Yazar: Daniel Pipes, The Australian, 22 Nisan 2017
Çeviren: Ercan Caner, Sun Savunma Net, 25 Nisan 2017
Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı, dünya sahnesindeki en tutarsız, esrarengiz ve bu nedenle de sağı solu belli olmayan en büyük politikacı pozisyonuna aday gösteriyorum. Son referandum zaferi Erdoğan’a resmi olarak neredeyse diktatör yetkileri kazandırmış, Türkiye, Orta Doğu ve birçok yeri şimdiye kadar görülmemiş bir belirsizliğe itmiştir.
Muamma #1: Referandum Zaferi– Türk seçmenler 16 Nisan 2017 günü sandık başına giderek, olağanüstü bir oylamada hükümetin doğasını tamamen değiştiren temel anayasal değişiklikleri için oy kullandılar. Referandumda halkın karar vermesi gereken soru; ülkenin 65 yıldır sürmekte olan kusurlu demokrasi ile yoluna devamı ya da siyasi gücü başkanlık sistemi ile merkezileştirmesiydi. Yeni sistemde, başbakan buharlaşarak ortadan yok olurken, başkan parlamento, yargı, bütçe ve ordu üzerinde geniş yetkilere sahip olmaktadır.
Türkler genel olarak anayasada yapılacak 18 maddelik değişiklik paketini önemli bir karar olarak gördüler. Ünlü gazeteci Elif Şafak, ‘‘Türkiye’nin referandumu gelecek kuşakların kaderini değiştirebilir’’ diye yazarken aslında birçok Türkün duygularına tercüman olmuştur. Referandum geçtikten sonra, anayasa değişikliğine karşı çıkanlar sokaklara dökülmüştür. Gazeteci Yavuz Baydar; ‘‘Bildiğimiz Türkiye artık yok, tarih oldu’’ diye yazmıştır.
Defense & Foreign Affairs, Türkiye referandumunu, 1990-91 yıllarında Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliğinin (SSCB) çöküşü sonrasında Avrasya, Orta Doğu ve Afrika’nın bazı bölgelerinde görülen belki de en önemli ve dönüştürücü değişim olarak değerlendirmektedir.
Fakat sıkıntılı bir durum var; Erdoğan referandum sonucunun ona verdiği yetkileri zaten yıllardır elinde tutmaktadır. O, Türkiye’ye kendi arzularına göre, istediği şekilde yön verebilen bir patrondur. Cumhurbaşkanına hakaret ile suçlanan karikatürist, kafeterya yöneticisi veya Kanadalı, kim olursa olsun tutuklanır veya cezaevine atılır. Eski bir başbakan veya cumhurbaşkanı, Erdoğan ile farklı fikirde olmaya cesaret ettiğinde ve bunu dile getirdiğinde, kamusal yaşam alanında ortadan kaybolur. O, kendi kendine barış yapabilir veya savaşa karar verebilir. Erdoğan istediklerini, anayasanın ona verdiği nimetler olmadan da zaten alabilmektedir.
Erdoğan’ın, uygulamada elinde zaten geniş yetkilere sahipken, resmi olarak başkanlığa kafasını takması, onu çeşitli dalaverelerle bir seçimi kazanmaya, bir başbakanı kovmaya, Kürtlerle neredeyse bir iç savaş başlatmaya ve Avrupa ile bir krizi provoke etmeye yöneltmiştir. Erdoğan acaba neden bu kadar gereksiz bir şey için böylesine sıkıntılara girmiştir?
Erdoğan referandumun ona verdiği güce zaten sahiptir. Acaba neden bu kadar gereksiz bir şey için böylesine sıkıntılara girmiştir?
Muamma #2: Referandum Sonuçları– Erdoğan referandumda önemli bir başarı kazanmak maksadıyla olağanüstü bir çaba harcamıştır. Medya üzerindeki gücünü kullanmış ve camiler harekete geçirilmiştir.
Uluslararası bir organizasyonun ifadelerine göre birkaç olayda ‘‘Hayır’’ destekçileri, kampanya esnasında polis müdahalesine maruz kalmış ve bir dizi insan da cumhurbaşkanına hakaret veya yasa dışı gösteri düzenleme suçuyla tutuklanmıştır. Muhaliflerden bazıları da işlerini kaybetmiş ve medya boykotuna maruz kalmış, elektrikleri kesilmiş ve dövülmüşlerdir. Referandumdan bir hafta önce Erdoğan, referandumda ‘‘Hayır’’ oyu vereceklerin ahiret hayatlarını riske sokacaklarını dahi söylemiştir. Bir İsveç Hükümet Dışı Organizasyonuna göre; yaygın ve sistematik bir şekilde uygulanan seçim sahtekârlığı, şiddet olayları ve Yüksek Seçim Kurulu (YSK) tarafından oyların sayımı esnasında atılan skandal adımlar seçimin güvenilirliğine gölge düşürmüştür.
