Bütün bu karmaşa içinde, Hulusi Akar Birleşik Devletler ve diğer yabancı ordular için anahtar bir muhatap olarak kalmıştır. 2017 yılında Türk Genelkurmay Başkanlığı görevinde kalması ve sonrasında da 2018 yılının Temmuz ayında, yeni icracı cumhurbaşkanlığı sisteminde ilk cumhurbaşkanlığı kanun hükmünde kararnamesi ile Milli Savunma Bakanlığına getirilmesi, onun bir süre daha Türk savunma işlerinde önde gelen isim olmaya devam edeceğini göstermektedir. RAND Raporu, 2020
Ercan Caner, Sun Savunma Net, 05 Ekim 2021
Erdoğan Türkiye’ye Liderlik Edemeyecek Kadar Hasta Olabilir
Foreign Policy sitesinde 01 Ekim 2021 tarihinde Steven A. Cook tarafından kaleme alınan ‘‘Erdogan Might Be Too Sick to Keep Leading Turkey – Erdoğan Türkiye’ye Liderlik Edemeyecek Kadar Hasta Olabilir’’ başlıklı bir makale paylaşılmıştır.
Bay Cook, muhtemelen Adalet ve Kalkınma Partisinin (AKP) 2019 yılındaki yerel seçimlerde İstanbul dâhil büyük merkezlerde uğradığı aşağılayıcı yenilgi nedeniyle; Türkiye uzmanları, gazeteciler ve araştırma şirketlerinin 2023 yılındaki genel seçimleri büyük bir dikkatle izlediğini ileri sürmektedir.
Makalede; aşağılayıcı yerel seçim yenilgisinden bugüne değin yapılan düzenli kamuoyu anketlerinde; Türkiye’nin siyasi kurumları ve medya üzerindeki hâkimiyetine rağmen AKP’nin popülerliğinin giderek azaldığı ve ilginç bir şekilde, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın özellikle genç seçmen gruplarında benimsenme oranının yıprandığı ifade edilmektedir.
Erdoğan’ın Sağlık Durumu
2023 seçimleri öncesinde Erdoğan’ın gerçekten zayıf bir durumda olabileceği, ancak bunun birçok insanın düşündüğü nedenlerden değil de yeniden seçilmek için aday olamayacak kadar hasta olduğuna yönelik işaretler olduğu ifade edilmektedir.
Makalede, son aylarda Türkiye cumhurbaşkanının iyi olmadığını gün ışığına çıkaran bir seri videonun ortaya çıktığı, bu videolarından bir tanesinde merdivenlerden inerken eşinin yardımına ihtiyaç duyduğu, bir başkasında Türkiye’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün yattığı Anıtkabir’de ayaklarını sürüdüğü ve yürümekte güçlük çektiği ve son olarak da Temmuz 2021’de yayınlanan bir bayramlaşma mesajında uyuya kaldığının görüldüğü söylenmektedir.
Bay Cook yazısında; Erdoğan’ın bazen oldukça zayıf göründüğünü ve bu görüntüleri destekleyen, cumhurbaşkanının sağlığı hakkında; artan unutkanlık, nefes alma problemleri, kafa karışıklığı, kusma ve dâhili bir defibrilatör implantasyonu gibi çeşitli söylentiler olduğunu dile getirmektedir. Cumhurbaşkanın yakın çevresindeki doktor sayısını artırdığı, basının karşısına çıkmayı oldukça azalttığı ve halkın önüne çıkmadan önce kendisine ağrı kesiciler pompalandığı yönünde iddialar da bulunmaktadır.
‘Tabi ki bu söylentiler çoğunlukla Türkiye dışında veya cumhurbaşkanının yakın çevresinden sadece birkaç adım uzaklıktaki insanlar tarafından yineleniyor, bu nedenle Erdoğan’ın ölümünün yaklaştığı iddiaları boş laf olabilir. Nihayetinde, Erdoğan başka video görüntülerinde oldukça iyi görünmektedir. Erdoğan 26 Eylül tarihinde yaptığı Ulusa Sesleniş konuşmasında belki eskiden olduğu gibi dinç görünmüyordu, ama unutmamak gerekir ki o artık yaşlı olmasa da genç de değil ve durumunu oldukça kötüleştiren 18 yıldan daha fazla bir süredir de iktidardadır.
