savunmahavacılıkteknolojipolitikaanalizmevduatkriptosağlıkkoronavirüsenflasyonemeklilikötvdövizakpchpmhp
DOLAR
34,7403
EURO
36,5512
ALTIN
2.948,63
BIST
9.827,23
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Ankara
Az Bulutlu
8°C
Ankara
8°C
Az Bulutlu
Salı Çok Bulutlu
6°C
Çarşamba Az Bulutlu
8°C
Perşembe Çok Bulutlu
10°C
Cuma Hafif Yağmurlu
10°C

Erdoğan Yanılmadı… Yine Aldattılar…

Erdoğan Yanılmadı… Yine Aldattılar…

Erdoğan Yanılmadı…
Yine Aldattılar…

 

Müyesser Yıldız, Sincan Kadın Kapalı Ceza İnfaz Kurumu, G4 Blok, 06 Ekim 2020

 

 

Ağustos’ta Doğu Akdeniz’de faaliyette bulunan Oruç Reis gemisi Türkiye-Yunanistan arasında arabuluculuk yapan Almanya Başbakanı Merkel’in “elini rahatlatmak” için geri çekilirken, Erdoğan, Merkel’e, “Bunlara güven olmaz.” demişti. Yanılmadı. Ankara istikşafi görüşmelerin başlayacağını açıklamaya hazırlanırken, Yunanistan Mısır’la Doğu Akdeniz yetki anlaşması imzaladı.

Oruç Reis ikinci kez sefere çıktı. Merkel arabuluculuğa devam etti. Rum-Yunan ikilisinin “egemenlik hakkına” sahip çıkan AB, Türkiye’ye karşı “havuç-sopa” yöntemine başvurulmasını kararlaştırdı.

Günlerce süren karşılıklı söz düellosunun ardından Ankara, “diplomasiye bir şans daha vermek” üzere Oruç Reis’i ikinci kez Antalya Limanı’na demirledi.

Herkes derin bir nefes alırken 22 Eylül’de Merkel ve AB Konseyi Başkanı Charles Michel’le telekonferans görüşmesi yapan Erdoğan, Yunanistan’la istikşafi görüşmelerin başlayacağını söyledi. Doğu Akdeniz için de daha önce Konsey Başkanı Michel’in gündeme getirdiği “çok taraflı konferans” yapılmasını önerdi. Erdoğan aynı gün gerginliğin elebaşı Macron’la görüştü. İki liderin iyi bir görüşme yaptığı, diyalog ve işbirliğine devam kararı aldığı duyuruldu.

Ve 1-2 Ekim’e ertelenen AB Zirvesi’nde Türkiye’ye ilişkin ne gibi kararların alınacağı beklenmeye başlandı.

Ankara’daki Hava ve Beklentiler

Ankara’nın AB Zirvesi ve Yunanistan’la istikşafi görüşmelerden beklentilerini, Yunanistan ve Almanya ile kapalı kapılar ardında yapılan görüşmeleri de yürüten Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın dillendirdi. Bunlar ana başlıklarıyla şunlardı:

– Türkiye-AB ilişkilerinin pozitif şekilde ilerlemesi, müzakerelerin canlandırılması için yeni fasıllar açılması,

– Türk vatandaşlarına vize serbestisi,

– Gümrük Birliği’nin güncellenmesi,

– Suriyeli göçmenlerle ilgili mutabakatın ele alınması,

– Kıbrıslı Türklerin katılacağı bir bölgesel konferans düzenlenmesi,

– İstikşafi görüşmelerin 2016’da kaldığı yerden devam etmesi, yani sadece kıta sahanlığı veya deniz yetki alanları değil; adalar, hava sahası ve diğer tüm konuların ele alınması.

Hava nasıldı? Bunu da Erdoğan’ın ağzından aktaralım. AB Zirvesi’nden iki gün önce şunları söyledi:

“Yunanistan’ın ve Rum Kesimi’nin kışkırtmaları karşısında itidalli tavrımızdan taviz vermedik. Doğu Akdeniz’de tehdit, baskı ve şantaj diline boyun eğmeyeceğimizi tüm dünyaya ilan ettik. Ülkemizi denizden kuşatmaya dönük hamlelerin hepsi boşa çıkmıştır. Türkiye kendi haklarıyla beraber Kıbrıs Türkleri’nin hakkını sonuna kadar savunacağını açık ve net ortaya koymuştur. Son günlerde özellikle ivme kazanan diplomatik çabaların gerisinde ülkemizin sergilediği bu kararlı duruşun çok büyük payı vardır. Diplomasi ve müzakere asla bir zayıflık emaresi değildir. Bilakis diplomasi, ortak faydaya ulaşabileceğimiz en kestirme yoldur. Başta Yunanistan olmak üzere, Akdeniz’den komşumuz olan tüm ülkeleri Doğu Akdeniz meselesini sıfır toplamlı bir oyun olarak görmekten vazgeçmeye davet ediyorum. Gelin hep beraber Akdeniz’i tekrar bir barış havzasına çevirelim, gelin yeni husumetlerle Akdeniz’in ak sularını kirletmeyelim. Gelin enerjiyi çatışmanın değil, işbirliğinin vesilesi kılalım. Türkiye olarak şimdiye kadar bize uzatılan barış elini asla havada bırakmadık. Bize bir adım atana biz hep koşarak gittik. Bugün de Almanya Şansölyesi Sayın Merkel’in yürüttüğü diplomatik çabalara gereken her türlü desteği verdik, veriyoruz. Sağduyu, samimiyet ve aklıselimle hareket edildiğinde herkesin hakkını koruyan, kazan-kazan temelli bir formül bulacağımıza özellikle inanıyorum.”