Bütün bunlara rağmen referandum, şaşırtıcı bir şekilde sadece 51,4’e 48,6 oranıyla sonuçlanmıştır. Referandum adil şartlarda yapılmış olsaydı, Erdoğan, kendi itibarını zedeleyecek ve hâkimiyetini zayıflatacak olan kaybetme riskini göze alabilir miydi? Eğer referandum sonuçları ayarlandı ise ki bu tamamen mümkündür, neden anayasa değişikliklerine verilen olumlu oyların oranı böylesine azdır, neden ‘‘Evet’’ oylarının oranı %60, %80 veya %99 değildir?
Hiç de etkileyici olmayan %51,4 çoğunluk, Avrupa Birliği ve diğerleri tarafından desteklenen muhalefet partilerini, Erdoğan’ın kesinlikle cevaplamak istemediği garip soruları ileri sürerek, referandumun meşruiyetini sorgulamaya itmiştir.
Muamma #3: Fettullah Gülen– Erdoğan kendi başına dostu İslamcı Fettullah Gülen ile olan temel ittifakını sonlandırmış ve güçlü bir müttefiki, kendisinin üstünlüğüne meydan okuyan ve yolsuzluklarını ortaya çıkaran kararlı bir iç düşmana dönüştürmüştür.
Erdoğan neden Türk İslamcıları bölme ve ABD ile ilişkileri tehlikeye atma pahasına Gülen ile kavga etmeyi seçmiştir? |
Yaşlı bir imam olan ve halen ABD’nin Pennsylvania eyaletinin kırsal kesimi Poconos’da yaşayan Fettullah Gülen ile olan politik mücadelesinde Erdoğan, Gülen Hareketi’nin 15 Temmuz 2016 askeri darbesini planladığını ve yönettiğini iddia etmektedir. Başarısız askeri darbe girişimi sonrasında Erdoğan, Gülen taraftarlarını ve hoşlanmadığı herkesi ezme harekâtını başlatır; 47.000 kişi tutuklanır, 113.000 kişi gözaltına alınır ve 135.000 kişi işlerinden kovulur veya uzaklaştırılır ve birçok insan da toplumdan dışlanırlar.
Erdoğan daha da ileri giderek Washington yönetiminin Fettullah Gülen’i sınır dışı ederek Türkiye’ye iade etmesini talep etmiş ve ‘‘Önünde sonunda ABD bir seçim yapacak. Ya Türkiye ya da Gülen’’ sözleriyle ABD’yi tehdit de etmiştir.
Erdoğan acaba neden Türk İslamcıları arasında karışıklığa neden olan ve ABD ile ilişkileri tehlikeye sokan Gülen ile mücadele etme yolunu seçmiştir?
Muamma #4: Anlamsal Saflık– Avrupa Birliği istemeden de olsa, 75 milyon Türk vatandaşının Schengen Bölgesine vizesiz seyahat etmesini kabul etmiş ve yapılan anlaşma Erdoğan’a, istemediği Kürtler ve Suriyeli mültecileri kapı dışarı etmesini sağlayan potansiyel bir avantaj sağlamıştır. Almanya ve Hollanda gibi ülkelerdeki artan etkisinden bahsetmeye gerek dahi yoktur. Fakat Avrupa Birliği bu vize serbestisini, Türkiye’nin belirsiz bir şekilde kaleme alınan anti terör yasalarını sınırlandırma şartına bağlamış ve terörizmle ilgili yasalar ve uygulamaların, Avrupa standartları ile uyumlu hale getirilmesini talep etmiştir. Erdoğan, bu anlamsız ödünü verebilecek ve istediği herkesi istediği suçtan tutuklatabilecek bir konumdayken, bunu yapmayı reddetmiş (bakanlarından bir tanesi terörizmle ilgili yasa ve uygulamaların revize edilmesinin imkânsız olduğunu dile getirmiştir) ve olağanüstü bir fırsatı kaçırmıştır.
Muamma #5: Açıkgöz veya Megaloman– Erdoğan 2003 yılında başbakan olmuş ve sekiz yıl ülkeyi dikkatli bir şekilde yönetmiş, olağanüstü bir ekonomik büyüme gerçekleştirmiş, ülkenin nihai gücü olan ordunun gönlünü almış ve başarılı bir şekilde ‘‘Komşularla Sıfır Sorun Politikasını’’ yürütmüştür.
Mısır devlet başkanlığı görevini sadece bir yıl sürdürebilen talihsiz Mohammed Morsi’nin aksine Erdoğan, manevralarını öylesine maharetle yapmıştır ki örneğin, 2011 yılında orduya diz çöktürdüğünü hemen hemen hiç kimse fark etmemiştir.