Özellikle bir doktor değilseniz, uzaktan ve hariçten tıbbi gazeller okumanın aslında iyi bir fikir olmadığına dikkat çeken Bay Cook, bir an için hüküm vermeyi bırakmayı ve bir düşünce deneyi yapmayı önererek; Erdoğan’ın gerçekten hasta olması ya da hastalık veya ölüm nedeniyle 2023 yılında yeniden seçilmemesi durumunda neler olacağını sorgulamaktadır.
Türk Anayasası Ne Diyor?
Türkiye Anayasası madde 106 gereği Cumhurbaşkanı Fuat Oktay şimdi Erdoğan’ın sahip olduğu sorumluluklar ve yetkileri, bir seçim yapılana (45 gün içinde) ve yeni cumhurbaşkanı yemin edene kadar üstlenecektir. Bu, anayasa hükümlerine göre belirlenmiş oldukça basit ve standart bir işlemdir. Türkiye analizcileri uzun zamandır Erdoğan sonrası bir Türkiye’de; rekabetçi bir seçimde AKP’nin bölünmesinin, Türkiye’nin önde gelen muhalefet politikacılarından herhangi birinin seçimi kazanmasına yol açabileceğini varsaymaktadır. Belki de bu; eski AKP başbakanını İstanbul belediye başkanlığı seçimlerinde iki kez yenilgiye uğratan Ekrem İmamoğlu olabilir. Ankara’daki mevkidaşı Mansur Yavaş da müthiş ve hayranlık uyandıran bir politikacıdır. Bir de çetin cevizliği ile tanınan İyi Parti lideri Meral Akşener var.
Ekrem İmamoğlu, Mansur Yavaş veya Meral Akşener’in Türkiye’nin bir sonraki cumhurbaşkanı olacağı makul ve mantıklı senaryolar mevcut, ancak bu üç adayın zaferlerinin altında yatan varsayım; Erdoğan’ın ardından Türkiye’de normal siyasete dönüştür. Bunun olması mümkündür, ancak şüphe etmek için de bazı nedenler bulunmaktadır. İlk olarak, Erdoğan’ın AKP aracılığıyla Türkiye’nin bütün siyasi kurumlarının altını oyduğu ya da kendi iradesine göre şekillendirdiğinin şimdiye kadar çoktan açık ve net bir şekilde anlaşılmış olması gerekmektedir.
İkincisi ve daha da önemlisi ise Erdoğan’ın yirmi yıllık görev süresi boyunca AKP’nin yakın çevresindeki insanların, çoğu zaman şüpheli araçlar ve uygulamalar yoluyla zengin ve güçlü hale gelmeleridir. Yetkililerin, iş adamlarının, medya patronlarının ve diğer AKP yandaşlarının, kendilerini daha demokratik bir siyasetin belirsizliğine teslim ederek kazançlarını bu kadar kolay riske atmaları pek olası görünmemektedir.
Muhtemel Adaylar
Bu koşullar altında başka bir güçlü adamın, Erdoğan sonrası Türkiye’yi belki de olağanüstü hal ile yönetmesi olasılığını dikkate almakta fayda var. Erdoğan dışında Türkiye’deki en güçlü kişilikler arasında; istihbarat şefi Hakan Fidan, Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar ve İçişleri Bakanı Süleyman Soylu bulunmaktadır. Bu üçlü arasında Akar’ın, yönetimi üstlenmek için daha iyi bir konumda olduğu görünmektedir. Fidan, Türkler tarafından iyi biliniyor olsa da daha çok Milli İstihbarat Teşkilatı’nın (MİT) kapalı kapıları ardında çalışmaktadır. Süleyman Soylu ise, son aylarda yayınladığı bir dizi YouTube videosunda onun yolsuzluk ve organize suç örgütleriyle aynı yatağı paylaştığını ileri süren Sedat Peker adlı Türk mafya liderinin iddialarından zarar görmüştür.