Rum – Yunan Havası

Erdoğan ve Kalın böyle konuşurken, istikşafi görüşmelere başlama kararının alındığı 22 Eylül’den AB Zirvesi’ne kadar olan sürede Rum-Yunan tarafında havanın nasıl olduğunu da aktaralım.

– Rum kesimini ziyaret eden Yunanistan Cumhurbaşkanı Sakellaropoulou, “işgale ilişkin haklar ve işgalci ordusunun kaldırılmasının, çözümün önkoşulu olduğunu” söyledi, garantörlüğü “çağdışı” olarak nitelendirdi.

– Yunanistan, Mısır, İsrail, Rum kesimi ve Ürdün’ün katılımıyla gerçekleştirilen Doğu Akdeniz Gaz Forumu’na 22 Eylül’de resmi statü kazandırıldı. Foruma Filistin’in de katıldığı, Fransa’nın katılım için başvurduğu, AB ve ABD’nin gözlemci olduğu açıklandı. Yani Oruç Reis ikinci kez sefere çıkarılmasına yol açan Yunanistan-Mısır arasındaki anlaşmadan daha kapsamlı, Türkiye’yi dışlayan bir adım atıldı.

– Aynı gün BM Genel Kurulu’na hitap eden Rum Lider Anastasiadis, “1974’teki yasadışı işgalden sonra şimdi de karasularımıza yönelik yeni bir Türk işgaline maruz kalıyoruz.” iddiasında bulundu.

– 23 Eylül’de Yunan Hükümet Sözcüsü Stelyos Petsas, “Sorun, Türkiye’nin riayetsizliği durumunda yaptırımların nasıl etkin hale getirileceğidir.” dedi.

– Yunanistan, daha önce “Küçük Asya Rumları Felaketi” diye adlandırdığı anma törenlerinin adını, “Küçük Asya Rumları Soykırımı” olarak değiştirip yeni bir “soykırım” iftirası icat etti.

– 24 Eylül’de; Türk vatandaşı olan ve iki yıl önce Fener Rum Patrikhanesi tarafından ABD Rum Ortodoks Kilisesi Başpiskoposluğu’na atanan Elpidophoros Lambriniadis, ABD Dışişleri Bakanı Pompeo ile görüşüp, “Türkiye’nin Yunanistan ve Kıbrıs’a karşı gittikçe artan saldırgan tavrı karşısında” Yunan-Amerikan toplumunun duyduğu endişeyi iletti. Ayrıca “Ekümenik Patrikhane” ile Türkiye’deki Rum cemaati ve tüm dini azınlıklar için destek istedi. Ayasofya’nın camiye dönüştürülmesinden duydukları endişeyi de dile getirdi.

– 25 Eylül’de Yunanistan Dışişleri Bakanlığı, Rum kesiminin ilan ettiği münhasır bölgede varlık gösteren Türk kişi ve kurumlarına yönelik hedefli yaptırım arayışını kararlı bir şekilde desteklediklerini bildirdi.

– BM Genel Kurulu’nda konuşan Yunanistan Başbakanı Miçotakis, bölgede gerilimi Türkiye’nin tırmandırdığını öne sürüp, “Cumhurbaşkanı Erdoğan, BM’nin gerçekten bir umut ışığı ve küresel bir işbirliğinin kalesi olduğuna inanıyorsa, onu bu değerlere uygun hareket etmeye çağırıyorum.” dedi.

– AB Konseyi Başkanı Charles Michel, BM Genel Kurulu’na hitabında, Doğu Akdeniz’de BM ile birlikte çok taraflı bir konferans düzenlenmesi teklifinin kendisine ait olduğunu vurgulayıp, “Birçok aktör şimdiden olumlu cevap verdi ve bunlar modaliteleri, gündemi, takvimi görüşmeye hazır. Ele alınması gereken başlıkların bazılarının, deniz yetki alanlarının sınırlandırılması, güvenlik, enerji konuları ve göç olduğuna inanıyorum.” şeklindeki sözleriyle de konferansın çerçevesini çizdi.

– 26 Eylül’de de Hükümet Sözcüsü Petsas, Yunanistan’ın Ege’deki “Yunan adalarından” asker çekmeyi asla kabul etmeyeceğini, adaların askerden arındırılmasının hiçbir zaman gündeme getirilmediğini, getirilse de mutabık kalınmayacağını açıkladı.