O yıllar artık geride kalmıştır. 2011 yılından itibaren Erdoğan, hiç durmaksızın kendi problemlerini yaratmıştır. Haksız yere Suriye lideri Bashar al-Assad’ı, gözde yabancı lider statüsünden (bir zamanlar ikili ve eşleri birlikte tatil dahi yapmışlardır) can düşmanına dönüştürmüştür. Bir Rus savaş uçağını düşürmüş ve sonrasında rezilce özür dilemek zorunda kalmıştır. Doğu Akdeniz doğal gazını Avrupa’ya taşıyacak olan boru hattı projesini kaybetmiştir.
Kendisine, koruma altındaki bir arazi üzerinde yasa dışı olarak, anlamsızca büyük bir saray inşa etmiştir. Bu saray, Nikolay Çavuşeşku’nun Bükreş’te bulunan talihsiz Halk Sarayından sonra görülen en büyük saraydır. Özellikle aşağılayıcı saçma sapan bir olayda Erdoğan, konuşma yapmak, hediyeler dağıtmak ve aile üyeleriyle birlikte fotoğraf çektirmek üzere, Amerikalı boksör Muhammed Ali’nin cenaze merasimine katılmış, fakat bütün ricaları reddedilen Erdoğan, gizlice ülkesine geri dönmek zorunda kalmıştır.
Gittiği her yerde kendisine yeni düşmanlar edinmektedir. Ekvador’da Erdoğan’ın korumaları üç Kürt yanlısı Ekvadorlu bir kadına kelepçe takmış ve kadınları korumaya çabalayan bir milletvekilini yumruklayarak burnunu kırmış ve darmadağın etmişlerdir. Olay sorulduğunda Ekvador Meclisi ikinci başkanı ‘‘Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın korumaları bir milletvekiline saldırana kadar halkımızın Türkiye’den haberi yoktu. Kimse Türk nedir, Kürt nedir bilmiyordu. Şimdi herkes durumu biliyor ve biz doğal olarak Kürtlerin tarafındayız. Erdoğan’ı bir daha ülkemizde görmek istemiyoruz’’ cevabını vermiştir.
On yıl öncesinin sevimli liderine acaba ne olmuştur?
Erdoğan’ın İslamcı taraftarları ara sıra onun halifeliğini ilan etme yolunda ilerlediğini ileri sürmektedirler. İstanbul merkezli halifeliğin kaldırılmasının yüzüncü yıldönümü yaklaşırken, bu teklifin cazibesine kapılabilir ve hangi takvimi kullandığına bağlı olarak, İslam takvimine göre 10 Mart 2021 veya Hıristiyan takvimine göre 4 Mart 2024 tarihlerinden birinde halifeliğini ilan edebilir. Bunu ilk kez burada işitiyorsunuz.
Ne yazık ki Batının Erdoğan’a karşı tepkileri karmaşık ve zayıftır. Angela Merkel, Erdoğan ile alay ettiği gerekçesiyle, komedyen Jan Böhmermann’ın hâkim karşısına çıkmasına onay vermiştir. ABD Başkanı Donald Trump, gerçekten de Erdoğan’ı zalim zaferi nedeniyle kutlamış ve onu, gelecek ay yapacakları bir toplantı ile ödüllendirmiştir. Ve Avustralyalılar, Gelibolu anma törenleri nedeniyle ona saygı duymaktadırlar.
Recep Tayyip Erdoğan’ı diktatoryal, İslamcı, Batı karşıtı bir ego manyağı olarak görme vakti ve komşularını ve kendimizi verdiği zararlardan ve gelecek daha büyük problemlerden koruma zamanı artık gelmiştir. İncirlik hava üssünden ABD nükleer silahlarının uzaklaştırılması, doğru yönde atılan bir adım olabilir, daha da iyisi; Ankara’yı davranışlarında köklü değişiklikler olmaz ise aktif NATO üyeliğinin tehlikede olduğu yönünde uyarmaktır.
Daniel Pipes (DanielPipes.org, @DanielPipes) Middle East Forum Başkanıdır.
Çevirenin Notları: Yazı aslına sadık kalınarak çevrilmiştir ve tamamen yazarın görüşlerini yansıtmaktadır. Yazının çevrilmesi çevirenin yazarın düşüncelerini paylaştığı anlamına gelmemektedir. Yazının orijinaline aşağıdaki linke tıklayarak erişebilirsiniz.
http://www.meforum.org/6653/the-erdogan-enigma
Yazar Daniel Pipes Türkiye’yi çok sevdiğini iddia etse de yazdıklarına bakılırsa hiç de öyle olmadığı bariz bir şekilde görülmektedir. Türkiye kendi meselelerini, bütün olup bitenlere rağmen kendi kendine demokratik yollardan halledebilecek bir ülkedir. Hariçten gazel okumaya da hiç ama hiç gerek yoktur!