Türk Silahlı Kuvvetleri Yeniden Siyasi Bir Rol Oynayabilir mi?
Hulusi Akar’ın Fidan veya Soylu’ya karşı, ikisinin de asla baş edemeyeceği bir avantajı daha bulunmaktadır. Analizciler, 2003 ve 2004 yıllarında gerçekleştirilen ve silahlı kuvvetlerin sivillerin kontrolü altına alınmasını sağlayan reformların ardından ordunun Türk siyasetindeki rolünü göz ardı etme eğilimindedir. Siyasi görüşü ne olursa olsun çok sayıda Türk vatandaşının; askeri vesayet sistemine geri dönmeyi reddettiği ve ardından subayların tasfiyesinin gerçekleştiği başarısız askeri darbe, komutanların siyasette rol oynama iradesini kırmış gibi görünmektedir. Ancak başarısız darbe girişimi esnasında genelkurmay başkanı ve daha sonra da milli savunma bakanı olan Hulusi Akar, Temmuz 2016 sonrasında silahlı kuvvetlerin yeniden yapılandırılmasında merkezi bir rol oynamıştır ve bu da orduyu yeniden siyasi bir rol oynayacak konuma getirebilir.
Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar göreve gelmesinden bugüne kadar geçen sürede; yüzlerce general ve hatta çok daha yüksek oranda astsubaylar dâhil olmak üzere komutanların atanması görevini yürütmüştür. Türk ordusunun kendisini siyaset üstü olarak şekillendirdiği, ancak yine de Kemalist sistemi korumak maksadıyla müdahale etme vazifesini sürdürdüğü günlerde bunun pek de önemi olmayabilirdi.
AKP iktidarının erken dönemlerinde uygulanmaya başlandığı gibi, silahlı kuvvetler; kurallar, yönetmelikler ve kararnameler ile sivil kontrole tabi kılınmış olsaydı, Hulusi Akar’ın ordu personeli içindeki etkisi sorun olmayabilirdi. Anacak görünen o ki; subayların sivillere tabi olması siyasi kurumlardan ziyade sadakate bağlıdır. Ordu personeli rütbe ve nüfuzlarını; Recep Tayyip Erdoğan ve Hulusi Akar adlarında iki sivile borçludurlar. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yönetim görevini yerine getirememesi ya da ölmesi durumunda Akar çok güçlü bir konuma kavuşacaktır.
Washington’da bazıları milli savunma bakanına bakıp; ‘‘Tamam, o kadar da kötü görünmüyor. Bize pragmatik görünüyor. Onunla iş yapabiliriz’’ diyebilirler. Bu mantıksız bir durum değil, ama hiç kimse Akar’ın ABD’ye dost olmasını beklememelidir. Akar ideolojik olarak Erdoğan ile aynı yerden gelmektedir. Bakan Akar bunun yanı sıra aşırı milliyetçi ve Batı karşıtı bir grup subayla da ortak bir davada birlikte hareket etmiştir. Akar ve birlikte hareket ettikleri grup, yaptıkları birçok şeyin yanı sıra; NATO komutanlıklarında tecrübeli ve Avrupa ve/veya Amerika Birleşik Devletlerinde önemli zaman geçiren subayları ya hapse atarak ya da sorumluluk gerektiren pozisyonlardan uzak tutarak cezalandırmak maksadıyla gizlice işbirliği yapmıştır.
Akar bunların yanı sıra, 2020 yılının yaz aylarında Ankara’yı kendi NATO müttefikleri Yunanistan ve Fransa ile karşı karşıya getiren, Türkiye’nin Akdeniz’deki saldırgan tutumundan doğrudan sorumlu olan kişidir. Savunma Bakanı Akar’ın Erdoğan’ın siyasi becerisi ve karizmasına yaklaşması dahi zordur, ancak Türk ordusundaki subayların çoğunluğunun sadakatini arkasına aldığı göz önüne alındığında, en azından başlangıçta Erdoğan’ın becerisi ve karizmasına ihtiyacı da bulunmamaktadır.