Akşam Yemeği Menüsündeki Türkiye

Zirveye işte Türkiye ile Rum-Yunan ve AB cepheleri arasındaki bu açık uçurumla gidildi.

Peki, Türkiye konusunun akşam yemeğinde ele alındığı zirveden ne kararlar çıktı?

Bundan önce Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın’ın 25 Eylül’deki sözlerine dikkat çekelim. Şu öngörülerde bulundu:

“Eğer Avrupa Birliği burada kendi üzerine düşeni yaparsa, pozitif bir gündemle ilerlerse bu 1-2 Ekim’de yapılacak zirveden olumlu birtakım kararlar çıkabilir. Daha sonra yanılmıyorsam Kasım ya da Aralık ayında bir ikinci zirve daha olacak. O zirveye kadar da bu momentumu muhafaza edebilirsek, hem Yunan tarafı hem AB ülkeleri, o zaman hem Türkiye-AB ilişkilerinde ciddi bir yumuşama ve ivme yakalama imkânımız olacak hem de Doğu Akdeniz’de Türkiye ile Yunanistan arasındaki ilişkilerde daha rasyonel, karşılıklı çıkarlara dayalı, karşılıklı saygıyı esas alan, adil paylaşıma dayalı bir ilişki biçimi geliştirmek mümkün olacak.”

Sonuç malum.

– “Yunanistan ve Rumların haklarına saygı gösterilmesi gerektiğini net bir şekilde göstermeyi başardık.” denildi.

– Göç mutabakatının yeni bir aşamaya getirilmesi, Gümrük Birliği anlaşmasının geliştirilmesi ve ekonomik işbirliği konularını görüşmek istedikleri bildirildi.

– Ankara’ya iyi niyetli görüşmelere devam etmesi ve tek taraflı eylemlerden kaçınması halinde AB ile daha yakın bağlar ve ticari ilişkiler kurabileceği mesajı verildi.

– Türkiye’nin Rum yönetimi ile diyalog kurması, yani Rum kesimini tanıması istendi.

– Doğu Akdeniz’de çok taraflı konferans çağrısı yapıldı, ama değil KKTC, Ankara’nın ifadesiyle “Kıbrıs Türklerinin” adı bile anılmadı.

– Türk vatandaşlarına vize serbestisinin Aralık’taki zirvede görüşüleceği duyuruldu.

– Türkiye’nin sondaj faaliyetlerinde ısrar etmesi halinde yaptırımların devreye gireceği açıklandı.

– Arabulucu ve AB Dönem Başkanı Merkel, “Türkiye ile pozitif bir gündem istiyoruz… Son zamanlarda Cumhurbaşkanı Erdoğan ile çok sık görüştüm.” diyerek Erdoğan’la görüşmeyi adeta bir lütuf gibi sunarken, AB adayı Türkiye için, “AB’nin komşusu ve NATO üyesi” tanımını kullandı.

Özetle, tüm konular Aralık’a ötelenip, üyelik hayalleri bir kez daha yıkılan Türkiye’nin tepesine “Demokles’in kılıcı” asıldı!..

Sürpriz miydi?

Tabii ki değil. Erdoğan, 28 Eylül’de Dolmabahçe Ofisi’nde düzenlenen Uluslararası Deniz Hukuku ve Doğu Akdeniz başlıklı sempozyumda, Annan Planı sürecinde AB’nin verdiği sözleri nasıl tutmadığını anlatıp, “Bundan sonra da dürüst davranmayacaklardır. Çünkü bu bir karakter meselesi.” demişti zaten.

Çözüm mü?

Bilindiği gibi, Ermenistan 27 Eylül sabahı Azerbaycan’a saldırdı. Minsk Grubu başkanları ABD, Rusya, Fransa ile AB’nin durduğu yer belli.

Yunanistan Dışişleri Bakanı Nikos Dendias da Ermeni mevkidaşını arayıp Ermeni askerleri için taziyede bulunurken, Dışişleri Bakanlığı’ndan, “Yunanistan gerginliği körükleyen her türlü müdahaleye karşıdır. Türkiye de bu istikametteki eylem ve söylemlerden uzak kalmakla yükümlüdür.” şeklinde hezeyan dolu bir açıklama yaptı.

Durum bu olduğuna göre;

Ankara’nın öncelikle bilumum güçlere, “Kıbrıs meselesi 1974’te hallolmuştur. Kıbrıs diye bir sorunumuz, dolayısıyla sizlerle müzakere edeceğimiz bir konu yoktur.” demesi,

Beraberinde Azerbaycan’ın KKTC’yi tanımasının önünün açılıp, Türkiye-Azerbaycan-KKTC ittifakının kurulması gerekmez mi?

Ancak, “AB Zirvesi’nden yaptırım kararı çıkmadı.” şeklindeki sevinç havasına bakılınca, Ankara’nın ne yazık ki bir kez daha “aldatılmayı” sineye çekip, “Durmak yok, yola devam” rotasından ayrılmayacağı anlaşılıyor!..

Sincan’dan açık cezaevindeki tüm dostlara kucak dolusu sevgiler…

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.