoktan bulaşmışız. Anlaşılacağı üzere, örtülü yapılan bu katkıda, gönderdiğimiz silah ve birliklerin gücü yeterli olmayınca resmi asker gönderme ihtiyacı hâsıl olmuş. İşte şu bizim deniz yetki alanları paylaşımı anlaşması var ya işte o anlaşma Libya’ya asker gönderebilmek için kamuoyunu ikna operasyonu kapsamında imzalanmış gibi duruyor.

Uluslararası hukuk diye bir şey yoktur. Uluslararası arenada güçlünün hukuku geçer. Sen istediğin kadar Libya ile anlaşma imzaladım burası benim de. Hak iddia etiğin alanı, elinde tutacak gücün yoksa geçmiş olsun. Gücün varsa, karşı tarafın bu bölgede sondaj yapmasına, buradan boru hattı geçirmesine kesinlikle izin vermiyorum dersin. Bu sefer onun hukuku değil senin hukukun geçerli olur. Bu işler güç meselesidir. Anlaşmaya fazla takılmamak lazım.

Türk lazer silahı ile vurulan bir dron. Kaynak: Defence-Point.com

 

Kaldı ki Libya ile yaptığımız bu anlaşmayı korumak istiyorsak, her iki tarafa oynamak daha akıllıca bir taktik olacaktır. Hafter’e karşı savaşır bir de kaybedersek, Libya ile yaptığımız deniz yetki alanları anlaşmasını da kesinlikle kaybederiz. Arabulucu rolü oynayıp her iki tarafa birden yatırım yapmak, anlaşmayı muhafaza etme şansımızı yükseltecektir. Çünkü hangi taraf kazanırsa kazansın, ülkesine menfaat sağlayan bir anlaşmayı muhafaza etmek isteyecektir.

Aman Dikkat!

Suudi Arabistan basını ve bazı internet sitelerinde haftalar öncesinde Türkiye’nin, Libya’ya Hafter karşısında savaşmak için 7 bin kişilik bir milis kuvveti gönderdiği, bu kuvvetlerin Suriye’de savaşan Suriyelilerden oluştuğu, Sultan Murat Tugayı gibi Özgür Suriye Ordusu’nun parçalarının artık Suriye’de değil de Libya’da Türkiye adına savaştığı, Halep ve civarındaki askere alma merkezlerinde Türkiye’nin aylık 2 bin dolar karşılığı Libya’da savaşacak asker toplamaya çalıştığı yönünde haberler yer aldı[6]. Bu haberler doğru mu?

TBMM tezkereyi 2 Ocak 2020 tarihinde onayladı. Ama biz Sarayın talimatıyla ne olduğu belli olmayan adamlarla Libya’da çoktan savaşmaya başlamışız. Buradan bütün yetkilileri uyarıyorum. Bu paralı asker savaştırma işi başımıza çok büyük belalar acar. Küresel güçler isteği zaman Türkiye’yi terörü destekleyen ülkeler listesine koyuverir. Suriye’deki mücadelede, kendi davaları için Suriye kökenlileri eğitip donatıp savaştırabilirsiniz. Bu harekât tarzı bir noktaya kadar kabul edilebilir. Uluslararası toplumdan da çok fazla tepki çekmez. Ama siz, Suriye’de savaştırdığınız adamları toplayıp başka bir yerde savaştırmaya götürürseniz, o başka. O aman bu adamların Suriye’de kendi gelecekleri için savaşmadığı, sadece ve sadece paralı asker oldukları gerçeği ortaya çıkar.

 

Bu 7 bin kişi kimdir? Bu 7 bin kişinin arasında hangi ülkeden devşirilmiş paralı katiller vardır? Bunların arasında resmi asker olmayıp para karşılığı savaşmaya giden Türk vatandaşları var mıdır? Bir asker, vatan savunması için öldürüyorsa kahraman, ölüyorsa şehit sayılır. Ama başka birilerinin çıkarları uğruna lejyoner olarak para karşılığı adam öldürüyorsa katil, ölüyorsa leştir.

Paralı lejyonerler tahmin edeceğinizin çok çok ötesinde tehlikelidir. Bugün seninledir, yarın bir başkasıyla. Kontrol edemezsin. Güneş neredeyse yüzünü oraya döner. Güce tapar. Yeri geldiğinde hiç çekinmeden seni arkandan vurabilir. Lejyonerler ve cihatçı savaşçılar günümüzde bir ülkeyi istikrarsızlaştırmanın en önemli araçlarıdır. Allah muhafaza Türkiye’de bir iç savaş çıksa, Türk Silahlı Kuvvetleri kontrolü kaybetse, hiç şüpheniz olmasın Erdoğan’a da ilk sıkacak olanlar işte bu paralı askerlerdir. Kaddafi’nin başına geldiği gibi. Daha da kötüsü bunların emeklileri bile bin bir türlü beladır.

Son Söz

Sayın Cumhurbaşkanına tavsiyemdir: Bu işler bir askeri birliğin komutanıyken elinde tahta çubukla yatır aradığı için emekli edilen, şimdilerde mehdi bekleyen boş danışmanlarla olmaz. Libya’ya asker göndermek sınır komşumuza asker göndermeye benzemez. Libya’ya asker göndermek, siyaseten intihara teşebbüstür.  Gelen şehit cenazelerinin altından kalkamazsınız. Seçim yatırımı olarak düşünülüyorsa yanılırsınız, ters teper. İç ve dış kamuoyuna yönelik yapılacak, “Erdoğan, oy için askerin kanını kullanıyor” konulu algı operasyonu kesinlikle taraftar bulur. Libya batağına girerseniz çıkamazsınız. Bırakıp dönmeye çalışsanız, yenik bir lider olarak iktidarı kaybetme korkusu sizi oraya mahkûm eder. Libya’ya asker göndermek Türkiye’ye kurulan bir tuzaktır. Ülke zaten zor durumda daha fazla sarsmayın. Libya’ya asker gönderip bizi benzer kadere hazırlamayın.

Bir de sizden küçük bir ricam olacak: Libya’ya asker gönderecekseniz, son kararınızı vermeden önce, medyada bu işi çok savunanlar var ya işte onlardan bazılarını veya çocuk ya da damatlarını Libya’ya gönderilecek gönüllü asker listesine koyuverin. Bakın bakalım ne yapacaklar? Savaşın ne olduğu düşünsünler biraz. Savaşa başkasının oğluyla gitmek ya da kendi oğullarıyla gitmek arasındaki farkı hissetsinler biraz.

Savaşı televizyonda kahramanlık taslayan değil, kan akıtan bilir…

Saygılarımla,

Dipnotlar:

[1] http://file.setav.org/Files/Pdf/20121126133624_seta-libyada_donusumun_sancilari.pdf

[2] https://www.al-monitor.com/pulse/originals/2019/12/turkey-russia-libya-military-capacity-erdogan-ambitions.html

[3] http://file.setav.org/Files/Pdf/20121126133624_seta-libyada_donusumun_sancilari.pdf

[4] https://www.yenihaberden.com/bayraktar-tb2-libyada-destan-yazdi-1101258h.htm

[5] https://www.star.com.tr/teknoloji/libyadaki-casus-ihayi-turk-lazer-silahi-vurdu-haber-1473838/

[6] Erdoğan sends mercenaries to fight in Libya, Arab News, Sunday, December 29, 2019

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.