Erdoğan’ın gerçek sağlık durumu veya arkasından yönetimi üstlenecek olanı bilmenin mümkün olmadığını dile getiren Bay Cook, analizcilerin onun 2023 yılında aday olacağını düşündüklerini, Erdoğan’ın aday olmaması durumunda ise Türk siyasetinin geçmiş statüsüne benzer bir hale geri dönebileceğine, ya da AKP’deki çatlakların muhalefet partilerine fırsatlar sunabileceğine veya ülkenin daha istikrarsız bir hale gelebileceğine ya da başka bir şey olabileceğine dikkat çekmektedir.
Yıllar boyunca dış politika camiasının; Mısır’da iktidarın Hüsnü Mübarek’ten oğlu Cemal Mübarek ya da istihbarat şefi Ömer Süleyman’a geçeceğini düşündüğünü, ancak iktidarın ikisine de nasip olmadığını söyleyen Bay Cook, Türkiye cumhurbaşkanının giderek kötüye doğru gittiğine dair işaretleri görmezden gelmenin ve her şeye rağmen işlerin bir şekilde yoluna gireceğini umut etmenin çok daha büyük bir hata olacağı ifadeleriyle yazısını sonlandırmaktadır.
Bay Cook’un ilginç ve bir o kadar da garip yazısında verdiği mesajları analiz etmeden önce, 2020 tarihli, ‘‘Türkiye’nin Milliyetçi Rotası – ABD-Türkiye Stratejik Ortaklığı ve ABD Ordusu için Sonuçları’’ başlıklı rapordaki ana bulguları ve ‘‘Sivil Asker İlişkileri ve Askeri İmkân ve Kabiliyetler’’ bölümünde öne çıkarılan hususları hatırlayalım.
RAND Raporu – 2020
RAND web sitesinde; Stephen J. Flanagan, F. Stephen Larrabee, Anika Binnendijk, Katherine Costello, Shira Efron, James Hoobler, Magdalena Kirchner, Jeffrey Martini, Alireza Nader ve Peter A. Wilson tarafından kaleme alınan, Türkiye’nin Milliyetçi Rotası – ABD-Türkiye Stratejik Ortaklığı ve ABD Ordusu için Sonuçları (Turkish Nationalist Course – Implications for the U.S.-Turkish Strategic Partnership and the U.S. Army) başlıklı 245 sayfalık bir rapor yayınlanmıştır.
RAND raporunda; Birleşik Devletler ve Türkiye arasındaki ortaklığın; çeşitli meselelerde ABD ve Türk çıkarlarının bir zamanlar olduğu gibi örtüşmemesi ve bu zorlukların ele alınmasına yönelik politikalarda görüş anlaşmazlıkların ortaya çıkması nedeniyle son yıllarda oldukça gerginleştiği vurgulanmaktadır. Özellikle Suriye ve Kürt meselesine yaklaşımdaki farklılıklar, Türkiye’nin komşularıyla ilişkilerindeki gerginlikler, artan terörizm tehdidi ve Recep Tayyip Erdoğan yönetimindeki Türk siyasetindeki otoriter kayış hakkındaki ABD endişelerinin bir araya gelerek, işbirliğinin sınırlanmasına ve karşılıklı güvenin altının oyulmasına neden olduğu ifade edilmiştir. İki ülke arasındaki ilişkilerin bozulmasına neden olan gerginliklerin önde gelenleri aşağıda sıralanmıştır:
Sivil Asker İlişkileri ve Askeri İmkân ve Kabiliyetler
Raporun; ‘‘Sivil Asker İlişkileri ve Askeri İmkân ve Kabiliyetler’’ alt başlıklı bölümünde öne çıkarılan hususlar aşağıdadır:
Yazının ikinci bölümünde 01 Mart Tezkeresi, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne giden yol ve Steven A. Cook’un verdiği bilinçaltı mesajları okuyabilirsiniz.